Logo
< Haziran Direnişi…

Siyasal öfkenin sosyal kaynağı


Ortadoğu gibi, resmen ya da fiilen babadan oğula geçen boğucu diktatörlük rejimleriyle yönetilen, emperyalist müdahalelere ve savaşlara sahne olan, siyonist İsrail’in Filistin halkına karşı sistemli zulmünü yaşayan bir bölgede, halen sürmekte olan toplumsal sarsıntıların elbette pek çok karmaşık nedeni vardır. Ama tümünün temelinde yatan ana neden tartışmasız biçimde sosyal sorunlardır, dolayısıyla emperyalizme göbekten bağlı sömürü ve soyguna dayalı düzenlerdir. Temel hak ve özgürlükleri boğan, emekçi yığınları demirden bir cendere içinde nefes alamaz duruma düşüren diktatörlük rejimleri bu zemin üzerinden yükselmektedir. Temel işlevleri bu zemini korumak ve süreklileştirmektir. Sistemin efendilerinin tam desteğine sahip olmaları da bundan dolayıdır.

Sistemin tüm propaganda aygıtı halk ayaklanmalarının sosyal niteliğini gizlemek, bu apaçık gerçeğin üzerini örtmek, hiç değilse onu geri plana itmek, daha tali bir neden olarak sunmak için çok özel, çok sistemli bir çaba harcamaktadır. Olup bitenleri baskıcı, keyfi, çürümüş diktatörlere karşı salt siyasal, salt “özgürlük” ve “insan onuru” adına girişilmiş başkaldırılar olarak sunmaktadır. Emperyalist propaganda aygıtı bunu çok bilinçli bir biçimde yapmaktadır. Zira böylece, isyana sürüklenen geniş emekçi kitlelerin yokluktan, sefaletten, işsizlikten, hastalıktan, kötü çalışma ve yaşam koşullarından çektiklerinin, dolayısıyla emperyalist dünya sisteminin bundaki dolaysız sorumluluğunun üstünü örtmek istemektedir. Bunda başarılı olunduğu ölçüde ise ayaklanmaları kontrol altına almak ve diktatörü harcayarak aldatıcı bazı siyasal düzenlemelerle diktatörlük rejimini ve dolayısıyla sömürü ve soygun düzenini sürdürmek doğal olarak kolaylaşmaktadır.

Ama gerçekleri gizlemek o denli kolay değildir. Tunus’ta ve Mısır’da geniş halk yığınlarını isyana sürükleyen, her iki ülkede de son yirmi yıldır kesintisiz biçimde uygulanan İMF ve Dünya Bankası reçeteleridir, dünya ölçüsünde yeni bir sosyal yıkım saldırı demek olan emperyalist “küreselleşme” politikalarıdır. Tüm somut veriler açıkça bunu göstermekte, tüm dürüst gözlemciler bunun altını özellikle çizmektedirler. Olayların patlak veriş biçimi bunu ayrıca tam bir açıklıkla doğrulamaktadır. Üstelik salt Tunus ve Mısır değil, fakat hareket halindeki tüm öteki Ortadoğu ülkeleri üzerinden de.

Tunus’ta halk ayaklanmasının fitilini ateşleyen olay, üniversite mezunu işsiz bir gencin evine ekmek götürmek için yapmakta olduğu tezgahtarlık işinden alıkonulmasına karşı sergilediği ölümüne isyandır. Bu olay kendi başına olup bitenlerin bütün bir sosyal özünü en veciz biçimde göstermektedir. Mısır’da ise hoşnutsuzluğu sokağa taşıran ve halk ayaklanmasına vardıran olay, 6 Nisan Hareketi olarak bilinen gençlik grubunun 25 Ocak için yaptığı eylem çağrısıdır. Peki nedir bu 6 Nisan Hareketi, kaynağını ve ismini nereden almaktadır? Sanayi bölgesi Mahalla’da 6 Nisan 2008’de patlak veren büyük işçi hareketinden! Söz konusu grup bu büyük işçi eylemiyle dayanışmanın ürünü olarak doğmuştur; varlığı kadar ismini de ona borçludur. Yani bir büyük işçi eylemine, yani tümüyle bir sosyal mücadele olayına. Yani boğucu bir diktatörlük rejiminde bile emekçileri harekete geçiren, eyleme sürükleyen o devasa sosyal sorunlara.

Ürdün’de sokağa dökülen emekçiler “ekmeğimiz kırmızı çizgimizdir” diye haykırıyorlar. Bahreyn’de harekete geçen Şii kitleler, bu ülkenin her alanda ayrımcılığa tabi tutulan en yoksul kesimlerini oluşturuyorlar. Aynı şey Arap dünyasının en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen için, yanı sıra Suriye, Irak, Güney Kürdistan vb. için de geçerlidir. Libya’da ve Suudi Arabistan’da, topluma sus payı vermek için petrol rantının sağladığı özel imkanlar var kuşkusuz. Ama buna rağmen bu ülke yönetimleri de, çürümüş siyasal sistemleri kadar yaşanan sosyal sorunların biriktirdiği bir hoşnutsuzluk ve öfkenin de hedefi olmaktan kurtulamıyorlar.

Bütün bunlar Ortadoğu çapında bir sosyal fırtına ile yüz yüze olduğumuzu gösteriyor. Ama sosyal patlama her zaman siyasal biçimler içinde ortaya çıkar ve kendini kendisine nefes aldırmayan diktatörlüklere yönelmiş halde bulur. Olayların halen çıplak gözle görülebilen tablosu üzerinden izlemekte olduğumuz gibi. Sistem propagandası işte bu görüntüyü kullanıyor, böylece hareketin gerçek kaynağını ve nedenlerini gizlemeye çalışıyor. Olup bitenleri salt yozlaşmış yöneticilere yönelmiş dar siyasal çıkışlar olarak sunuyor. Mısır halkı özgürlük istedi, onur istedi, bunun için ayaklandı diyor örneğin. Kuşkusuz Mısır halkı özgürlük istemi ve onur duygusuyla ayağa kalktı. Ama bunların ikisi de kendi başına %40’ı yoksulluk sınırı altında yaşayan bir toplumda karın doyurmaz. Özgürlük ve onurlu davranış Mısırlı emekçilere tam da sömürü ve soyguna karşı direnebilmek için gerekli.

Bunun böyle olduğunu bize Mısır işçi sınıfı daha hareketin seyri içinde gösterdi ve genel eylem dalgasının dinmesine aldırmayarak bunu sürdürdü de. İşçiler çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesini, ücretlerinin artırılmasını, sosyal yıkım saldırılarının ve özelleştirmelerin son bulmasını, sendikal hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını istediler, istiyorlar. Ayaklanmayla elde edilen fiili özgürlüğün anlamı ve işlevi halihazırda bu onlar için.

Tunus’un ve Mısır’ın ayağa kalkmış ve diktatörleri kovmak başarısı göstermiş emekçileri kurulu düzendeki siyasal rötuşların karın doyurmayacağını, yaşamakta oldukları derin sosyal acıları bir nebze olsun hafifletmeyeceğini görmekte gecikmeyeceklerdir. Ortadoğu’da asıl büyük fırtına da işte o zaman kopacaktır.

(Tunus-Mısır: Devrim için dersler, Ekim, Sayı: 272, Nisan 2011)


Üste