Logo
< Gençlik hareketi ve partinin güncel sorumlulukları

Gençlik hareketinin sorunları


Gençlik hareketinin sorunları


(Ekim, Say
ı: 239, Ekim 2004)

Günümüz Türkiye’sinde gençlik hareketi esas olarak bir öğrenci hareketi, daha çok da üniversiteli gençlik hareketidir. Bu bir tercihin ürünü olmadığı gibi kendi başına bir zaaf ifadesi de değildir; yalnızca nesnel bir durum, günümüz gençlik hareketinin bir realitesidir. İşçi gençliğin eksenini ve esas ağırlığını oluşturacağı bir gençlik hareketi özlemek ve yaratmaya çalışmak ile bugünün gerçeği iki ayrı durumdur ve bunları birbiriyle kıyaslamaya kalkmanın mevcut durumda bir anlamı yoktur. Kaldı ki işçi gençlik geleceğin sosyal-siyasal mücadelelerinde özel bir yer tutmaya başladığında bile bunun sonuçları kendini gençlik hareketinden çok işçi hareketi üzerinden gösterecektir ve kendi içinde bir gençlik hareketi ise daha çok bir öğrenci hareketi olarak kalmaya devam edecektir. Bu gerçek, işçi gençlik her durumda genç kesimini oluşturduğu işçi sınıfının bir parçasıyken (ve dolayısıyla gücünü ve etkisini de bu çerçevede ortaya koyacakken), farklı olarak öğrencilerin toplumda kendine özgü ayrı bir gençlik kategorisi olmaları olgusuyla açıklanabilir.

İşçi ve emekçi gençlik çalışmasının önemine yönelik olarak yapılagelen yerinde vurgular çoğu kere işçi gençlik eksenli bir birleşik gençlik hareketi akla getirdiği, ve bu arada, öğrenci hareketinin yetersizliklerine ve açmazlarına aynı zamanda buradan, işçi gençlik hareketi ekseninden yoksunluk üzerinden bakılabildiği için, bu önemli noktaya burada özellikle işaret etmek ihtiyacı duyuyoruz. Öğrenci hareketinin güç, istikrar ve dahası sağlıklı bir yön kazanabilmesinde kendi dışındaki toplumsal sınıf dinamiklerinin elbette temel önemde bir rolü vardır; fakat işte bu dinamik, özel olarak işçi gençlik değil fakat genel olarak işçi sınıfı hareketidir. İşçi gençlik burada işçi sınıfı hareketinin organik bir öğesi olarak bir anlam taşır, sınıfın genç kesimi olmanın tüm avantajlarını öncelikle ve özellikle işçi sınıfı hareketi üzerinden ortaya koyar ve bunların öteki gençlik kesimlerine yansıması da temelde genel sınıf hareketi üzerinden olur.

Burada sanayi sitelerindeki genç işçi kitlesinin durumu bir ölçüde bir farklılık oluşturabilir, fakat bu bile ortaya koymuş bulunduğumuz sorunun esasını değiştirmez. Zira her ne kadar sanayi sitelerinin işçi gençliğine işçi olmalarının yanısıra aynı zamanda genç olmalarından da kaynaklanan özgül bir yaklaşım göstermek ve bunun gerektirdiği bir çalışma tarzıyla bu kesime yönelmek gerekse de, bunda başarılı olunabilindiği ölçüde ortaya çıkacak hareket, gençlik hareketinden çok işçi hareketinin bir parçası olacaktır. Genç olmanın getirdiği özel konum ise burada daha ikinci planda kalacaktır.

Sanayi sitelerinin işçi gençliği bir yana, meslek liseleri öğrencilerine bile, bir yanıyla liseli gençliğin bir bölümü olarak bakmak gerekirken, öteki yönüyle bu öğrenci kesimini (eğitim sürecine paralel olarak emek sömürüsüne tabi bulundukları ve yarının sanayi işçileri adaylavsrı oldukları için) sanayi işçilerinin bir rezervi olarak ele almak gerektiği gerçeği gözönüne alındığında, sınıfsal konum ve kriterlerin belirleyici rolüne yaptığımız bu vurgular çok daha iyi anlaşılır.

Başa dönersek, günümüz gençlik hareketi esas olarak bir öğrenci hareketidir demiştik; işte böyle olduğu içindir ki, bugün gençlik hareketinin sorunlarını tartışmak, somutta esas olarak öğrenci hareketinin sorunlarını tartışmakla aynı anlama gelmektedir. Bu ise bizim burada ele alacağımız gençlik hareketi konusunun bu anlamda sınırlanmış çerçevesine işaret etmektedir.


Hareketi sürüklemesi gerekenler halihazırda sürükleniyor


Artık genel olarak kabul gördüğü gibi, öğrenci gençlik hareketi yıllardır aşılamayan ve genç komünistlerin konuya ilişkin değerlendirmelerinde “kısır döngü” olarak nitelenen bir tıkanıklık içindedir. Kısır döngü ve tıkanıklık burada bir süreç oluşturan aynı gerçekliğin farklı görünümlerinden başka bir şey değildir kuşkusuz. Bir dizi karmaşık etkenin ürünü olarak öğrenci gençlik hareketi belli aralıklarla canlanmakta, kitlesel katılım bakımından bir parça genişlemekte, gelişimini bir süre için sürdürmekte, fakat hareket bu gelişmeyi kendini daha ileri bir düzeye çıkarmanın bir olanağına dönüştüremediği ölçüde de çok geçmeden tıkanmakta, gerisin geri aynı noktaya dönmekte, belki daha da geri bir noktaya düşmektedir. Bu, gençlik hareketinin belirli aralıklarla yinelenen bu tür bir kısır döngü içinde uzun yıllardır sürmekte olan tıkanıklığı bir türlü aşamadığı anlamına gelmektedir.

‘80’li yılların sonunda ve ‘90’lı yılların hemen başında, ardından bu kez ‘90’lı yılların ortasında bu durumun birer örneğini yaşamıştık ve son birkaç yıldır yeni bir örneği ile yüzyüzeyiz. 2000-2001 öğrenim yılında başgösteren yeni canlanma, farklı gündemler üzerinden ve belirli salınımlarla geçen öğrenim yılına kadar süregeldi. Fakat birçok belirti hareketin geçen yıl son yılların en geri noktasına düştüğünü gösteriyor ve girmekte olduğumuz yeni öğrenim yılı bu açıdan (yine genç komünistlerin altını çizerek vurguladıkları gibi) kritik bir önem taşıyor. Hareket ya doğru, yerinde ve etkili devrimci müdahalelerin yardımıyla bir toparlanma ve gelişme sürecine girecektir, ya da daha da gerileyerek yerini bir süreliğine yeni bir durgunluk dönemine bırakacaktır. Son derece daralmış bir tabana sahip sol gençlik gruplarının, geniş öğrenci kitlelerinden kopuk, ancak birbirlerine tutunarak gerçekleştirmeyi başarabildikleri kısır ve sonuçsuz dar grup eylemliliklerini gençlik hareketlenmesi saymayacaksak tabi. Bizi burada marjinal olmaktan kurtulamayan sözde öncü girişimler değil fakat gerçek bir kitlesel gençlik hareketi, onun sorunları ve ihtiyaçları ilgilendirmektedir.

Doğru çizgide etkili bir devrimci müdahale, öncelikle hareketi bir kısır döngüye mahkum eden nedenler ve sorunları incelemeyi ve anlamayı, öğrenci hareketine bir çıkış olanağı yaratabilecek politika, yol ve yöntemler üzerine düşünmeyi, bizzat devrimci gençlik hareketi saflarında buna hizmet edecek canlı bir tartışmayı gerektirir. Bu olmaksızın mevcut kısır döngüyü kırmayı kolaylaştıracak politik ve örgütsel çözümler geliştirmek zaten olanaklı olamaz. Fakat yazık ki ilerici-devrimci gençlik grupları saflarında halihazırda böyle bir çaba, yakıcı bir hal almış gerçek sorunları anlamaya ve aşmaya yönelik bir tartışma yoktur. Hareketin bir türlü aşamadığı sözkonusu kısırlık, kendini aynı zamanda hareketin sorunları üzerine bir düşünce ve anlayış kısırlığı olarak da göstermektedir.

Politikasızlık, gençlik hareketine ilişkin açık, tutarlı ve istikrarlı bir politik yön ve yönelimden yoksunluk, halihazırda reformist ve devrimci kanatlarıyla sol çizgideki gençlik gruplarının en temel zaafı durumundadır. Ne gençlikten çok şey bekleyen sol siyasal akımlar tarafından gençlik hareketinin sorunları üzerine ortaya dişe dokunur bir değerlendirme ve politika konulabilmekte, ve ne de gençlik hareketinin taşıyıcısı ve yolgöstericisi olmak iddiasındaki gençlik yayın organlarında gençlik hareketinin sorunlarına ilişkin ciddi ve işlevsel bir tartışma yürütülmektedir. Aydınca eğilimler ve özentiler içinde dünya ve toplum olayları üzerine olur olmaz herşeyi tartışmaya pek hevesli görünen bazı gençlik yayınlarının en az tartıştığı sorunların başında bizzat gençlik hareketinin kendi sorunları gelmektedir. Bu bile kendi başına mevcut durum hakkında bir fikir vermektedir. Daha çok küçük-burjuva devrimci-demokrat bir çizgide bulunan gençlik yayınlarının durumu bu açıdan fazlasıyla umut kırıcıdır. Bunlar güya gençlik çalışmasına ve hareketine yönelik olarak çıkarılan yayınlardır. Bu özgül konumları gereği de öncelikle ve özellikle gençlik hareketinin sorunları üzerinde yoğunlaşmak durumundadırlar, başka türlü bir işlevleri ve dolayısıyla varlıklarının bir anlamı kalmaz. Ama yineliyoruz, yıllardan beridir ve halihazırda, bu yayınların en az ilgilendikleri konulardan biri bizzat gençlik hareketinin kendi durumu ve sorunları olmaktadır.

Gençlik yayınlarının gençlik hareketinin sorunlarına bu yabancılaşması, gerçekte gençlik gruplarının harekete yabancılaşmasının bir yanısımasından başka bir şey değildir. Haliyle bunun kendisi de ortadaki sorunların önemli bir başka boyutu durumundadır. Bunu gençlik hareketindeki kısır döngünün nedenlerinden biri olduğu kadar sonuçlarından biri olarak da görmek gerekir. Dönemsel olarak kendini gösteren hareketlenmelere zamanında, yerinde ve amaca uygun düşen devrimci müdahalelerde bulunma başarısı gösteremeyenler, çok geçmeden durulan ve daralan hareket gerçeği karşısında çaresizliğe ve giderek umutsuzluğa düşmekte, bunun etkisiyle içe kapanmakta, gençlik hareketinin sorunlarından olduğu kadar gençlik kitlelerinin kendisinden de kopmakta, terimin bu anlamında adeta gettolaşmaktadırlar. Ta ki bu durumda değişikliğe yolaçacak yeni bir hareketlenme şu veya bu gelişmeye bağlı olarak bir kez daha kendiliğinden başgösterene kadar.

Bu tipik bir apolitikleşmedir, kelimenin en tam anlamında bir kendiliğindenciliktir ve kuşkusuz herşeyden önce politikasızlığın, gençlik haraketinin durumuna, sorunlarına ve ihtiyaçlarına ilişkin sağlam ve dinamik bir bakıştan ve perspektiften yoksun olmanın bir ürünüdür. Gençlik yayınlarından yansıyan da tamı tamına budur. Hitap ettiği özgül alana ilişkin sağlam bir bakıştan ve açık bir politikadan yoksun durumdaki bu yayınlar, yayın yaşamlarını sürdürebilmek için amaçsızca (zira bu noktada yayını çıkarmak artık kendi içinde bir amaç haline gelmektedir) başka konulara yönelmekte, böylece kendine özgü varlık nedeninden kopmakta, sonuç gençlik yayınlarının gençlik hareketine yabancılaşması olmaktadır.

Elbetteki bu sonuç gençlik gruplarını/yayınlarını aşmakta, onların mensup oldukları siyasal grupların gençlik hareketinin sorunları karşısındaki ilgisizliklerini ya da çözümsüzlüklerini ortaya koymaktadır. Sorunun en dikkate değer yönlerinden biri de budur zaten. Gençlikten, gençlik hareketinden çok şey bekleyen, bunun için çeşitli adlar altında gençlik grupları ya da örgütleri kuran ve özel gençlik yayınları çıkaran sol parti ve gruplar, gençlik hareketinin sorunlarına ilişkin yolgösterici çabalara gelince, en yumuşak ifedeyle, bu temel önemde önderlik sorumluluklarına ilgisiz kalmaktadırlar. Bir ilgi gösteriyorlarsa bile bu gençlik hareketinin genel sorunlarından çok kendi dar gençlik çevrelerinin özel sorunları ve pratik yönlendirilmesi sınırları içinde kalmaktadır. Yani onları kitlesel bir devrimci gençlik hareketi geliştirmenin genel sorunları değil, fakat grup olarak gençlik içinde etki ve çevre kazanmalarının özel sorunları ilgilendirmektedir. Bugün öğrenciler içinde en çok taraftarı olan sol grubun aynı zamanda kitlesel bir devrimci gençlik hareketi geliştirmenin sorunlarına en ilgisiz kalabilen grup olması, bu çarpıklığın boyutları konusunda da bir fikir vermektedir.

Kuşkusuz buradaki sorun gerçekte basit bir ilgisizliğin çok ötesindedir. Sorun temelde politikasızlıktır ve bu politikasızlığa rağmen gençlik alanı üzerine dar ve faydacı hesap ve beklentiler içinde olmaktır. Yani açık ifadelerle, kendiliğindencilik ve oportünizmdir. Bu reformist ve devrimci kanatlarıyla sol grupların gençlik hareketi üzerinden yansıyan genel tablosudur. Bazı reformist çevrelerin öğrenci hareketi içinde nispeten daha geniş bir gençlik çevresine sahip olmasının onların gençlik hareketinin sorunlarına ilgi göstermeleriyle yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Uzun yılların baskı ve terör politikalarının yarattığı yıldırıcı etkiler, bundan ayrı düşünelemeyecek olan toplumsal atmosfer, sınıf mücadelesinin geri düzeyi ve kitle hareketinin zayıflığı, genelde olduğu gibi gençlik hareketi içinde de reformist etki için uygun bir zemin oluşturmakta ve bu şimdilik bazı refeormist grupların nispeten daha geniş bir gençlik çevresi edinmesini kolaylaştırmaktadır. Olay bundan ibarettir; bunun ötesinde, reformist çevrelerin gençlik hareketine başarılı müdahale anlamına gelebilecek politikaları ve pratik çabaları yoktur. Dahası, biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, içlerinden bazılarının zaten böyle bir sorunları da yoktur. Böylelerinin sorunu gençlik hareketi değil fakat mücadele ve eylem dışı bir partili öğrenci grubudur.

Konuya buradan, sol grupların gençlik hareketinin sorunlarına ilgisizliğinden ve bu alandaki politikasızlığından girmeyi tercih etmemiz kuşkusuz boşuna değildir. Zira bugünün gençlik hareketinin sorunlarından birini de bizzat bu, yani gençlik hareketini sürüklemesi gereken güçlerin bu arkadan sürüklenen konumu ve tutumu oluşturmaktadır. Bugün gençlik hareketine etkili bir politik müdahalede bulunabilmenin temel gereklerinden biri, tam da gençlik gruplarındaki bu apolitizmi ve kendiliğindenciliği kırmak, ilerici-devrimci gençlik hareketinin toplamı içinde mücadelenin ve örgütlenmenin sorunlarına ilişkin canlı ve yolaçıcı bir tartışmanın önünü açmaktır.

Gençlik hareketinin buna her zamankinden çok ihtiyacı var. Zira gençlik hareketi kısa vadede kendine bir çıkış hazırlayacaksa eğer, bu ancak gençlik hareketinde yer tutan ilerici-devrimci güçlerin asgari bir işbirliği temelinde mümkün olabilir. Politik müdahalede ve örgütlenmede bu türden bir birleşik davranışın sağlanamadığı bir durumda ise, hareketin seyri bir kez daha büyük ölçüde kendiliğinden bir akibetle yüzyüze kalır ve halihazırdaki gidiş iyiye ve ileriye doğru olmadığına göre, geriye düşüş kaçınılmaz bir akibet haline gelir.

 

Aslolan etkili bir devrimci müdahaledir

 

Komünistler son yirmi yılı aşkın sürecin toplamı üzerinden olduğu kadar onun her bir özel evresi ile ilgili olarak da bugüne dek gençlik hareketi üzerine çok sayıda değerlendirme yaptılar. Bu değerlendirmelerde gençlik hareketini bugünkü darlığa ve kısırlığa mahkum eden çok yönlü nedenler üzerinde de gereğince durdular. Hala da yeri geldikçe bu konu üzerinde durmakta, sorunun farklı yönlerini şu veya bu vesileyle irdelemektedirler. Dolayısıyla bu konuda yeterli bir açıklık zaten vardır. Gelinen yerde dikkatler artık tümüyle gençlik hareketinin dü

şürülmüş bulunduğu durumdan çıkmasını kolaylaştıracak ve hızlandıracak devrimci müdahalenin sorunları üzerinde toplanmalıdır.

Kolaylaştıracak ve hızlandıracak diyoruz ve bu ifadeleri bilerek kullanıyoruz; zira gençlik hareketinin gelişmesi kendi başına başarılı bir devrimci müdahale sorunu değildir ve salt bu tür bir müdahalenin ürünü de olamaz. Böyle bir gelişme bir dizi nesnel ve öznel etkenin karmaşık etkileşimi üzerinden ortaya çıkabilir ancak. Ama işte bu etkenlerden biri de başarılı bir devrimci müdahalenin kendisidir ve bunda ne denli başarılı olunursa, gençlik hareketinin kendini bulması o denli kolaylaşır. Bu yönde ne denli çok çaba harcanır ve mesafe alınırsa, zamanla gelişme ivmesi kazanacak ya da beklenmedik biçimde patlak verecek bir gençlik hareketine başarılı bir önderlik de o denli kolay olur.

Hareketin bugünkü durumu 12 Eylü askeri faşist darbesiyle başlayan çeyrek yüzyıllık bir sürecin ürünüdür. Toplumsal muhalefeti ezmeye yönelik faşist 12 Eylül saldırısıyla birlikte burjuva gericiliğinin gençliği özel bir hedef haline getirdiğini ve çok yönlü bir kuşatma altına aldığını; onu kitlesel bir devrimci dinamik olmaktan çıkarmak için sistemli ve çok yönlü çabalar harcadığını; çıplak baskı ve terörden YÖK kıskacına, dinsel gericilikten bireyci köşe dönmeci liberal ideolojiye, şovenizmden kemalist burjuva milliyetçiliğine kadar her türlü yol, yöntem ve ideolojiyi kullanarak gençliği ilerici-devrimci düşünce ve eylemden uzaklaştırmaya çalıştığını; bunları, gençliği toplumsal ilgi ve sorumluluklardan alıkoymak için futboldan medyaya, uyuşturucudan çarpıtılmış bir cinselliğe kadar her türden yozlaştırıcı araç ve yöntemle birleştirdiğini; ve sonuçta, zaman içinde bunda büyük bir başarı da sağladığını; böylece bir yandan çeşitli türden burjuva gerici gençlik akımlarına güç kazandırılırken, öte yandan toplumun ve insanlığın gerçek sorunlarına ilgisiz apolitik bir gençlik yığını yaratıldığını biliyoruz. Devrimci hareketin çok yönlü darbeler ve ehlileştirici operasyonlarla geniş çaplı tasfiyesi ile dünya genelinde toplumsal mücadeleleri ve devrimci akımları geçici olarak güçten düşüren tarihsel önemde gelişmelerin, tüm bu çabalarında burjuva gericiliğinin işini epeyce kolaylaştırdığını da biliyoruz. Geniş gençlik kitlelerinin uzun süreli hareketsizliğinin, geçmişte militan ve kitlesel bir gelenek yaratan devrimci gençlik hareketinin bugün hala da aşılamayan aşırı darlığının temelinde, kuşkusuz bu esaslı nedenler yatmaktadır.

Yine de tüm bunlar bugünkü durumu açıklamaya, hele hele olağan ve anlaşılır bulmaya

yeterli değildir. Zira sözkonusu olan neredeyse çeyrek yüzyıllık bir zaman dilimidir ve bu aynı zaman dilimi içinde sermaye düzeni, emekçi sınıflar gençliğinin sorunlarına ve ihtiyaçlarına yanıt vermek bir yana izlediği neo-liberal politikalarla bunları alabildiğine ağırlaştırmıştır. Gençliğin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve akademik sorunları bugün her zamankinden daha ağır ve bunaltıcı bir hal almıştır. Tüm bunların ortak sonucu olarak gelecek belirsizliği sorunu, bugün geniş öğrenci gençlik yığınlarını her zamankinden daha fazla ezmekte, huzursuz etmekte, umutsuzluğa düşürmektedir. Yani gençlik sorununu siyasal planda geçici olarak çözen burjuvazi, aynı sorunu iktisadi, sosyal ve kültürel alanda geçmiş dönemle kıyaslanamaz ölçüde ağırlaştırmıştır. Öte yandan 12 Eylül faşist darbesinin düzlediği zeminde önemli bir etkinlik alanı kazanan çeşitli türden burjuva gerici akımlar da, gençliğe hiçbir şey verememenin, onun gerçek sorunları ve ihtiyaçları doğrultusunda inandırıcı herhangi bir çaba harcayamamanın sonucu olarak günden güne güç ve itibar erozyonuna uğramaktadırlar. Son olarak, dünyada ve bölgede yaşanan sarsıcı gelişmeler gençlik kitlelerinin ilgisini toplumsal-siyasal sorunlara çekmeyi kolaylaştıran bir atmosferi gitgide daha çok güçlendirmektedir. Öğrenci gençlik toplumun alabildiğine geniş bir yarı-aydın kitlesidir ve dünyada, bölgede ve ülkede olup bitenlerin zamanla bu kesimde giderek güçlenen bir duyarlılığa neden olması kaçınılmazdır.

Özetle gençlik hareketinin kendini yeniden toplumsal muhalefetin önemli bir bileşini olarak ortaya koymasını olanaklı kılacak nesnel zemin bugün geçmiştekine göre çok daha genişlemiş ve olgunlaşmış olarak orta yerde durmaktadır. Buna rağmen bugün hala kitlesel karakter kazanmış bir gençlik hareketinden yoksun olmamız, öteki şeyler yanında gerçekte bu zeminin başarılı bir devrimci çalışma için etkin biçimde kullanılamadığının da bir göstergesidir. Nitekim gerçek durum ve dolayısıyla bizi bu tartışmaya iten temel neden de budur.

Bugünün sorunu, öğrenci gençliğe etkin bir müdahalenin öncelikli ve gerçekten yolaçıcı hareket noktalarının neler olabileceğidir ve biz burada, şimdilik en genel çizgiler içinde bu soruya yanıt vermeye çalışacağız. Peşinen belirtelim ki, bu yanıtı oluştururken hareket noktamız, öznel durum ve eğilimler değil fakat gençlik hareketinin nesnel durumu, olanakları ve ihtiyaçlarıdır. Hareketin önünü açacak olanakların bizzat bu hareketin bağrında varolması ile bunları bu ihtiyaç doğrultusunda başarıyla kullanabilmek tümüyle farklı iki durumdur. Zira sorunun bu ikinci alanında düşünce, eğilim ve kaygı bakımından birbirinden bir hayli farklı bir dizi politik özne sözkonusudur. Konumuz gençlik hareketinde potansiyel olarak varolan nesnel olanaklara öznel müdahale olduğuna göre, bu olanakları şu veya bu biçimde elinde tutan, denetleyen, yönlendiren genel olarak sol parti ve örgütlerin tutumu başlıbaşına önemli bir etkendir. Bu çerçevede, gençlik hareketinin önünü açacak politika ve taktiklerin başarı şansı, bunları hayata geçirme iradesi ve çabasının önünü tıkayan tutum ve anlayışlara karşı etkili ve sistematik bir mücadeleden de ayrı düşünülemez kuşkusuz.

***

Gençlik hareketinin sorunları kapsamlı ve çok yönlü bir tartışmayı gerektirmektedir. Zira bizzat sorunların kendisi kapsamlıdır, çok yönlüdür ve uzun yılların ürünüdür. Bu kapsamda sorunları burada ve tek bir yazıda ele almak doğal olarak olanaklı değildir. Bu nedenle biz burada öncelikle bu sorunların en önemli ve öncelikli olanlarını kısa maddeler halinde sunmakla ve bunu yer yer bazı yönleriyle kısaca açmakla sınırlayacağız kendimizi. Daha kapsamlı olacak, sorunu birçok yönüyle ele alıp irdeleyecek, ihtiyaca göre özel ayrıntılara inecek tartışmaları ise daha sonrasına, konuya ilişkin yeni değerlendirmelere bırakacağız. Kaldı ki bu sorunların birçoğu zaten basınımızda sürekli olarak tartışılmakta, irdelenmekte, somut tutum, politika ve eleştirilere konu edilmektedir.

En önemli ve öncelikli gördüğümüz sorunların maddeler halinde sıralanmasına geçiyoruz.

Hareketin gündemini ele alıştaki sorunlar

Gençlik hareketinin gündemi, bu sorunların ilkini oluşturmaktadır. Bugünün gençlik hareketi saflarında çoğu kere üzerinde en kolay anlaşma sağlanabilen bu konunun bir sorun alanı olarak saptanması ilk bakışta şaşırtıcıdır. Oysa gerçekte bu yersiz değildir ve bazı yönleriyle sanıldığından da önemlidir. Bugün paralı eğitim saldırısı, YÖK ile kurulan akademik kıskaç, çok yönlü siyasal ve idari baskılar, anadilde eğitim hakkı, gündeme geldiği ölçüde faşist saldırılar, daha genel planda tüm kapsamıyla devletin baskı ve terör politikaları, emekçi sınıflar gençliğini dolaysız olarak vuran sosyal yıkım saldırıları ve nihayet emperyalist savaş gibi konular gençlik hareketi içinde üzerinde en kolay anlaşılabilen gündemlerdir. Bu anlaşılır bir durumdur; zira bu gündemler adeta gençlik hareketinin üzerine yığılmakta, dolayısıyla bunları saptamak ve öne çıkarmak çok da özel bir çaba ya da başarı gerektirmemektedir.

Sorun kendini daha farklı biçimler içinde göstermektedir.

İlkin, öne çıkan şu veya bu konu, geniş öğrenci kitlelerini hedef alan kapsamlı bir çalışmanın değil, fakat daha çok dar bir ilerici-devrimci öğrenci kesiminin iç gündemi olarak ele alınabilmektedir. Oysa şu veya bu politik gündem, hiç de bu son derece dar politik öğrenci kesiminin kapalı devre ve kısır eylemlilikleri için değil, fakat geniş öğrenci kitlelerinin çıkarları ve ihtiyaçları, dolayısıyla onların uyarılması, eğitilmesi, mücadeleye ve örgütlenmeye çekilmesi bakımından bir anlam taşır, taşımalıdır. Doğal olarak bu zor bir iştir; sabır, soluk, inat ve ısrar, bunlara dayalı bir politik çalışma gerektirir. Bu ise halihazırda ilerici-devrimci öğrenci gruplarında olmayan temel önemde bir özelliktir. Bu grupları hızlı, neredeyse gündelik olarak alınacak sonuçlar ilgilendirmektedir. Bugünün apolitik gençlik ortamında da bu olacak şey olmadığı için, şu veya bu gündem geniş kitlelere yönelik çalışma bakımından anlamını hızla ve kolayca yitirebilmekte, iş dar bir politik öğrenci çevresinde nelerin yapıldığına, yapılabildiğine indirgenmektedir.

Şu günlerdeki 6 Kasım ve YÖK gündemi bunun açıklayıcı bir örneği olarak ele alınabilir. Bu gündem üzerine hemen tüm gençlik grupları arasında tam mutabakat var. Oysa aynı gündemin gerekleri sözkonusu olduğunda, bazılarını ilgilendiren yalnızca kendi sınırlı güçleriyle ve sözde “öncü kuvvetler” olarak neler yapabilecekleri, bu gündemi hangi gösterişli çıkışa konu edebilecekleridir. Ortadaki sorunu, tam da öne çıktığı bir dönemde, geniş öğrenci kitlelerine yönelik kapsamlı bir politik çalışmanın konusu yapmak ve bunun tamamlayacak eylemiliği de buradan giderek ele almak, birçok gençlik grubunu neredeyse kategorik olarak ilgilendirmemektedir. Öylesine ki, yüzbinlerce öğrenciyi ilgilendiren bir konuda böylelerinin birkaç bin öğrenciye ulaşabilen bir çalışmasından sözedebilmek bile mümkün değildir. Böyle olduğu ölçüde ise çok yakınılan o kısır döngü kendini bu gündem üzerinden de aynen tekrarlamakta, hareketin muzdarip olduğu darlık olduğu gibi sürmekte, geniş öğrenci kitleleri bir tarafta ve dar bir eylemci öğrenci grubu ise öte tarafta kalmaya devam etmektedir. Her seferinde günü şaşaalı bir dar grup eylemiyle kurtardıklarını sananlar, dönemi ve giderek yılları öğrenci hareketi yönünden kaybettiklerinin farkına bir türlü varamamaktadırlar.

İkinci olarak, gündemdeki konu soluklu bir kitle çalışması ekseninde ele alınamadığı ölçüde, çok geçmeden yormakta, anlamını yitirmekte ve gündem olmaktan çıkmaktadır. Elbetteki geniş öğrenci kitlelerinin nesnel ihtiyaçları yönünden değil, fakat yalnızca politik gençlik gruplarının faaliyeti bakımından. Sorun ve bunun geniş öğrenci kitleleri için nesnel anlamı ve önemi yerli yerinde kalmakta, fakat gençlik grupları için çalışma konusu olmaktan çıkmaktadır.

Paralı eğitim saldırısı bu tutumun açıklayıcı bir örneği olarak ele alınabilir. Bu konu yıllardır öğrenci hareketinin en temel ve en değişmez gündemi durumundadır. Zira bu alanda yıllara yayılan ve yıldan yıla daha da ağırlaşan, kapsamı genişleyen bir saldırı sözkonusudur. Soruna kitleler açısından bakıldığında, temel kaygı kitlelerin bu konudaki bilincinin geliştirmek, tepkisini uyarmak, bunu eyleme ve örgütlenmeye yönlendirmek olduğunda, bu uzun süreli bir gündem olarak çıkar karşımıza ve günden güne derinleştirilmesi gereken bir çalışmanın konusu haline gelir. Böyle olmadığı bir durumda ise bir-iki bildiriye, belki afişe konu edilir, bu doğrultuda birkaç dar grup eylemi denenir ve sonra da konu kendi haline bırakılır, deyim uygunsa unutulup uykuya yatırılır, ta ki bu alandaki saldırı kendini sermayenin yeni bir girişimiyle yeniden belirgin bir biçimde duyurana kadar.

Gençlik hareketinin mücadele gündemlerini ele alışta üçüncü bir sorun ise, hangi konunun hangi dönemde ne ölçüde öncelikli olduğu, öne çıkarılması gerektiği alanında kendini göstermektedir. Bu elbette her zaman ve her durumda karşılaşılan bir sorun değildir. Irak’a emperyalist saldırı sırasında emperyalist savaş konusunun ya da 6 Kasım öncesinde YÖK konusunun öncelikli ve ağırlıklı bir gündem olduğu üzerinde anlaşmak fazla bir güçlük taşımaz elbette. Ama bazen devrimci hareket için öncelikli olan bir gündem, öğrenci gençlik için ilk bakışta çok da bir anlam taşımıyabilir. Bu elbette konunun öğrenci gençliğin gündemine sokulmaya çalışılması çabasının önemini ortadan kaldırmaz; fakat bunun, onun kendi dolaysız sorunlarıyla bağlantılı gündemlerle doğru bir biçimde birleştirilmesini ve bağdaştırılmasını özellikle gerektirir.

Nasıl ki işçi sınıfının gündemdeki en yakıcı sorunlarına ilgisiz kalarak ya da bunları atlayarak onun gündemine daha genel, ilk bakışta işçileri doğrudan ilgilendirmeyen bir gündemi sokmaya çalışmak, akıllıca olmadığı gibi sonuçsuz bir çaba olarak da kalacaksa, bu aynı şey benzer biçimde öğrenci gençlik alanındaki çalışma için de geçerlidir. Biz yarı-aydın konumunu da gözeterek toplumdaki her türlü sosyal ve siyasal sorunun öğrenci gençiliğe yönelik çalışmaya, bu alandaki propaganda ve ajitasyona konusu edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama eğer bunu öğrencileri dolaysız olarak ilgilendiren sorunlara gerekli ilgiyi göstermeden, bunlara gerekli önemi ve ağırlığı vermeden yaparsak, yanlış yapmış oluruz ve çabalarımıza bir karşılık da bulamayız. Bu yanlış tutumda ısrar edersek dışardan gündem dayatan bir pozisyona düşer ve tecrit oluruz.

Aşırı darlık ve kitlelerden kopukluk

Gençlik hareketinin ikinci temel önemde sorunu bugünkü aşırı darlığı, geniş kitle desteğinden yoksunluğu ve daha da kötüsü kitlelerden fiili kopukluğudur.

Bugün öğrenci gençlik alanına baktığımızda gördüğümüz tablo kabaca şudur:

Bir yanda alabildiğine politize olmuş (bununla sosyalizm iddialı sol siyasal akımlarda yer almaya varan ileri politik tercihi kastediyoruz) son derece dar bir ilerici-devrimci öğrenci gençlik kesimi, öte yanda toplumsal ve politik sorunlara ilgisiz ve dolayısıyla mücadeleden tümüyle uzak geniş bir apolitik öğrenci kitlesi. (Bu iki ana kategori arasında düşünsel ve duygusal yönden sola eğilimli ve dolayısıyla birinci gruba yakın, fakat mücadeleye karşı pratik tutumu bakımından geniş apolitik kitlenin ilgisizliğini ve edilgenliğini paylaşan bir ara kesim de var, ama işaret etmek istediğimiz nokta bakımından bunun burada bir önemi yok). Bu tablo öncü kesim ile geniş taban kitlesi arasındaki derin uçuruma işaret etmektedir ve kendini iki kesim arasında belirgin bir pratik ilişki kopukluğu olarak da göstermektedir. Gençlik hareketinin çözüm bekleyen en öncelikli sorunu bir bakıma budur. Zira aradaki bu büyük mesafe ve kopukluk hareketin tüm ötek sorunlarının da kaynağıdır. Tanımladığımız sorunun çözümü ise, politize olmuş kesimin bu olumlu özelliğini bir handikap (halihazırdaki durum budur) olmaktan çıkarıp geniş öğrenci kitlelerini mücadeleye çekmenin bir olanağına dönüştürmesinden geçmektedir.

Öğrenci hareketi halen aşırı politize olmuş son derece dar bir kesimin dışına çıkamamaktadır. Bu darlık ek bir tuzağa dönüşmekte, kısa dönemli sınırlı ve sistemsiz çabalarına öğrenci kitlesinden umduğu ilgiyi ve desteği bulamayan aşırı politize olmuş kesim, sorunun çözümünü, gündemlerini olduğu kadar eylemlerini de kendi konumu, kimliği ve düzeyi üzerinden saptamakta ve uygulamakta bulmaktadır. Bu ise sorunu çözmek yerine ağırlaştırmakta, geniş kitleden kopukluk kronikleşmekte, öğrenci hareketinin aşırı darlığı dediğimiz süreklileşmiş durum ortaya çıkmaktadır. Öylesine ki, kendi kitlesinden uzun süreli olarak bu denli kopuk bulunan ve özel hareketlenme dönemleri hariç neredeyse yalnızca öğrenci gruplarının kendi sınırlı taraftarlarından ibaret kalan bir harekete gençlik hareketi diyebilmek bile tartışmalı hale gelmektedir.

Gelinen yerde devrimci öğrenci hareketinin bu tartışmayı yapması, deyim uygunsa bu yarayı deşmesi artık zorunlu ve kaçınılamaz bir hal almıştır. Genç komünistler fazlasıyla kanıksanan bu zaafın ısrarla üzerine gitmeli, bu alandaki aldırışsızlığı kırmaya çalışmalıdırlar. Bu kabul edilmesi zor zaaf deşilip anlamı ve sonuçları gözler önüne serilmediği sürece, geleneksel akımlara mensup gençlik çevrelerine öteki birçok şeyi anlatmak da kolay olmayacaktır.

Geniş öğrenci kitlelerini kucaklamayı hedefleyen kapsamlı bir yerel çalışmaya tümüyle değilse bile büyük ölçüde ilgisiz kalanların, öte yandan dar insan gruplarıyla yaptıkları merkezi eylemlerin gösterişli yanına duydukları özel eğilim, bu eğilimi sürdürmelerindeki anlaşılması zor ısrar, buna burada bir örnek olarak verilebilir. 13 Mart’ın “öncesiz ve sonrasız” bir eylem olarak kalması bunun geçen öğrenim döneminden bildiğimiz çarpıcı bir somut örneğidir. Bu yılın 6 Kasım protestolarına geleneksel halkçı grupların bir bölümünün yaklaşımı ise bu aldırışsız ve sorumsuz tutumun şu günlerdeki yeni bir örneğidir.

Devrimci bir kitlesel öğrenci hareketi yaratmak, dar bir insan grubuyla kendi içinde şaşaalı ama kısır ve etkisiz kalan eylemleri yineleyip durmaktan değil, fakat devrimci temelde geniş kitlelerle buluşmak için sabırlı ve soluklu bir çalışma yürütmekten geçer. Bugünün öğrenci hareketinin perişanlığı düşünüldüğünde, en zor devrimci görev ve en militan devrimci tutum tam da budur. Gerçek devrimcilik bu zorluğun gerekleriyle boğuşmaktan geçer, ötesi boş laftır. Küçük-burjuva kolaycılığının ve sorumsuzluğunun kendini gösterişli bir takım eylemlerin arkasına gizleyerek devrimcilik taslamaya yeltenmesine artık bir son vermenin zamanı gelmiştir. Gençlik hareketindeki aşırı darlığı giderebilmenin ve geniş kitlelerle buluşmayı başarabilmenin temel gereklerinden biri de bu eğilimlerle ilkelere dayalı kesin bir mücadeledir.

Parçalı güçlerin birleşik mücadelesi zorunluluğu

Bugünkü parçalı ve dağınık duruma son vererek ortak bir mücadele ve örgütlenme zemininde birliği sağlamak ve bunu geniş gençlik kitlelerine yönelik etkili bir müdahalenin dayanağı olarak değerlendirebilmek, günümüz gençlik hareketinin bir başka temel önemde sorunu ve ihtiyacıdır.

Bugün öğrenci hareketi içinde herşeye rağmen önemli bir ilerici-devrimci gençlik birikimi vardır. Bu birikim kitlesel hareket açısından bakıldığında son derece cılız bir görünüm sunmakta, ama kitlesel bir gençlik hareketi yaratmanın etkin manivelası olarak ele alındığında ise son derece önemli bir olanağa işaret etmektedir. Tüm sorun, bu ilerici-devrimci gençlik birikiminin kendinden menkul bir öğrenci hareketi yanılsamasından kurtararak, gerçek bir gençlik hareketi yaratmak üzere geniş gençlik kitlelerine müdahalenin bir dayanağına dönüştürebilmektedir.

Bu elbette kolay bir iş değildir. Zira sözkonusu birikim burada ilerici-devrimci gençlik tanımlaması içinde ortak bir payda altında sunulmuş olsa da gerçekte ideolojik, örgütsel ve pratik açıdan alabildiğine bölünmüş durumdadır. Bu parçalı yapı yalnızca kitlelerle ilişkilerde değil kendi arasında da zaman zaman önemli boyutlara varabilen bir kopukluk yaşamaktadır. Bu birikimin hatırı sayılır bir bölümünün reformist akımların etki ve denetimi altında bulunması bir başka önemli zaaf noktasıdır. Gençlik hareketine ilişkin açık ve tutarlı bir perspektiften ve politikadan yoksunluk sorunu, komünistler dışında mevcut gençlik gruplarının neredeyse tamamını kesen bu sorun üzerinde ise daha baştan durmuş bulunuyoruz. Bütün bunları, tüm bu zaaf ve zayıflıkların mantıksal bir uzantısı olarak birleşik bir örgütlenmeden yoksunluk tamamlamaktadır.

Fakat tüm bu sorunlara ve zaaflara rağmen bugün öğrenci hareketine etkin ve yolaçıcı bir müdahale tam da bu parçalı güçlerin birleşik bir örgütlenme ve pratik içinde seferber edilebilmesinden geçmektedir. Bu nesnel bir imkan olduğu kadar nesnel bir ihtiyaçtır da. Nesnel bir imkandır diyoruz; zira öznel planda birçok grup arasında bölünmüş olsa da sözkonusu olan yılların mücadelesi içinde öğrenci hareketinin oluşturduğu ilerici-devrimci birikimdir ve nesnel varlığı ile gerçekte ona aittir. Nesnel bir ihtiyaçtır diyoruz; zira öğrenci hareketinin bu öncü birikimine dayanmak, geniş öğrenci kitlelerine etkin ve başarılı bir yönelimin olmazsa olmaz koşuludur. Bu gücü toplamı içinde birleşik bir kuvvet olarak harekete geçiremediğimiz ölçüde, hiç değilse bugün için geniş gençlik kitlelerinde yankı uyandıracak ve destek bulacak bir gençlik mücadelesi geliştiremeyiz.

Bu basitçe bir güç ve eylem birliği sorunu değildir. Konunun böyle bir yanı da var elbet; fakat buradaki bakış açısı üzerinden ele alındığında, bu esas ve belirleyici olan yön değildir. Yapıcı ve birleştirici bir bakış açısıyla ele aldığımız için burada ilerici-devrimci gençlik güçleri olarak tanımlamayı tercih ettiğimiz bu gençlik kesimi gerçekte başlıca üç sol akımın etkisi altındadır. Bunlar refomist sol, devrimci-demokrasi ve komünist hareketten oluşmaktadır ve doğal olarak bize solun başlıca akımlarının gençlik hareketi içindeki izdüşümlerini vermektedir. Bu üç akım arasında, özellikle de devrimcileri oluşturan son iki akım ile reformistler arasında sözü edilen türden birleşik bir gençlik eylemi ve örgütlenmesi ne derece gerçekçi ve olanaklıdır? Bu soruya yanıt verirken öncelikle şunu belirtmek istiyoruz; biz ilerici-devrimci gençlik birikiminin birleşik bir güç olarak kullanılmasından sözederken, onu denetim altında tutan çok sayıda grubun buna ne denli istek gösterip gösterememesinden çok, kitlesel bir gençlik hareketini geliştirme nesnel ihtiyacından ve bunun nesnel olanaklarından hareket ediyoruz. Sözkonusu birikim de yılların ürünü olarak bu olanakların bir parçasıdır. Bu birikimin çok sayıda grup arasında dağılmış olması ise sorunun yalnızca öznel yönüdür.

Bu öznel durumun getirdiği güçlükleri ve engelleri aşmak üzere ilkelere dayalı sistemli ve inatçı bir mücadele yürütmek, sözü edilen nesnel olanağı gençlik hareketini mevcut darlıktan ve kısır döngüden kurtarmak hedefi çerçevesinde etkin biçimde değerlendirebilmenin koşullarını yaratmak, bugün gençlik hareketi alanındaki en önemli devrimci sorumluluk ve en acil devrimci görevdir.

Sorun hiç de hiçbir biçimde olmayacak ya da kolay gerçekleşmeyecek hedefler üzerine hayal kurmak değil, fakat köklü ideolojik ve politik konum farklılıklarını gözardı etmeden, buradan kaynaklanan sayısız güçlükleri bir an bile unutmadan, ilerici-devrimci gençlik güçlerini mücadelenin öne çıkan gündemleri ve ihtiyaçları doğrultusunda giderek kurumlaşan bir mücadele birliği içine çekmek, bunu zamanla birleşik bir gençlik örgütlenmesi düzeyine vardırmaktır. Bu hedef zorlu bir mücadele gerektirmektedir kuşkusuz. Fakat hiç değilse görünür gelecekte bugünkü kısır döngüden çıkış için başkaca bir yol ve imkan görünmediğine göre, bu mücadeleyi inatçı bir biçimde vermekten başka da bir çözüm yolu yoktur ortada.

Mevcut gençlik hareketinin bu temel önemde ihtiyacı kendi sezgileriyle olduğu kadar hayatın zorlamasıyla da duyuyor olması bu alanda önemli bir dayanak sayılmalıdır. Belli durumlarda ciddi kopukluklar ve farklılaşan tutumlar oluşsa bile, birçok durumda politik gençlik gruplarının mücadelenin basıncı altında birlikte iş yapmaya duydukları eğilimden, buna ilişkin çok sayıda pratikten sözediyoruz. Bunun sağlandığı her durumda eylem ve etkinlikler nispeten başarılı olmuş, gençlik güçleri kendi içinde yakınlaşmış, birleşik çaba ve eylemin etkisi mücadeleye sempatiyle yaklaşmakla birlikte bunun pratik gereklerinden uzak duran kesimlere de moral vermiş ve onları şu veya bu ölçüde eylem ve etkinliklerin içine çekmiştir.

Gençlik içinde güç ve eylem birliğinin nispeten kolay sağlanıyor olmasının gerisinde hayatın zorlamaları, genel zayıflığın ürünü olarak birbirine tutunma ihtiyacı önemli bir rol oynuyor kuşkusuz. Ama bunun gerisinde gençlik grupları arasındaki ilişkilerin sol gruplar arası ilişkiler kadar yıpranmamış olmasının da önemli bir payı olduğu unutulmamalıdır. Bunda gençlik güçlerinin mücadelede yeniliği de önemli bir avantaj rolü oynamakta, tam da bu sayede kökleşmiş önyargılar ve grupsal alışkanlıklar gençlik içinde yıkıcı etkileri daha az gösterebilmektedir. Üstelik öğrenci gençlik sosyal ve kültürel yapısıyla gerçekte bu olumsuzluklara daha fazla açık olduğu halde.

Birleşik kitlesel gençlik örgütlenmesi ihtiyacı

Temel önemde bir başka sorun gençliğin kitlesel örgütlenmesi sorunudur. Ekim’in bu sayısında konuya ilişkin olarak ayrıca yayınladığımız kapsamlı bir değerlendirme, bu temel önemde soruna ilişkin olarak söyleyeceklerimizi burada nispeten kısa tutmak olanağı sağlıyor bize (bkz., Deneyimler Işığında Gençlik Örgütlenmesi).

Çok uzun yıllardır tartışılan, birçok çevre tarafından en önemli ve öncelik sorun olarak tanımlanan, gençlik hareketindeki kısır döngünün çıkış noktası sayılan örgütlenme sorunu konusunda yazık ki bugün hala iğne ucu kadar bir yol alınabilmiş değildir. Bunun temel önemdeki bir nedeni gençlik mücadelesini geri düzeyi ve hareketin kitlesel yönden zayıflığı ise, öteki bir temel nedeni de geleneksel sol grupların çok değişik biçimlerde kendini gösteren çarpık anlayışlarıdır. Bu gruplar nazarında sorun çoktandır birleşik bir kitlesel gençlik örgütlenmesi olmaktan çıkmış, her bir grubun kendince uygun gördüğü sözde modeller çerçevesinde kendi sınırlı güçlerini örgütlemek ve sonra da buna dayanarak sözümona kitleleri örgütlemek kaygısına dönüşmüştür. Dar bir taraftar çevresini kapsamakla sınırlı kalan bu tür örgütlenmelerin ilgili grupların kendi mezhepsel oluşumları olmaktan öteye gidemediklerini söylemeye gerek bile yok. Elbetteki herkes kendi taraftar çevresini şu veya bu biçim altında örgütlenme hakkına sahiptir; ama bu örgütlenmeleri gençlik mücadelesinin ihtiyacı olan kitlesel örgütlenmeler olarak sunmaya kalkmak gülünçtür ve ciddiyetsizlikten öte bir şey değildir.

Bugünün koşullarında gençlik hareketini kucaklamaya ve ilerletmeye hizmet edecek ve gerçekten kitlesel karakter taşıyabilecek bir gençlik örgütlenmesi, ancak mevcut ilerici-devrimci gençlik birikimini her düzeyde kapsayan bir birleşik örgütlenme olabilir. Nasıl ki gençlik hareketinin kitlelerle birleşmeyi başarabilecek etkili bir çıkışı bugünün koşullarında mevcut güçlere birarada dayanmayı gerektiriyorsa, aynı şekilde, gençlik hareketinin örgütlenme sorununun sağlıklı ve hareketi ilerletici çözümü de ancak bu güçleri birarada içeren bir örgütsel oluşumla olanaklı olabilir.

Bunu güç, hatta bir hayal olarak görmeye kalkmanın gerisinde, onyılların zihinlere işlemiş grupçu önyargıları ile bunun hem kaynağı ve hem de ürünü olan grupçu pratikler olabilir ancak. Unutmayalım; bu ülkede gençlik hareketinin kitlesel bir uyanış yaşadığı dönemde ortaya çıkardığı örgütlenme (Dev-Genç), tam da bu türden bir birleşik örgütlenme idi ve bu örgüt bünyesinde değişik eğilimden sol siyasal akımlar vardı. Birleşik gençlik örgütlenmesine ilişkin bu olumlu pratik, ‘70’li yılların ilk kitlesel hareketlenme döneminde yeniden ortaya çıktı. Büyük kentlerde her eğilimden sol gençlik güçlerini birarada kapsayan ve birimler düzeyinde geniş bir kitlesel desteğe sahip olan gençlik örgütlerinden sözediyoruz. İstanbul’da İYÖKD ve Ankara’da AYÖD bunun örnekleriydi. Bu örgütler tabandan gelen kitlesel bir öğrenci hareketinin dinamizmine ve desteğine dayanmakla kalmadılar, onu bir süre için başarıyla kucaklayıp daha ileriye de taşıdılar.

Fakat dönemin geniş çaplı kitlesel hareketi içinde güç kazanan ve kendi aralarındaki ilişkileri çoğu kere çok da sağlıklı olmayan nedenlerle bozulan küçük-burjuva akımlar hızla birbirlerinden koptular. Böylece mücadele birliğini ve bunun uzantısı olarak da örgütsel birliği yitirdiler. Herbirinin etrafında bugünün ölçüleriyle hayli geniş sayılabilecek bir taraftar kitlesinin birikmiş olması, hiç değilse başlıca büyük akımları kendi kitlesel gençlik örgütlerini kurmaya yöneltti. Bugünün ölçüleriyle, bunlar binlerce, onbinlerce genci kapsayan gerçekten kitlesel örgütlenmelerdi. Fakat gençlik hareketinin o günkü çapı üzerinden bakıldığında, gerçekte her bir grubun kendi taraftarlarını kapsamaktan öteye gidemeyen kitlesel çevre-çeper örgütlenmelerinden başka bir şey değildiler. O günün geniş olanakları içinde bu bölünmüşlüğün oluşturduğu zaaf çok da göze batmıyordu ya da ancak tek tek birimler düzeyine inildikçe sorun olarak kendini gösteriyordu. Çünkü birimler farklı gençlik örgütlerine bağlı taraftar güçlerin zaman zaman çatışmalara varabilen grupçu çekişmelerine sahne oluyor ve bu durum doğal olarak mücadeleye ciddi zararlar veriyordu.

Özetle; ‘70’li yılların ikinci yarısının grupçu ve bölücü küçük-burjuva zihniyeti, kendini önceleyen dönemin birleşik gençlik örgütlenmesi pratiğini boşa çıkardı ve bunun yerini alan grupçu pratikler, etkileri bugün çeşitli çevrelerde yaşayan bir çarpık anlayışa muazzam bir güç kazandırdı. Buna rağmen 12 Eylül sonrasının ilk toparlanma dönemleri, ortak zayıflığın da birleştirici etkisi altında, ortak örgütlenme arayışlarına sahne olabildi. Fakat bu kez de mücadele ile örgüt arasındaki ilişki gözden kaçırılarak, kendi içinde ideal örgüt modellerinden hangisinin esas alınması gerektiği kısır tartışması kilitleyici ve ön tıkayıcı bir soruna dönüştü. Örgütlenme sorunu çözülebildiği ölçüde gençlik hareketinin tüm öteki sorunları çözülür ve mücadelede mesafe alınır saplantısı, hem mücadele ve hem de örgütlenme sorununu birarada çıkmaza soktu. Sonuç gençlik hareketinin hala da aşılamayan kısır döngüsü ile şu veya bu gençlik grubunun gençlik örgütlenmesi adı altında kendi tabela örgütlenmelerini yaratmaya çalışması oldu.

Gençlik hareketinin ihtiyaçlarına yanıt verecek ve mücadeleyi geliştirmeye hizmet edecek bir birleşik örgüt yapısına kavuşması gerçekten arzu ediliyorsa eğer, öncelikle yapılması gereken, bugüne kadarki mezhepçi pratiklerin yürekli bir eleştirisini yapmak ve bunun ürünü tüm yapay ve işlevsiz sözde örgütlerden vazgeçmektir. Gerektiğinde birlikte iş yapabilen, birlikte eylem ve etkinlik örgütleyebilen ilerici-devrimci gençlik güçleri, bunu pekala birleşik bir kitlesel gençlik örgütlenmesi içinde çok daha iyi ve amaca uygun biçimde yapabilirler. İllerden başlayarak bu tür birleşik örgütler kurulabilir ve bunlar bir yandan birimler düzeyinde öğrenci birliği modeline göre örgütlenirlerken öte yandan ülke düzeyinde merkezileşme sorununu çözerler.

Bugün için gençliğin kitlesel örgütlenmesinin biricik gerçek çözüm yolu ve olanağı budur. Buna biz hem yakın tarihimizden dayanaklar bulabiliriz ve hem de, bugünün gençlik hareketinin (ortak güçsüzlüğün zorlayıcı etkisi altında da olsa) birlikte iş yapabilme pratiklerinin sağladığı olumlu zemini bunun bir ilk olanağı ve hareket noktası sayabiliriz. Ve nihayet buna, gençlik dışındaki birçok kesimde halen varolan birleşik örgüt pratiklerini örnek olarak gösterebiliriz. Elbetteki işçi sınıfını ya da kamu çalışanlarını, dolayısıyla onların sendikal örgütlerini gençlikle ve gençlik örgütlenmesiyle bir tutma yoluna gidemeyiz. Fakat buna rağmen şu açık olguya kuvvetle işaret edebiliriz: Bugün gençlik dışında neredeyse her kesimin birleşik bir kitlesel örgütlenmesi var ve farklı siyasal akımlar, kendi aralarında zorlu iç mücadeleler de yürüterek, bu örgütler içinde birlikte kalabiliyor, çalışabiliyorlar. İşçi sınıfı içinde, kamu çalışanları içinde, mimar-mühendis odaları içinde, hukukçular içinde ya da örneğin tutuklu aileleri dayanışma örgütleri içinde birlikte çalışabilen sol siyasal akımlar neden bunu birleşik bir gençlik örgütlenmesi içinde de başarmasınlar ki? Geçmişte bunun başarıldığı görülebildiğine göre bugün bu neden başarılamasın? Bunun önünde nesnel mantığa sahip ne türden bir engel olabilir? Ya da grupçu zihniyet ve pratiklerin, bunların olağan hale getirdiği grupçu ve mezhepçi önyargıların, ve nihayet, kendine güvensizliğin dışında ciddi herhangi bir engeli olabilir mi?

Birlik, mücadele, birlik!

Burada şimdilik üzerinde kısaca duracağımız son bir sorun, birleşik gençlik mücadelesi ve örgütlenmesinin gerektirdiği yapıcı ve geliştirici iç mücadeledir. Birleşik mücadele, eylem ve örgütlenme arayışı ve çabası, hiçbir biçimde farklı konumların ifade ettiği anlamı ve yarattığı sorunları ortadan kaldırmayacağı gibi, bu farklılıklar üzerinden sürekli bir ideolojik mücadele ve tartışmayı da gereksiz kılmaz. Tam tersine, burada ortaya koymuş bulunduğumuz yaklaşım ve çözümlerin başarısı tam da böyle bir mücadeleyi özellikle gerektirir.

Fakat bu çerçevede önemli olan, bu mücadelenin birlikte iş yapma süreci içinde yürütülmesi ve gerisin geri bunu güçlendiren sonuçlar yaratabilmesidir. Biz inanıyoruz ki bu tutum hem mücadeleyi ve hem de ortak çalışmada ve mücadelede devrimci tutarlılığı temsil edenleri güçlendirecektir. Bu tutarlılığı kimler temsil ediyorsa varsın onlar güçlensinler, yeter ki bu süreçten genel olarak gençlik hareketi ve mücadelesinin kendisi de güçlenerek çıkabilsin.

Dolayısıyla mücadelenin güçlenmesi samimi kaygısını güdenler ile mücadelede tutarlılığı temsil ettiklerine inananların, birleşik mücadele ve örgütlenmeye dayalı tutuma içtenlikle ve kararlılıkla destek vermeleri gerekir. Tersinden ise, görüş ayrılıklarını ilerici-devrimci gençlik güçlerinin birleşik eylemi ve örgütlenmesi politikasının önüne bir engel olarak çıkaranlar, ya da güç ve eylem birliğinin ilkeli bir ideolojik mücadeleyle içiçe yürümesinden rahatsız olup birlikte davranmaktan yan çizenler, bu davranışlarıyla mücadelenin genel çıkarlarını temel almadıklarını açığa vurmakla kalmazlar, yanısıra böylece kendilerine, çizgi ve pratiklerine güvensizliklerini de ortaya koymuş olurlar.

Biz, bu zeminin yaratılması durumunda, halihazırda gençliğin politize olmuş kesimleri içinde nispeten ağırlıklı bir yer tutan ve konumuyla gençlik hareketini geriye çekerek bir başka sorun kaynağı haline gelen reformizme de etkili bir darbe vurulacağına inanıyoruz. Reformizm bugünkü etkinliğini, hep vurgulayageldiğimiz genel bazı etkenlerin yanısıra, bugünün gençlik hareketi içinde geleneksel halkçı gruplarca ısrarla sürdürülen zaaflı tutum ve davranışlara da borçludur. Birleşik bir mücadelenin ve örgütlenmenin sağladığı uygun zeminde bu zaafların en aza indirilmesi, reformist akımların buna dayalı istismarını da önemli ölçüde boşa çıkaracaktır. Böylece mücadelenin sorunları karşısındaki gerçek tutumlar ve mücadele pratiği içindeki gerçek davranışlar, reformist akımları gençlik hareketi içinde yerli yerine oturtacaktır.

***

Gençlik hareketinin sorunları burada sıraladıklarımızdan ibaret değil kuşkusuz. Biz şimdilik en önemli ve öncelikli gördüklerimizi ortaya koymuş olduk. Ekim’in gelecek sayısında bu konuya devam edeceğiz ve bunu komünist gençliğin güncel görevleriyle birleştireceğiz.

 


Üste