Logo

Sınıfa güvenmek, sınıfa güven vermek


Bir fabrika çalışması deneyimi...

Sınıfa güvenmek, sınıfa güven vermek...

Sınıfın ve devrimin partisi olma iddiamızı ete kemiğe büründürmek için fabrika zemininde yıllardır faaliyet yürütüyoruz. Sınıf hareketinin bugünkü koşulları düşünüldüğünde bunun ne kadar uzun soluklu, zorlu ve emek isteyen bir süreç olduğu ortada. İşçi sınıfı örgütsüz. Hepsinden önemlisi güvensiz. Hem kendi gücüne hem de ait olduğu sınıfa güvensiz. Bu tablo fabrika çalışması yürütürken karşımıza çıkan en önemli sorunların başında geliyor.

Üretim ilişkileri içerisinde gündelik olarak kapitalizmin sömürüsünü yaşayarak öğrenen işçilere tek başına doğruları ve olması gerekeni söylüyor olmak onların harekete geçmesini sağlamaya yetmiyor. Komünist işçiler olarak bizler, bulunduğumuz her fabrikada, işçilere yaşadıkları sorunların nedenlerini ve nasıl ortadan kaldırılabileceğini anlatmaya, sınıfın örgütlülüğünü güçlendirmeye, bunun için de sınıf bilinçli işçileri hücre temelinde örgütlemeye çalışırız. Bulunduğumuz bölgeye, fabrikaya hakim olmak için de fabrikanın yapısını, bölgedeki etkisini, oraya özgü öne çıkan sorunları, üretim bölümlerini, kaç işçi çalıştığını, işçilerin hangi memleketten olduklarını, politik düşüncelerini, mezheplerini, ulusal kimliklerini, cinsiyetlerini, işçilerin ve fabrikanın mücadele geçmişini vb. öğrenmek için çeşitli yol ve yöntemler geliştiririz.

Yeni girdiğimiz bir fabrikada genel olarak ilk refleksimiz fabrika içinde öncü nitelikteki işçilere ulaşmaya çalışmak olur. Sonrasında ise o işçilerle iletişimimizi geliştirmek için fırsatlar yaratmaya çalışırız. Yemek saatleri, çay molaları, servisler vb. ortak mekanlarda işçilerin yanına sokularak fabrikadaki sorunlardan konuşmaya, onların tepkilerini ölçmeye çalışırız. Bu tür sohbetlerde işçiler genelde bize hak verirler, onaylarlar, benzer şeyler söylerler. Ancak bu tepkilerini örgütlü bir biçime kavuşturmaya çalıştığımızda ise bizden uzak dururlar. Eğer fabrikada can yakan bir sorun çok öne çıkmamışsa da çok fazla hareket eğilimi göstermezler. İşçinin gündelik mücadele içerisine çekilebilmesi, harekete geçmesi için bıçağın kemiğe dayandığı noktanın gelmiş olması gerekir. Olağan dönemlerde ise işçi hareket etmek istemez. Hep başkası hak arasın, o da bu haktan faydalansın ister. Bugünkü koşullarda işçi sınıfının mevcut tablosu ve gerçekliği genelde budur.

Büyük bir metal fabrikasında komünist bir işçi olarak faaliyet yürütürken aynı sorunlarla karşılaştım. Fabrikada işe başladığım ilk günlerde işimin ağır olması ve fazla mesailere zorunlu bir şekilde bırakılmam önceleri beni epey zorladı. Çalışma koşullarına hakim oldukça örgütlenme çalışmasına nereden ve nasıl başlayacağıma, nasıl bir yöntem izleyeceğime, hangi araçları kullanacağıma dair soruların cevaplarını bulmak için çevremi incelemeye başladım. Gözlemlerim sonucu ilişki kuracağım işçileri tespit ettim ve onlarla ilişki geliştirmek için çaba harcadım. Ben de ilk refleks olarak öncü potansiyeli taşıyan işçilere ulaşmaya çalıştım. Fakat bu çabalarım ilk başlarda sonuç vermedi.

İşçilerle iletişim kuruyordum, onlara doğruları söylüyordum, üstelik onlar da anlattıklarıma itiraz etmiyor, bana hak veriyorlardı. Ama iş örgütlenmeye gelince geri duruyorlardı. Ayrıca fabrikada politik bilinci olan tek işçi bendim. İletişim kurduğum işçilerin devrimci düşüncelerle bir tanışıklığı, politik bir altyapısı yoktu. Bu da faaliyeti iyice zorlaştırıyor ve etki alanımı daraltıyordu. Bu sorun üzerine yoğunlaştım, çözüm üretmeye çalıştım. Bir eksik vardı. Neden işçileri harekete geçiremiyordum? Kullandığım araçları, izlediğim yöntemi yeniden gözden geçirdim.

Sonuçta anladım ki, o an için bana çok zor görünen soruların cevabı aslında çok basitti. Sonrasında geliştirdiğim davranışlarımın sonucunda gördüm ki, aslında sorularımın yanıtı basitmiş. İşçi sınıfına “güvenmek” ve “inanmak” bazen karmaşık gibi görünen sorunların üstesinden gelmek için ilk zemini yaratabiliyormuş.

İlişki geliştirmeye çalıştığım işçilerle henüz yeni tanışmıştık ve onlara henüz yeterince güven verememiştim. Bende bir farklılık hissetmişlerdi. Onların yanına hep bir şeyler konuşmak ve tartışmak için gidiyordum. Onlarla sosyal anlamda bir şey paylaşmıyordum. Böyle olunca da beni dışlarından biri olarak görüyorlardı. Oysa ben de bir işçiydim. Tek farkım ben devrimci ve komünist bir işçiydim. İşçilerle sosyal olarak da ilişki geliştirmem gerektiği açıktı. Ama fabrika ortamında ve sınırlı zaman dilimlerinde bu mümkün değildi. Bu nedenle onlarla fabrika dışında kendi doğal ortamlarında bir şeyler paylaşmanın yollarını aradım. Sorunlarını dinlemeye, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Örneğin bir işçinin ailesi köydeydi. Kendisi kaba inşaatı bitmiş evlerinin bir odasında yalnız kalıyordu. Onun durumunu araştırdım ve birkaç  eşyasının eksik olduğunu öğrendim. Bende fazla olan eşyalardan ona vermeyi teklif ettim. Tereddütlü bir şekilde kabul etti ve eşyaların çok işine yarayacağını söyledi. Eşyaları verdim. Sonra tereddüdünün nedenini öğrendim. Eşyaları kendisine para karşılığında verdiğimi düşünmüş. Para vermeyi teklif ettiğinde ben kabul etmeyince şaşırdı.

Bu olaydan sonra bu işçinin köylüsü başka bir işçi de bana oldukça sıcak davranmaya başladı. Bu olayı fabrikadan başka arkadaşlara da anlatmışlar. Onların hemşehrisi olan birkaç işçi de bana yakınlaştılar. Yine benzer bir şekilde evini taşımak isteyen bir işçiye yardım teklif ettim.

Bu ve bunun gibi birçok örneğin ardından anladım ki, işçilere sadece politik olarak güven vermeye çalışmak yetmiyordu. Onlara insani ve sosyal olarak da güven vermek önemliydi. Bizim çok önemli görmediğimiz bu türden sosyal ilişkiler işçi sınıfında vefa duygusuna yol açıyordu. Bu güveni geliştirmek ve güçlendirmek için işçilere verdiğim her sözü yerine getirdim, hiçbir yardım talebini geri çevirmedim. İşçiler, sizi dürüst, tutarlı, sözünün eri, yardım sever ve samimi gördüklerinde size güven de duyuyorlardı ve yaklaşıyorlardı. Sonrasında ise politik olarak söylediklerinizi başka bir gözle dinliyorlardı. İşçi ile sağlam bir iletişim kurmanın ilk yolu onları sosyal olarak da kazanmaktı.

Bu çabalarım karşılığını üretti. Eşya verdiğim işçinin tanıştırdığı bir işçi fabrika komitesine giren ilk arkadaş oldu. Elbette işçileri sosyal olarak kuşatmak tek başına yeterli değildir. Fabrikaya özgü somut sorunları sistematik olarak işlemek, bu sorunlara karşı işçileri bir araya getirmeye çalışmak, buna uygun araç, yol ve yöntemler geliştirmek işin diğer en temel yanını oluşturmaktadır. Ama bunun için ilk zemini döşemek gerekiyor. Bu da işçilere güven vermekten ve onlara güven duymaktan geçiyor.

Güven ilişkisini geliştirdikten sonra fabrikada çeşitli araçlar kullandım. İşçi bültenleri, bildiriler vb. araçları başlarda sınırlı sayıda işçiye de olsa vermeye başladım. Sonrasında fabrikaya yönelik özel bülten çıkardık. Fabrika bülteninde işçilerin en hassas olduğu ve tepki gösterdiği konuları işlemeye çalıştık. Zamanla işçiler benim devrimci kimliğimi kabullenmeye ve benim yanımda buna göre davranmaya başladılar. Örneğin küfürlü konuşma konusunda uyarıda bulunmamama rağmen benim yanımdayken küfür etmemeye başladılar.

Tüm bu çabalarımın sonucunda daha fazla sayıda işçi ile fabrika üzerinde sohbet etmeye başladık. Beş kişilik bir komite kurduk. İki aya yakın bir süre sadece komitedeki arkadaşlarla ilgilendim. Onları politik olarak güçlendirmeye çalıştım. Örgütleneceğimize inanmaları için onlardan hiçbir şey saklamadım. Olabilecek tüm gelişmeleri, süreçleri ayrıntılı olarak anlattım. İşçilere gerçekleri olduğu gibi anlatınca karşılığını da aldım. Örgütlenmenin zorluklarını, ne kadar süreceğini, olası saldırıları vb. hepsini anlattım. İlk başlarda çok düzenli olmasa da komitemiz toplanmaya başladı. Fabrikadan işçilerin katıldığı bir piknik düzenledik. Burada bazı kararlar aldık. İlk kurduğumuz komitenin dışında fabrikanın bölümlerine doğru yayılan yeni komiteler kurabilecek bir düzeye eriştik.

İşçilerin hem sınıf mücadelesi tarihi ve deneyimleriyle kuşanması, hem sendikal örgütlenme üzerine gelişmesi, hem de politik olarak güçlenmesi için ayrıca bir eğitim sürecine ihtiyaç var. Bu nedenle fabrikada eğitim birimi kurmayı kararlaştırdık. Fabrika bülteninin ilk sayısına işçilerin katkısı fazla olmamıştı, ancak ikinci sayı için işçilerden katkılar aldık.

Sınıftan öğrenmek ve ona öğretmek denilen sözün anlamını bu deneyimle bir kez daha görmüş oldum.

Komünist bir metal işçisi


Üste