“d) Sınıf çalışmasında karşılaştığımız büyük güçlüklerden biri, sınıf kitlelerinin o çok iyi bilinen ideolojik ve kültürel geriliğidir. Bu gerilik yer yer aşırı temkinliliklere, bu ise çalışmanın politik niteliğinin zayıflamasına, hatta geri plana düşmesine neden olabilmektedir. Oysa bu türden güçlükleri üstünden atlayarak ya da etrafından dolanarak değil, fakat doğru tutum ve yöntemlerle üstüne giderek aşabiliriz ancak. Seslenme tarzı, kullanılacak “dil ve üslup”, bunlardan biridir.
e) Sosyalist propaganda-ajitasyonun devrimci özü koruyan popüler dilini geliştirmek, bildirilerimize, bültenlerimize, işçilere hitap edecek özel broşürlerimize hâkim kılmak, onu olağan seslenme tarzı haline getirmek durumundayız. Elbette bu gerçek bir sınıfsal dil olmalıdır. İşçilerin gündemine özel bir ısrarla temel toplumsal ve sınıfsal gerçekleri sokmaya çalışmalıyız. Yaşadığımız toplumun sınıf yapısını, sınıfsal egemenlik olgusunu, sömürü ve mülkiyet ilişkilerini, servet ve sefalet gerçeğini, sosyal sorunların ekonomik-sınıfsal kaynaklarını, emperyalist egemenlik ilişkilerini ve elbette tüm bunların her günkü siyasal yaşam ve sorunlarla kopmaz bağını, her vesileyle ortaya koyabilmek durumundayız.”
(TKİP 30. Yıl Konferansı Bildirgesi’nden…)
“Çalışmamızın bir diğer sorunu, sınıfa seslenişte dil ve üsluptur. Bu konuda çok şey söylemiş, birçok tartışma yapılmıştır. Bir önceki parti kongresi bu sorun üzerinde özellikle durmuştur. Konu 30. Yıl Konferansı’nda da ele alınmıştır.
“Öncelikle bu sorunun teknik bir yaratıcılık ya da beceri sorunu olmadığı, politik yetersizliğin yansıması olduğu konusunda açık bir fikre sahip olmalıyız. Bizim sorunumuz kendi başına daha popüler, daha canlı ve daha sade bir seslenmeyi başarma sorunu değildir (sorunun böyle bir yanı elbette var). Esas çözüm aradığımız sorun, temel toplumsal-siyasal gerçeklerin, sınıf kitlelerinin mevcut bilinç ve eğitim düzeyi gözetilerek, en güçlü ve etkili biçimde nasıl aktarılacağı sorunudur. Bunu başarabilmek ise her şeyden önce temel siyasal gerçekler ve bunların gündelik olaylara nasıl yansıdığı konusunda tam bir politik açıklık sahibi olmaktan geçmektedir.
“Siyasal çalışmamız gündelik olaylar ile bu olaylara yol açan temel sınıfsal ve siyasal olgular arasındaki ilişkileri gereğince kurmakta zorlanmaktadır. Böyle olunca, sesleniş ya sadelik ve popülerlik adına siyasal açıdan zayıf söylemler üzerinden şekillenmekte, ya da güncellikten kopuk genel propaganda biçimi kazanmaktadır. Bunun temelinde öncelikle kadrolarımızın ideolojik-teorik donanımı sorunu yatmaktadır. Bunun içindir ki, başta merkezi organlarımız olmak üzere tüm organlarımız sınıf hareketini ilgilendiren siyasal ve toplumsal gerçekler üzerinden döne döne tartışmalı, ayrıntıya inerek bunların hedef kitlemize nasıl anlatılacağı üzerinde durmalıdır. Bu yapıldığı, buna gereken önem ve emek verildiği koşullarda, dil ve üslup sorununda da önemli bir gelişim yaşanacağı görülecektir.
“Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, propaganda ve ajitasyonun birleştirilmesi gerekliliğidir. Leninist yazındaki görevleri anlamayı ve yerine getirmeyi kolaylaştıran bazı ayrıştırıcı tanımlamalara rağmen, propaganda ve ajitasyon içiçe geçen olgular olmak zorundadır. Özellikle bugünkü sınıf hareketi gerçekliğinde, gündelik olaylar üzerinden kitleleri döne döne ajite etmek ile bu olayların arkasında temel gerçekleri anlatmak içiçe geçmiş görevlerdir. Bu konuda da o anki şartlar üzerinden tercihlerin ötesinde bir ayrım ya da sıralama yapılamaz. Ama ille bir şey öne çıkacaksa bu, bugün için sınıfın önde duran kesimlerin eğitiminin çok önemli bir sorun olarak önümüzde durduğu gerçeğidir. İşçilere zaten bildikleri konular üzerinden seslenerek, gündelik olarak yaşadığı ve farkında olduğu olayları açıklayarak, onları devrimci açıdan eğitemeyeceğimiz gerçeği üzerine dikkatle düşünülmelidir.”
(TKİP VI. Kongresi, Sınıf çalışmamızın sorun alanları
başlıklı metinden…)
“Bu elbette günümüz işçi sınıfı gerçeği üzerinde dikkatle düşünmemizin önemini hiçbir biçimde azaltmamalı. Burada kritik bir mesele var, sınıf çalışmasının sorunları gündeminde ele almamız gereken. Biz temel toplumsal gerçekleri en rahat işçilerle tartışılabiliriz. Yeter ki sorunları doğru bir biçimde ortaya koyalım ve buna uygun bir dil kullanabilelim. Dil sorunu, seslenme biçimi özellikle önemli bir sorun. İşçilere hitap ederken çoğu durumda sınıf dili kullanamıyoruz. Son derece soyut politik bir dil kullanıyoruz. Toplumsal gerçekleri, sınıf ilişkilerini, sömürüyü, toplumsal eşitsizlikleri vb., temel alan sınıfsal bir söylem geliştirmeliyiz. Bunu halen gereğince yapamıyoruz. Kuru siyasal söyleme dayalı soyut bir dil kullanıyoruz ve böylece daha ilk adımda işçilerin siyasal gerici önyargılarına çarpıyoruz.”
(TKİP V. Kongresi Açılış Konuşması’ndan…)