Logo
<  Türkiye’nin modern tarihi ışığında “devralınan miras” -II

Savaş, anti-emperyalist mücadele ve Partimizin programı / 3


Parti programımızın bütünlüğü içinde kavranması temel bir yöntemsel gerekliliktir. Bu kendini öncelikle teorik-pratik bütünlük olarak gösterir ve programımızın iki ana bölüm halinde düzenlenişinde ifadesini bulur. Birinci ana bölümde (teorik bölüm) evrensel bir çerçeve üzerinde devrimin teorik ve ilkesel sorunları ortaya konulur. Proletaryanın devrimci mücadelesinin nihai hedefeleri de bu kapsamda yer alır. İkinci ana bölümde (pratik bölüm) ise Türkiye devriminin stratejik ve taktik kapsamı, bu kapsamı oluşturan hedefler, görevler ve istemler yer alır.

Bu iki ana bölüm arasında organik bir ilişki ve bütünlük vardır. İlk bölüm, ikinci bölümdeki sorunların teorik ve ilkesel çerçevesini verir. İkinci bölüm, ilk bölümün ortaya koyduğu bu çerçeve ışığında, Türkiye devriminin stratejik ve taktik kapsamını tanımlar ve somutlar.

Aynı organik ilişki ve bütünlük, programımızın pratik bölümünü oluşturan stratejik ve taktik sorunlar arasında ayrıca vardır. Buradaki ilişki ve bütünlük, özü ve esası bakımından, devrimin stratejisi ile taktiği arasındaki ilişki ve bütünlüğün aynısıdır. Dahası, burada sözkonusu olan, bu ilişki ve bütünlüğün programatik bir düzeyde ortaya konuluşundan başka bir şey değildir. Bunu güncel mücadeleden devrimin zaferine tüm devrimci sürecin tarihsel bütünlüğü olarak da kavrayabiliriz.

Parti Programı Üzerine dizisinin birinci kitabı (Program Yöntemi ve Yapısı), bu ilişki ve bütünlüğün kapsamlı bir sunuluşu ve gerekçelendirilmesinden oluşmaktadır. Bu nedenle ayrıntıya girmeden, sözü konumuza getirmek üzere bunu burada yalnızca vurgulamakla yetiniyoruz.

Programımızın bu bütünsel yapısı kendini emperyalizme karşı mücadele perspektifi ile anti-emperyalist hedef ve istemler üzerinden de göstermektedir. Teorik bölümde yer alan “Emperyalizm ve Dünya Devrimi Süreci” başlıklı alt bölüm, bu mücadelenin genel teorik çerçevesini ve evrensel boyutlarını ortaya koymaktadır. Bunun konumuz için oluşturduğu genel çerçeve, savaşla bağlantılı sorunlar programımız ışığında irdelenirken, daha önceki sayılarda özetlenmişti. Burada ise konumuzu emperyalizme karşı mücadelenin Türkiye devriminin kendi coğrafyası üzerinden anlamı ve kapsamı oluşturmaktadır. Buna ilişkin sorunlar ele alınırken daha önce ortaya konulan bu çerçevenin gözününde bulundurulması gerekmektedir.

Anti-emperyalist stratejinin temel hareket noktaları

Programımız Türkiye’yi “Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin bağımlı ülkeler kategorisinde” tanımlar. Emperyalizme bağımlılık, Türkiye’nin iktisadi, sosyal ve siyasal yapısının temel bir karakteri, bu yapıyı oluşturan ilişkilerin temel bir boyutudur. Türkiye iktisadi, mali, siyasi, askeri, diplomatik ve kültürel alanlarda emperyalizmin köleci boyunduruğu altındadır.

Türkiye’nin bugünkü tarihsel gelişme aşamasında, emperyalizmin köleci egemenliği artık tümüyle kapitalist ilişkiler temeline oturmaktadır. Bu egemenliğin iç toplumsal dayanağı, emperyalist mali sermayeye binbir bağla bağlı bir sınıf olan işbirlikçi tekelci burjuvazidir. Bu sınıf sırtını emperyalizme dayayarak toplumumuza hükmetmekte, emperyalizm bu sınıfa dayanarak ülkemiz üzerindeki çok yönlü köleci egemenliğini sürdürebilmektedir. Türkiye’de, emperyalizmden bağımsız, ona dayanmaksızın ayakta durabilen bir burjuva sınıf egemenliği; ve tersinden, bu sınıf egemenliğinden bağımsız, ona dayanmaksızın varolabilen bir emperyalist egemenlik sözkonusu değildir. Bu ikisi organik bir bütün oluşturmakta, birbirine dayanmakta, birbirini koşullamaktadırlar.

Bu olgu ve ilişkilerden çıkan temel önemde stratejik sonuç, emperyalizme karşı mücadelenin, emperyalizmin altedilmesi mücadelesinin, Türkiye devriminin temel bir boyutu olduğu gerçeğidir. Programımız, Türkiye devriminin temel hedef ve görevlerini tanımlayıp ortaya koyarken, bu temel önemde gerçeğe dayanır. İşbirlikçi burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmak görevini, emperyalist kölelik zincirini Türkiye halkasından kırmak göreviyle organik bir bütünlük içerisinde ele alır.

Bu ikisi birbirinden koparılamaz, hiçbir biçimde birbirinden ayrı düşünülemez. İşbirlikçi tekelci burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmak isteyen, onun arkasında duran emperyalizme de vurmak, onunla da hesaplaşmak zorundadır. Tersinden, Türkiye üzerindeki çok yönlü emperyalist köleliğe son vermek isteyen, bu köleci egemenliğin iç sınıf dayanaklarını çökertmek, yani işbirlikçi tekelci burjuvaziyle hesaplaşmak, onu altetmek zorundadır. Bu güçlerden birini atlayarak ötekiyle hesaplaşmak ve onu altetmek olanağı yoktur.

İşbirlikçi burjuvazi ve onun arkasındaki emperyalizm devrimimizin iki temel düşmanıdır. Devirimin zaferi için bu iki temel düşman kuvvetin üstesinden gelmek, onların oluşturduğu birleşik gücü altetmek tarihsel bir zorunluluktur.

Parti programımız, bu temel gerçeklerden hareketle, devrimimizin stratejik tablosunu şöyle özetlemektedir: “Kentin ve kırın yarı-proleter ve yoksul yığınlarını kendi önderliği altında birleştirecek olan işçi sınıfı, küçük-burjuva katmanları da mümkün mertebe kendine bağlayarak, üst kesimlerini ise en azından tarafsızlaştırarak, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkacak, emperyalist kölelik zincirini kıracak, proletarya devrimini zafere ulaştıracaktır.” (TKİP Programı, s.33)

Zafere ulaşmış devrimin anti-emperyalist önlemleri

Devrimin zaferi, işbirlikçi burjuvazinin sınıf egemenliğinin yıkılması, ülke üzerindeki emperyalist köleliğin tüm alanlarda ve tüm boyutlarıyla sona erdirilmesi demektir. İşbirlikçi burjuvaziyi ve emperyalizmi altederek zafere ulaşan devrim, zaferinin daha ilk adımında, bu ikisini bir arada hedefleyen bir dizi iktisadi, siyasi ve askeri önleme başvurur. Burjuva devlet aygıtının parçalanıp dağıtılmasına, burjuva sınıfın tüm mensuplarının silahsızlandırılmasına ve bunların devrime karşı göstereceği her türlü direnişin kararlılıkla ezilmesine yönelik tüm önlemler, doğal olarak, aynı zamanda emperyalist egemenliğin iç toplumsal-siyasal dayanaklarının çökertilmesine yönelik önlemlerdir.

Zafere ulaşmış devrim aynı anda bunları emperyalizme karşı dolaysız siyasal ve askeri önlemlerle birleştirir. Programımız, devrimin “Siyasal Alanda”ki ilk önlemleri kapsamında, bunları şöyle ortaya koyar:

“4) Emperyalizme köleliğe her alanda son verilecektir. Emperyalistlere tanınmış her türlü ayrıcalık kaldırılacak, açık-gizli tüm kölelik antlaşmaları geçersiz ilan edilecek, emperyalist askeri üs ve tesislere el konulacaktır. Emperyalistlerin devrimi boğmaya yönelik tüm girişimleri, işçilerin ve emekçilerin topyekûn seferberliğiyle püskürtülecektir.” (s.34)

Programımız, zafere ulaşmış devrimin ilk adımda “Ekonomik Alanda” alacağı önlemler kapsamında ise, bunun başlıca ekonomik ve mali unsurlarını ortaya koyar. Emperyalizmin Türkiye topraklarındaki tüm iktisadi ve mali varlığına tazminatsız olarak el koymak, bu alandaki her türlü ayrıcalığı ortadan kaldırmak, emperyalist iktisadi ve mali kuruluşlarla olan kölece ilişkilere son vermek ve dış borçları geçersiz ilan etmek, bu önlemlerin başlıcalarıdır. (TKİP Programı, s.36)

Zafere ulaşmış devrim ve emperyalist müdahale

“Emperyalistlerin devrimi boğmaya yönelik tüm girişimleri”ne ilişkin belirleme, bugünden gözetilmesi gereken temel önemde bir stratejik soruna işaret etmektedir. Emperyalizmin günümüzdeki yapılanması ve hareket tarzı bu soruna apayrı bir anlam ve önem kazandırmıştır. Bugün sistem içinde duran fakat onunla şu veya bu nedenle çelişkiye düşebilen devletler bile kaba emperyalist saldırı ve müdahalelerin hedefi haline gelebilmektedirler. Emperyalistler dayattıkları uluslararası hukuk ve geliştirdikleri kurallarla bunu giderek kurumlaştırmaktadırlar da. Sistemden köklü bir kopuş anlamına gelen bir toplumsal devrime ise tüm güçleriyle çullanacakları kuşkusuzdur. Kendi dolaysız çıkarlarına vurulan köklü darbeler onları, uluslararası durumun ve kendi iç ilişkilerinin elvermesi ölçüsünde, zafere ulaşmış devrime karşı her türlü çılgınca davranışa yöneltebilecektir.

Bağımlı bir ülkede her gerçek devrim, devrim süreci boyunca emperyalizmle kesintisiz ve köklü bir hesaplaşmanın ürünü olabilir ancak. Devrim sürecinin tüm ilerlemesi emperyalizme karşı sistematik mücadeleden ayrı düşünülemez ve bu tarihi süreç emperyalizm altedilmeksizin zafere ulaşamaz. Emperyalizm devrimin karşısına hiç de salt devrim kendisi için tehlikeli bir hal almaya başladığı sırada ya da iktidara yürümekte olduğu bir anda çıkmaz. Tersine o, devrimin azılı bir düşmanı olarak zaten dolaysız olarak her günkü sınıf çatışmasının içinde yer alır. Emperyalizmin sınıf çatışması içindeki bu dolaysız konumu ve çabası, topluma egemen ilişkiler sistemi içindeki dolaysız varlığından ve çıkarlarından kaynaklanır. Türkiye’nin son 40 yıllık sosyal çatışma tablosu üzerinden olduğu kadar, şu son yılların, hatta şu son ayların çatışma tablosu üzerinden de bunu somut olarak görmek ve göstermek mümkündür.

Fakat programımızın stratejik önlemler bölümünde sözü edilen olgu, emperyalistlerin devrimi boğmaya yönelik girişimleri, bundan da öteyedir. Burada sözkonusu olan, zafere ulaşmış devrime dıştan müdahaledir. Devrimci gelişmeyi boğmaya yönelik tüm çabaları boşa çıkararak zafere ulaşan devrim, emperyalizmin köleci eğemenliğine son vererek, bunda ifadesini bulan çıkar ve ilişkilerin köklü tasfiyesine giriştiği andan itibaren, bu kez dıştan emperyalizmin devrimi boğmaya yönelik müdahaleleri ile karşı karşıya kalır.

Burada gözönünde bulundurulması gereken temel önemde bir nokta da şudur. Emperyalist ülkeler koalisyonu zafere ulaşmış bir devrimin karşısına salt o ülkedeki çıkarlarını korumaya çalışan eski hükümranlar olarak değil, fakat emperyalist dünya sisteminin efendileri olarak da çıkacaklardır. Bu ikinci durumda sözkonusu olan, sisteme vurulan ve kötü örnek olma potansiyeli taşıyan bir darbeyi daha baştan bertaraf etmeye çalışmaktır. Devrimin kendisine yönelen bu türden boğma girişimlerini boşa çıkarma yeteneği, temelde, programımızda da vurgulandığı gibi, “işçilerin ve emekçilerin topyekûn seferberliğiyle” püskürtülebilecektir. Temelde belirleyici etken bu olmakla birlikte, devrimin bölgesel ve uluslararası olanakları ve destekleri de sonuç üzerinde büyük rol oynayacaktır. Bu ise daha bugünden devrimin sorunlarına ve iktidar hazırlığına bu bölgesel ve uluslararası enternasyonalist perspektiften bakmayı gerektirir.

Acil anti-emperyalist istemler ve devrimci iktidar mücadelesi

Programımızın “Acil Demokratik ve Sosyal İstemler”e ayrılmış alt bölümü, acil anti-emperyalist demokratik istemleri de içerir. B şıkkı altında yer verilen bu istemlerin başlıcaları aşağıdaki gibidir.

“- Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmaların iptali.

- NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkilerin kesilmesi.

- Türkiye’deki tüm askeri üs ve tesislere el konulması.

- İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist mali kuruluşlarla kölece ilişkilere son.

- Dış borç ödemeleri durdurulsun. Tüm dış borçlar geçersiz sayılsın.”

Bu istemlerden her biri, tek tek ele alındığında, sınıf iktidarı değişimine dayalı köklü bir devrim olmaksızın, pekala güçlü bir anti-emperyalist mücadelenin sonucu olarak da elde edilebilir nitelikte istemlerdir. Bu, teorik olarak reddedilemez. Fakat programımızın taktik istemler bölümünde bu istemlere yer verilmiş olması, hiç de buna ilişkin umut ve beklentilerden gelmemektedir. Programımız bu istemleri tümüyle devrimci bir açıdan, yani proletaryanın devrimci iktidar mücadelesi perspektifi içinde, bu amaca sıkı sıkıya bağlı bir biçimde formüle etmiştir. Burada asıl amaç, tüm öteki taktik iktisadi, sosyal ve siyasal istemlerde gözetilen amacın aynısıdır. Bu ise ilgili bölümün genel sunuşunda en özlü bir biçimde şöyle dile getirilmiştir:

“Siyasal iktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesini stratejik devrimci görev sayan TKİP, bu temel hedefe sıkı sıkıya bağlı olarak, kitlelerin acil demokratik ve sosyal istemleri uğruna kararlılıkla mücadele eder. Proleter ve emekçi yığınları bu mücadele içinde etkilemeye, kendi özdeneyimleri temelinde eğiterek devrim mücadelesine kazanmaya çalışır...” (s.46)

Bu özlü bakışaçısı, acil anti-emperyalist istemlerin anlamını ve bunlara dayalı etkin bir mücadelenin yöneldiği temel amacı da dile getirmektedir. Bu istemler uğruna mücadele, yığınların devrimci anti-emperyalist bilincini ve eylemini uyarmak, geliştirmek ve devrimci iktidar mücadelesine yöneltmek temel amacına sıkı sıkıya bağlıdır. Bu amaç gözden kaçırıldığında, kendi sınırları içinde bu istemler uğruna mücadele yığınların devrimci bilincini geliştirmeye hizmet etmediği gibi, herhangi bir pratik sonuç da yaratmaz. Türkiye’nin yakın tarihi, proletaryanın devrimci iktidar perspektifine bağlanmaksızın yürütülen bu türden bir mücadelenin burjuva yurtseverliğini aşamadığını ve sonuçta düzenle bütünleşmeye vardığını açıklıkla göstermektedir.

Fakat tersinden de, bu acil ve yakıcı istemler uğruna sistematik bir ajitasyon yürütmeksizin, işçi sınıfını ve emekçileri bu istemlerin derhal gerçekleştirilmesi istemiyle mücadelele çekmeye, bu mücadele içerisinde onları birleştirip kendi özdeneyimleriyle eğitmeye çalışmaksızın, salt devrime dayalı bir genel propaganda ile yetinmenin yaratacağı hiç bir sonuç olmaz. Bu durumda, emperyalist kölelikten kurtulmaya dayalı devrimci perspektif canlı devrimci anlamını ve işlevini yitirir, devrimci bir gevezelik malzemesi olmaktan öteye gidemez.

Parti programımızın stratejik ve taktik bölümleri arasındaki kopmaz ilişki ve bütünlük, tüm öteki sorunlarda olduğu gibi anti-emperyalist mücadelinin ele alınışında da, biribirinin tersyüz edilmiş şekli olan bu sapmalara karşı proleter devrimci bir perspektif sunar bize.

(Dünya Ortadoğu ve Türkiye, H. Fırat, Eksen Yayıncılık, s.331-339)

Ek metin:

Anti-emperyalist mücadelenin anlamı ve kapsamı

Türkiye’de bugün, uluslararası sermayeye dayanan, onunla içiçe geçmiş bir çıplak sermaye iktidarı hüküm sürmektedir. Türkiye üzerindeki emperyalist hükümranlığın, ülkenin uluslararası sermayeye her alandaki bağımlılığının temel toplumsal dayanağı, iktidardaki işbirlikçi tekelci sermaye sınıfıdır. Bu, iktidardaki sermaye sınıfına karşı mücadelenin zorunlu olarak onun gerisindeki emperyalizme karşı mücadele ile birleştirilmesi gerektiğini gösterir. Türkiye’nin bugünkü sosyo-ekonomik ilişkileri koşullarında devrim, iktidardaki tekelci burjuva sınıfını devirmek ve Türkiye’yi uluslararası sermayeye bağlayan tüm ilişkileri kırıp parçalamak anlamına gelir. Bu ise, doğası gereği ancak bir proleter devrim olabilir. Kapitalist bir ülkede, kapitalist sınıfın egemenliğini ve ancak bu sayede sürdürülebilen emperyalist egemenliği hedef alan bir devrim mücadelesi, nesnel olarak, başka türlü konulamaz ve tanımlanamaz. Bugünün Türkiye’sinde emperyalist kölelikten kurtulmanın, onun iktisadi, mali, siyasi, askeri ve kültürel vb. tüm alanlardaki boyunduruğunu tam ve kesin olarak kırmanın, sermaye iktidarını yıkmaktan ve uluslararası sermaye cephesinin dışına çıkmaktan başka bu yolu yoktur ki, bu da proleter devrimden başka bir şey olamaz. Bugünün Türkiye’sinde anti-emperyalist mücadele nesnel içeriği yönünden anti-kapitalist bir mücadeledir.

Elbette bu stratejik devrimci perspektif, emperyalist egemenliğe ve onun dış politika alanındaki dönemsel sonuçlarına karşı bir dizi taktik istemin ileri sürülmemesi ve bunlar için sonuç alıcı bir mücadelenin sürdürülmemesi anlamına gelmez. Fakat yalnızca, bu taktik istemlerin, ancak yukarıda tanımlanan devrimci stratejik perspektif içinde doğru bir biçimde formüle edilebileceğini gösterir. Aynı şekilde, ancak bu takdirde, bu istemler uğruna mücadelenin küçük-burjuva milliyetçi hayallerin güç kazanmasına değil, fakat devrime hizmet edebileceğini gösterir.

Türkiye’nin yakın geçmişinde, sosyalist olmak iddiasındaki orta sınıf mensubu milliyetçi aydınlar, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmak devrimci hedefinden koparılmış bir anti-emperyalist mücadele ve uluslararası sermaye cephesini kırıp dışına çıkmak sorunundan koparılmış bir sözde “tam bağımsız Türkiye” hedefi formüle ettiler. Yaşam bu burjuva ve küçük-burjuva milliyetçi aydınların hayallerini yıktı ve onların ezici çoğunluğu, zaten hiçbir zaman ufku dışına çıkamadıkları kurulu düzenle bütünleşme ve emperyalist egemenliği kabullenme yolunu tuttular. Ne var ki, onların formülasyonları uzun yıllar devrimci harekete de egemen anti-emperyalist mücadele perspektifini oluşturdu. Bu görüşler, yıpranmış ve incelmiş biçimiyle, halen de etkisini sürdürebilmektedir.

Bu olgu karşısında, genel anti-emperyalist görevlere ve bugünkü rejimin emperyalizmin hizmetindeki dış politikasına karşı devrimci mücadele görevlerine özel bir hassasiyetle yaklaşmak, onlara militan bir kararlılıkla sahip çıkmak zorunda olan komünistler, devrimci proletaryanın anti-emperyalist perspektifi ile küçük-burjuvazinin dar milliyetçi perspektifi arasındaki ayrıma da özel bir dikkat göstermek zorundadırlar. Bunda başarılı olabilmenin temel koşullarından biri, emperyalizme karşı genel mücadele görevleriyle yetinmemek, onun toplum yaşamındaki ve rejimin dış politikasındaki güncel sonuçlarına karşı da her alanda sistemli bir mücadele yürütmektir. Bir başka ifadeyle, reform-devrim diyalektiğini emperyalizme karşı mücadele sahasında da titizlikle gözetmektir.

(EKİM 3. Genel Konferansı/Siyasal ve Örgütsel
Değerlendirmeler, Eksen Yayıncılık, s.73-74)


Üste