1
Mayıs 2023 genel seçimleri düzen içi siyasal güç dengesinin dinci-faşist iktidar lehine korunmasıyla sonuçlanmıştı. Bu sonucun ardından gündemdeki yerel seçimler bunda esaslı bir değişiklik yaratmayacaktır. Kuşkusuz iktidarın muhtemel bir başarısı ona yeni bir güç verecektir ama bu olayların gidişini esası yönünden etkilemeyecektir. Düzen muhalefetinin muhtemel bir başarısı ise yalnızca mevcut güç dengesinin bugünkü biçimiyle korunması anlamına gelecektir. Her iki durumda da siyasal sürecin mevcut seyrinde esaslı bir değişiklik olmayacaktır. Dinci-faşist iktidar kendi düzenini oturtmak doğrultusunda yapabileceklerini halen zaten yapmaktadır. Düzen muhalefetinin yerel seçimlerde elindekini koruması da iktidarı bundan bir nebze olsun alıkoymayacaktır. Zira o kendini yerel seçimlerdeki bu kısmi kayıplara uyarlayalı yıllar oldu. Dinci-faşist iktidarın 2019’daki yerel seçim kayıplarını bu seçimde gidermesi ihtimali üzerinden pompalanan karamsar propaganda, sol hareketi ve toplumsal muhalefeti bir kez daha CHP’ye yedeklemek amacına yöneliktir.
Mayıs seçimlerine bağlanan temelsiz umutların boşa çıkmasının kitlelerin ilerici katmanları üzerindeki etkisi yıkıcı olmuştu. Neyse ki bu kez böyle olmayacak. Zira yaşanan derin hayal kırıklığının etkisi henüz geçmiş değil. Bunun ardından halen bu türden boş umutlar ve beklentiler için ortada bir neden yok. Hele de düzen muhalefetinin yaşadığı politik ve ahlaki çöküntüden sonra. Dinci-faşist iktidarın bir önceki seçimde kaybettiği bazı büyük belediyeleri yeniden kazanması elbette canları sıkacaktır. Ama Mayıs 2023 seçimleriyle zaten görülmüş bulunan dip noktadan sonra bunun moral açıdan esasa ilişkin bir önemi olmayacaktır.
Siyasal sonuçları üzerinden baktığımızda, seçimlerin kendisi değil fakat hemen sonrası önemlidir. Zira sonuç ne olursa olsun, ağırlaşan ekonomik ve mali krizin faturası, gündeme getirilecek daha kapsamlı saldırılarla işçi sınıfına ve emekçilere ödettirilecektir. Kuşkusuz bu halen de yapılmaktadır. Fakat gündemdeki seçimler nedeniyle seçmen desteği kaygısı iktidarı bu konuda belli ölçülerde sınırlamaktadır. Seçimlerin ardından kendisi payına bu handikap ortadan kalkmış olacaktır.
Bu durumda gündemdeki öncelikli devrimci görev, seçimlere değil fakat bu saldırıyı karşılamaya kilitlenmektir. Bizzat seçim atmosferinden de bu doğrultuda yararlanmak, işçileri ve emekçileri seçim sonrasında onları bekleyen büyük yıkım saldırısına karşı direnmeye hazırlamaktır. Bu ise eldeki tüm güç ve imkanları, semtler üzerinden seçim sandığındaki sözde başarı için değil, fakat sanayi havzaları, fabrikalar ve işletmeler üzerinden mücadelenin geliştirilmesi ve örgütlenmesi doğrultusunda seferber etmeyi gerektirir. Seçimlerin kendisinden de, yerel yönetimlerde sözde mevziler kazanmak üzere değil, fakat sınıf ve emekçi kitleler içinde devrimci direnme mevzileri inşa etmek üzere yararlanmayı gerektirir.
Buradaki ilkesel ve politik ayrım çizgisi, parlamentarizme ve ayrılmaz ikizi “belediye sosyalizmi”ne dayalı küçük-burjuva reformizmi ile proleter sınıf devrimciliği arasındaki derin uçurumu ortaya koyar.
Halihazırda bu açıdan solun tablosu nedir?
2
Sorunun yanıtı için söze yakın zamanda toplanan TKİP VII. Kongresi’nin değerlendirmeleriyle başlayacağız:
“- Solun geniş kesimleri Mayıs 2023 seçimlerinde tüm umutlarını düzen muhalefetinin seçim başarısına bağladılar. Bu umutların boşa çıkmasının hemen ardından ise, çözüm ve çıkışın parlamentoda değil fakat kitlelerin örgütlü mücadelesinde olduğu gerçeğini, neredeyse görüş birliği halinde dile getirdiler. Bu her seçim döneminde reformist solun standartlaşmış davranış biçimidir. Seçimleri önceleyen süreçte kendini parlamenter alana endekslemek, seçimleri izleyen günlerde ise en basit gerçekleri yeniden keşfetmek. Elbette yeni bir seçim öncesinde bir kez daha unutmak üzere!
“- Bu inanılmaz tutarsızlık halen de sürmektedir. Mayıs seçimlerini izleyen günlerde ‘devrimci’ olanı bir kez daha keşfedenler, bunu aradan daha birkaç ay ancak geçmişken yeniden unutmaya başladılar bile. Halen gündemlerinin ilk sırasında yerel seçimlere odaklanmak var. Genel seçimlerde sergilenen parlamenter budalalık, şimdilerde yerini yerel seçimler üzerinden ‘sosyalist belediyecilik’ ya da ‘belediye sosyalizmi’ne bırakmıştır. Ve bu tam da Mayıs 2023 seçimleri sonrasında, kitlelerin seçimlere ve parlamentoya bağladığı umutlarda çok büyük bir kırılmanın yaşandığı, dolayısıyla sınıf mücadelesinin gerçek alanına geçmek için uygun koşulların oluştuğu bir evrede yaşanmaktadır.” (TKİP VII. Kongresi Bildirgesi, Kasım 2023)
Bu değerlendirme sosyalist olmak iddiasındaki solun mevcut tablosu karşısında bugün daha bir önem kazanmıştır. Reformist solun ana grupları ile artık onun yedeği haline gelmiş dünün halkçı devrimci bazı çevreleri halen kendilerini yerel seçim gündemine iyiden iyiye kaptırmış durumdalar. Ne teorik gerçekler, ne devrimci ilkeler, ne tarihi deneyim, ne sınıflar mücadelesinin gerçek sorunları ve alanları, dolayısıyla ne de bugünün Türkiye’sinde gerçekten devrimci bir politik alternatifi ete kemiğe büründürme ihtiyacı onları ilgilendirmektedir. Söylemleri a’dan z’ye işin özünde tarihsel anlamıyla “sosyal-demokrat belediyecilik” demek olan “belediye sosyalizmi” kapsamındadır. Hesaplarıysa ne edip edip birkaç ilçe ya da beldede elde edilebilecek sözde “mevziler” üzerinedir. Bu çerçevede söylemleri kadar girdikleri ilişkiler, yaptıkları pazarlıklar, başvurdukları yol ve yöntemler kendini burjuva politikasının sol bir versiyonu olarak göstermektedir. Geleneksel düzen solunun yarattığı boşluğu doldurma heveslerinin başka türlü bir sonuç yaratması da beklenemezdi.
Bu son noktaya, düzen solundan boşalan alanı doldurma heveslerine, 2023 Mayıs seçimleri sürecinde özellikle işaret etmiş, sürecin “aracı halkalar üzerinden giderek düzen siyasetine eklemlenme” doğrultusunda hızla ilerlediğini vurgulamıştık. Şimdiki yerel seçimler süreci bunun yeni boyutlar kazandığını gösteriyor. “Komünist belediyecilik”, “eşitlikçi ve devletçi bir yaklaşıma dayanan dürüst, ahlaklı, tutarlı belediyecilik”, “sosyal belediyecilik”, “yerel halk yönetimleri”, “halkın kendi kendini yönettiği, emekten yana, demokratik bir yerel yönetim” vb. söylemlerle girilen yolun varacağı yer kurulu düzen bataklığıdır.
Bu konuda şimdilik iki hatırlatma ile yetineceğiz.
Bunlardan ilki, tarihsel deneyime ilişkindir. Bu konuda söylenmesi gerekeni birçok kez dile getirmiş bulunuyoruz. Örneğin: “Partimiz yüzyıllık geçmişi olan bu kötü ünlü oportünist eğilimin (“Belediye sosyalizmi”) eleştirisini yıllardır yapmakta, reformistleri teşhir etmekte ve samimi devrimcileri uyarmaktadır. Seçimlerden devrimci politik amaçlarla yararlanmak ile kapitalist düzenin temel gerçeklerini unutarak reformist boş hayaller yaymak temelden farklı şeylerdir. (…)
“Bunlar yüzyıllık tartışmalardır. Dünya komünist ve işçi hareketinin bu konuda yüzyılı aşan bir deneyimi vardır. Genel sonuç şudur: Parlamentarizme, onun özel bir uzantısı olarak millendarizme (bakanlıkçılık) ve nihayet belediye sosyalizmine eğilim, devrimci olmak iddiasındaki akımlar için zamanla ve kaçınılmaz bir biçimde bozulmanın ve çürümenin en kestirme yoludur. Salt klasik bir örnek oluşturan İkinci Enternasyonal değil, fakat Komünist Enternasyonal ürünü devrimci sınıf partilerinin İkinci Dünya Savaşı sonrası deneyimleri de bu gerçeğin en tam, en kesin, en tartışmasız bir doğrulanması olmuştur.” (31 Mart [2019] Yerel Seçimleri üzerine, Ekim, Sayı: 316, 2 Nisan 2019)
İkincisiyse, günümüz Türkiye’sinin “kayyum” gerçeğine ilişkindir. Halktan yana “demokratik” (hatta hatta “komünist”!) belediyecilik üzerine onca gevezelik edenler bu netameli konuda göze batan bir suskunluk içindeler. Neden acaba? Sorunun yanıtı, daha Mart 2004 yerel seçimleri vesilesiyle, yani ortada daha şu son on yılın kayyum uygulaması yokken, ortaya konulan şu açıklama olabilir mi?
“Mevcut yasalara göre, hakkında en sıradan (ki bu tümüyle düzmece de olabilir) bir ‘soruşturma’ ya da ‘kovuşturma’ açılması durumunda, içişleri bakanı bir belediye başkanını ‘geçici’ olarak görevden alabilmektedir. Kovuşturmanın herhangi bir suçtan 6 ay hapisle sonuçlanması durumunda ise söz konusu belediye başkanı görevini tümden yitirmektedir. Bütün bunlar, düzenin icazet alanına boylu boyunca yerleşeli beri artık kovuşturulmak gibi bir sorunları olmayan, bu konuda tümüyle rahat olan liberal takımı için bir şey ifade etmeyebilir; ama gerçekten devrimci olan ve görevinde buna uygun davranacak bir belediye başkanını bekleyen çok yönlü ve keyfiliğe tümüyle açık kuşatma konusunda bir fikir vermektedir.” (“Yerel İktidarlaşma” hayalleri ve yerel yönetim gerçeği”, Tasfiyeci Sürecin Son Aşaması: Parlamentarizm içinde, Eksen Yayıncılık, s.116)
3
Komünistler başlangıçtan bugüne, seçimler ve burjuva temsili kurumlara ilişkin genel ilkelerini ve somut yaklaşımlarını, her bir seçimin kendi özgünlüğünü de gözeterek, açıklıkla ortaya koydular. Dolayısıyla sorunun genel ilkesel çerçevesi üzerine gündemdeki yerel seçimler vesilesiyle söyleyebileceğimiz yeni bir şey yok. Bu nedenle burada partimizin yerel seçimleri ele alışına ilişkin olarak bilinen devrimci ilke ve yaklaşımlarının kısa bir özetini sunmakla yetineceğiz. Parlamenter avanaklığın yerel yönetimler alanındaki ayrılmaz ikizi olan “belediye sosyalizmi”nin geleneksel solun hemen tümünü etkisi altına aldığı bir sırada, bu özellikle önemli ve gereklidir:
- Komünistler seçimlere katılmayı ve burjuva parlamentosundan olduğu gibi yerel yönetimlerden de devrimci amaçlar için yararlanmayı ilke olarak reddetmezler. Fakat bunu yaparken, kurulu düzen altında yerel yönetimlerin işlevi, gücü, sınırları ve dolayısıyla sorunlara çözüm olanakları konusunda herhangi bir yanılsama yaratmamaya da çok özel bir dikkat gösterirler. Buna ilişkin burjuva ve reformist aldatmacaların içyüzünü kitleler önünde ortaya koymayı da temel önemde bir görev sayarlar.
- Komünistler için seçim çalışmaları tümüyle devrimci sınıf mücadelesine ilişkin genel hedef ve görevlere tabidir; onlar seçim atmosferinden, kitleleri devrimci hedeflere kazanmanın, kitlelerin bilincini, örgütlenmesini ve mücadelesini bu doğrultuda geliştirmenin bir olanağı olarak yararlanmaya bakarlar. Bu çerçevede, kitlelerin karşısına düzenin yasallık cenderesine ve seçimlere uyarlanmış güdük seçim platformları ya da bildirgeleriyle değil, kendi bağımsız devrimci sınıf programıyla, bunun dönemin özgül koşullarına uyarlanmış ve güncel devrimci görevlere bağlanmış popüler açıklamalarıyla çıkarlar.
- “Ulusal irade” yanılsaması üzerinden burjuvazinin gerçek iktidar odaklarını perdeleme işlevi gören burjuva parlamentosunun içyüzünü kitleler, özellikle de onların ileri kesimleri önünde sergilemek, nispeten daha kolaydır. Kitlelerin uzun yılları bulan deneyimleri bunu bir ölçüde olsun kolaylaştırır. Buna karşın kurum olarak yerel yönetimler, “halkın yönetimi”, “halkın katılımı”, “yerinde yönetim”, “halka dolaysız hizmet” vb. aldatıcı argümanlar üzerinden sunulmaya elverişlidirler. Özellikle reformist sol buna yönelik yanılsamalara güç katar ve solcu söylemlerle buna belli bir inandırıcılık da kazandırır.
- Oysa bu büyük bir aldatmacadır. Merkezi iktidar organlarının burjuvazinin elinde olduğu ve bunun bin bir kolla (vilayet, emniyet, istihbarat, garnizon, yargı vb.) kendini yerel düzeyde de gösterdiği bir durumda, yerel “halk yönetimi” tepeden tırnağa bir yalan ve aldatmacadır. Aynı gerçek, üretim araçları ve zenginliğin ezici bölümü (dolaysız özel mülkiyet ya da devlet bütçesi ve mülkiyeti olarak) burjuvazinin elinde ve denetiminde olduğu sürece, yerel planda halkın sorunlarının çözülebileceği iddiası, inancı ya da beklentisi için de geçerlidir. Alabildiğine sınırlanmış ve güdükleştirilmiş yerel yönetimler ve bütçeler, bu sınırlar içinde bile burjuvazi tarafından bin bir yolla en sıkı bir denetim altında tutulurlar. Dolayısıyla gerçekten devrimci olan bir parti, yerel seçimlere, kurulu düzen tabanı üzerinde tümüyle farklı bir yerel yönetim deneyimi ile sorunları çözebileceklerini iddia etmek için değil, fakat tam da bunun bu düzenin temelleri korundukça neden yapılamayacağını anlatmak üzere katılır. Merkezi siyasal iktidar (ve başlıca kamu gelirleri) burjuvazinin elinde ve birikmiş zenginlikler sermayenin tekelinde kaldığı sürece, yapılabileceklerin ancak çok sınırlı, çok iğreti ve tümüyle geçici olabileceğini kitleler önünde açıklıkla ortaya koyar.
- Bu temel önemde bilimsel-toplumsal gerçeklerden hareketle TKİP, yerel yönetimler üzerinden yapılabilecekler hakkında özellikle reformist sol tarafından işçilere ve emekçilere pompalanacak hayallere karşı bugüne kadar mücadele etti. Gündemdeki seçimler üzerinden de bunu sürdürecektir. Her biçimiyle “belediye sosyalizmi” yanılsamasının ya da düpedüz aldatmacasının içyüzünü kararlılıkla teşhir edecek, bunu kurulu düzenin gerçek sınıfsal yapısının, buna uygun düşen kurumlaşması ve işleyişinin ortaya konulması çabasıyla birleştirecektir.
4
Komünistler gündemdeki yerel seçimlere ilişkin olarak bu esaslar temelinde hareket edeceklerdir. Her türlü devrimci ilke ve değerin reformist sol ve onun yedeğindeki sözde devrimci gerçekte oportünist çevreler tarafından ayaklar altına alındığı, en berbat yanılsamaların kitlelere empoze edilmeye çalışıldığı bugünkü koşullarda, yukarıda sıralanan esaslarca belirlenen devrimci sınıf politikasına sıkı sıkıya sarılmak, her zamankinden daha büyük bir önem taşımaktadır.
Günün öncelikli devrimci görevi, ağırlaşan sömürü ve baskı politikalarına karşı işçi sınıfı merkezli bir direniş ekseni yaratabilmektir. Bu çerçevede partimiz yerel seçimlere yönelik faaliyetinde öncelikle ve özellikle sınıf eksenli çalışmayı güçlendirmeye odaklanacak, propaganda-ajitasyon, örgütlenme ve eylem çabalarını işçi kitleleri içinde, sanayi havzalarında ve emekçi semtlerinde yoğunlaştıracaktır. Seçim atmosferinden işçi sınıfı ve emekçilerin bilinç ve örgütlülük düzeyini yükseltilmek üzere yararlanmaya çalışacaktır. Temel yönelim alanlarımıza yoğunlaşmayı zayıflatmadan, politikalarımızı ve şiarlarımızı daha geniş işçi ve emekçi kitlere taşımak, süreci yeni güçlere ulaşmanın bir olanağı olarak değerlendirmek çabası içinde olacaktır.