Logo
< Lenin'in ölümsüz anısı önünde saygıyla eğiliyoruz!

Kasım 2023 dönemi yerel parti raporlarından...


Seçim sonrası dönem

Son rapordan (Temmuz 2023) bu yana dünyada ve ülkemizde yaşanan değişik gelişmelerin mücadeleye doğrudan etkileri oldu. Seçim süreci geride kaldı. Düzen muhalefetinin yenilgisi, düzen solunun ve bilinç düzeyi onunla aynı olan “ileri” kesimlerin de yenilgisi oldu. Seçim sonuçları kitlelerde önemli bir moral ve motivasyon kaybına neden oldu. Devrimci çıkış seçeneğinin zayıflığı ile oluşan bu yenilgi atmosferi, etkisini bir süre daha devam ettirecek gibi görünüyor.

Ekonomik krizin gittikçe derinleşmesi işçi sınıfında hoşnutsuzluğu artırsa da, süregelen güvensizliğine eklenen seçim yenilgisi ileri çevrelerde umutsuzluğu artırdı. Bunu yakın çevremizin ruh halinde dahi gördük. Şimdi ekonomik krizin yıkıcı etkisi ve uygulanan politikaların etkisiyle bu hava yavaş yavaş dağılıyor.

İktidarın seçim öncesinde eli bol tutumunun Mehmet Şimşek ile birlikte bilinen İMF programına bırakması, ücretlerin daha da düşeceğini, yoğun sömürü ve artan hayat pahalılığının gittikçe derinleşeceğini gösteriyor. Orta Vadeli Program (OVP) da bu durumu ispatlar nitelikte. Verginin tabana yayılması, kıdem tazminatının gaspı, sosyal güvenlik kurumlarının yerinin şirketlere bırakılması gibi birçok saldırı, bu çerçevede OVP’de işaret edilen uygulamalar, var olan hoşnutsuzluğu daha da arttıracaktır.

Tek adam rejimi, sınıfsal olarak açığa çıkacak bir mücadele kanalının farkında olarak, ısrarla seçimlerden arda kalan ve ülkenin siyasal atmosferini son yirmi yıldır belirleyen burjuva ideolojisinin yansıması olan iki kanadın ayrımına itekliyor. ÇEDES gibi projeler ile dinsel gericiliğin sosyal tabanını kuvvetlendirmek için adımlar atıyor. Sınıfsal bir kırılmanın üstü, hem dinsel gericilik ile itaatkâr bir taban oluşturma gayreti ile örtülmeye çalışılırken, hem de sanal ayrımlar körüklenerek, bu çıkışın niteliğinde bozulmalar yaratmaya çalışıyor.

Asgari ücret, MESS süreci, Ocak zamları gibi süreçler, seçimden arda kalan yenilgi ruh halinin geride bırakılması için kaldıraç görevi görebilir. Ayrıca açığa çıkan her türlü hoşnutsuzluğu sınıflar mücadelesi kanalına akıtmamız için bizlere de yeni fırsatlar yaratacaktır.

Diğer yandan uzun dönemdir derinleşen emperyalist rekabet süreci, Ukrayna sonrasında kendisine güç dengesini değiştirecek yeni bir alan bulmuş durumda. Filistin halkı onlarca yıldır devam eden imha ve yok etme politikasına karşı kimsenin beklemediği bir çıkış yaparak, ABD’nin Ortadoğu’daki jandarması olan İsrail’e tok bir yanıt vermiş oldu.

İlimizde geçmişe nazaran Filistin halkını sahiplenme konusunda yazık ki bir gerileme var. Bu gerilemenin ise iki ana nedeni var. İlki dinsel gericiliğe duyulan tepki ve Arap karşıtlığı. İlk günlerde Hamas üzerinden ilerleyen, Filistin halkının meşru mücadelesini kırmaya yönelik kara propaganda belirgin biçimde etkili oldu. Kaba hümanizm ve dinsel gericiliğe duyulan tepki ile birleşen bu tutum tarihsel çarpıtmalar eşliğinde ilerledi ve etkili oldu. İkinci nedeni ise, Rojava’da yaşanan sürece karşı tepkisiz kalındığı söylemi ile Kürt hareketinin geliştirdiği tutumdu. Sosyal medyada ve Filistin halkı ile dayanışma eylemleri tartışmalarında bu tutumun Kürt yurtseverleri tarafından da sahiplenildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

 İsrail’in gerçekleştirdiği kırım saldırıları sonrasında ilk günlerde oluşan atmosfer yavaş yavaş kırılıyor. Önümüzdeki dönemin ana gündemlerinin emperyalist müdahalelerin sonuçları ve ekonomik krizin yansımaları olacağı açık. Bu içerde ve dışarda baskı ve saldırganlığın devam etmesi anlamına geliyor. Düzen içi aktörler ise yerel seçim üzerinden son hesaplaşmalarını gerçekleştirecek.

AKP iktidarı genel seçim sürecinden aldığı motivasyonu devam ettirip, anayasa üzerinden değişiklik yaparak önümüzdeki yılları kazanma ve iktidarını olabildiğince kurumsallaştırma derdinde. Bunun karşısında düzen muhalefeti, “yenilenme” iddiaları ile yenilgiyi geri plana itme, böylece sürece güç tazeleyerek girme hesabında. Reformist sol ise, yenilginin asıl nedenini döne dolaşa işçi sınıfına gidememek olarak yazıp çizse de, şimdiden belediye seçimlerine nasıl gireceği tartışmaları yürütüyor.

İşçileri örgütleme alanındaki zorluklar ve kitlelerin durumu üzerine

Devrimci mücadelenin kitleler nezdinde bir seçenek olarak ortaya çıkmadığı bugünlerde örgütlenme alanı da sınırlanıyor. Kapitalizmin kitleler üzerinde yaydığı bireysellik, dayanışma ve güven ortamının belirgin biçimde zayıflatılması, sosyalist mücadeleye henüz gelmeden, çalışma ve yaşam ortamlarında yaşananlardaki vahim tablodan görülüyor. Etrafımızda biriken işçi ve emekçilerin politik düzeyi geri ve kendilerini zorlama noktasında atalet içerisindeler. Buna rağmen her alanda örgütsel anlamda ileriye çekmeye çalıştığımız insanlar mevcut. Geçmişte çalışmamızı siyasallaştırmak üzerine aldığımız karar doğrultusunda bir dizi adım attık. Bu çabanın belli olumlu sonuçları da var. Buna rağmen toplam üzerinden düşünüldüğünde, karşı karşıya kaldığımız sorunlar içerisinde hızla yol almak ancak gelişkin bir mücadele süreciyle mümkün.

Tam da bu durumdan kaynaklı olarak, çalışma tarzını tekrar değerlendirmek gerekiyor. Geçmişte bildiri dağıtımı, gazete satışı gibi araçlarla toplumun ileri kesimleriyle bir ölçüde buluşmak mümkündü. Ya da kurumlarımıza geliş gidişi, insan getirmeyi amaç edinme gibi bir durum vardı. Bugün ilerici kitleyle buluşma noktasında yaşadığımız sorunlar ağırlaşmış durumda. En ileri görünenler dahi bir umutsuzluk ve bunaltı içerisinde. (...)

Burjuvazinin baskı ve zor yoluyla bir sınıra çektiği medya ile yasalar, manipülasyonun alabildiğine genişlemesine neden oldu. Gerçeklere ulaşmak her zamankinden zor. Biraz bilinci olan bir insan için bile yönlendirmeler arasından gerçeği ayıklamak özel bir çaba gerektiriyor. Geçmişte yaptığımız, gerçekleşen duruma ve meselenin özüne dair söz söylemek iken, şimdi çoğu zaman öncelikle oluşan bilgi kirliliğini aşıp esasa dair yorum yapmak oluyor. Ve dün konuştuğumuz her şeye ilişkin olarak işçi tekrar başka kaynaklara baktığında, başka sorunlar üreten farklı kaynaklarla karşılaşmış oluyor ve bazen tekrar tekrar aynı çabayı göstermemiz gerekiyor.

Buradaki fark, sistemin artık çok yönlü bir manipülasyon yaratmış olmasından da kaynaklanıyor. Kitleler herhangi bir sorun karşısında burjuvazinin yönlendirmesine sokulmak istenirken, dün bu duruma karşıt bir kısım kitle de çok yönlü bir kafa karışıklığına itiliyor. İlerici kitle açısından bu tabloya bir de reformist solun uğursuz rolü eklenince, bizim gibi devrimciler “yaşamdan kopuk” algılanıyor.

İktidarın artan baskı ve terörü tüm toplumu etkisi altına almışken, bilinçli kitleyi bariz bir korku atmosferine sokmuş durumda. Ekonomik kriz ve baskı kıskacında derinleşen bir çürüme yaşanıyor. Toplumun karakteri, tutumu, eylemi böylece şekilleniyor. Tanışıklığımız olan dünkü devrimden yana işçiler, alenen ve hiç çekinmeden korkusunu ifade ediyor. Bu noktada işçilerin önüne güvenli yollar koymak ve bunun varabileceği sınırın kendisi, bizimle aralarındaki mesafeyi artırıyor. Kısa süre içerisinde ilgisinin dağılmasına da neden oluyor.

Buradan şuna varmak istiyoruz. Çalışma tarzımız daha müdahaleci olmalı. Bugünkü nesnel zorluklar düşünüldüğünde, olağan bir çalışma tarzıyla sonuç almak çok mümkün görünmüyor. Kitlenin en geri düzeydeki tepkisiyle bile ilişkilenmeyi ve o tepkiyi bir yerden bir yere taşımayı başarmak gerekiyor. Bu türden bir çaba sınıfa müdahalemizin siyasal niteliğini yer yer sınırlıyor. Daha doğru bir ifadeyle, çok yönlü ekonomik ve toplumsal görevler içinde siyasal müdahale alanına yeterince yoğunlaşılamıyor.

Bir fabrikada peçete sayıyla verilirken tepki vermeyen işçilerle karşı karşıyayız. Özgüvensiz, kendine saygısını yitirmiş, fazlasıyla edilgen ve koşulların ağırlaşması karşısında tüm hızıyla sürüklenen... Geçtik siyasal alanda taraf olmayı kendi özel sorunlarında bile durum böyle. Bu sorunlar aynı zamanda büyük mücadelelerin mayalanması anlamına gelirken, güncel planda “ne yapsak da olmuyor”, takıldığımız bir nokta haline gelebiliyor.

Çalışma tarzında, örgütsel hedeflerde ve sınıf çalınmasında ısrarcılık tam bu noktada bugün için özel bir öneme de sahip.

Tüm bunlar dışında, metal çalışmasının da toplam sınıf çalışmamızın da, fabrikalarda az çok güç olması ve mümkün olan her yerde bunların değişik biçim ve içerikteki örgütlüklere kavuşturulması temel hedefimiz.

Ama aynı zamanda ve daha önemlisi, gerek MESS sürecinde, gerekse aynı dönemdeki asgari ücret ve Ocak zamları sürecinde, her türlü kendiliğinden kalkışmaya bugünden hazır olmak, olası hareketlere hızla müdahale ederek bölgede sınıf hareketinin önünü açmak görevine bugünden yapacaklarımızla hazırlanacağız.

Kriz, asgari ücret ve Ocak zamları süreci

Mevcut kriz koşullarında elbette asgari ücret süreci özel bir anlam ifade edecek. Gene de bu süreç genel bir mahiyete sahip olduğu ölçüde, bugünkü koşullarda bu süreçte taraf olarak ortaya çıkmak zor görünüyor. Ama gerek asgari ücret süreci, ama özellikle onu takip edecek olan Ocak zamları süreci, kendi içinde önemli çıkışlara konu olabilir. Bu çıkışlara hazırlanmak kadar bu çıkışları bugünden hedeflemek, bazı fabrikalara tam da bu gözle bakmak gerekiyor. Biz de alanımızda bir dizi fabrikaya bu yönlü müdahale etmeye çalışacağız.

Bugün ilişkide bulunduğumuz fabrikaların çoğunu asgari ücret süreci görünürde doğrudan kesmiyor ancak asgari ücretteki artışla bağlantılı olarak ek zam talepleri bir dizi yerde gündeme gelebilir. Ayrıca Ocak zamları sürecinde bir dizi fabrikada bazı çıkışların olması hiç de sürpriz olmaz. (...)

***

VII. Parti Kongresi Bildirgesi üzerine...

Son yayınla (Bildirge) ilgili ilk elden söyleyeceğim şu:

Günümüz dünyasında devrimci bir kolektifin karşısındaki neredeyse her temel soruna dair özlü değerlendirmeler yapıp perspektif sunan,

Çalışmanın en temel alanları üzerinden doğrultusunu, taktik önceliklerini, faaliyetinin çerçevesini ortaya koyan,

Tüm bunları gerçekten de platformdaki tartışmalardan süzmeyi başaran,

Hemen her şeyi artık herkesin unuttuğu devrimci bir eksende ele alan,

Her zamanki gibi dil ve üsluptaki sadeliğiyle de bunu yansıtan kalıcı bir belge olmuş...

Bizde örgüt meseleleriyle ilgili genelde yer verilen özet bir bölüm de iyi olurdu, herhalde belli sebeplerle tercih edilmedi. (...)

***

Öncelikle VII. Parti Kongresi Bildirgesi’ne ilişkin düşüncelerimi kısaca paylaşmak istiyorum. Bildirge, VII. Parti Kongresi’inde gündeme alınan tüm temel konuların bütünlüklü ve derli toplu bir sunumu olmuş. Daha da önemlisi, bildirge gerek dünya olaylarına gerek Türkiye’deki siyasal ve toplumsal gelişmelere, gerekse toplumsal mücadele dinamiklerinin tablosuna (sınıf, kadın, gençlik vb.) ilişkin önemli açıklıklar getiriyor. Bu yönüyle hem gündelik mücadelenin sorunlarına ve olanaklarına, hem de dönemin devrimci sorumluluklarına kısa ve orta vadede perspektifler sunuyor. Günümüz Türkiye’sinde kendi konumu ve çizgisi üzerinden bunu başarabilen pek bir yapı kalmadı ne yazık ki. Bunun gerisinde elbette devrimci iktidar perspektifinin çoktan yitirilmiş olması gerçeği yer alıyor.

Benim Bildirge’ye ilişkin altını çizmek istediğim bir diğer önemli konu ise şudur: Metin, çerçevesi ve sınırları belli olan bir tür bildiriden çok, ele aldığı konular üzerinden, en çok da saflarımızdaki kadro ve güçlere yön gösteren, her türden gündelik gelişme karşısında ufuklarını açacak olan bir tür başucu kılavuzu olmuş. Siyasal konjonktür ve toplumsal mücadelenin tablosu farklı olsaydı, eminim ki bizim dışımızdaki birçok kesim ve insanın da faydalanacağı bir temel belge olurdu. Ki bundan bağımsız olarak da metin bu değerini fazlasıyla koruyor.

Önümüzdeki süreçte yayınlanacağını umduğum VII. Parti Kongresi Belgeleri ise, Bildirge’de özlü ve derli toplu bir şekilde ortaya konmuş olan birikimi her açıdan tamamlayacak ve güçlendirecektir diye düşünüyorum. (...)


Üste