Logo
< Parti hücresi

Parti İl Komitesi (İK)


Partimizin tüzüğü üzerine/8

Parti İl Komitesi (İK)

 

 

(lll. Bölüm/8. madde)

H. Fırat

“Partinin Temel Organları” başlığını taşıyan III. ana bölümde, Parti Kongresi ve Merkez Komitesi’ni 8. madde halinde İl Komitesi (İK) izliyor. Yerel önderliğin temel organı olan İK’ya ayrılmış 8. madde bütünlüğü içinde şöyledir:

“8) İl Komitesi (İK):

a) İK, sorumlu olduğu alandaki tüm parti örgütlerinin faaliyetini, partinin genel çizgisi ve MK’nın karar ve direktifleri doğrultusunda yönetmekle yükümlü yerel yönetici organdır. İK, partinin ildeki güçlerinin dağılımını yapar, yeni parti birimlerini oluşturur, il kasasını yönetir.

b) İl komiteleri MK tarafından oluşturulur. Oluşturulmuş İK’lar, MK tarafından onaylanmak kaydıyla, kendi bileşimlerinde değişikliklere gidebilirler. İK sekreterini kendi seçer. İK toplantıları en az 15 günde bir yapılır.

c) İK’lar ildeki faaliyet hakkında MK’ya her ay düzenli raporlar vermekle yükümlüdür.

d) İK, her üç ayda bir, il faaliyetinin genel bir değerlendirmesini içeren, il çalışmasının yeni görev ve hedeflerini belirleyen yazılı bir raporu il örgütüne sunmakla yükümlüdür.

e) İK, MK tarafından onaylanmak kaydıyla, kendi sorumluluk alanında parti çizgisi doğrultusunda yerel yayın organları ya da bültenler çıkarabilir.”

İl önderliğinin genel çerçevesi

Burada en önemli en temel hüküm ilk şıkta ifade edilmiştir:“İK, sorumlu olduğu alandaki tüm parti örgütlerinin faaliyetini, partinin genel çizgisi ve MK’nın karar ve direktifleri doğrultusunda yönetmekle yükümlü yerel yönetici organdır...”

Parti İl Komitesi, sorumluluğunu taşıdığı ili ve sorumluluğu altındaki il örgütünü her açıdan ve derinlemesine tanıyıp değerlendirebilmekle yükümlüdür öncelikle. Derinlemesine ve çok yönlü olarak tanınmayan bir ilde başarılı bir parti çalışması yürütmenin olanağı zaten yoktur. Aynı şekilde sorumluluğu altındaki il örgütünü, organları, kadroları ve imkanları her açıdan iyi tanıyıp değerlendiremeyen bir il komitesi, bu güç ve olanakların ne doğru bir düzenlemesini yapabilir, ne de onları başarılı bir il çalışmasına yöneltebilir. Bu açıdan, başarılı bir il çalışması için gerek ile gerekse il örgütüne ilişkin tanıma ve değerlendirme, başarılı bir il önderliğinin zorunlu bir önkoşuldur. Bu çok temel aynı zamanda çok basit bir gerçekmiş gibi görünür; ama uygulamada, kendi iline ilişkin doğru dürüst bir değerlendirmesi olmayan il komitesi ya da yerel komite örneklerine pek sık rastlanır.

İl çalışmasının ve dolayısıyla il örgütünün “partinin genel çizgisi ve MK’nın karar ve direktifleri doğrultusunda” yönetilip yönlendirilmesi bir başka temel noktadır. Fakat yeterince açıktır ve bu nedenle bunun burada özel bir izahına gerek yoktur. Parti il komitesinin görevi kendi başına genel politika üretmek değil, fakat partinin ve MK’nın saptanmış politikalarını ve genel direktiflerini bulunduğu ile başarıyla uygulamaktır. Bunun bir gereği olarak, bu genel politikaları yerel koşullara yaratıcı bir biçimde uyarlamaktır. Bu bizi ilk temel nokta olarak ifade edilen soruna geri götürüyor. Genel politikaların yerele yaratıcı ve başarılı bir uyarlanması, ancak yerel koşulların yakinen tanınmasına ve başarıyla değerlendirilebilmesine bağlıdır.

Üçüncü önemli nokta, “sorumlu olduğu alandaki tüm parti örgütlerinin faaliyetini” yönetme sorunun ele alınmasına ilişkindir. Bu yönetme görev ve misyonu öncelikle politik anlamı ve içeriği ile ele alınmalı ve buna uygun düşen bir il önderliği pratiği içinde olunmalıdır. Sorun bulunduğu ildeki parti çalışmasına ve mücadelesine her açıdan, politik ve pratik, önderlik yapabilen bir yönetici organ olarak kavranmalıdır öncelikle. İl çalışmasına önderlik bu anlamda ve kapsamda kavranmadığında, sorun, alt organlarla salt pratik ilişkilere ve bu ilişkiler içindeki sürekli yönlendirmelere indirgendiğinde, bu darlık ve tek yanlılık, kaçınılmaz olarak organların ya da ilişkilerin güdülmesine, bürokrasiye yol açar. Dahası, örgüt güvenliği bakımından son derece sakıncalı olmakla kalmayan, üstüne üstlük müthiş bir enerji ve zaman israfına dönüşen anlamsız ve yararsız bir ilişki trafiği halini alır.

Yerel çalışmaya politik önderlik esastır

Parti il komitesinin bir ilin faaliyetini yönetip yönlendirmeyi öncelikle politik bir çerçevede ele almasına ilişkin bu sorun üzerinde, taşıdığı özel önemden dolayı biraz daha durmak gerekir. Devrimci bir sınıf partisi, bu konumundan gelen bazı sorunlar ve sınırlılıkları kaçınılmaz olarak yaşar. Herşeyden önce illegalitenin getirdiği sınırlılıklarla yüzyüze kalır. Bu kendini öncelikle iki temel alanda gösterir. Burada ilkin, illegal örgütsel yapının kaçınılmaz olan göreli darlığından gelen sınırlılıklar sözkonusudur. İkinci olarak ise, örgüt içinde, örgüt güvenliği bakımından gerekli ve zorunlu olan bir uygulama olarak, ilişkilerde ve iletişimde bir sınırlılık, belli zorunlu sınırlamalar sözkonusudur.

Parti il komitesi ildeki parti birimleriyle, alt komite ya da hücrelerle, toplantılarına katılarak ya da belli ara ilişkilerle, çoğu durumda en fazla 10-15 günde bir ancak doğrudan bir ilişki ya da iletişim olanağı bulabilir. Bu böyle olunca, eğer il komitesi il faaliyetine önderliğini sadece organları doğrudan ilişkilerle yönetmeye indirgerse, bu bir darlık yaratır ve güdükleşmiş, giderek bürokratlaşmış bir önderlik pratiğine yolaçar. İlin faaliyetine politik olarak yön verememek, ilin sorunlarını politik olarak değerlendirememek, il örgütünün yönünü politik bir çerçevede belirleyememek, beraberinde salt örgütsel birimleri, komiteleri ya da hücreleri, pratik planda yönetmeyi getirir. Politik önderlik ve buna dayalı pratik yönlendiricilik işlevinden bu uzaklaşma ise kaçınılmaz olarak önderlik adı altında alt organları gütmeyi getirir ki, bu da zaten bürokratlaşma demektir..

Merkez Komitesi ele alınırken bu konunun üzerinde fazlaca durulmadı. Zira MK partiye genelde önderlik etmesi gereken temel yönetici organ olduğu için, onun bu konudaki görev ve sorumlulukları zaten özel bir açıklama gerektirmeyecek denli açıktır. Partinin temel önderlik kurumu olarak MK partinin ideolojik-politik çizgisini geliştirir, partinin dönemsel taktiklerini belirler, parti örgütünün, partinin genel çalışmasının ve dönemsel mücadelenin önünü açar. Bu onun en temel görevi olduğu için, merkezi önderlik misyonu kendini tam da burada gösterdiği için, bu nokta üzerinde fazlaca durmak bir ihtiyaç değildi.

Fakat yerel önderlik sözkonusu olduğunda, bu sorunun yerel önderliğin sorumlulukları çerçevesinde açık ve sağlam bir biçimde kavranması çok özel bir önem taşır. Bunu kendi bu alandaki deneyimlerimizden hareketle olduğu kadar, geçmiş örgüt deneyimlerinden dolayı da özellikle önemsiyorum. ‘80 öncesi örgüt pratiklerinden biliyorum, en çok yakınılan sorunlardan biri İK’ların il çalışmasını yönetip yönlendirmeyi politik bir önderlik olarak gerçekleştiremeyip hantal ve bürokratik yapılara dönüşmesi, il çalışmasının önünü açmaktan çok tıkamasıydı. Bunun bizde de belli sınırlar içinde örnekleri görüldü. 3. Genel Konferans’ımızın örgüt sorunları bahsinde tartıştığı en önemli meselelerden bir tam da bu oldu. Bu tartışmalar bugün için bile son derece aydınlatıcıdır. Zira burada zaafın kendini nasıl gösterdiği ayrıntılarda irdelenip ortaya konulmakla kalmamış, ilkesel ve ideolojik bir bakış açısıyla, geçmiş ve güncel deneyimlerin en temel noktalar üzerinden bir genellemesi de yapılmıştır.

Bu açıdan, parti tüzüğümüzün bu maddesini iyi anlayabilmek için, EKİM 3. Genel Konferansı’nın “Mahalli Örgütlenme ve Faaliyetin Sorunları” başlıklı metni de mutlaka yeniden incelenmelidir. (EKİM 3. Genel Konferansı/Siyasal ve Örgütsel Değerlendirmeler, s.181-188, Eksen Yayıncılık). Örneğin burada daha konunun girişinde vurgulanan temel nokta ile ilgili olarak, sözkonusu metinde şunlar söylenmektedir: “Her il komitesi, genel olarak faaliyet gösterdiği mahalli alana, özel olarak da mahalli devrimci harekete ve işçi hareketine ilişkin olarak açık bir değerlendirmeye sahip olmalıdır. Olayların akışına paralel olarak geliştirilen ve zenginleştirilen böyle bir değerlendirme olmaksızın, ne yakın ve uzak hedefleri isabetle saptamak ve ne de gündelik somut çalışmayı sağlıklı bir çerçeveye oturtmak mümkündür... ” (s.182)

Hedefli ve planlı çalışmaya
dayalı bir il önderliği

İK önderlik görevini alt örgüt birimlerinin pratik denetimine ve yönetimine indirgerse eğer, gerçek önderlik fonksiyonundan uzaklaşır. Bu kendi içinde bir darlık, kısırlık ve giderek de bir bürokrasi üretir. İK’lar il düzeyinde kuruluyor; her il ise bir sosyal yaşam alanıdır. İK öncelikle kendi bu yerel alanıyla ilgili bütünsel bir fikir oluşturmak, çok yönlü bir değerlendirme yapmak, bu çerçevede bir açıklığa ulaşmak zorundadır. Bu değerlendirme ve açıklıklar temelinde partinin genelde belirlenmiş politikaları ile MK’nın dönemsel olarak belirlenmiş politikalarını bulunduğu alana yaratıcı bir biçimde uygulamakla, böylece il çalışmasının sorunlarına açıklık getirmekle yükümlüdür. İK bunu yaparsa, yaptığı ölçüde, ilin gerçekten önder ve yönetici organı olabilir, il örgütüne de hakim olabilir.

İK, sorumluluğu altındaki ilde genel planda, uzun ve orta vadede nelerin yapılabileceği ve yapılması gerektiği, bunun için ilk adımda işe nereden başlanabileceği konusunda bir değerlendirmeye, deyim uygunsa bir hareket stratejisine sahip olmalıdır. Kendi ilini her açıdan iyi tanımalı ve hareket stratejisini de buna dayandırmalıdır. Bunu başardığında, elinin altındaki güçlerin ve olanakların dağılımını da buna, yani amaca uygun bir biçimde yapacaktır. Bir ilin özgül bir politikası olacak ki, güçler de o doğrultuda amaca uygun bir biçimde mevzilendirilip seferber edilebilsin. Genellikle ihmal edilen bir temel sorumluluk noktası olduğu için, bunun üzerinde özellikle duruyorum.

İl’e ilişkin özgül politikalar belirlemek ili çok yönlü olarak tanımakla mümkündür. Siz örneğin İstanbul ilini yönetiyorsanız, kentin toplamı hakkında sosyal, siyasal ve kültürel açıdan genel bir değerlendirmeye sahip olmak ve bunu dönemsel bir değerlendirme ile birleştirmek durumundasınız. Bu temel üzerinde önceliklerinizi saptamak zorundasınız. Yani nerede ve nasıl çalışılacaktır? İşe nereden başlanacaktır ve nasıl bir gelişme çizgisi hedeflenecektir? Bu konularda somut bir değerlendirme ve buna dayalı bir çalışma planınız yoksa, kendiliğindencilikten kurtulamazsınız. Bu konularda açık bir değerlendirmeniz yoksa eğer, güç ve olanakların dağılımı ve kullanımı da doğru bir biçimde, amaca uygun bir biçimde yapılamaz. Politik çalışmada bir belirsizlik, bir boşluk, giderek bir kendiliğindencilik doğar. Böylesi bir çalışmayı da örgütsel planda bürokrasi tamamlar ve il çalışması kısırlaşır, gelişme temposu kazanamaz.

Politika üreten konumlar çoğunlukla merkezi konumlar, merkezi organlar olarak anlaşıldığı için, buna ayrıca dikkat çekiyorum, il önderliği çerçevesinde bu temel noktayı özellikle vurguluyorum. Nasılsa partinin yayın organları var, yayın organlarına yansıyan politikalar var, bunlar kadrolara gidiyor, herkes ne yapacağını iyi kötü biliyor diye bakılamaz. İl komitesinin görevi bunların nasıl yapıldığını izlemek, denetlemek, arada bir müdahale etmekten ibaret de olamaz. Bu genel politikaların illere özgü bir biçimde yorumlanabilmesi, özgül bir il politikasının saptanabilmesi de gerekir. İldeki güçlerin, saptanmış politikaya, yapılmış değerlendirmelere göre, amaca uygun bir biçimde kullanılabilmesi lazım.

Bir ilin kendi içinde dağınık, oraya buraya serpilmiş ilişkiler vardır örneğin. İl komitesi der ki, eldeki bu dağınık güçleri, artı şuradan çekeceğimiz üç-beş kişiyi şu şu alanda yoğunlaştıralım, öncelikle buraya yüklenelim, burada belli bir süre içinde mevzi tutmaya bakalım; bunu başarırsak eğer zamanla şu şu alanlara da gerekli güç kaydırmaları yoluna gideriz, böylece kökleşeceğimiz yeni bir alan açmış oluruz. Bu, güç ve olanakların sınırlı olduğu bir durumda, bir çalışma alanı ya da bölgesi tercihidir. Beklenmedik gelişmelerin, koşullardaki muhtemel değişmelerin, yeni güçleri beklenmedik biçimde kazanmanın ya da mevcut kadroların bir bölümünü şu veya bu nedenle yitirmeni ortaya çıkaracağı yeni durumları, bunları hesaba katan bir esnekliği burada saklı tutuyorum. Bunlar her zaman olabilir; ama bu bizi, şu veya bu ildeki İK’mızı, il çalışmasına ilişkin hedefler koymak, tercihlerde bulunmak ve somut planlar yapmak gereğinden alıkoymamalıdır.

Partinin yerel çalışması bir bütündür

“... İK, partinin ildeki güçlerinin dağılımını yapar, yeni parti birimlerini oluşturur, il kasasını yönetir.” Bu çoğu kere bürokratik bir yetki olarak anlaşılabiliyor. Bir ilde hangi kadronun nereye verileceğine, hangi imkanların nasıl kullanılacağına elbette İK karar verir. Ama önemli olan bunu bir politik bakışaçısıyla yapabilmesidir. İl’e ilişkin bir politika saptayabilmesi, güçlerin dağılımını da buna göre yapabilmesidir. Yerel yönetici organlarımız, somutta İK’larımız bunu böyle kavrayabildikleri, görev ve sorumluluklarına bunun ışığı altında yaklaşabildikleri ölçüde, gerçekten il’in kişilikli, yaratıcı ve verimli bir çalışmayı örgütleyebilen önderlik organları haline gelirler. Yoksa il çalışması kısırlaşır, İK’lar bürokratlaşır, çalışma dağınık, rastgele, kendiliğindenci, giderek büroktatik ve keyfi bir zemine oturur. Bir türlü mesafe katedilemez. Halbuki, somutta partinin mesefa katetmesi, il çalışmalarının gelişip güçlenmesiyle, serpilmesiyle mümkündür. Temel önemde bir noktadır bu.

Bir başka temel nokta ise şudur. Bir ildeki siyasal yaşam, dolayısıyla da siyasal çalışma bir bütündür. Partinin bu ildeki tüm güç ve olanaklarını da bunun gerektirdiği bir bütünsellik içinde ele alabilmek gerekir. Burada örneğin illegal çalışma legal çalışma gibi ayrımlar yoktur, bunlar çalışmanın biçim ve yönteminin getirdiği ayrımlardır. Bir il önderliği bunlara toplamı üzerinden bakabilmeli, elinin altındaki güç ve olanakları bu farklı çalışmaların toplamı üzerinden görebilmelidir. Kendi örgüt deneyimlerimiz üzerinden baktığımızda, illegal örgüt alanı ve çalışması ile legal alan arasında bu bütünselliğin başarıyla kurulamadığını görüyoruz. Böyle olunca, aynı ilde iki merkezli bir çalışma doğuyor ve bunların ildeki çalışmanın toplamı olarak bütünleştirilmesi aksıyor. Bu hem İK’nın ildeki tüm güç ve olanakları ilin genel çalışması için değerlendirememesi, görev ve hedeflere bunun toplamı üzerinden bakamaması sonucunu getiriyor. Hem de açık çalışma alanının yerel parti önderliğinden ve yönlendirmesinden uzak kalması, dolayısıyla da çeşitli açılardan yetersizliklerle ve zaaflarla yüzyüze kalmasına yol açıyor.

Oysa bir ildeki parti örgütü ve çalışması bir bütün olmak zorundadır.. İldeki bütün çalışmanın gerek sorunlar ve çözümler, gerek hedefler ve görevler yönünden parti il komitesinin önderliği altında merkezleşebilmesi lazım. Önderlik olarak, güçlerin kucaklanması ve değerlendirilmesi olarak, güçlerin amaca uygun yönlendirilmesi ve kullanılmaı olarak vb.

Sözünü ettiğim bu bölünmenin gerisinde genellikle, İK’nın ilin bütününü kucaklayacak bir önderlik bilinciyle hareket edememesi, buna uygun düşen bir önderlik kapasitesi ortaya koyamaması vardır. Biraz da “o alan” ve “bu alan” bakışının kendiliğinden yarattığı ve giderek olağanlaştırdığı bir çarpık anlayış var burada.

Bir İK kendi alanındaki çalışmanın sorunlarını ele alırken, hedefler saptarken, planlar yaparken, elinin altındaki güç ve imkanlara salt illegal örgütsel yapı ve ilişkiler üzerinden bakamaz. Buna açık çalışmadaki güçleri, imkanları, araçları vb. de dahil edilmek durumundadır. Bütün bunların toplamı ışığında ve bütün bunlarla birlikte saptanmalıdır hedef ve görevler, bunun üzerinden yapılmalıdır çalışma planları. Diyelim ki, A kentinde 1 Mayıs’a hazırlanıyorsunuz. Güçlerinizi ve olanaklarınızı düşünürken, açık ve kapalı alanı bütünü üzerinden görebilmek, değerlendirmeyi buna göre yapabilmek, hedefleri buna göre saptayabilmek, dolayısıyla somut planlamayı da buna göre düşünmek durumundasınız.

Daha alt düzeyde de bu böyledir. Diyelim sizin A ilinin B alt bölgesinde yerel bir parti komiteniz ve yanısıra açık çalışmanız var. Parti komitesi bu bölgede, ben petrol ve metal işkolunda şu şu alanlara yönelik olarak çalışacağım ve şunu hedefleyeceğim derken, B alt bölgesinde açık alan güçlerini de hesaba katmazsa, amaca uygun, doğru, yeterli bir planlama yapamaz. Açık alandan hitap etmek, lagal çalışmasın araç, biçim ve yöntemlerinden gereğince yararlanmak fazlasıyla önemlidir. Siz onları da işin içine katan ve onları da yönlendirmeyi amaçlayan bir değerlendirme, bir planlama yapmıyorsanız, bu durumda geriye ne kalır? Geriye, gerçekten illegal örgüt alanındaki sınırlı güçlerle hedeflediğiniz alanlara yönelmek kalır ve alandaki çalışma parçalanır. O zaman aynı çalışma bölgesinde tek bir parti komitesi ve bütünsel bir parti çalışması değil, partinin biribirinden kopuk iki çalışma alanı ve bunlara kendince yön veren iki ayrı yerel önderlik sözkonusu olur.

Biçim olarak gerçekten de iki ayrı çalışma vardır bu aynı bölgede, öyle de olmak durumundadır. Açık çalışma ve kapalı çalışma, burada görünürde iki ayrı çalışmadır. Biçim olarak bu böyle olmakla birlikte, ilgili yerel alanın yönetici organı onu kendi önderliği altında bütünleştirebilir ve bütünleştirebilmelidir. Bunun için somut örgütsel bağlantılara girmeye de gerek yoktur, bunun uygun başka biçimleri vardır ve bunları kullanmak çok da zor değildir. Diyelim ki ilgili bölgede metal işkoluna yükleneceksiniz. Bunu hiç de salt illegal propaganda ve teşhir faaliyeti olarak yapmak durumunda değilsiniz. Kendi dolaysız çalışmanız içinde bunun bir dizi legal ya da yarı-legal biçim ve yöntemini yaratabilirisiniz, konumuz bu olmadığı için bunu bir yana koyalım. Ama aynı yüklenme işinde pekala aynı bölgedeki açık çalışmanın güç ve olanaklarından da en iyi biçimde yararlanabilirsiniz ve bunu başarabilmeniz yalnızca bir yönlendirme sorunudur. Neden açık imkan varken illegal örgütsel bildiriler kullanasınız ki? Örneği önce açık alanın propaganda olanaklarıyla burayı bir süre dövelim, böylece burada bir hava oluşsun, işçilerin dikkati belli bir siyasal hareket üzerine toplansın. Ardından ya da bizzat bu aynı çabaya paralel olarak örgüt kadrolarımızla bu dövülmüş ya da dövülmekte olan alana yönelmeye bakarız. Bu tümüyle güç ve imkanlara bütünsel bakabilmek ve buna uygun bir planlama içinde olabilmek sorunudur.

Güçleri en iyi biçimde değerlendirmek
ve muhtemel sorunların önüne geçmek

Bu mesele üzerinde özellikle duruyorum; zira bu mesele örgütte uzun süre bir türlü kavranamadı. Yerel örgüt komiteleri değerlendirmelerini yaparken ve hedeflerini saptarken, soruna hep de illegal alandaki güç ve imkanlar üzerinden bakıyorlar. Oysa, öyle dönemler olur ki, bir örgüt sadece kendi geleceğinin, sürekliliğinin güvencesi olan dar bir örgütsel omurgayı illegalitede tutar, öteki güçleri büyük ölçüde açık çalışmada değerlendirir ya da doğası gereği bu güçler zaten açıktır ve açıktadır. Kuşkusuz buradaki açık olmayı deşifre olmak ya da etmek biçiminde anlamamak gerekir; sözkonusu güçler kendi doğallığı içerisinde açıktırlar ve açıkta çalışmaktadırlar. En iyi unsurları partiyle organik ilişkiler içinde oldukları halde bu bilinmez, başarıyla kamufle edilir.

Belirli bir örgütsel gelişme düzeyine uluşmış bir ilde partinin örgütsel omurgası ne olabilir? İl komitesi, artı üç-dört alt bölge komitesi, artı bunların her birine bağlı birkaç parti hücresi, artı teknik altyapı. Bu partinin bir ildeki örgütsel omurgasıdır, partinin varlığının ve çalışmasının sürekliliği bununla güvence altına alınır. Saldırılarla etrafı budansa, kitlesi geçici olarak dağıtılsa bile, parti bu dar örgütsel omurga sayesinde yaşar, çalışmasını kesintisiz olarak yürütür. Bununla birlikte, normal bir gelişme sürecinde partinin ilişkileri ve olanakları bu dar profesyonel omurgayla kıyaslanamaz ölçüde geniş olur. Özellikle de açık çalışma alanındaki güç, ilişki ve olanaklar için geçerlidir bu. Dolayısıyla, partinin yerel önderlik organı olarak İK, değerlendirmelerini ve planlamasını salt illegal alandaki dar örgütsel omurga üzerinden yapmaz, yapmamalıdır. Legal ya da illegal tüm alanlarda etkileyebildiği, şu veya bu ölçüde seferber edebildiği bütün güçler üzerinden yapmak durumundadır bunu.

Bir İK kentteki açık alan güçlerini de kendi il tercihleri çerçevesinde yönlendirir. Diyelim A bölgesinde açık çalışan güçler dağınık bir takım ilişkiler üzerinden hedefsiz yönsüz bir çalışma içerisindeyse, onların oradan çekilmesini sağlar, bu güçler şuralara kaydırılsın, örneğin petro-kimya işkolundaki şu şu fabrikalara açık araçlarla yöneltilsin der, diyebilmelidir.

İlin tüm çalışmasının bir yerde merkezileşmesi lazım, bu İK’dır. Önderlik ve yönlendirmenin İK’da merkezileşmesi lazım. İK kendi hesabını, değerlendirmelerini yaparken, açıktaki güçlerin bu değerlendirmeler içerisinde nereye oturacağını, neye yarayacağını saptayabilmeli ve bu politika çerçevesinde onları da yönlendirebilmelidir.

Bu yapılmadığı zaman ne olur? Açık çalışma her zaman daha geniş imkanlara, daha geniş bir inisiyatife, daha rahat hareket alanına sahip olduğu için, bir süre sonra açıkta yerel planda ikinci bir parti önderlik odağı oluşur. Güçlerin bölünmesini giderek yerel önderliğin bölünmesi izler. Açık alanın avantajlarından ve hareket serbestisinden dolayı partinin gerçek yerel yönetici organı gölgede kalır. Biçim olarak elbette gölgededir, illegaldir, gizlidir, gözden uzaktır, biçim olarak müdahaleden uzaktır. Ama tüm bunlar biçim yönünden böyledir ve işin özünde ildeki tüm parti çalışmasını yönetip yönlendirmeye hiçbir biçimde engel değildir. İK eğer gerçek bir önderlik kapasitesi ile ve uygun kanalların bularak, yaratarak ilin toplam çalışmasını yönetip yönlendiriyorsa, mesele yok. Ama değilse, o zaman önderlik odağı zamanla açık alana kayar ve telafisi zor sorun ve zaafiyetlere yolaçar. Nitekim birkaç yıl önce yaşanan açık alan provokasyonunda çok özel bir payı oldu bu çarpık durum ve bunun beslediği eğilimlerin. Biz daha çok çalışıyoruz denebilmişti o zamanlar. Söylenenlerin ne denli gerçek olduğundan bağımsız olarak, bu çarpık zihniyetle konuşanlara söylenmesi gereken basitçe şuydu: Siz legalsiniz, sayısız imkanlar ve kolaylıklarla yüzyüzesiniz, tabii ki daha çok çalışacaksınız, çalıştığınızdan kat kat daha fazla çalışmasını ayrıca başarmak durumundasınız.

Ama İK, başından itibaren açık alan da dahil yerel plandaki tüm parti güçlerini kucaklayacak ve partinin yerel çalışmasının bir parçası ya da uzantısı oldukları bilinci ve ruh halini yerleştirecek tarzda davranırsa, mesel kalmaz. Açık çalışma da ildeki genel çalışmanın bir parçası olur, öyle algılanır ve zaten öyle gerçekleşir. Parti kendini örgütsel biçim olarak gizler, ama politik olarak gizlemez, bu ne gerekli ne de olanaklıdır zaten. Partinin politik çalışması ve mücadelesi büyük bir bölümü ile açık çalışmadır her zaman. Elbette bunu dar anlamda açık alan çalışması anlamında almamak gerekir, burada partinin toplam çalışması üzerinden söyleniyor bunlar.

Sonuç olarak, il çalışması bir bütündür; bu, partinin bir ildeki tüm çalışmasının ve ona yön veren politikanın merkezileşmesi, alandaki toplam güçlerin ortak hedefler ve planlar çerçevesinde toplu seferberliği demektir. Bir İK bunu yapabildiği ölçüde bulunduğu ilin gerçek yönetici önderlik organı olmaya hak kazanır.

MK’ya düzenli raporlar

İl komitesi üzerine maddenin b şıkkı tümüyle teknik bir hükümdür, kendi içinde yeterince açık belirlemeler oldukları için üzerinde ayrıca durmayacağım. Burada yalnızca şu özel nokta hatırlatılabilir: Parti örgütünün ileri bir gelişme ve olgunlaşma aşamasında, parti il komitelerini seçme yetkisi İl Konferansları’na geçebilir. Bu aşamada doğal olarak tüzüğümüzün bu hükmü de tümüyle yeniden düzenlenir.

8. maddenin c şıkkına geçiyoruz: “c) İK’lar ildeki faaliyet hakkında MK’ya her ay düzenli raporlar vermekle yükümlüdür.”

Raporların önemi, kongrede örgütsel sorunlar üzerine tartışmalarda yeterli açıklıkta ortaya konulmuştur. Bu sadece MK’nın ya da yönetici organların bilgilendirilmesinden ibaret değildir. Her rapor yazma çabası, aynı zamanda, çalışmanın bütünsel olarak ve derinlemesine bir değerlendirmeye tabi tutulması demektir. Durumun çok yönlü olarak değerlendirilmesi, geride kalan sürecin ve gelecek dönemin bir arada ele alınması, geride kalan dönemin deneyimlerinin toparlanması, açığa çıkardığı sorun ve ihtiyaçların saptanması, yeni döneminin hedeflerinin, yapılcak işlerin, atılacak yeni adımların saptanması demektir. Düzenli rapor yazma zorunluluğu her birimi, buradaki konumuz çerçevesinde, yerel yönetici organı zorunlu olarak buna yöneltir.

Parti MK’sı ya da bir yönetici organı bir raporu incelediği zaman, bu organ şu süre içerisinde şunları yapmaya çalışmış, şu kadarını yapmış, bundan şu sonuçları çıkarmış, şimdi şunları hedefliyor ve bu çerçevede şu görevleri gerçekleştirmeyi düşünüyor, açık fikrini edinebilmelidir. Bir rapor, onu inceleyecek yönetici organa öncelikle bunu verebilmelidir.

Bu raporları inceleyecek yönetici organlar, öncelikle mevcut durumu ve gidişatı görmüş olurlar, dolayısıyla güçlere ve çalışmaya, örgütteki çalışmanın gidişine ve sorunlarına hakim olmayı başarırlar. Hakimiyet, yani örgütün nabzını tutmak, gidişatını bilmek çok önemlidir. Artı, sunulan durumdan bir takım sonuçlar çıkarırlar. MK’nın çıkaracağı sonuçlar, çoğu kere insanların sandığı gibi basit teknik sonuçlar olarak gerisin geriye sunulmaz partiye. MK onları parti çapında soyutlar, partinin tümüne hitap eden bir dizi değerlendirmenin konusu yapar. Çeşitli yazı ve değerlendirmelere yansır bu raporlardan süzülen sonuçlar. MK farklı raporlardan çıkardığı bir takım sonuçlar üzerinden bir ihtiyacı, bir zaafı, bir boşluğu görür, bunları gidermek için ne yapılması gerektiğini gözetir, buna göre adımlar planlar, işin düşünsel cephesinde buna göre kalem oynatır, pratik cephesine buna göre müdahalelerde bulunur, buna göre uyarılarda bulunur, buna göre direktifler iletir.

İl örgütüne raporun anlamı ve işlevi

İK’ya ilişkin 8. maddenin izleyen bendiyle devam ediyoruz: “d) İK, her üç ayda bir, il faaliyetinin genel bir değerlendirmesini içeren, il çalışmasının yeni görev ve hedeflerini belirleyen yazılı bir raporu il örgütüne sunmakla yükümlüdür.”

Doğal olarak bunun işlevli olabilmesi için, il örgütünün bir parça kendini bulması, oturması lazım. Alt komiteler, alt komitelere bağlı hücreler, çalışma grupları ve komitelerinden oluşan bir yapının oluşması lazım. Bu yapı parça parça oluştukça ve oluştuğu her ilde, İK üç ayda bir bunu kolaylıkla yapabilir, yapmak durumundadır. Bu tüzük hükmü İK’ları üç aylık dönemsel planlar yapmaya yöneltiyor, amaç bu bir yerde de. İK’nın çalışmaları büyük bölümüyle dolaysız olarak pratik çalışmaya dönüktür. İl çalışması pratik bir çalışma olduğu ölçüde, üç ay aslında fazlasıyla uzun bir süredir. Ve bir partinin İK’sı üç ayda bir genel bir muhasebe çıkarırsa ve sonraki dönemin görevlerini bunun ışığında saptarsa, böylece gelecek üç aylık zaman dilimini planlar ve kendi il örgütüne sunarsa, bu başarılı ve dinamik bir il çalışması için çok büyük bir imkan olur. Ne yapıldığı bellidir; değerlendirmeler yapılmış, gerekli sonuçlar çıkarılmıştır. Ne yapılacağı bellidir; geçmiş dönemim deneyimlerinin de ışığında bu değerlendirilmiş, sorunlar, zayıflıklar ve yeni görevler saptanmış, eleştiriler, öneriler ve elbette direktifler ortaya konulmuştur. Bu tüm il örgütüne yönelik bir çağrıyla da birleştirilmiştir. Bu, bir il örgütünü üç ayda bir yeni değerlendirme ve belirlemelerle gayrete getirmek, aydınlatıp motive etmektir. Bu, döne döne il çalışmanın irdelenmesi, değerlendirilip gözden geçirilmesi demektir. Bu çoğu kere 4-5 sayfalık özlü bir metinden ibaret olur. Bol söz kalabalığı değil, sorunların özü önemlidir burada. Sorunları ve görevlerin özünün iyi bir biçimde sunulması önemlidir burada. Rapor olur 15 sayfa olur, ama bir sürü gereksiz laf yığınıdır, ilerletici bir şey yoktur. Rapor vardır, topu topu 2-3 sayfadır, ama meseleleri en özlü bir biçimde saptamakta, durumu, dönemi, görevleri ve hedefleri açık seçik ortaya koymaktadır.

Örneğin başarılı bir faaliyet yürütülmüştür, il komitesi bunun anlamlı ve coşkulu bir değerlendirmesini yapar, bu il örgütünde motivasyonu artırır. Yoldaşlar şunları şunları başardık, demek ki oluyor; şunları saptamıştık, şu güçleri seferber ettik, şunlar aksadı, ama esasta şunlar sağlandı, der bu rapor, il kadrolarını ve birimlerini motive eder, moral verir. Bunun üstüne yeni dönemin görevlerini oturtur. Ya da bir faaliyet yürütmüştür, başarısızlık vardır. Bu başarısızlığı değerlendirir, ama bunu öyle bir devrimci açıdan değerlendirir ki, başarısızlığın bu değerlendirme tarzından yeni devrimci bir ruh çıkarır ortaya. Bu yapılmadığında, bunun üzerine ortalıkta bir sürü ileri geri laf edilir, başarısızlığın üzerine bir de moral yıkım olarak biner bu. Oysa başarısızlığın devrimci açıdan, demek oluyor ki ileriye dönük bir değerlendirmesi tüm bunları engellediği gibi, sonraki adımları kazanmanın bir imkanına da dönüşür.

Bunlar burada artık ayrıntı oluyor kuşkusuz; ama parti tüzüğünün hükümlerinin somut anlamı ve işlevinin anlaşılmasını kolaylaştırıdığı için, çok da gereksiz değil.

Yerel yayınlar sorunu

8. maddenin son şıkkındayız: “e) İK, MK tarafından onaylanmak kaydıyla, kendi sorumluluk alanında parti çizgisi doğrultusunda yerel yayın organları ya da bültenler çıkarabilir.”

Bu kendi içinde açık bir hüküm. Burada en önemli nokta “MK tarafından onaylamak kaydıyla” sınırlamasıdır. Bu gerekli ve önemli bir sınırlamadır. Partinin güç ve olanakları bir bütündür ve MK, bu güç ve olanakların toplamını amaca en uygun bir biçimde değerlendirebilecek konumda olan biricik parti organıdır. Yerel bir yayın organı çıkarabilir bir il komitesi. Ama bu merkezi yayın organlarının zayıflaması, onlara yerelden yapılan katkıların aksaması pahasına olmamalıdır. Güçleri ve durumu toplamında MK gördüğü için, şu veya bu ilde bir yerel yayını gündeme getirmenin zamanı olup olmadığını en iyi o değerlendirebilir. Çünkü partinin yayın organları partinin toplamından beslenir. Siz zamansız olarak çok sayıda yerel yayın çıkarırsanız, bu bir güç dağılmasına yolaçar. Diyelim ki A kentindeki güçler partinin yayınlarını beslemekten çok kendi yayınlarını çıkarmaya bakarlar, merkezi yayınlar yerelden gelen katkılardan yoksun kalmaya ve zayıflamaya başlar.
Demek oluyor ki, yerel yayınlar merkezi yayınların gerçekten emmeyi başaramadığı fazla enerjiyi emebilen organlar olarak çıkmalıdır, yoksa onları zayıflatmak pahasına değil. Buradaki en temel noktalardan biri budur.

İkincisi; yerel çalışmanın gerçekten bir yayın organını gerektirecek bir düzeye gelip gelmediği de ciddi bir değerlendirme konusudur. Yerel yönetici organlar bu konuda hata yapabilirler. Biz bunu bir ara çok yaygınlaşan bültenler pratiği üzerinden de somut olarak gördük. Yeterli güç ve imkanları yok, ama başka kentlerde bülten çıkarılıyor, biz de çıkaralım hevesine kapılmalar olabildi. Ama bir dizi örnek üzerinden bunun sağlıksız bir heves olduğu, sağlam bir değerlendirmeye dayanamadığı sonradan anlaşıldı.

Bu tür mahsurları giderebilmek için, yerel örgütlerin gençliği ve deneyimsizliği de gözetilerek, tüzüğümüzde “MK tarafında onaylamak” kaydı, dolayısıyla sınırlaması yer alıyor. Bu olumlu olan, partinin genel çıkarların gözeten bir veto hakkı. Bütünü MK gördüğü için, değerlendirmeyi de bugünün koşullarında en iyi o yapabileceği için, bir sınırlama getiriliyor. Ama MK uygun gördükten sonra, partinin programı, taktik çizgisi, dönemsel politikaları doğrultusunda İK’lar tabii ki yerel çalışmanın güçlendirilmesine hizmet eden yerel yayın organları çıkarabilirler. Yerel bir yayın organından belli bir alana ya da sektöre seslenen bültenine kadar...

YDK’ya ilişkin özel hüküm

8. maddenin bir de “Özel hüküm” başlığı taşyan bir ilavesi var: “Yurtdışı Komitesi (YDK), partinin yurtdışı çalışmasını yürütmek ve yönetmekle yükümlüdür. YDK’nın yapısı, oluşumu, görev ve yükümlülükleri İK’larla aynı esaslara bağlıdır. Çalışma alanının özelliğinden kaynaklanan ek görevler ve sorunlar ile gerekli sınırlamalar, MK tarafından tanımlanır ya da çözüme bağlanır.”

Buna eklenecek fazla bir şey yok. Yurtdışı kendine özgü bir çalışma alanıdır. Bir başka ülke, bir başka zemin, bir başka sosyal-kültürel ve siyasal ortamdır sözkonusu olan. Partinin mücadele ettiği coğrafyanın dışında, uzağında bir alandır bu. Sınıf çelişkilerinin ve dolayısıyla mücadelesinin nispeten zayıf, daha çok bir ayrıcalık olarak algılanabilen sosyal-siyasal kazanımların ülkeyle kıyaslandığında bir hayli fazla, siyasal ortamın legal konumlanmaya, dolayısıyla gevşekliğe müsait olduğu, sosyal-kültürel ortamın dejenerasyonu besleyebildiği çok kendine özgü bir alan bu. Bütün bunları gözeterek parti adına MK, genel planda İK statüsünde görülen YDK’nın görev yetkilerine bir dizi sınırlamalar getirebilir.

Bu sınırlamaların neler olabileceği tümüyle somut durum ve ihtiyaçlara bağlı olduğu için burada bu konuda özel açıklamalar yapmak olanağı yoktur. Sorun tümüyle somuttur ve parti MK’sının takdiri ve tercihleri dahilindedir.

(Ekim, Sayı: 222, Nisan ‘01)


Üste