Sınıf hareketi yeni bir dönemin başında
TEKEL işçilerinin mücadelesi farklı biçimlerde devam ediyor. Bugün daha çok yerel çalışmalar ve eylemler biçiminde süren bu mücadele merkezi bir eylem hattına da sahip bulunuyor. Bu, mücadelenin sınıfın geniş bölükleriyle ortaklaştırılması ve siyasallaşmasına uygun bir zemin anlamına geliyor. 1 Nisan’dan sonra hedefte 26 Mayıs genel grevi var. Arada ise işçi sınıfının birlikte mücadelesinin sembolü 1 Mayıs bulunuyor. Gerek TEKEL işçileri gerekse işçi sınıfı ve emekçilerin ileri ve öncü güçleri açısından son derece anlamlı olan bu mücadele hattında nasıl yürüneceği, sınıf ve emekçi hareketinin bundan sonraki seyri bakımından önem taşıyor. Eğer hakkıyla değerlendirilebilirse, işçi ve emekçi hareketi için yeni bir dönemin başlangıcı olabilecektir.
Ancak sunduğu tüm olanaklarına karşın bu hedefe ulaşmak kolay değil. Zira işçi ve emekçilerin birleşik bir güç olarak davranabilecekleri bir eylem hattına sahip olmaları ile bu hatta başarıyla yürümeleri farklı şeylerdir. TEKEL işçilerinin mücadelesinin uyarması ve zorlamasıyla sınıf hareketinin toparlanması ve sermayeye karşı mücadelenin büyütülmesi bakımından bir yol açılmıştır. Ancak bu yoldan yürüyebilmek, dağınık durumdaki işçi ve emekçilerin mücadele alanlarında birleştirilmesine bağlıdır. Bunun için ise, öncelikle öncülerini bu göreve hazırlamak gerekmektedir. Bu da sınıf ve emekçi hareketinin verili koşullarında değerlendirilebilecek zemin ve güçlerin darlığı nedeniyle oldukça zor bir iştir. Tüm bu zorlukları da olanakları kadar doğru biçimde değerlendirmek, kendi toplumsal koşulları içerisinde kavramak ve ileriye çıkacak olandan yakalayarak ilerlemek durumundayız.
Öncü bölüğü güçlendirme ihtiyacı
TEKEL direnişinin önemi, sınıf hareketinin gelişme seyrine bulunacağı etki ve yaratacağı sonuçlardan geliyordu. Nitekim toplum düzeyinde ilgi odağı haline gelen Ankara’daki direniş bitmiş olmasına rağmen, direnişin gündeme getirdiği mücadele görevleri bugün işçi sınıfı ve emekçilerin gündemi durumundadır. TEKEL işçileri ise mücadele içinde deneyim kazanmış bir öncü sınıf bölüğü konumundalar. Bu da TEKEL işçilerinin mücadelesini sınıf hareketi ve toplumsal mücadele açısından özel bir yere oturtuyor. Bu nedenle, TEKEL işçilerinin önümüzdeki süreçte oynayacağı rol, sınıf hareketinin geleceği bakımından önem taşıyor.
TEKEL işçileri bugün bulundukları yerellerde şu ya da bu düzeyde hareketin içerisindeler. Hem kendi mücadelelerini yerelleştirmeye, hem de diğer işçi ve emekçi eylemlerine katılarak destek sunmaya çalışıyorlar. Bunun bir yanı mücadelelerine yönelik toplumsal desteği büyütme, diğer yanı ise direniş içinde edindikleri sınıf bilincinin gereklerini yerine getirme çabasıdır. Ancak hala da Ankara direnişinin sona ermesine yol açan zayıflık ve yetersizlikleri aşmaya yönelik kararlı ve sistemli bir yönelimden sözetmek mümkün değil. Mevcut çabalar son derece yetersiz ve yapılması gerekenin üstesinden gelebilecek düzeyde değil.
Bu durum, bugün işçi ve emekçi hareketinin gözünü diktiği bu öncü sınıf kesiminin yol açıcılık gücünü zayıflatmaktadır. Bu çerçevede yapılması gereken, TEKEL işçilerinin iç örgütlenmesini geliştirmek ve tabanın desteğini almış bir devrimci önderlik iradesini ortaya çıkarmaktır. Ancak bu yapılabildiğinde, TEKEL işçileri mücadelenin önündeki engelleri aşmayı başarabilecektir. Öncü kesimin bilinç, örgütlenme ve mücadele düzeyi geliştirilebildiği koşullarda, sendikal bürokrasi ve onun dayanağı reformizmden bağımsız yürüme gücü bulunabilecektir.
Sınıfın ana gövdesinde hareketlenme eğilimi
Bugün öncü bir konumda olsalar da, TEKEL işçileri de diğer işçi bölükleri cephesinde yaşananlardan doğrudan etkilenmekte, bu onların hem mücadele gücünü ve hem de ufuklarını belirlemektedir.
Açıktır ki TEKEL Direnişi, moral güç, mücadele azmi ve örgütsel açıdan son derece geri bir durumda bulunan işçi sınıfı ve emekçi hareketini sarsmıştır. Direnişin bitirilmesine karşın, moral kazanımlarının korunması ve direnişin geriye belli bir mücadele hattı bırakması da olumlu bir etki olarak varlığını korumaktadır. Sınıfın saflarında artan bir hareketlenme dikkat çekmektedir. Birçok veri, sınıf kitleleri içerisinde mücadele isteği ve örgütlenme eğiliminin güçlendiğini göstermektedir. Öyle ki, sönen işçi direnişlerinde dahi bir canlanma, en geri işçi ve emekçi kitlelerinde dahi sorunlarını mücadeleyle çözme yönünde bir inanç ve mücadele eğilimi gözlenmektedir. Direniş, işçi ve emekçi hareketinin öncü potansiyellerinin açığa çıkmasını kolaylaştıran bir itilim sağlamıştır.
Kuşkusuz bu tablonun oluşmasında tek etken TEKEL direnişi değildir. Bu aynı zamanda sınıf hareketinin içerisinden geçtiği toplumsal koşullarla ilgilidir. Krizin patlak vermesinin ardından sermayenin topyekûn saldırıları karşısında önce tutunmaya çalışan, sonra dağılan ve giderek mücadeleci safları bozguna uğrayan, moral bakımdan dibe vuran işçi hareketi, toparlanmak için bir dizi imkana da sahiptir. Kriz sonrasında düzenin kapsamlı bir seferberlikle yarattığı atmosfer, özellikle de işsizlik silahını kullanarak uyguladığı basınç, gelinen yerde etkisini bir ölçüde yitirmiştir. İşçi ve emekçiler sermayenin saldırıları karşısında dayanma sınırlarını aşmış durumdadırlar. Emekçiler arasında “artık kaybettiklerimizi geri alma zamanı geldi” düşüncesi yaygınlaşmaktadır. TEKEL direnişinin sarsıcı bir etki yaratmasının gerisinde aynı zamanda bu vardır. Tüm bunlar birarada mücadele filizlerinin yeşermesine neden olmaktadır.
Elbette sözkonusu olan henüz bir eğilim ve arayıştır. Yapılması gereken bu arayışı güçlendirmek ve akabileceği kanallar yaratmaktır. İşte TEKEL direnişinin basıncıyla belirlenen eylem günleri bu açıdan önemlidir, zira dağınık durumdaki güçleri birlikte harekete geçme olanağı sunmaktadırlar.
Birleşik-siyasal-militan bir sınıf hareketi için!
Bugünkü olanakların anlamını ve yürünecek yolu somutlayabilmek için bir karşılaştırma yapabiliriz. Birçok çevre ve kişi tarafından TEKEL direnişi, Zonguldak madenci greviyle karşılaştırılmaktadır. Eylemin gücü ve sarsıntısı bakımından bu benzetme yerindedir. Fakat iki eylemin gerçekleştiği dönemlerin sınıf hareketi arasında önemli farklılıklar vardır. Politik bilinç, mücadele deneyimi, örgütlenme düzeyi, öncü işçi kuşağının durumu ve niteliği, vb. bakımlardan farklı koşullar sözkonusudur. Yine de, mevcut durumu yerli yerine oturtmak ve görevleri doğru tanımlayabilmek bakımından bu karşılaştırma işlevseldir.
Madenci fırtınası uzun bir döneme yayılan sınıf hareketliliğinin tepe noktası olmuştu. Maden işçileri Mengen barikatlarına dayandığında, işçi hareketinin önünde yeni bir dönem, mücadele ve örgütlenmede yeni bir düzey yaratıp yaratamama sorunu vardı. Mengen’i aşmak esas olarak bu sorunları aşmak anlamına geliyordu. Maden işçilerinin önde yürüdüğü sınıf hareketinin bünyesinde, ‘87 bahar hareketliliğinin açtığı yoldan ilerleyerek (basitten karmaşığa, yerelden merkeze, pasif eylem biçimlerinden birleşik militan eylemlere kadar) süreç içerisinde yetişen bir öncü işçi kuşağı vardı. Bu kuşak önemli ölçüde taban örgütlerinde bir araya gelmiş ve politize olmuştu. İşyeri komiteleri ve merkezi platformlar oldukça yaygındı. Bu dönemde ayrıca nispeten güçlü ve politize bir alt kademe sendikacılar kuşağı vardı.
Bugün ise, hem öncü bölük olarak TEKEL işçileri, hem de genelde sınıf taban örgütlenmelerinden yoksun ve dağınıktır, politik bilinci oldukça geri bir durumdadır. Mücadelenin birikimini taşıyan bir öncü kuşaktan yoksundur. Alt kademe sendikacılar kuşağından ise ‘90’lı yıllardan bugüne pek az şey kalmıştır. Varolduğu kadarıyla da sinik bir durumdadır.
TEKEL direnişi işte bu koşullarda, fakat mücadele etmek için fazlasıyla nedeni ve patlama birikimi olan sınıf hareketi için bir mayalayıcı rol oynamıştır. Sırtı mücadeleye dönük, ufku ekmeğini korumakla sınırlı, safları dağınık işçi hareketi için bir umut kaynağı ve ilgi odağı olmuştur. Madenci eylemiyle kıyaslandığında kuşkusuz henüz yolun başlangıç aşamasındadır. Bununla birlikte, patlama dinamiklerinin birikmiş olması nedeniyle, sınıf hareketinin bu başlangıç noktasından ileriye yönelik sıçramalı bir gelişme yaşaması mümkündür.
Direnişin sınıf hareketi bünyesinde yarattığı etkileri ve yapılacak müdahaleleri bu çerçevede ele almak gerekmektedir.
Devrimci önderlik sorumluluğu!
Komünistler olarak yıllardır, sınıf hareketi ileri bir çıkış yaşadığında, ortaya çıkan olanakları değerlendirecek, harekete geçene yön gösterecek, arayış içerisinde olana yanıt verecek hazırlığa sahip bir devrimci önderliğin taşıdığı önemi vurguladık. En zor şartlarda bu bilinçle hareket ettik, güçlerimiz ve olanaklarımız çerçevesinde sınıfa etkin bir müdahale, mevzilerimizi güçlendirme çabası içinde olduk. Ama tüm çabamıza rağmen, nesnel koşulların ürünü olarak yüzyüze kaldığımız sorun ve sınırlamalar bugün karşımıza zayıflıklar ve yetersizlikler olarak çıkacaktır ve çıkmaktadır. Önemli olan hareketlilik içerisinde ilerlemeyi ve öne çıkacak bir sıçramayı başarabilmektir.
Bunu başarabilecek bir çizgiye, reflekslere ve güçlere sahibiz. Sınıf hareketine müdahale ve önderlik çabası içerisinde, kendini ileriye taşıyacak, örgütleyecek ve sınıf hareketinin yeni bir dönemin eşiğinde bulunduğu koşullarda, bu kez onu devrimci bir önderlikten yoksun bırakmayacak bir sorumlulukla sürece yüklenmeli, eksiklik ve zayıflıklarımızı hızla giderme çabasına yoğunlaşmalıyız.
Bugün sınıf hareketinin en acil ihtiyacı, eylemine yön verecek devrimci bir politik ufuk, yolunda kararlılıkla yürümesini sağlayacak bir inisiyatiftir. İşçi sınıfı ve emekçi hareketi eylemlilik içinde sorunlarına çözüm olanaklarını yaratacaktır. Mücadele içerisinde engelleri aşarak, küçük zaferler kazanıp, yenilgiler yaşayarak olgunlaşacak bir ileri öncü kuşağı çıkaracaktır.
Komünistler olarak yapmamız gereken bu süreci kolaylaştırmak ve bu süreç içerisinde ileri çıkanlarla devrimci örgüt zemininde kaynaşmayı sağlamaktır. Eğer gelişmeler beklediğimiz yönde seyrederse, sınıfın toplum düzeyinde siyasal ağırlığını koyması mümkün olacaktır. Bunun için yapmamız gereken hareketin içerisine tüm gövdemizle girmek ve ona devrimci bir yön kazandırma çabasına yoğunlaşmaktır.