Her açıdan kendini donatmış, teknolojinin muazzam olanaklarını kullanabilen burjuva devlet aygıtı karşısında devrimci bir partinin varlığını sürdürebilmesinin temel koşullarından biri örgütsel güvenlik alanında göstereceği başarıdır. Örgütsel güvenlik alanının kendi içinde bir dizi alt başlığı olmakla birlikte, açık ki bugünün siyasal mücadele araçları ve koşulları gereği teknoloji, özel olarak da bilgisayar ve internet teknolojisi bu alt başlıklardan biri durumundadır. Bu nedenle konu çeşitli yönleriyle ele alınabilmeli, buradan süzülecek sonuçlar, siyasal çalışmada uyulması gereken kurallar haline getirilmelidir.
Özellikle bilgisayar ve internet teknolojisine farklı yönleriyle dikkat çekeceğimiz bu metinde, siyasal yaşamda kullanılan yöntemleri deşifre etmemek için, bazı anlatımlara genel hatlarıyla değineceğimizi önden belirtelim.
Günümüzde teknoloji baş döndürücü bir hızla kendini yeniliyor. Elbette, burjuvazinin egemen sınıf olduğu koşullarda, gelişmelerin toplumsal fayda sağlamak amacıyla gündeme gelmediği açık. Geniş bir tüketici pazarı bulunması, kapitalist tekellerin bu alandaki yatırım ve üretimlerinin en önemli nedeni. Bunun yanında, tekeller arası ticari rekabet ve emperyalistler arası hegemonya savaşları da teknolojinin emperyalist kapitalizm için önemini arttırıyor. Her iki durumda da, tarafların birbirlerini izleyip dinlemeleri ve birbirine karşı silah olarak kullanılabilecek araçlar geliştirmeleri, teknolojiyi etkin ve yetkin biçimde kullanabilmelerinden geçiyor.
Kapitalist tekellerin pazar yatırımlarında toplumun neredeyse tümü potansiyel tüketici/müşteri konumunda. Bilgisayar, internet mobil cihazlar ya da bunların türlü donanımları, işçi ve emekçilerin de dahil olduğu geniş bir kesim tarafından gündelik olarak kullanılan araçlar durumunda bugün. Bu durum, siyasal sınıf çalışması açısından da bir olanağa işaret ediyor. Daha geniş kesimlere seslenmek, iletişime geçmek vb. açılardan teknoloji bir dizi imkan sunuyor. Gündelik siyasal faaliyetin içinde bunun örnekleriyle fazlasıyla karşılaşılabilir. Yanı sıra, bazı teknolojik gelişmeler, örgütsel yaşam açısından önemli bir yer tutuyor.
Teknolojinin siyasal faaliyete sunduğu “katkı” konunun yalnızca bir yönüdür. Tersinden, aynı teknoloji, örgütsel güvenlik konusunda ciddi tehlikeler barındırıyor. Dünya genelinde sermaye devletlerinin bu alana devasa yatırımlar yapması bile bunun açık bir ifadesi. Egemen sınıfın örgütlü baskı ve zor aracı demek olan bir devletin, bugünkü egemen sınıf olan burjuvazinin iktidarı ve çıkarları için tehlike oluşturan güçleri sürekli olarak izlemek, denetim altında tutmak, gerektiği zaman darbe vurmak için en fazla yararlandığı şey yine teknoloji oluyor.
Bu nedenle, teknolojiyi siyasal çalışmanın ihtiyaçları doğrultusunda kullanırken güvenlik kurallarını ihlal ya da gözardı etmek, sınıf düşmanı için kapı aralamak anlamına geliyor.
Kapitalist tekeller, pazar taraması yapmak, tüketici profili belirlemek ve buna göre ticari taktik belirlemek için bilgisayar ve internet teknolojisinden fazlaca yararlanıyor. Büyük tekellerin kullanıcıların ilgili alanlarını belirlemek için internet gezintisini izlemesi, bu sayede, internet kullanıcılarının ilgilerine göre reklam vb. yönlendirmesi bunun en sıradan örneği sayılabilir.
Kapitalist tekellerin bu çabaları ile devlet aygıtının çok yönlü denetim ağının birleşmesi, kullanıcılar üzerinde ağırlığı giderek artan bir baskı yaratıyor. Tam da bu nedenlerle, son dönemde “kişisel özgürlük”, “kişisel alanların ihlali”, “mahremiyet hakkı” gibi kavramlar daha fazla gündeme gelmeye ve sahiplenilmeye başlandı. Dünyanın pek çok yerindeki kullanıcılar, kapitalist tekellerin ve devletlerin izleme-denetleme mekanizmalarına karşı seslerini yükseltmeye başladılar.
Kapitalist tekellerin teknolojiyi kullanarak bu en temel insan haklarını ihlal etmesine verilen tepkiler neticesinde, bilgisayar ve internet güvenliği özel bir ilgiye konu oldu. Emperyalist devletler “demokrat” imajını korumak için izleme-dinleme çalışmalarını daha üstü kapalı hale getirirken, kapitalist tekeller de yeni ürünlerinde güvenlik konusunda “hassasiyet gösterdikleri” aldatmacasını gündeme getirmeye başladılar. Örneğin, bilgisayarlarda ve mobil cihazlarda kullanılan çeşitli iletişim programlarını “güvenli iletişim sağlama” reklamlarıyla sunmaya başladılar. Facebook gibi devasa bir şirketin sahipleri, “kullanıcı bilgilerine üçüncü şahısların erişimini engelleyecekleri” yönünde beyanlarda bulunmak zorunda kaldılar. Bu yolla kullanıcıları etkilemeye çalıştılar.
Bunun en çok tartışılan örneği, bir süre önce gündeme gelen Apple-FBI gerginliği oldu. Bilindiği gibi FBI, öldürülen bir IŞİD’linin üzerinden çıkan telefonun şifresini kıramamış, bunun üzerine Apple’dan tüm iPhone’lara giriş için bir nevi arka kapı olarak kullanacağı kod yazmasını istemişti. Apple bu isteği reddetmiş, konu uzun süre tartışılmıştı. Apple gibi bir teknoloji tekelinin FBI’ya karşı aldığı bu tutumun kullanıcıların haklarını koruma amaçlı olmadığı biliniyordu. Apple için sorun, FBI’ın talebini karşılamasının pazarda yaratacağı olumsuz etki ve bunun kârına vereceği zarardı. Zira farklı süreçlerde ortaya çıkan bilgiler, söz konusu ürünlerin hiç de tam güvenlik sağlayan bir içerikte olmadığını gösterdi.
Öte yandan, kapitalist tekellerin ve sermaye devletlerinin yarattığı bu tablo, “özgür yazılım” denilen alana yönelik ilgiyi de arttırdı. Apple gibi dünya tekellerinin karşısında, “özgür yazılım” alanında çalışmalar yapan programcılar çoğaldı. Özellikle genç yazılımcılar ve CERN gibi bilimsel kuruluşlarda kendini eğitmiş kişiler, “özgür yazılım”ın gelişmesine ve tekellerin pazara sunduğu iletişim araçlarının güvenlik ve işlev açısından alternatifinin yaratılmasına daha fazla ilgi duymaya başladılar. Zira kapitalist tekellerin ve emperyalist devletlerin teknolojiyi kullanarak toplum üzerinden döndürdükleri çarkın pislikleri her geçen gün daha fazla ortalığa saçılmaya başladı.
Yine de “özgür yazılım” dünyasının “kesin güvenlik” üzerine kurulduğu ya da bu alanı geliştiren programcıların tümünün insan haklarına yönelik ihlallere karşı çalıştığı söylenemez. Fakat “özgür yazılım”ın, tekellerin ve devletin en temel insan haklarını dahi ihlal etmesine karşı bir teknoloji mevzisi olduğunu söylemek mümkün.
Sermaye devleti, başta devrimci ve ilerici güçler olmak üzere, tüm toplumu denetim altında tutmak için kendisini sürekli yeniliyor ve güçlendiriyor. Ancak her şeye rağmen bu gücünün bir sınırı var. İzleme-dinleme-denetleme teknolojisinin tüm toplumu kapsayacak şekilde kullanılmasına olanak sağlamak, devlet için çalışan nitelikli insan gücü ihtiyacı doğuruyor. Açık ki Türk sermaye devleti bugün böylesi bir olanağa sahip değil. Geçmişten bugüne, Ergenekon, Dink cinayeti, “FETÖ” davaları gibi süreçlerden yansıyanlar, devletin hala böyle bir niteliksel güce sahip olmadığını gösteriyor. Tüm polis rejimi uygulamalarına rağmen...
Öte yandan, bilgisayar ve internet araçları üzerinde ne kadar denetim kurmaya çalışırsa çalışsın, devletin tüm işleyişini boşa çıkaracak, siber takibi boşa düşürecek yöntemler de mevcut. Tek başına yeterli olmamakla birlikte, TOR adlı internet tarayıcısını kullanmanın yarattığı etki, bu nedenle Türkiye’de internetten indirilmesinin devlet tarafından engellenmeye çalışılması bunun en küçük örneği. Ya da Kaçak Saray’dan sızdırdığı bilgilerle Twitter fenomeni haline gelen Fuat Avni örneği...
İstihbarat örgütlerinin ve siyasi polisin bu alandaki izleme-denetleme araçlarını boşa düşürebilmek, her şeyden önce konuya gerçekliğe dayalı bir bakış açısıyla yaklaşmayı gerektiriyor. Burjuvazi ve onun devleti, bu alanda denetim ağının dışında işler yapılmasını engellemek için “devletin kudreti herşeye yeter, her yerde gözü var, internette yaptığınız her işlemi takip edebilir” gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Ancak bunun bir gerçekliği yok. Evet, devlet muazzam olanaklara sahip. Ancak teknolojik bilgi ve yaratıcılık birleşince, bu olanakları boşa düşürmek mümkün.
Buna karşın, güvenli internet kullanma yöntemlerine güvenerek devletin gücünü küçümsemek de tarihsel bir hata olur. Zira devlet bu alanda yoğunlaşmış bir çalışma yürütüyor. Şifre kırmaktan internet izlerini takip etmeye kadar bir dizi konuda önündeki engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bunların hangisinde ne kadar başarılı olduğunu ise gündelik yaşamda öğrenmek mümkün değil. Bunlar ancak kimi dava süreçlerinde, toplum önünde yapılan siyasi operasyonlarda ve düzen güçlerinin kendi iç çatışmalarında ortaya çıkıyor.
Akıldan çıkarılmaması gereken dijital güvenliğin en önemli noktası, güvenlik kapsamında kullanılan yöntemlerin deşifre olmaması gerektiğidir. Hiçbir şifre kırılamaz değildir ve hiçbir yöntem kalıcı çözüm değildir. Dijital güvenlik için kullanılan yöntemi öğrendiği zaman, devletin bu yöntemi boşa düşürecek hamleler yaptığı da bir başka gerçekliktir.
Özcesi, dijital güvenlik konusunda devleti ne olduğundan güçlü görmek ne de küçümsemek gerekir. Gerekli önlemleri almasını bilmek, bunları kullanmanın kurallarına riayet etmek, yöntemi deşifre etmemek... Yapılması gereken özetle budur.
Teknolojik gelişme durmaksızın ilerliyor. Sınıf düşmanları da bu alanda kendisini sürekli yeniliyor. Örneğin bir süre öncesine kadar internet kullanıcısının kimliğini gizlemek için IP adresini gizlemek yeterliyken, şimdi internet ağı ve MAC adresi bilgilerini de gizlemek gerekiyor. Bu gelişim süreci, her bir komüniste bu alanda bilgisini yenileme/güncelleme, bilgisayar ve internet teknolojisinin güvenli kullanımı konusunda kendisini donatma sorumluluğu yüklüyor.
Açık ki, bugünün dünyasında devrimci siyasal faaliyet ve örgütsel yaşam için bilgisayar ve internet kullanımı önemli bir yerde duruyor. Her şeye rağmen, teknoloji devrimci mücadele için de bir silah işlevi taşıyor. Nasıl ki her komünistin silah kullanmayı bilmesi gerekiyorsa, artık her komünistin bilgisayar ve internet teknolojisini güvenli kullanmada da asgari bir düzeye erişebilmesi gerekiyor.
Parti örgütleri bu konuda gereken hassasiyeti göstererek, saflarının eğitimi ve gelişimini yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk olarak önüne alabilmeli. Böylesi bir dönemde veri şifreleme gibi hayati önemde bir güvenlik önlemini almasını bile bilmeyen bir komünistin bu durumunun hiçbir gerekçesi olamaz. Böylesi örneklere, teknik yetersizlikten/bilgisizlikten çok, “devrimci bir sorumluluğun yerine getirilmemesi” olarak yaklaşılmalıdır.