Logo

Sınıfın direnme iradesini örgütleyelim!


Sermaye devletinin baskı ve zorbalığına karşı

Sınıfın direnme iradesini örgütleyelim!

İçerisinden geçmekte olduğumuz dönemin öne çıkan gelişmeleri, siyasal atmosferin giderek sertleşeceğini gösteriyor. Bir tarafta emperyalist-kapitalist sistemin her geçen gün derinleşen yapısal krizi ve bu temel üzerinde keskinleşen çelişkiler, öte yanda yine aynı zemin üzerinden boy veren sınıf-kitle hareketleri ve halk isyanları, dünyamızın giderek çalkantılı bir sürece girmekte olduğunu ortaya koyuyor.

Özellikle Türkiye’yi çevreleyen coğrafyada bu süreç fazlasıyla dinamik bir şekilde ilerliyor. Ekonomik krizin pençesinde debelenen Avrupa ülkelerinde gündeme gelen sınıf-kitle hareketleri, beri yandan emperyalist hegemonya krizinin giderek sert çatışmaları mayaladığı Ortadoğu ülkelerinde durulmayan halk isyanları, bu yeni dönemin en çarpıcı olguları olarak önümüzde duruyor.

Komünistler olarak, devrimlere gebe olan bu aynı dönemde burjuva gericiliğinin dizginlerinden boşalacağının, devrimcileri, ilerici-sol güçleri, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri hedef alan baskı ve zorbalığın her geçen gün tırmanacağının bilincindeyiz. Geleceğe dönük hazırlıklarımızı bu bakış üzerinden şekillendiriyoruz.

Son dönemde artan baskı ve devlet terörü

Yakın dönemde yaşanan olaylar, bu topraklarda devlet terörünün geldiği noktayı çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Burjuva hukukunu rafa kaldırmakla yetinmeyen sermaye devleti, keyfiyette her türlü sınırları aşarak ilerici güçlere yönelik bir dizi saldırı gerçekleştirdi. Bu süreç içerisinde onlarca devrimci işkenceyle gözaltına alındı, tutuklandı. Sokak ortasında infazlar birbirini takip etti. Kürt hareketini tasfiye etmeye dönük politikalar doğrultusunda faşist devlet terörü bir yöntem olarak pervasızca uygulandı. Açık katliamlardan kanlı provokasyonlara kadar bir dizi saldırı yöntemi yine bu dönem içerisinde kesintisiz bir şekilde hayata geçirildi.

Yine aynı dönem içerisinde gündeme gelen bir dizi sınıf-kitle eylemine sermaye devleti azgınca saldırdı. Polis terörü sokaklarda kol gezmeye başladı. Greve çıkan ya da ücretlerini alamadıkları için patronun kapısına dayanan işçiler karşılarında pervasız bir polis terörü buldular.

Bütün bunlara, “terör” demagojisi eşliğinde gündeme getirilen yeni yasal düzenlemeleri de eklemek gerekiyor. Sermaye devleti bu doğrultuda attığı adımlarla birlikte terör tanımının kapsamını daha da genişleterek, düzene itiraz eden, ses çıkaran herkesi hedef haline getirilmiş bulunuyor. Kitle eylemlerine katılmak, slogan atmak, hatta türkü söylemek dahi bugün yılları bulan cezalarla yargılanmaya yetebiliyor. Her türlü toplumsal tepki ve eylem “terör eylemi” ilan edilebiliyor. Bunun zeminini geçtiğimiz yıllarda döşeyen sermaye devleti gelinen yerde yeni yasal düzenlemelerle bu zemini iyiden iyiye pekiştiriyor. Öyle ki bugün bizzat kendi iç çatışmalarında ve rant kavgalarında dahi hasımlar rahatlıkla “terörist” tanımlaması üzerinden hedef haline getirilebiliyor.

Bütün bunlar, içerisinden geçmekte olduğumuz dönemin somut olguları olarak önümüzde duruyor. Çok yönlü bir bunalımla boğuşan kapitalist sistem, çıkışı bir kez daha baskı ve zorbalıkta arıyor. Deyim yerindeyse “bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemi”ne kendi cephesinden hummalı bir şekilde hazırlanıyor.

Devlet terörüne yanıt tam direniş olmalı

Sermaye devletinin bütün bu saldırıları ancak militan bir direniş pratiği ile geri püskürtülebilir. Tüm tarihsel deneyimler bunu göstermektedir.

Bugün başta devrimciler olmak üzere toplumun mücadele eden kesimlerinin burjuva gericiliği ve faşist devlet terörü karşısında ortaya koyduğu/koyacağı direngen tutum bu açıdan fazlasıyla önemlidir. Zira bu direnişler ezilen, baskı altında tutulan milyonlarca emekçiye alınması gereken tavrı, yürünmesi gereken yolu pratik bir şekilde göstermektedir. Dahası mücadele eğilimi olan toplumsal kesimlere büyük bir moral güç ve dayanak oluşturmaktadır.

Dolayısıyla son dönemde artan faşist baskı ve devlet terörüne karşı komünistler, dün olduğu gibi bugün de bulundukları her alanı tereddütsüz bir şekilde tam bir direniş mevzisine dönüştürecek, bu mevzilerde devrim ve sosyalizm davasını militan bir direnişle savunacaklardır. Yapılması gereken en önemli şey ise, ortaya konulan direngen tavrın sınıf ve emekçi kitleler tarafından sahiplenilmesini sağlamaktır. Bu temelde politik bir saflaşma yaratabilmek, sermaye devletiyle yaşanan çatışmayı giderek “sınıfa karşı sınıf” eksenine taşıyabilmektir.

Komünistler bu açıdan, ortaya koyacakları militan ve direnişçi tutumu başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun ilerici kesimlerine mal edebilme bakışıyla hareket etmelidir. Bu aynı kesimlerin direnme çizgisi etrafında yan yana gelmeleri ve direniş çizgisini sahiplenmeleri sağlanabilmelidir. Her geçen gün sertleşen politik atmosfer ve sermaye devletinin arkası kesilmeyen saldırganlığı ancak bu yolla göğüslenebilir ve geri püskürtülebilir. Bunun kendisini devrimci hazırlığın temel bir halkası olarak ele almak gerekir.

Sınıfın direnme iradesini açığa çıkarmalıyız

Komünistleri bekleyen en önemli görev, baskı ve zorbalık karşısında sınıf ve emekçi kitlelerin direnme iradesini açığa çıkarmaktır. Bu, “devrime hazırlık” çağırısını öne çıkardığımız bu aynı dönem içerisinde, sermaye devletinin artan baskı ve zorbalığı karşısında işçi sınıfı içerisinde militan bir direniş hattı örmek anlamına gelmektedir.

Düşman zulmünü yiğitçe karşılamak kuşkusuz her komünist partinin ve her komünistin olağan tutumudur. Burada tanımlanan sorumluluk ise, artan baskı ve zorbalığa karşı sınıfın direnme iradesinin örgütlenmesidir. Zira sermaye iktidarının zulmü ancak bu yolla gerçek anlamda püskürtülebilir. Devrimin yolu ancak bu iradenin örgütlenmesiyle açılabilir. Sermaye devletinin pervasız saldırıları ancak bu şekilde göğüslenebilir ve boşa çıkarılabilir. Tüm tarihsel deneyimler buna işaret etmektedir. Çürüyen, çökmekte olan düzenin örgütlü zorbalığı ancak sınıf ve emekçi kitlelerin örgütlü direnişiyle bertaraf edilebilir. Tarihsel olarak içerisine girmiş olduğumuz dönemde bu başarılamadığı koşullarda, ortaya çıkacak devrimci olanakları değerlendirmek de mümkün olamayacaktır.

Bu yönüyle, son dönemde ortaya koyduğumuz “devrime hazırlık” çağırısının, faşist baskı ve devlet terörüne karşı kitlelerin direnme iradesini açığa çıkarma ve örgütleme süreci olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte attığımız her adımda sınıfın devrimci direnme iradesini örgütlemek, bunu eylemli bir tutuma kavuşturabilmek büyük bir önem taşımaktadır.


Üste