Logo

Haziran Direnişi…


Yeni tarihsel dönem ve Türkiye

Partimizin girmiş bulunduğumuz yeni tarihsel döneme bir bakışı var. Dünya tarihi yönünden yeni bir bunalımlar ve savaşlar dönemine girildiğini, geride kalan tarihsel sürecin de gösterdiği gibi, bunun kaçınılmaz bir biçimde beraberinde devrimleri de getireceğini; nitekim halen dünya ölçüsünde, henüz devrimler düzeyine varmamış olsa bile, yarının devrimlerine götürebilecek büyük toplumsal hareketlilikler yaşandığını, dolayısıyla tarihsel ölçülerle burada bir bütünlük bulunduğunu söylüyor parti.

Bu tahlilin sağladığı bilinç açıklığı iledir ki, Haziran Direnişi’ne ilişkin değerlendirmelerimiz olayların genel çerçevesi kapsamında yeni tarihsel döneme özel bir tarzda işaret etmektedir. Bu doğru bir yöntemsel yaklaşımdır. Bu türden ve bu çapta gelişmelerin gerçek anlamı ve önemi ancak bu genel çerçeve içinde doğru bir biçimde anlamlandırılabilir ve tam olarak anlaşılabilir. Nitekim biz bu yöntemsel tutumu dünyanın çeşitli bölgelerindeki sınıf ve kitle hareketlerine, bu arada yakın dönemde Tunus ve Mısır’da yaşanan büyük halk hareketlerine de uygulaya geldik. Olup bitenleri dünya genelindeki son otuz yıllık birikimlerle ve bunun ürünü olarak gitgide daha çok belirginleşen yeni tarihi dönemle ilişkilendirdik.

Kuşkusuz bu, hiçbir biçimde birbirinden çok farklı koşullara sahip toplumları aynı genel çerçevede ele almakla yetinmek demek değildir. Tabii ki her ülkede patlak veren olayların son derece özgün koşulları ve buradan kaynaklanan tümüyle kendine özgü yönleri var. Şu veya bu ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, dini ya da etnik-ulusal koşulları olayların oluşum ve gelişim seyrinde temel önemde bir rol oynar. Yeni tarihsel dönemi belirleyen temel dinamikler de her bir toplumda, o toplumun kendine özgü koşullarının oluşturduğu prizmadan kırılarak yansır, böylece kendine özgü biçimi bulur. Bu gerçeği biliyor ve hesaba katıyoruz. Ama yine de bu bize günümüz dünyasının bir bütün olduğu, olayların dünyanın bu genel tarihsel sahnesi içerisinde gerçekleştiği, burada ortak bir zemin ve buna bağlı olarak da büyük bir etkileşim dinamiği bulunduğu gerçeğini unutturmamalıdır. Haziran Direnişi’nin anında tüm dünyada özel bir ilgiye konu olması, özellikle Mısır ve Tunus’un ilerici kesimleri tarafından özel bir heyecanla karşılanması, aynı günlerde Brezilya’da patlak veren büyük kitle hareketinin kendini daha baştan Haziran Direnişi ile özdeşleştirmesi, tüm bunlar bunun bir ifadesidir.

Türkiye, bunalımlar, savaşlar, iç savaşlar ve toplumsal hareketliliklerle çalkalanan bir coğrafya ile çevrilidir ve kendisi de çok yönlü bunalımlar içinde bir ülkedir. Ekonomide biriken sorunlar giderek ağırlaşıyor ve her an patlak verebilecek yeni bir bunalımı hazırlıyor. Uzun yıllardır sürdürülen sosyal yıkım saldırılarının mayaladığı sosyal bunalım katmerleşiyor, sosyal gerginlikler büyüyor. Rejim bunalımında yeni bir denge oluşmuş gibi görünse de gerçekte her şey hala belirsizliğini koruyor. Olup bitenleri cumhuriyetin kuruluş ilke ve değerleriyle bir hesaplaşma sayan önemlice bir toplum kesimi var ve bunların güçlenen muhalefeti zaman zaman sokağa taşıyor. Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından olan Kürt sorunu bölgeselleştiği ölçüde rejimi giderek daha çok zorluyor, düzenin kendi bünyesindeki parçalanma ise sorunu daha karmaşık hale getiriyor. Dinsel gericilik devlet ve toplum yaşamına daha etkin bir biçimde yerleştiği ölçüde milyonlarca Alevi yurttaşın kaygıları ve huzursuzluğu artıyor, Alevi sorunu daha da bir yakıcı hale geliyor. Aynı şekilde, dinsel gericiliğin kendi değer ve tercihlerini tüm topluma dayatmaya yeltenmesi, kamusal alanda dinsel ideoloji ve uygulamalara sürekli yeni alanlar açılması, yaşam tarzına sinsi ama sistemli müdahaleler, yeni türden bir siyasal-kültürel bunalımı mayalıyor ve bunun ürünü bir muhalefeti hazırlıyor. Aynı gelişmeler kadın sorununu daha da ağırlaştırıyor, ona yeni biçimler ve boyutlar kazandırıyor.

Tüm bunların etki ve sonuçları, beslediği muazzam tepki birikimi, Haziran Direnişi aynasından tüm açıklığı ile yansıyor. Denebilir ki Haziran Direnişi, tüm bu farklı türden tepki ve hoşnutsuzluklar birikiminin birleşik bir patlaması olmuştur.

Öte yandan içteki bu çok yönlü bunalımlar tablosunu, dışarda emperyalizmin hizmetinde bir savaş ve saldırganlık çizgisi tamamlıyor. Türk devleti Afganistan’da NATO gücü olarak savaşıyordu, Irak’a yönelik emperyalist savaşta cephe gerisi olarak hizmet verdi, Libya’ya yönelik emperyalist savaş içerisinde bizzat yer aldı. Son iki yıldan beridir de Suriye’ye karşı emperyalist savaşı birinci dereceden bir aktör olarak bizzat kışkırtıyor ve sürmekte olan gerici iç savaşın etkin ve aktif bir tarafı olarak hareket ediyor. Bu arada Türkiye’nin dış politikası tüm cephelerde birbiri peşi sıra çöküyor. AKP iktidarının saldırgan ve maceracı politika ve girişimleri ülkeyi hemen tüm komşularıyla sorunlu hale getirmiş bulunuyor.

İç ve dış tablosu bu olan bir toplum kaçınılmaz olarak büyük toplumsal çalkantılara da gebedir... Nitekim büyük sarsıntılar yaratan Haziran Direnişi tam da bunu göstermiş, yeni dönemi belirleyecek bu türden toplumsal çalkantıların geniş çaplı bir ilk örneği olmuştur.

(H. Fırat, Haziran Direnişi- 1, Ekim, Sayı: 291, Kasım 2013)


Üste