Logo
< Devletin Kürt açılımı

Parti inşa süreci üzerine


TKİP III. Kongresi tutanaklarından...

Parti inşa süreci üzerine


TKİP III. Kongresi Gündemi’nin parti çalışması ve örgütlenmesinin sorunlarına ayrılmış Cihan yoldaş tarafından yapılan sunuş konuşmasının bir bölümüdür...

III. Parti Kongresi Gündemi’nin Parti’ye ayrılmış bu ikinci ana bölümünün ilk maddesi başlığı taşıyor. Bunu bu ana bölüme bir tür giriş saymak gerekir. Burada güncel sorunlarımızdan çok devrimci sınıf partisi inşa sürecinin stratejik anlamı ve iki ana aşaması üzerinde duruluyor. Buradaki temel fikrin özel önemini gözeterek üzerinde biraz daha durmak istiyorum.

Marksizmde devrimci sınıf partisinin kendi ideolojik ve sınıfsal özünden gelen bilimsel bir tanımı var. Devrimci sınıf partisi, sosyalizm ile sınıf hareketinin devrimci örgütlü birliğidir. Parti inşa süreci de asıl anlamını burada, bu düzeye ve niteliğe ulaşmakta, sözkonusu birliği örgütlü maddi bir gerçeklik halinde somutlamakta bulur.

Lenin, her ülkede sosyalizm ile sınıf hareketinin ayrı kanallarda ortaya çıktığını ve bir süre ayrı kanallarda aktığını söyler. Sosyalizm burada örgütlü devrimciler şahsında, onların ideolojik bir çizgiye, politik bir programa ve devrimci bir örgüte dayalı pratik yöneliminde ifadesini bulur. Tarihin her döneminde ve hemen her ülkede partileşme çabasını genellikle örgütlü bir grup profesyonel devrimci gündeme getirir. Bunlar aydın, işçi ya da emekçi kökenli olabilir, işe sıfırdan başlayabilir ya da şu veya bu devrimci demokrat siyasal akımdan kopma olarak ortaya çıkabilir. Bu, her bir ülkenin kendine özgü tarihi koşullarına, sol hareketin şekilleniş özelliklerine ve gelişim seyrine göre değişir. Ama temelde her zaman devrimci partinin inşası sorunu, ideolojik temele dayalı bir örgütlü irade sorunu olarak gündeme gelir. Bunun gerçek bir işçi sınıfı partisi formuna ve niteliğine ulaşabilmesi, bu iradenin sınıf çalışması içinde ete kemiğe büründürülmesi ile olanaklı olabilir ancak.

Bu açıdan bakıldığında partimiz hala da bir inşa süreci içerisindedir. Bunu II. Parti Kongresi değerlendirmelerinde bütün açıklığı ile ortaya koyduk. Şimdi III. Kongre’deyiz ve bu vesileyle de yineliyoruz. ’nde buna ilişkin temel önemde değerlendirmeler, vurgular, uyarılar var. Bu, partimizin mevcut gelişme düzeyi konusundaki bir gerçekçilikten ve onun sorunlarını marksist bir bakışaçısıyla ele almaktan geliyor. Bugünkü gelişme düzeyinde partimizin sosyalizm ile sınıf hareketinin devrimci örgütlü birliğini temsil ettiğini söyleyebilecek durumda değiliz henüz. Partimiz sınıf hareketini devrimcileştirme ve bu temelde onunla örgütlü devrimci birliğe ulaşma çabası içerisindedir. Hala bu sürecin içindeyiz ve denebilir ki stratejik önemdeki bu ilk önemli aşamanın da henüz ilk evrelerindeyiz.

Bu anlamda ve sınırlarda, partimiz hala da bir inşa süreci içindedir, bunu yineliyorum. Dahası, gerçek bir sınıf partisi haline gelip gelememesi de bu sürecin seyri ve akibetiyle sıkı sıkıya bağlantılıdır, bunu da ekliyorum. Bu süreci esası yönünden başarılı bir sonuca vardıramadığımız sürece, bunun kaçınılmaz olumsuz etki ve sonuçlarıyla da hep yüzyüze kalırız. Bunlar politik mücadele pratiğimizde, örgütsel yaşamımızda, kadrolarımızın eğilim ve alışkanlıklarında, genel siyasal-örgütsel kültürümüzde, değerler sistemimizde hep bir biçimde yansıyacaktır. Kendini yeniden yeniden üreten sorunlar, yetersizlikler ve boşluklar, çarpıklıklar ve zaafiyetler olarak karşımıza sürekli biçimde çıkacaktır. Materyalist dünya görüşüne ve sınıf bakış açısına bağlı marksist devrimciler olarak bizim için bunu anlamakta herhangi bir güçlük yoktur, olamaz. Gerçek anlamda proleter devrimci sınıf niteliği ve kültürü, ancak proleter sınıfla devrimci birleşme süreci içinde ve sayesinde kazanılabilir. Partinin proleter ağırlıklı kadrolara dayanabilmesi gene sınıfla devrimci birleşme süreci içerisinde başarılabilir. Proleter kitlelere dayalı bir parti aynı şekilde sınıfla devrimci birleşme çabasının ürünü olarak gerçekleşebilir. Demek ki burada partinin devrimci proleter niteliğinin yanısıra, proleter sınıfsal bileşimi ve kitle tabanıyla da ilgili kapsamlı bir sorun ile yüzyüzeyiz.

Lenin, ’nın ilk sayısına yazdığı başyazıda, sosyalizmle sınıf hareketinin birliği olarak parti inşa sürecini ele alır. Rusya devrim tarihinde çığır açan bir yayının ilk sayısının başyazısının bu temaya ayrılması bile son derece anlamlıdır ve kuşkusuz bilinçli bir tercihin ürünüdür. Bilimsel parti tanımının ötesinde sözkonusu makaledeki temel önemdeki fikir basitçe şudur: Sınıf hareketiyle birleşememiş bir sosyalist hareket, oportünist bir aydın hareketi olarak yozlaşmak kaçınılmaz akibetiyle yüzyüze kalır. Tersinden ise, sosyalizmle birleşememiş bir sınıf hareketi burjuvazinin, çeşitli türden burjuva akımların uzantısı, yedeği ve doğal olarak da oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Dolayısıyla, gerek sınıf hareketinin ve gerekse sosyalist hareketin bu olumsuz akibetlerden kurtulabilmesi, her ikisinin tarihi bir süreç içerisinde örgütlü devrimci birliğe ulaşabilmesiyle olanaklıdır ancak. Aynı yerde Lenin ekliyor; bunun her bir ülkede ne kadar erken ya da geç, ne kadar kolay ya da zor gerçekleşebileceği, o ülkelerin kendi tarihi koşullarıyla sıkı sıkıyla ilintilidir. Bunun genel bir formülü, dolayısıyla ortak çözümü yoktur. Bu, her bir ülkenin kendine özgü koşulları içinde kendi somut tarihi çözümünü bulur.

Bu marksist ele alış, devrimci sınıf partisinin inşa sürecinin ele alınmasında bizim için temel önemde ilkesel yaklaşım olageldi. Biz her zaman bu bakışaçısına sadık kalmaya, bu bakışaçısı üzerinden yol almaya çalıştık.

Parti inşa sürecinde en temel zorlanma alanımız, tam da sınıf hareketiyle devrimci bir birleşmede alanında idi ve halen de öyledir. Uzun yılları bulan sürekli ve soluksuz çabalarımıza rağmen bu alanda katetmiş bulunduğumuz mesafe hala çok sınırlıdır. Bu sonuç kuşkusuz temelde tarihi dönemle, Türkiye’nin sosyal-siyasal koşullarıyla, sınıf hareketinin içinde bulunduğu durumla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Eğer kendiliğinden dinamiklerin gücü zayıfsa, sınıf kitlelerinin kendini aşarak ilerleyen bir hareketliliği yoksa, bu durumda sınıfla devrimci temellerde birleşme ve bütünleşme çabalarının da kaçınılmaz olarak belli sınırları olacaktır. Son yirmi yılın Türkiyesi’nde de durum aşağı yukarı buydu. Ama biz yine de soluğumuzu tuttuk, ısrarlı ve inatçı bir çaba içinde olduk. Öte yandan belli sınırları aşamasa da sınıf bünyesinde herşeye rağmen belli bir hareketlilik yaşanageldi bu aynı dönem içinde. Bu da sınıfa yönelik devrimci siyasal çalışma için nispeten daha uygun bir zeminin oluşması demekti. Bize düşense bunu en iyi biçimde değerlendirmekti.

Kendi sınırlı güç ve olanaklarımızla bunun gereklerini yerine getirmeye çalıştık tüm siyasal yaşam sürecimiz boyunca. Ama yazık ki bugüne kadar bu alanda çok az mesafe alabildik. Partileşme sürecinin bu temel halkasını esaslı bir sonuca bağlamanın hala da oldukça uzağındayız. Ve bundan dolayı da, toplumdaki nesnel konumu ve bundan kaynaklanan tarihsel misyonuyla devrimci olabilen bir sınıfın hareketiyle, şekilsiz kitleleriyle değil devrimcileşen hareketiyle, bu tür bir birleşmeyi sağlayamadığımız için de, bunu etki ve sonuçları politik ve örgütsel yaşamımızın her alanında kendini bir biçimde gösterdi ve hala da göstermektedir. Politik-örgtüsel sorunlarımızın ve zaafiyetlerimizin temelinde aynı zamanda sınıf hareketiyle devrimci birleşme alanındaki belirgin yetersizliğimiz var. Ayağımızı hala da bu sağlam sosyal zemine gereğince basamamış, parti örgütünü proleter sınıf eksenine oturtamamış olmak var.

Devrimci bir sınıf partisinin gücünün ve istikrarının maddi temeli sınıf hareketidir, bu eksene dayanmayı başarabilmektir. Bu eksene kavuşamadığınız, bu sağlam sınıfsal zemine dayanmayı başaramadığınız sürece, politik ve örgütsel bakımından sağlam ve istikrarlı bir parti olmayı da başaramazsınız. Devrimci moral değerlerin ve kültürün parti yaşamında yerleşip kök salmasında zorlanır durursunuz. Nitekim bunu biz kendi politik-örgütsel yaşamımız üzerinden tüm açıklığı ile görebiliyoruz. Çözemediğimiz bir sürü örgütsel sorunun, kadrolarda üstesinden bir türlü gelemediğimiz bir dizi temel zaafın gerisinde, ilk adımda değil belki ama son tahlilde, kesin olarak bu var. İlk adımda değil diyorum, çünkü biz bilinçli marksistleriz ve bu alandaki yetersizliğimizi herşeye rağmen bilinçle, bundan kaynaklanan bir irade çabayla dengelemeye çalışıyoruz. Ama bilinçle dengelemeye çalışmanın da belli sınırları vardır, bunu da unutmamalıyız ve kalıcı çözüme, yani sınıf hareketiyle devrimci örgütlü birliği gerçekleştirmeye, partimizi gerçek bir sınıf partisi düzeyine çıkarmaya kilitlenmeliyiz.

Türkiye gibi bir ülkede sınıf dışı devrimciliğin herhangi bir şansı yoktur. Sınıf dışı sol akımların gelinen yerdeki akibeti bunu bütün açıklığı ile göstermiştir. Kolay tasfiye ve dağılmalar, devrimden kopmalar, devrimci örgüt iradesindeki kırılmalar, düzenin icazet alanına kaymalar, tüm bunlar sınıf dışı devrimciliğin tükenişini göstermektedir.

Biz devrimciliği proleter sınıf bakış açısı ile ele aldık parti sorununa ilişkin marksist ilke ve anlayışa sadık kaldık. Tasfiyeci kırılmalara karşı direnicimizin gerisinde aynı zamanda bu var. Burada bakışaçımızın getirdiği üstünlükler, sorunları tarihsel bir perspektifle ele alıp soluğumuzu tutabilmeyi başarmanın getirdiği üstünlükler var. Ve kuşkusuz, sınıfa yönelik yılları bulan politik çalışmamızın herşeye rağmen bize kazandırdıkları var. ’nin de vurguladığı gibi, bugün sınıf çalışmasında herşeye rağmen katettiğimiz bir mesafe ve edindiğimiz önemli bir deneyim var. Gelinen yerde artık işçiler arasından proleter kadrolar, parti üyeleri ya da aday üyeleri çıkarabilecek aşamadayız. Bir takım işçi direnişlerine müdahale edebilecek, düzenli olarak sınıf kitlelerine seslenebilecek bir durumdayız. Bunlar kuşkusuz bizi ayakta tutan, soluk kazandıran, soluğumuzu ve dayanma gücümüzü artıran ve giderek sınıfla devrimci birleşme sorununun çözümüne doğru ilerlememizi kolaylaştıran başarılar ve maddi dayanaklardır.

Sınıf çalışmasının başarısı tayin edici önemdedir. Bu, bir partinin kimliğiyle, son tahlilde niteliğiyle ilgili, devrimci sınıf partisi olup olmamasıyla, bu niteliği kazanıp kazanamamasıyla ilgili bir sorundur. Bütün öteki sorunlarımızı, sınıf ekseni sorununu, sınıfla birleşme sorununu çok dolaysız bir biçimde kesmektedir, bunu hep akılda tutmalıyız.

Marksizm modern işçi sınıfı hareketinin teorik dışa vurumudur, diyor Engels. Marksizmi sınıf özünden ve temelinden koparamazsınız. Sosyalizmi Marks’la birlikte ütopya olmaktan çıkarıp bir bilim haline getiren, modern burjuva toplumunda işçi sınıfının konumunun ve bundan kaynaklanan tarihi rolünün bilimsel bir tahlille ortaya konulmasıdır. Bu nedenle sınıfla devrimci birleşmeyi hedeflemeyen ve buna kilitlenmeyen bir devrimci sınıf partisi iddiası boş bir laf olarak kalacaktır.

“Felsefe proletaryada maddi silahlarını, proletarya felsefede ideolojik silahlarını bulur”, diyor Marks. Sosyalizm ile sınıf hareketinin birliği sorununun bir başka biçimde dile getirilmesidir bu. Bu birliği sağlamaya yönelmediğiniz sürece felsefe, yani sözde marksist dünya görüşünüz, kendi içinde işlevsiz bir laf yığını olarak kalır. Tersinden proletarya felsefede ideolojik silahlarına kavuşmadığı sürece, bilimsel sosyalizmin dünya görüşüyle donanmış bir partinin önderliğine kavuşmadığı sürece, burjuvazinin bir eklentisi ve uzantısı olmaktan kurtulamaz.

Bu temel önemde bakışaçısı sorununun saflarımızda çok iyi anlaşılması ve derinlemesine sindirilmesi gerekir. Zira bu, marksist dünya görüşünün sınıf özüdür. Aynı zamanda bugünkü sorunlarımızı kavrayabilmemizin de temel önemde bir eksenidir. Bu nedenle konu üzerinde ne denli durulsa yeridir. Bu bakışaçısını saflarımızdaki her militanın bilincine derinlemesine yerleştirmek gerekir...

Erdal: Daha dar bir alanda bir soru sormak istiyorum. Değişik eylem ve etkinliklerde, sendikacılar veya kimi ileri öncü işçiler; bugün sınıfla birleşmiş, onu yönlendirebilen, harekete geçiren bir sınıf partisi yoktur, diyorlar. Bununla biraz bugün görev budur, bunu inşa etmektir demek istiyorlar. Ortaya koyduklarınız ışığında ele aldığımızda buna verilecek yanıt ne olacaktır, bizim cephemizden?

Cihan: Zor gibi görünün bu soruya yanıtımız basitçe şu olmalıdır: Sınıfın devrimci partisi iddiası herşeyden önce marksist bir devrimci bakışaçısı gerektirir. Bu da ortaya ideolojik bir çizgi koymak ve bu temel üzerinde sınıfa örgütlü bir yönelim içine girmek olarak kendini somutlar. Bu ülkede tam da bunu yapan, bunun gereklerine kilitlenen ve doğrultuda yirmi yıldır epeyce de mesafe kateden bir devrimci parti var. Bu, TKİP’dir. Partimizin halihazırda bu alandaki yetersizliği bir bakışaçısı ya da örgütlü yönelim zaafiyeti sorunu değildir. Sorun temelde tarihi dönem, Türkiye’nin koşulları ve sınıf hareketin durumu ile ilgilidir. Ancak bu temel üzerinde ve bunlarla sıkı sıkıya ilişkisi içinde anlaşılmak kaydıyla, kuşkusuz bu arada kendi öznel zaaflarımızla da ilgilidir.

Kaldı ki, sizin hala da başlamak gerekir dediğiniz ve başlamak zorunda olduğunuz yerden biz çoktan başlamış, büyük emekler sarfetmiş ve sayede süreci bir yerlere de getirmiş bulunuyoruz. Devrimci bir sınıf partisi için zorunlu bir ilk adım olan ideolojik bakış açısı edinilmiş, yani marksist dünya görüşü zeminine sağlamca oturulmuştur. Toplumsal devrimin temel sorunlarının ilkesel, ideolojik ve stratejik çerçevesi aydınlatılmış ve devrimci bir sınıf partisi programı halinde somutlanmıştır. Bu ihtilalci temellere dayalı örgütsel bir yapıda ete kemiğe büründürülmüş ve bu yapı şaşmaz bir biçimde sınıf hareketiyle devrimci örgütlü birleşme hedefine yöneltilmiş, bu tarihi önemde sorunun çözümüne kilitlenmiştir. Bu çaba kesintisiz ve soluksuz bir uğraş olarak yıllardır sürdürülmektedir. Ama mücadelenin bugünkü özel tarihsel koşulları fazlası ile elverişsizdir ve bu nedenle de mesafe almakta ciddi zorlanmalar yaşanmaktadır. Verim son derece düşüktür, harcanan çabaya oranla çok az mesafe katedilebilmektedir. Buna rağmen bu irade korunmakta, bu soluk tutulmakta, bu çaba gösterilmektedir. Mesele budur. Sınıf hareketine dayanan gerçek bir komünist partisi mi arzuluyorsunuz, o halde TKİP saflarında birleşmeye bakınız! Güç ve olanaklarınızla onu güçlendirmeye bakınız! Evet, yanıtımız tüm açıklığı ve sadeliği içinde işte budur!

Bu ülkede uzun yıldır bu türden tartışmalar yapılıyor. Ama bu tartışmayı yapanlar, var olan yapıları beğenmeyip de bize gerçek bir sınıf partisi gerekli deyip duranlar, pratikte ne yapıyorlar? Hiçbir şey! Varolanı beğenmemeyi, açık bir ideolojik kimlikten ve devrimci bir örgütsel saftan, dolayısıyla sınıf hareketine örgütlü bir devrimci yönelimden yoksunluklarına dayanak yapmakla yetiniyorlar. Basitçe işi gevezeliğini yapıyorlar ve bununla kendilerini rahatlatıyorlar ya da öyle sanıyorlar.

Birileri yıllardır, hatta bir kaç onyıldır işçi sınıfının partisi yok yaratmak gerekir derken, öteki birileri de bundan yirmi yıl önce, halkçı gelenekten koparak kaldırdıkları bayrakla yola çıkmışlardır. Tüm zorluklara rağmen bu yol yürünmüştür. Türkiye sol hareketinin tasfiye olduğu bir süreçte devrimci bir politik-örgütsel kimlik yaratılmıştır. Bunun dayandığı ideolojik çizgi, bu çizginin somutlandığı program, dostun düşmanın gözleri önünde göndere çekilmiştir ve bir bayrak gibi durmaktadır. Ama siz de hala sınıfla birleşmediniz denilecektir bize, nitekim deniliyor da. Ama biz sınıfla birleşmek istiyoruz ve bunun için didinip duruyoruz. Sonuçta biz bu yönelimi yirmi yıldır şaşmaz bir hedef haline getirmişsek, bu bile gerçek marksistler, gerçek proleter devrimciler olduğumuzun dolaysız bir kanıtıdır. Örgütsüz bir biçimde, ama sendikacı, ama örgütsüz işçi, ama troçkist aydın, ama küçük-burjuva halkçı gelenekten gelen örgütsüz bir kimse olarak, ortada amaçsızca durup dolaşanların yaptığı nedir peki? Onların son gelmez bir gevezelik olarak tartışip durduğunu biz yirmi yıldır bir irade olarak hayatın içerisinde gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

‘90’ların başında biz, dışımızda da bir takım güçler çıkamaz mı, parti inşa davasını onlarla ortaklaştıramaz mıyız diye düşünüyor ve devrimci harekete de bu gözle bakıyorduk. Ama gelinen yerde bu bizim için bitmiş bir tartışmadır. Eklektik bir kimliğe sahip bulunan, bu özellikleriyle sosyalizme açık bir potansiyel de barındıran geleneksel küçük-burjuva akımlar, yazık ki hep geriye, reformizme kan taşıdılar. Sınıf devrimciliğine açık, buna yönelen eğilimler çıkmadı, çıkamadı bu saflardan ve bu beklenti, dolayısıyla tartışma, bizim için artık geride kaldı. Herşey bir yana ileriye çıkmak devrimci kimliği ve örgütsel zemini korumakla olanaklıydı. Oysa halkçı akımların neredeyse bir bütün olarak bu açıdan başaşağı gittiklerini, içlerinden bazılarının bu zemini tümden ve üstelik çoktan tükettiklerini biliyoruz.

Biz her zaman, boşluktan bir şey doğmaz, sonuçta bir birikimin ürünüyüz dedik. Ama şunu da söylemek zorundayız ki, biz fiziki anlamda adeta yoktan yarattık, bunu başardık. Herkesin var olanı yok ettiği, zamanla çürüttüğü, adım adım tasfiye edip dağıttığı bir özel tarihi evrede biz yoktan bir parti yarattık. Birilerinin onu bununla birleştirmekle, benzemezleri biribirine eklemekle, böylece güya solun sorununu çözmeye çalıştığı bir evrede, biz ideolojik kimliği belirleyici bir hareket noktası olarak aldık, bunu örgütsel bir kimlik halinde somutladık ve sınıf eksenli bir çalışma ile mesafe almaya çalıştık.

(...)

Erdal: Sorunun yanıtı kendi tutarlılığımız açısından önemli. Bazen söylenenlere karşı; hayır parti vardır kestirme yanıtıyla yetinen, sorunu bütün bu yönleriyle ortaya koyamayan tutumlara gidilebiliyor. Bu ise ne açıklayıcı ne de ikna edici olabiliyor. Soruyu kasten biraz da bunun için sormuş oldum...

Cihan: Parti ne anlamda halihazırda vardır ve ne anlamda hala da bir inşa süreci içindedir, biz bunu her zaman tüm açıklığı ile ortaya koyduk. Kendi temel önemde yetersizliklerimizi hiç de salt kendimize saklıyor değiliz. Bunları başından beri herkesin önünde ortaya koyuyor, tüm açıklığı ile tartışıyoruz. Bu bizim gerçekçiliğimizin, açıklık kültürümüzün bir gereği ve yansıması, istesek de biz başka türlü davranamayız.

II. Parti Kongresi’nin gerekçeli gündeminde de tüm açıklığı ile var; biz hala da partileşme süreci içindeyiz, sınıf hareketiyle devrimci örgütlü birliği gerçekleştiremediğimiz sürece de bu böyle olacak. Dahası, aynı değerlendirmede, bu süreci tamamlayamadığımız sürece gelecekteki akibetimiz bile belirsiz kalacaktır deniliyor, son derece açık ve vurgulu ifadelerle. Zira, süreç gereğinden fazla uzarsa sonuçta bu iradeyi koruma gücü gösteremeyebilirsiniz de. Umutsuzluğa kapılabilir, yeni arayışlar içine girebilir, başka güçlere ve çözümlere yönelebilir, böylece ideolojik çizginizden uzaklaşabilirsiniz de. Ya da basitçe darlığı ve kısırlığı aşamayan bir mezhep halinde yozlaşır, ardından da yok olur gidersiniz. Eğer gerçekten marksist isek, sınıfsal bakışa dayalı bilimsel bir tutumla olaylara bakacaksak, bu stratejik önemdeki sorunda da bunu böyle düşünmek zorudayız.

Bu denli gerçekçi olalım, hiçbir biçimde kendimizi kandırmayalım, ama aynı zamanda devrimci açıdan güvenli, iyimser ve soluklu da olalım. Sağlam ideolojik temellere dayanan bir partiyiz, bu temele dayanırsak tüm yetersizliklerimizin ve dolayısıyla da temel önemdeki bu tarihi sorunun da üstesinden geliriz. Bugün bu konuda bir güvensizlik, zayıflık duygusu duymak için hiçbir neden göremiyorum.

Partinin kuruluşu kendi başına çok büyük bir adımdı. Ama daha ilk adımında çelmelendi. Alınan darbeler partiyi örgütsel bakımdan zor durumda bıraktı. Ama parti buna rağmen ayakta kaldı ve yolunu yürüdü. “Devirmeyen darbe güçlendirir” dedi ve bu inancını neye dayandırdığını en açık biçimde gerekçelendirdi. Her TKİP militanı denk düştükçe buradaki gerekçelendirmeye dönüp yeninden bakmalıdır. Bu ona partimizin üstünlüklerini doğru kavrama olanağı verecektir. Eğer sağlam bir ideolojik temel, açık bir politik çizgi ve giderek kök salan bir değerler sisteminiz varsa, fiziki darbeler ve dağınıklık geçici fakat hareket kalıcı olur. Bundan hiçbir biçimde kuşku duymayınız. Bunu bize bolşevizmin devrim öncesi tarihi tüm açıklığı ile göstermektedir. Parti defalarca fiziki tasfiye noktasına gelmiş, ama her defasında daha sağlam biçimde ayakları üzerine doğrulmuş ve yolunu yürümüştür.

Lenin’in Çernişevski’ye atıfla söylemeyi pek sevdiği gibi, devrim Nevski Bulvarı’nda yürümeye benzemiyor. Önemli en akıl almaz güçlükleri, badireleri, darbeleri, kayıpları atlatmayı bilebilmektir, devrim yolunda yürümeyi başarabilmek tam da budur. Bunları başaran bir parti sonunda ipi göğüslemeyi, devrimi zafere ulaştırmayı da başarabilir.

(...)


Üste