(Ekim, Sayı: 216, Temmuz 2000)
Geçmiş konumunu yitiren gençlik hareketi
Gençlik mücadeleleri Türkiye’nin yakın tarihindeki geniş çaplı sosyal mücadeleler içinde özel bir yer tuttu. Burjuva gericiliği bu belirgin olgudan çıkardığı sonuçlar ışığında, 12 Eylül döneminde en büyük saldırısını gençliğe yöneltti. Hareketi sistematik baskı ve terörle ezmekle kalmadı, yeni bir canlanmaya karşı çok yönlü siyasal, kültürel ve idari tedbirler de aldı. İzlediği ekonomik ve sosyal politikalarla, geçmiş dönemlerde hareketin dinamizmini ve omurgasını oluşturan üniversite gençliğinin sosyal bileşimini alt sınıflardan gelenler aleyhine belirgin biçimde değiştirdi. Gecekondu üniversitelerini tüm Türkiye’ye yaygınlaştırarak, taşradan büyük kentlerin üniversitelerine emekçi çocuklarının akışını büyük ölçüde sınırladı. Böylece geçmiş dönemlerde gençlik hareketinin merkezini ve lokomotifin oluşturan büyük kentlerin bu özellikleri belirgin biçimde zayıfladı. Tüm bunlar, ‘80’ler sonrasında küçük-burjuva katmanları saran yılgınlık, orta sınıfların düzenle bütünleşerek eski kısmi ilerici duyarlılıklarını yitirmesi ve ‘89 çöküşü sonrasında dünya çapında sol düşünceye karşı yükselen gericilik dalgası ile de birleşince, Türkiye’nin öğrenci gençlik hareketi eski gücünü çok büyük ölçüde kaybetti.
En özet şekilde ortaya koyduğumuz ve bazı bakımlardan eksik olan bu değerlendirmeden çıkan bir sonuç var. Öğrenci gençlik hareketinin gücü ve imkanları konusunda geçmişin ölçülerine dayalı yaklaşım ve beklentiler bugün artık her türlü dayanaktan yoksundur. Türkiye’deki sosyal mücadelelerde küçük-burjuvazinin (ve onun ayrılmaz bir parçası olarak öğrenci gençliğin) ‘80 öncesinde tuttuğu yer bir daha tekrarlanamaz. Ülkemiz tarihinde bu kendine özgü dönem dönülmez bir biçimde artık geride kalmıştır. Komünistler bu gerçeğe başından beri işaret ettiler ve ‘90’lı yılların toplam tablosu bu değerlendirmelerin isabetliliğini bütün açıklığı ile gösterdi.
Son on yıla bakıldığında, işçi sınıfı ve kamu çalışanları hareketinin sosyal mücadelenin asıl eksenini oluşturduğu, öğrenci hareketinin belirgin biçimde bu ikisinin gölgesinde kaldığı görülür. Bunu olumlu ve sağlıklı bir gelişme saymak gerekir. Burada kitle hareketinin genel plandaki zayıflıklarını ve geri düzeyini bir yana koyuyoruz. Önemli olan, bu genel göreli gerilik içinde işçi-emekçi hareketinin sosyal mücadelenin asıl ekseni haline gelmiş olmasıdır. Bu, öğrenci hareketi için de genel planda sağlıklı bir gelişme zemini demektir.
Bütün bu söylenenlerle gelmek istediğimiz daha da somut bir sonuç var. ‘80 öncesinin ölçüleri bir yana bırakılır ve yeni dönemin sosyal hareketliliği içinde öğrenci hareketinin tuttuğu ve tutabileceği yeni yer gerçekçi bir biçimde gözönünde bulundurulursa, bugünün öğrenci hareketi, onun gücü ve imkanları konusunda daha nesnel ve verimli sonuçlara ulaşılabilir.
Gençlik hareketinin bugünkü olanakları
Yıllardır gençlik hareketinin kısırlığı ve durgunluğu üzerine doğrudan ya da dolaylı bir dizi değerlendirme ve gözlem ortaya konuluyor. Bu, eski ölçülerin ve bunun ürünü beklentilerin yarattığı bir göz yanılmasıdır. Gerçekte özellikle son birkaç yıldır gençlik kesiminde gözle görülür bir canlanma kendini bir dizi gösterge üzerinden hissettirmektedir. (Herşey bir yana, son yılların 1 Mayıslar’ına belirgin gençlik katılımları, gençlik saflarındaki birikimin devrimcileşme olanaklarına en dolaysız bir göstergedir). Eski alışkanlıklarla salt en büyük kentlerin yüksek öğrenim gençliği üzerinden bakıldığı için bunlar yeterince görülüp değerlendirilememektedir. Gençlik hareketi eski ağırlık merkezini bugün için artık kaybetmiştir. Bir kısım taşra üniversiteleri, liseler, emekçi semtleri, gençlik hareketinin yeni alanları ve gelişme kaynakları olarak önplana çıkıyorlar. Bu, son yirmi yılın ekonomik-sosyal politikalarından, siyasal ve kültürel saldırılarının etkilerinden ayrı bir sonuç değildir.
Yeni dönem gençlik hareketine ilişkin bir önemli olguya daha kısaca işaret etmek gerekir. İdeolojik kavrayış ve tercihlerle mücadeleyi seçen sınırlı sayıda unsurlar dışta tutulursa, bugün için mücadeleye akan gençlik kesimleri belirgin bir biçimde ezilen ve sömürülen sınıf ve katmanlara mensupturlar. Ezici bölümüyle işçi ve emekçi çocuklarıdır bunlar. Liseli gençlik için yeterince açık olan bu olgu gerçekte üniversiteli gençlik için de geçerlidir. Özellikle de taşra üniversitelerinde bu olgu çok belirgindir.
‘80 öncesinin devrimci gençlik hareketi içinde orta sınıf gençliğinin tuttuğu yer, dahası eğitsel-kültürel açıdan avantajlarının getirdiği özel ağırlık düşünülürse, yeni dönemdeki bu yeni olgunun önemi daha iyi anlaşılır. Bu, gençlik hareketinde sağlam bir emekçi damarının varlığı demektir ve kendini bulacak bir gençlik hareketine kendini aşacak önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu yapıdaki bir gençlik hareketini devrimcileştirmek, işçi sınıfı ve emekçi hareketiyle bütünleştirmek çok daha kolaydır.
Reformizm gençliğin mücadele dinamizmine yanıt veremez
Sola, mücadeleye ve devrime yönelen bir alt sınıf gençliğinin bugün daha çok reformist partiler etrafında kümelenmesi, devrimci hareketin zaaf ve zayıflıklarıyla ilgili geçici bir durumdur. Reformist partiler, nispeten geniş olanaklar ve elbette legalitenin getirdiği rahat çalışma koşulları sayesinde, mücadeleye akan bu kesimleri daha rahat etkileyip kendilerine çekebilmektedirler. Ne var ki bu partilerin gençliğin mücadele isteğine ve dinamizmine yanıt verebilmeleri olanaklı değildir. Nitekim kendilerine akan genç güçleri ancak onların mücadele isteğini kırıp yozlaştırabildikleri ölçüde saflarında tutabilmektedirler. Bunu başaramadıkları durumlarda ise, bu partiler mücadeleye akan genç güçler için geçici birer durak olmakta, devrimci mücadele isteği yeni devrimci arayışları zorlamaktadır.
Genel planda herşeye rağmen devrimci bir konumda duran geleneksel akımlar ise, gençliğin bu devrimci arayışlarına yanıt verecek bir ciddiyet ve olgunluktan büyük ölçüde yoksundurlar. Yüzyüze bulundukları köklü yapısal zaaflar aşılmak bir yana giderek daha da güçlendiği ölçüde, arayış içerisindeki genç güçler için güven verici olamamaktadırlar. Kaldı ki reformistlerin gerçekte devrimci bir önderlik arayışı içerisindeki gençlik kesimlerini bugün nispeten daha kolay bir biçimde kendilerine çekebilmelerinin gerisinde, geleneksel akımların güven vermeyen bu konum ve politikalarının da özel bir payı vardır. Bu olgunun farkında olmak önemlidir; zira bundan gençlik çalışmamız için ve gençliğe karşı sorumluluklarımız konusunda çıkarılması gereken çok önemli sonuçlar vardır.
Partimiz geleceği ve dolayısıyla gençliği temsil ediyor
“Gençlik gelecek, gelecek sosyalizmdir!” şiarı bir propaganda sloganı olarak çok çekicidir. Fakat her önemli propaganda sloganı gibi bu slogan da, güncel izdüşümleri de olan temel bir gerçeği ifade etmektedir. Eğer biz, gençliğe yönelik olarak kullandığımız bu temel şiarın ifade ettiği gerçeğin ışığında kendi gençlik çalışmamıza yaklaşamazsak, büyük bir tutarsızlık içerisine düşeriz ve böylece kullandığımız bu sloganı da tümüyle anlamsızlaştırmış oluruz. Partimiz geleceği, dolayısıyla gençliği temsil ediyor. Sözkonusu şiarın ifade ettiği temel gerçeğe ve dolayısıyla gençlik alanındaki çalışmamıza, bu çalışmaya ilişkin görev ve sorumluluklarımıza buradan bakabilmek durumundayız.
Mensubu olduğu egemen burjuva sınıfının ayrıcalıklarını paylaşan çok dar bir kesim dışında gençliğin geriye kalan ezici çoğunluğuna Türkiye’nin kokuşmuş kapitalist sömürü düzeninin verebildiği ve verebileceği bir şey yok. Ağırlaşan sömürü, uygulanmakta olan sosyal yıkım programları, güçlendirilen baskı ve terör aygıtları, sosyal ve insani değerlerin yıkımı ve kültürel dejenerasyon, tüm bunlar geniş gençlik katmanlarını bugün ezmekte, geleceklerini karartmaktadır. Gençliğin kurulu düzenin yıkıcı sonuçlarına karşı duyduğu hoşnutsuzluk ve arayışları sosyal demagojiye başvurarak istismar etmeye çalışan ve bunda geçici olarak başarılı da olan gerici, faşist ve şeriatçı akımların da gençliğe verebilecekleri bir şey yok. Düzen solu ise artık sosyal demagoji yapmayı bile yük sayabiliyor ve dolayısıyla arayış içerisindeki gençlik için herhangi bir cazibe merkezi oluşturmuyor.
Düzen ve düzen akımları için sözkonusu olanlar, şu veya bu sorundan hareketle kendini ortaya koyan düzenin sahte muhalifi akımlar için de geçerlidir. Bugün düzenle teslimiyetçi bir barış sürecine giren ezilen ulus milliyetçiliği ile kurulu düzene doğrudan ya da dolaylı olarak payandalığı bir çizgi haline getiren Alevici burjuva akımlar, yaratıkları geçici etkilere rağmen gençliğe hiçbir gelecek sunamadıklarını göstermekte gecikmemişlerdir. Devrimin ülke ve dünya çapında üstüste yaşadığı çifte yenilgi ortamında, bu ortamın yarattığı geçici boşlukta palazlanan bu akımların, Kürt ya da Alevi gençliği nezdinde güven ve inandırıcılıklarını yitirecekleri bir döneme girmiş bulunmaktayız. Ezilen ulus ve milliyetler ile ezilen mezheplere mensup gençlik kesimlerinin geçmişte bu ezilmişliklerinin çözümünü ileri bir dava uğruna mücadelede, devrimde ve sosyalizmde aradıkları ve tam da bu nedenle devrimci gençlik hareketi için önemli güç kaynakları oluşturdukları gözönünde bulundurulursa, milliyetçiliğin ve mezhepçiliğin güç kaybetmesinde ifadesini bulan bu gelişmelerin sanıldığından da fazla önemli olduğu görülecektir.
Gençlik geleceğini, kurulu düzenle çatışmada, işçi ve emekçi hareketiyle buluşarak devrime yönelmede bulabilir ancak. Yılların birikimi, hayal kırıklıklarını izleyen arayışlar, günden güne daha geniş gençlik kesimlerini bu çatışmaya ve arayışa yöneltmektedir, gitgide daha çok yöneltecektir.
Tam da bu noktada, bir kez daha partimizin gençlik karşısındaki konumuna ve gençliğe karşı sorumluluklarına geliyoruz. Gençliğin bundan böyle gitgide daha çok güç kazanacak bu arayış ve yönelişine ancak proletaryanın devrimci partisi yanıt verebilir. Yıllar önce daha çok temel bir teorik ve stratejik gerçeklik olarak ortaya konulan aşağıdaki değerlendirme, partinin kazanıldığı, gücünü ve etkisini, ciddiyetini ve inandırıcılığını günden güne daha çok artırdığı şu dönemde artık çok daha somut ve pratik bir anlam ve önem kazanmaktadır:
“Gençliğin temel devrimci özlemlerine ve istemlerine ancak sosyalist proletarya cevap verebilir. Gençliğin devrimci eylemini doğru bir çizgide başarıyla ancak sosyalist proletarya yönetip yönlendirebilir.
“Devrimci gençliğin sonu gelmez bir ısrarla sürdürdüğü tutarlı bir dünya görüşü arayışını ancak proletaryanın dünya görüşü, Marksizm-Leninizm, karşılayabilir. Devrimci gençliği tutarlı bir dünya görüşüyle ancak proletaryanın komünist sınıf partisi eğitip donatabilir.”
“... Komünistler ve sınıf bilinçli işçiler proletarya sosyalizminin gerçek sınıf bayrağını yükseltebildikleri ölçüde, gençliğin ön saflarından bu bayrağın altına akacak önemli güçler bulacaklardır...”
Bu bayrak artık güçlü bir biçimde yükseltilmiştir. Gençliğin ön saflarından bu bayrağın altına daha şimdiden en diri ve en bilinçli güçler akmaktadır. Ve bu henüz yalnızca bir başlangıçtır; komünistler gençlik çalışmasına gerekli dikkati ve özeni gösterirlerse, bu akış da günden güne daha çok güçlenecek, parti zamanla devrimci gençlik hareketi için bir önderlik ve birleşme odağı haline gelecektir.
Gençlik çalışmamızın sorunları
Partinin gençlik çalışmasında başarılı olabilmesinin temel ve öncelikli koşulu, kendi gençlik güçlerini etkin ve amaca uygun bir biçimde eğitip örgütleyebilmesidir. Halihazırda bu güçler gereğince eğitilip örgütlenemedikleri gibi, partinin yakın ve dolaysız önderliğinden de önemli ölçüde yoksundurlar. Gündemdeki en öncelikli görev, bu sorunun çözümüdür.
Mevcut gençlik güçleri içerisinden kadrolaşmayı başarabilmek, bu sorunun çözümünün de asıl anahtarıdır. Parti, gençlik çalışmamızı gençliğe özgü bir inisiyatif, ataklık ve yaratıcılıkla sürükleyebilecek partili kadroları yetiştirebilmelidir. Bu tür kadrolar bizzat gençlik çalışmamızın kendi içinden bulunup çıkarılmalıdır. Yıllardır parti çeperinde yer alan ve kendince gençlik çalışması yürütmeye çalışan sempatizan genç militanların en iyilerinin, en sağlam ve güvenilir olanlarının partiye parti üyeleri olarak kazanmak ve bunları bulundukları yerel alanlarda profesyonel bir gençlik örgütlenmesinin partili dayanakları olarak değerlendirmek durumundayız. Bu, gençlik çalışmamızın bugünkü nispi dağınıklığını hızla gidereceği gibi, partili genç kadrolar aracılığıyla parti önderliğinin gençlik çalışmasına taşınmasını da kolaylaştıracaktır.
Kadrolaşma ve örgütlenme sorunlarının yanısıra önem taşıyan ve bu sorunların çözümünü de kolaylaştıracak olan bir başka temel sorun, gençlik alanındaki yayın faaliyetidir. Bu alanda belli bir birikim ve deneyim kazanılmış olmakla birlikte, gerek biçim gerekse içerik ve işlev bakımından hala aşılması gereken önemli sorunlar vardır. Gençlik yayını hitap ettiği hedef kitleyi iyi tanımlamalı ve tanımalı, bunu gözeten bir yayın faaliyeti içinde olmalıdır. Daha genel planda gençlik yayınının en önemli sorunu, gençliğin ve gençlik hareketinin sorunlarını kucaklayan ve bunlara devrimci yanıtlar verebilen bir yayın çizgisine oturabilmektir. Bu, yayını kendi içinde bir amaç olmaktan çıkarır, gençlik hareketine müdahalenin etkin ve işlevsel bir aracı haline getirir. Kuşkusuz gençlik yayınının bu işlevsel çizgiye oturabilmesi, büyük ölçüde, gençlik güçlerimizin örgütlenmesi, gençlik çalışmamızın sağlam bir perspektife kavuşturulması ve dolayısıyla planlı-programlı bir yönelim içerisinde sokulmasıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Yayın faaliyetinde daha da önemli ve bugün için daha da acil olan, daha geniş gençlik kitlelerine hitap edebilen popüler yayınları devreye sokabilmektir. Bundan somut olarak kastedilen, sık sık kullanılması gereken bildirilerin yanısıra, asıl olarak popüler bültenler ve broşürlerdir. Bunları etkin ve düzenli bir biçimde kullanmayı başaramadığımız sürece, çok dar bir kesim dışında kalan geniş kitleye sesimizi, düşünce, slogan ve çağrılarımızı ulaştırabilmemiz mümkün olamayacaktır. Bültenler konusunda halihazırda daha çok liseli gençlik üzerinden sınırlı bazı deneyimlere sahibiz. Bunların neden işlevsel biçimde kullanılamadığını, sürekli hale getirilemediğini somut olarak değerlendirmek, bu deneyimlerden yararlanarak yeni döneme benzer bir dizi araçla girmek sorumluluğuyla yüzyüzeyiz. Parti sık sık, bültenlerin son derece popüler, görsel açıdan zengin ve sayfa sayısı itibarıyla çok sınırlı olması gerektiği konusunda uyarılar yapmasına rağmen, dergi taklidi bültenlerin önüne gençlik alanında da geçilememektedir. Bültenleri süreklileştirememede ve işlevsel kılamamada, bunun da küçümsenemeyecek bir rolü vardır. Geçmiş deneyimler değerlendirilirken soruna buradan da bakılabilmelidir. Aynı şekilde, belirli alanlara (örneğin meslek liselerine) hitap eden ya da belli bir sorunu (örneğin eğitimde özelleştirme saldırısı) konu alan, son derece sade bir dille kaleme alınmış, yaygın dağıtılabilecek popüler broşürleri de gençlik çalışmamızda kullanabilmeliyiz. Partinin bu dönem sınıf çalışmasında yeniden gündeme getirdiği popüler broşür deneyimlerinden bu çerçevede yararlanılabilinir.
Gençlik hareketinin sorunları
Geriye gençlik hareketinin gündemini ve sorunlarını isabetle saptamak, doğru bir eylem çizgisi ve çalışma tarzı izlemek, ve nihayet, gençliğin kitlesel örgütlenme sorununa ilişkin olarak doğru bir yaklaşımla hareket etmek sorunları kalıyor. Bunlar çözümleri güç sorunlar değildir. Gençlik yayınında geride kalan öğrenim yılına ilişkin olarak yayınlanan değerlendirmelerde bile bu sorunların tümünün doğru çözümünün önemli ipuçları mevcuttur.
Eğitimde özelleştirme saldırısı, bunun bir uzantısı olarak harçlar sorunu, soruşturma ve hukuk terörü, doğal olarak YÖK kıskacı ve bunaltıcı YÖK uygulamaları, üniversitelerde faşist kadrolaşma ve saldırılar, vb., vb... Öğrenci gençliğin bu dönem özellikle öne çıkan ve yeni dönemde daha da ağırlaşacağı kesin olan acil ve öncelikli sorunlarıdır. Bu sorunlar karşısında devrimci gençlik hareketinin ileri sürmesi gereken şiarlar ve istemler iyi-kötü bilinmekte, bunlar yayınlarımızda da sürekli olarak işlenmektedir.
Eylem çizgisi ve çalışma tarzı sorunu daha da önemlidir. Halihazırda bu alanda sol akımlara egemen olan, birbirinin zıttı gibi görünen, gerçekte ise birbirini besleyen ve üreten iki davranış tarzı göze çarpmaktadır. Gençlik hareketinin geriliğinin ve durgunluğunun da etkisiyle ya en geri sorunlar üzerinden kuyrukçu ve ekonomist bir çizgi, ya da tersinden, kitleden kopuk, güya “öncü” gerçekte ise “sol” sekter bir eylem çizgisi izlenmektedir. Bu sonuncusuna eğilim duyanlar, çok geçmeden ilkine dönebilmektedirler.
Kitlelerin en sıradan ve en somut, acil ve yakıcı akademik ve iktisadi sorunlarını hiçbir biçimde küçümsemeyen ve ihmal etmeyen, fakat bunları toplumun tüm ezilen katmanlarını etkileyen ve kuşkusuz gençlik için de yıkıcı sonuçları olan temel sorunlarla birleştiren bir çalışma tarzıdır bize gerekli olan. Aynı şekilde, kitlelerden kopmadan onları mücadeleye çekmeye çalışan, tüm fırsatları kitleleri eyleme çekmek için değerlendiren, kitlelerin mevcut duyarlılıklarını ve eylemliliklerini daha ileri hedeflere ve düzeylere çekmeye çalışan bir eylem çizgisidir bize gerekli olan. Sol akımların bir kısır döngü halinde birbirini üreten ya da besleyen eylem çizgisini ve çalışma tarzını aşmak buradan geçer.
Son olarak gençliğin örgütlenmesi sorununa geliyoruz. Gençlik hareketinin mevcut deneyimi, partinin bu soruna bakışını bütün açıklığıyla doğrulamaktadır. Komünistler yıllardır gençlik hareketine yapay örgütlenme modelleri dayatılamayacağını, buna yönelik tüm çabaların kaçınılmaz olarak başarısızlıkla sonuçlanacağını vurgulayageldiler. Mücadele biçimleri ve düzeyi ile örgütlenme biçimleri ve düzeyi arasında kopmaz bir ilişki bulunduğunu, ikincinin birinciye sıkı sıkıya bağlı olduğunu, mücadele geliştirilebildiği ölçüde örgütlenme sorununun çözümünün kolaylaşacağını savunageldiler. Son yıllarda gençliğe dışarıdan dayatılan örgütlenme modellerinin şu veya bu grubun elinde işlevsiz tabelalar olarak kalması, buna karşın gelişen eylemliliklerin komiteler, platformlar vb. örgütsel biçimler ortaya çıkarması, bunların eyleme katılan güçleri az-çok kolaylıkla kucaklaması, partinin düşünce çizgisini doğrulamıştır. Bu birikim çoğaldığı ve gençlik hareketi daha da güçlendiği ölçüde, daha kalıcı kitlesel örgütlenme biçimlerine geçiş de aynı ölçüde kolaylaşacaktır. Bu alanda elbette ki kendiliğindenci davranılamaz, fakat yapay zorlamaların hiçbir sonuç vermeyeceği de yeterli açıklıkta görülmüş olmalıdır. Komünistler gençlik hareketindeki gelişmeleri ve eğilimleri, güç ve olanakları dikkatle izlemeli, buna uygun düşen örgütlenme biçimlerini bizzat hareketin pratik gelişme seyri içinden zamanında sezip çıkarabilmelidirler. Hareketin kendiliğinden ürettiği örgütlenme biçimlerine bilinçli bir ifade kazandırabilmelidirler.
Son bir sorun olarak, gençlik alanındaki güç ve eylem birliği sorununa da değinelim. Bu sorun genel planda olduğu gibi gençlik alanında da özel bir önem taşımaktadır. Ne var ki, geleneksel akımların çok bilinen zaafları, amaca uygun ve nispeten kalıcı güç ve eylem birlikleri geliştirmeyi de zora sokmaktadır. Buna rağmen bu soruna gerekli önemi vermek durumundayız. Fakat bunda başarılı olabilmenin temel önkoşulunun da kendi başarılı bağımsız faaliyetimiz olduğunu unutmamalıyız. Öncelikle kendi güçlerimizi etkin ve örgütlü bir biçimde seferber edebilmeli, kendi gücümüze güvenmeli, bağımsız faaliyetimizi güçlendirerek sürdürmeli, ancak bu koşulla ve buna tabi bir biçimde güç ve eylem birliği alanında üzerimize düşeni yapma yoluna gitmeliyiz.
Yeni bir döneme doğru
Türkiye’de olayların seyri adım adım yeni bir dönemi hazırlamaktadır. Emperyalizmin ve sermayenin izlemekte olduğu politikalar gençlik için de ağır yıkımlar yaratmakla kalmamakta, gençlik hareketiyle işçi ve emekçi hareketinin buluşmasını ve birleşmesini de kolaylaştırmaktadır. Gündemdeki özelleştirme saldırılarıyla, toplumun tüm hak arayan ve direnen kesimlerini hedef alan sistematik devlet baskısı ve terörü, gençlik hareketinin sınıf ve emekçi hareketiyle buluşmasını kolaylaştıran zemine güncel iki örnektir yalnızca. Bu olgu, partinin gençlik çalışmasına göstermesi gereken çok özel ilginin bir başka önemli güncel nedenidir de.
Komünistler en güçsüz, olanaklarının en sınırlı olduğu bir dönemde bile devrimci gençlik hareketi içinde kendilerine bir etki alanı bulabildiler. Bugün ise gençlik içerisinde gerçek bir kuvvet olabilmek için temel önkoşullara ve etkin bir çalışma için önemli olanaklara sahiptirler. Bütün sorun bu imkanları değerlendirebilmekte yatmaktadır ve bunları en etkin bir biçimde değerlendirmenin ise tam zamanıdır.