Logo
< Seçimler ve işçi sınıfı

25 Kasım ve mücadele hattımız


Bu 25 Kasım’ı kapitalizmin krizinin derinleştiği, savaş ve saldırganlık politikalarının hız kesmeden devam ettiği bir süreçte karşılıyoruz. Kadın ve LGBTİ+ düşmanı ırkçı-faşist iktidarlar tüm dünyada yükselişe geçerken, gerici-faşist AKP-MHP iktidarı da saldırganlığını her geçen gün artırıyor. Tüm işçi ve emekçilerin hayatları cehenneme dönmüşken, işçi ve emekçi kadınlar bunu çok daha derinden yaşıyor.

Kadına yönelik her türlü şiddet evde, sokakta, işyerinde, okulda devam ederken, kadın cinayetleri artıyor, şiddeti besleyen, adeta teşvik eden politikalar sürdürülüyor. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılmasının ardından “aileyi koruma”, “aileyi güçlendirme” gibi demagojik söylemlerle yeni saldırılar için adeta fırsat kollanıyor. LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemleri toplumu kutuplaştırmak için çok daha özel bir şekilde devreye sokuluyor. Başta 6284 sayılı kanun, nafaka hakkı, kürtaj hakkı olmak üzere zaten yetersiz olan ve çoğu zaman uygulanmayan bir dizi yasal düzenleme hedef haline getiriliyor. Gerici ideolojilerini tüm topluma empoze etmek, kalıcı hale getirmek için en çok kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalardan besleniyorlar. Aynı zamanda yasak, sansür, gözaltı, tutuklama terörü ile ilerici ve devrimci güçleri, aydınları, gazetecileri etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Böylece yağma, rant, sömürü, savaş ve saldırganlığa dayalı düzenlerini ayakta tutabileceklerini düşünüyorlar.

Bugün işçi ve emekçiler için en temel gündemi hayat pahalılığı, eriyen ücretler, artan kiralar oluşturuyor. Bu sorunlardan en çok etkilenen, en çok yoksullaşan, kirli savaşların en ağır bedelini ödeyen, toplumsal hayatın her alanında şiddetin farklı biçimleriyle birlikte ekonomik şiddetle de karşı karşıya kalan kesim ise emekçi kadınlar oluyor. Sermayenin çıkar ve ihtiyaçları doğrultusunda kadının ikincil konumunu güçlendirmek, böylece ucuz işgücü olmayı, çocuk, yaşlı, hasta bakımı, ev içi işler gibi yükümlülükleri ücretsiz gerçekleştirmeyi sürdürmesi isteniyor.

***

Tüm bu gelişmeler içine girilen seçim sürecinin etkisi altında yaşanıyor. İktidarını korumak için algı operasyonlarını artıran tek adam rejimi, işçi ve emekçileri korkutup sindirerek seçimlere hazırlanıyor. Bir yandan da “yüzyılın projeleri” gibi aldatmacalar, barınma sorununa çözüm adına rant projeleri devreye sokuluyor. Kriz karşısında eriyen ücretlere Aralık ayında “iyi bir zam yapılacağı” propaganda ediliyor. Her alanda iflas etmiş politikalar seçimler vesilesi ile bir kez daha topluma dayatılıyor. Baskı ve yasaklar ile gericilik her geçen gün tırmandırılıyor. 

Kadınların kaç çocuk doğuracaklarına, ne giyeceklerine karışan gerici-faşist iktidar, düzen muhalefetinin sefil politikalarından da aldığı güçle türban düzenlemesi için anayasa değişikliğini gündeme getiriyor. Düzen muhalefeti kurduğu ittifaklar ve attığı adımlarla, AKP-MHP iktidarından çok da farkı olmadığını, onun yerine sömürü düzenini sürdürmeye aday olduklarını ortaya koyuyor. İşçi ve emekçilere seçimi beklemesini salık verip, dinci-faşist iktidarı sandıkta yenilgiye uğratma çağrıları yapıyor. Reformist sol ise parlamentarist hayalleri beslemenin ötesine geçemiyor.

Tüm bu saldırılar karşısında dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de kadınlar mücadeleyi sürdürüyor. Feminizmin etki alanındaki kadın hareketi yaşadığı tıkanıklıklara rağmen sokaklarda olmaya devam ediyor. İşçi direnişlerinde kadın işçiler en ön safta direniyor. İran'da Mahsa Amini'nin rejim güçleri tarafından katledilmesinin ardından kadınların başlattıkları direnişin molla rejimi karşıtı bir harekete dönüşmesi Türkiye'de de yankı uyandırdı. Molla rejiminin kadını köle olarak gören politikaların benzerlerini hayata geçiren tek adam rejimine karşı sesimizi yükseltmek ve İran'da yükselen molla rejimi karşıtı mücadeleyle bağ kurabilmek önem taşıyor. Böylesi bir tabloda etkin bir 25 Kasım çalışması yürütmenin önemi artıyor.

***

Seçim atmosferinin bu kadar güçlü olduğu bir süreçte, 25 Kasım vesilesiyle, başta işçi kadınlar olmak üzere tüm işçi ve emekçilere seçim sandıklarını aşan bir mücadele çağrısı yapılabilmelidir. Sermaye rejiminden hesap sorma çağrısı, kadının gerçek ve kalıcı kurtuluşunun devrim ve sosyalizm mücadelesinde olduğu vurgularıyla birleştirilmelidir. Kadın sorununun sınıfsal yanı öne çıkartılmalı, işçi ve emekçi kadınlara örgütlü mücadele çağrısı yükseltilmelidir. 25 Kasım’ın tarihsel kökeni, Mirabel Kardeşler’in Dominik’te diktatörlüğe karşı verdikleri örgütlü mücadele bugünle bağlantısı kurularak anlatılabilmelidir.

Komünistler olarak kadın sorunu ve hareketine bakışı üzerinden feminist ideolojiyle mücadeleyi uzun süredir tartışıyoruz. Kadın sorununu sınıfsal ve devrimci bir temelde ele almak için kendi bağımsız çalışmamızı güçlendirmenin önemi üzerinde duruyoruz. Bu noktada devrimci bir sınıf hareketini geliştirmenin belirleyici bir yerde durduğunu söylüyoruz. Bununla birlikte, mevcut güç ve imkanlarımızı etkin bir biçimde harekete geçirerek, kadın sorununa yaklaşımda devrimci bir taraf yaratma iddiamızı güçlendirecek adımlar atabilmeliyiz. 25 Kasım sürecini de bu iddianın güçleneceği bir süreç olarak ele alabilmeliyiz.

Güç ve imkanlarımızın sınırlarına takılmadan kendi bağımsız çalışmalarımızı bulunduğumuz her alanda en güçlü şekilde gerçekleştirebilmeliyiz. Başta işçi ve emekçi kadınlar olmak üzere kadınlara yönelik şiddete baskıya ve sömürüye karşı örgütlenme, 25 Kasım'da alanlarda olma çağrısını yükselmeliyiz. 25 Kasım'ı sınıf çalışmamızın bütünlüğü içinde ele alabilmeli, çalışma yürüttüğümüz fabrikalara ve sanayi bölgelerine 25 Kasım çağrılarımızı en güçlü şekilde taşıyabilmeliyiz.

Her yerel çalışma alanı durumuna ve imkanlarına göre kendi bağımsız eylem ve etkinliklerini örgütleyebilmeli, bu çalışmalardan alınan güçle kadın eylemlerine etkin bir katılım sağlamayı başarabilmelidir. Bu eylemlere devrimci şiarlarımızı taşımalı, tek adam rejiminin teşhiri ile birlikte kadına yönelik şiddetin kaynağı olan kapitalist sömürü düzeninin yıkılması gerektiğini etkili bir tarzda propaganda edebilmeliyiz.

25 Kasım sürecinde gerçekleştireceğimiz çalışma, genel siyasal sınıf çalışmamızı güçlendirecek bir tarzda ele alındığında ve kadın çalışmamızı daha sistematik hale getirmenin bir aracı haline geldiğinde başarılı olacaktır.


Üste