U. Devrez
Burjuvazi iktidarını koruyabilmek için işçi sınıfının birliğini bozmak, sınıfın öncülerini hedef almaktan asla vazgeçmez. İktidarı eline almasından bugüne devrimci olana düşmanlık, burjuvazi için tarihsel-sınıfsal bir tutumudur.
Sermayenin hizmetindeki sendikal bürokrasi de, kendi saltanatının sürdürebilmek için devrimci olana düşmanlıkta burjuvaziyle aynı noktadadır. Sınıf çalışmasında sürekli karşı karşıya kaldığımız bu düşmanlık, aşmamız gereken güncel bir engele dönüşmektedir.
Sendikal bürokrasiye karşı mücadele, sınıf çalışmamızın önemli başlıklarından biridir. Elbette bu mücadelede, sınıfın birliğinin sağlanması, taban örgütlülüklerinin yaratılması, sınıfın devrimcileşmesi temel bir yerde duruyor. Bununla birlikte, güncel planda, sınıf devrimcilerine karşı yürütülen düşmanca tutumlara ve kara propagandaya da yanıt üretmek gerekiyor. Bunu yapamadığımız koşullarda, sınıfı kazanmakta daha da zorlanacağımız açıktır.
Bugün, çalışma yürüttüğümüz fabrikalar ve sanayi havzaları başta olmak üzere, neredeyse sınıfın olduğu bütün alanlarda, sendikal bürokrasi ve temsil ettiği reformistinden düzen muhalefetine, tümü de sermaye ile işbirliği içinde, karşımıza dikilmektedir. Sarı sendikacılığı temsil eden faşistler ve gericiler bunu açıktan yaparken, sol reformistler karşımıza açıkça dikilmekten çok kaçak dövüşü tercih etmektedir. Tıpkı gericiler gibi, sınıf ile kurdukları bütün bağları, devrimci olana düşmanlıkta kullanmaktadırlar.
Meselenin kapsamını daha iyi anlayabilmek için bazı örnekler verebiliriz.
2016’da, yani Greif işgalini izleyen iki yılın ardından bile, Genel-İş şube yönetimi, direnişteki işçilerle yaptığı bir toplantıda, işçilerin yarıdan fazlasının habersiz olduğu Greif işgalini karalama ihtiyacı duyabilmiştir.
Metal işkolundaki sendikaların hemen hepsinde, merkezi ve şube temsilciler toplantılarının birçoğunda, Birlik çalışmalarımızın etkisinin kırmak için planlamalar yapılabilmektedir. Sendika bürokratları ve onların atadığı fabrika işçi temsilcileri, el birliğiyle sınıfla kurduğumuz bağı zayıflatmaya yeltenebilmektedirler.
Sayfalarımızda işlediğimiz fabrikalara dair sorunlar, demagoji ile, algı operasyonları ile karşılanmaktadır. Sözde muhalif ve solcu sendika bürokratları da, bu kara propaganda ve saldırının bir parçası olmaktan geri durmamaktadır. “Teröristler” söylemi, “başınız yanar!” tehditleri, sınıfın geri bilincine seslenen demagojiler, sürekli karşılaştığımız ve aşmak zorunda olduğumuz saldırılardır.
Reformist solun koltuk hesapları ile sendikal bürokrasiye yanaşması da onların işlerini fazlasıyla kolaylaştırmaktadır.
Devrimci olana tahammülsüzlük, birçok yoldaşımızın yanı sıra öncü işçilerin işten çıkartılması anlamına gelmektedir. Birçok fabrikada sendikalaşma çalışmasında, sendika bürokratları ile burjuvazi el ele vererek, öncüleri fabrikadan “temizlemek” üzerine anlaşıp masaya oturabilmektedirler. Çalışmamıza engel olamadıkları yerlerde, Türk Metal gibi çeteleri devreye sokmaktan, fabrika kapatmaktan da geri durmamaktadırlar.
Bu saldırılara gereken yanıtı vermek, sınıf çalışmamız açısından çok özel bir önem taşımaktadır. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken, bunun politika ve örgütlenme planında kapsamlı bir müdahalenin bir parçası olarak ele alınmasıdır. Yanıt oluşturabilmeyi, sınıfı kazanma hedefiyle birlikte düşünebilmeliyiz. Yürüttüğümüz teşhir faaliyetini işçilerin bilincini geliştirecek, onları harekete geçirecek, işçilerle bağımızı güçlendirecek bir tarzda yapabilmeliyiz.
Bize karşı yürütülen kara propagandanın doğrudan etkili olamadığı, hatta sahiplenildiğimiz yerlerde bile, birçok işçi bizimle hareket etmekten geri durabilmektedir. İşçiler hakkımızda söylenenlerin doğru olduğunu düşünmeseler de, yaratılan gerici basınçtan dolayı bizimle anılmak istemeyebilmektedir.
Politikalarımızı belirlerken, işçilerin nasıl bir gerici cendere altında olduklarını, ekonomik olarak yaşadıkları zorlanmaları, işsizlik tehdidini hesaba katmalıyız. Ortaya koyduğumuz politikalar ve yaklaşım yöntemimiz işçilere umut verebilmeli, gerçekçi olduğu konusunda onlarda güven yaratabilmelidir. Birçok fabrikada benzer örnekleri yaşamamız, bu konuda yaratıcı yol-yöntemlerin önemini ortaya koymaktadır.
Yürüttüğümüz çalışmada, fabrikalarda içeriden konumlanmak, komiteler oluşturmak, sendikal demokrasiyi oturtmak, sınıfın devrimcileşmesi, tüm bunlar bir arada en temel yerde durmaktadır. Bunun bilincindeyiz ve sürekli vurguluyoruz. Bu faaliyeti yürütürken, sendikal bürokrasinin, işçi sınıfını düzen adına kontrol altında tutan gerici siyasal bir odak olduğu gerçeğini de hep göz önünde bulundurmalıyız. Sözde muhalif, ilerici, solcu sendikacıların da, bu bürokratik işleyişe karşı çıkmadıkları oranda, böylece onun bir parçası olduklarını da unutmamalıyız.