TKİP IV. Kongresi Kapanış Konuşması...
Bir dönemin sonuna doğru
TKİP IV. Kongresi’nin kapanışında Cihan yoldaşın yaptığı konuşmanın kayıtlarıdır. Özel bölümlerinden arındırılmış, bazı bölümler çıkarılmış, ara başlıklar buradaki yayın vesileyle konulmuştur...
IV. Parti Kongresi çalışmasının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Üç haftalık yoğun, tempolu ve verimli bir çalışma yapmış olduk. Gündem olarak saptadığımız hemen herşeyi ele aldık, ayrıntılı tartışmalara konu ettik, önemli sonuçlara ve kararlara vardık.
Kongre çalışmasının bütünü üzerinden öncelikle şunu vurgulamak isterim: Partide sağlam bir ideolojik ve ruhsal birlik var. Bütün bir kongre çalışması bunu bize tüm açıklığıyla bir kez daha göstermiş oldu. Partinin son yıllarda, özellikle II. Kongre’den itibaren giderek canlanan ve kurumlaşan devrimci iç yaşamı düşünüldüğünde, bu sonuç şaşırtıcı da değildir. IV. Parti Kongresi şahsında yakaladığımız ideolojik ve ruhsal bütünleşme, gerçekte tüm bu sürecin bir ürünüdür, bir bakıma da doruğudur.
Zorlu bir sürecin son aşaması
Kongre çalışması içinde ele alıp değerlendirmelere konu ettiğimiz sorunlar, kongre boyunca da sık sık dile getirildiği gibi, son beş yıldır gündemimizde olan sorunlar. 2007’de toplanan II. Parti Kongresi’nden beri bu sorunları sürekli bir biçimde açıktan ya da parti bünyesinde tartışıp irdeledik ve sistemli bir biçimde pratik müdahalelere konu ettik. Bu dinamik bir süreçti ve zaman içinde bizi hep daha ileriye taşıdı. Sorunların bir kısmı daha erken zamanlarda çözüldü ve aşıldı. Öteki bir kısmının, alınan mesafelere de bağlı olarak, mahiyeti ve görünümü değişti. Katedilen mesafeye bağlı olarak yeni bazı sorunlarla yüzyüze kaldık ve bu kez bunlarla uğraştık. Bütün bu süreç boyunca deneyimlerimizden en iyi biçimde yararlanmaya, bunları müdahale süreci içinde gözetmeye çalıştık.
III. Parti Kongresi tüm bu sorunların aşılmasında bir dönüm noktası olacaktır demiştik. Aradan geçen üç yılın ardından bunun tam da böyle olduğunu bugün açıklıkla görebiliyoruz. Ve ben, kongre çalışmamızın toplam bilançosu üzerinden, şimdi de IV. Parti Kongresi’nin bir dönemi kapatacağına olan inancımı dile getirmek istiyorum. Eğer burada yarattığımız açıklıkların, ortaya koyduğumuz iradenin, aldığımız kararların hakkını verirsek, bu durumda IV. Parti Kongresi gerçekten bir dönemi kapatacaktır, bunu tam bir güvenle iddia edebiliriz. Bu, 2007 yılından beri, yani son beş yıldır ve IV. Kongre de içinde olmak üzere son üç kongrede uğraşmakta olduğumuz sorunların, bizim için artık esası yönünden geride kalacağı anlamına gelmektedir.
Diyeceksiniz ki, örgüt sorunu, kadro sorunu, eğitim sorunu, donanım sorunu vb., bütün bunlar gerçekten gündemden çıkacak mıdır? Bu nasıl olabilir? Bunlar devrimci bir partinin yaşamında döne döne kendini gösteren sorunlar değil midir? Kuşkusuz öyledir. Bu sorunlar elbette partinin gündeminden çıkmayacaktır. Ama artık parti gündeminin esasını da oluşturmayacaktır, anlatmaya çalıştığım budur. Bütün bu konularda artık bir bilinç açıklığı yaratılmıştır, bir irade oluşturulmuştur ve parti bu temelde bir gelişme doğrultusuna girmiştir. Bu durumda, gerisi zaman işidir, sabır işidir, soluk işidir. Gerisi kararlılık ve tutarlılık işidir. Gerisi bu sürecin deneyimlerden sistemli bir biçimde öğrenmek, sonuçlarını pratikte gözetmek işidir. Bu durumda sorun artık bir yeniden inşa sorunu değil, fakat bunu başarmış bir partinin olağan gelişme seyridir. Bu seyir içinde bu sorun alanlarıyla siyasal ve örgütsel yaşamın olağanlığı içinde ilgilenmektir.
Özetle, bu türden sorunlar artık ne parti kongrelerinin, ne parti okullarının, ne de parti örgütlerinin olağan çalışmalarında öne çıkan, öncelik taşıyan sorunları olacaktır. Kuşkusuz partinin gelişme seyrinde hesapta olmayan ciddi bazı yeni durumlar ortaya çıkmadığı sürece ve elbette yalnızca görünür bir gelecek boyunca...
V. Parti Kongresi ile birlikte artık partinin gündeminde daha farklı türden bir sorunlar kategorisi olacaktır. Bunlar partinin siyasal çalışması ve mücadelesine, siyasal bir güç olarak gelişip serpilmesine ilişkin sorunlar olacaktır. Bunlar partinin solda etkili bir güç odağı olarak öne çıkmasını ve giderek sınıf eksenli bir parti olarak sınıflar mücadelesinde etkin bir rol oynamasını olanaklı kılacak sorunlar olacaktır. Devrimci strateji ve taktik kapsamındaki çeşitli türden sorunlar olacaktır.
Son beş yıldır daha çok kendimize çeki düzen vermek kapsamındaki sorunlar üzerinde yoğunlaştık. Partide niteliği yükseltmek, parti örgütünü sağlamlaştırmak, doğru çalışma tarzını oturtmak, canlı devrimci bir parti içi yaşam kurmak, kadrolaşmada mesafe almak vb. türden sorunlardı bunlar. Bu kongre üzerinden halen de önplanda bulunuyor bu sorunlar. Dahası kongre sonrasında da bir süreliğine böyle kalacaklar. İyi ama içe dönük bu türden bir hazırlık niye yapılır? Tam da dışa dönük görevlerin hakkını gereğince verebilmek için! Eğer içe dönük hazırlıkta anlamlı bir mesafe katetmiş olursak, IV. Parti Kongresi ve onu izleyecek süreçle birlikte, böylece bir dönemi de geride bırakmış olacağız. Ve ben inanıyorum ki, V. Parti Kongresi’ne ulaştığımız bir aşamada, artık yılları bulan bu hazırlığa dayanarak siyasal yaşamda etkin bir rol oynama olanağına kavuşmuş olacağız. Artık gerçek bir devrimci sınıf partisi olabilmenin görev ve sorumluluklarıyla yüzyüze kalacağız.
Gerçek bir devrimci sınıf partisi olabilmek
Gerçek bir devrimci sınıf partisi olabilmek dedim. Lenin’in Komünist Enternasyonal II. Kongresi’nde dile getirdiği parti tanımından hareketle buna açıklık getirmek istiyorum. Lenin’in sözünü edeceğim tanımı gerçekte son derece sade, bir bakıma sıradandır. Ama unutmayınız; bunu, muzaffer bir devrime önderlik etmiş büyük bir devrimci, Komünist Enternasyonal’in gerçek kurucu kongresi sayılabilecek bir platformda ve öteki ülkelerin komünist liderleri önünde dile getiriyor. Sadeliği içinde bu tanımın taşıdığı çok özel önemi buradan da anlayabiliriz.
Nedir örgütlenmiş bir azınlık diye soruyor Lenin ve sorusunu mealen şöyle yanıtlıyor: Eğer bu azınlık gerçekten sınıf bilincine sahipse, gündemdeki her soruya doğru yanıtlar verebiliyorsa ve kitlelere önderlik etmeye gücü yetiyorsa, o zaman bu örgütlenmiş azınlık, kendine ne isim vermiş olursa olsun, gerçekte bir partidir. Ve hemen ardından ekliyor: Eğer bu örgütlenmiş azınlığın kitlelerle sıkı bağlar kurmaya, onları örgütlemeye ve onlara önderlik etmeğe gücü yetmiyorsa, isterse kendine parti desin, gerçekte bu bir parti değildir ve genel olarak pek de bir değeri yoktur.
Bu tanım üzerinden partimizin durumuna baktığımızda gördüğümüz nedir? Partimiz gerçek bir sınıf bilincine sahiptir. Teorik temeli ve programı bunun en dolaysız kanıtlarıdır. Partimiz gündemdeki hemen her soruya doğru yanıtlar verebilmek yeteneğindedir. Akmakta olan siyasal yaşamın ve mücadelenin sorunlarına ilişkin yaklaşımları, ilkelere dayalı açık ve net tutumları bunun ifadesidir. Fakat sözkonusu tanımdaki en kritik yön, kitlelerle bağ kurabilme ve onlara önderlik edebilme yeteneği üzerine söylenenlerdir. Ve bu, bizim burada, IV. Parti Kongresi’nde, üzerinden en çok durduğumuz sorunlardan biridir, belki de birincisidir. Bu açıdan yazık ki çok ciddi yetersizlikler içindeyiz, bu konuda henüz işin başındayız ve dolayısıyla buradan bakıldığında henüz gerçek manada bir parti değiliz.
Bu kuşkusuz biraz aşırı ve sert bir ifade ama halen durumumuz budur ve biz bunu yüreklilikle kabul etmek, dile getirmek durumundayız. Zaaf ve yetersizliklerimize biraz sertçe, gerektiğinde ölçüyü kaçırarak vurmak zorundayız. Bu bize bir şey kaybettirmez. Tersine, yarattığı sarsıcı etki ile yetersizliklerimizin üzerine kararlılıkla gitme irademizi güçlendirir. Kaldı ki bunu ilk kez de söylüyor değiliz. Yeri geldikçe, sınıf hareketiyle gerçek manada devrimci bir birleşmeyi başaramamış olmak anlamında, henüz gerçek bir sınıf partisi olmadığımızı, olamadığımızı hep söylüyoruz. Örneğin II. Kongre’de bunu gerekçeleriyle ortaya koyduk ve bu anlamda parti inşa sürecimizin hala da devam ettiğini vurgulu bir biçimde saptadık. Evet, biz sosyalizmle sınıf hareketinin devrimci örgütlü birliği manasında, henüz gerçek bir sınıf partisi değiliz.
Ama bunu gerçekleştirmek doğrultusunda sarsılmaz bir yönelimimiz, sağlam bir irademiz ve yoğun bir pratik çabamız var, bu da gerçeğin öteki yanı, öteki yüzüdür. Tarihsel dönemden gelen güçlükler ile kendi yetersizliklerimiz üstüste binince, bu doğrultuda mesafe almakta zorlandık, hala da zorlanıyoruz, bu da anlaşılır bir durum. Ama koşulların getirdiği tüm elverişsizliklere rağmen de bunu ısrarla zorluyoruz, buna yönelik çabamızı kesintisiz biçimde sürdürüyoruz. Bütün kentlerde, bütün temel çalışma alanlarında sistemli bir biçimde sınıf eksenli bir çalışma yürütüyoruz. Bu açıdan bir sorunumuz yok. İstenilen mesafeyi almakta zorlanıyoruz, sorun burada.
Sosyalizm ile sınıf hareketinin devrimci örgütlü birliği anlamında henüz gerçek bir parti değiliz, dedim. Ama Lenin’den aktardığım tanım üzerinden bakıldığında da durum aynı sayılır. İşin aslında burada aynı sorunun bir başka formülasyonu sözkonusudur. Sınıf hareketiyle devrimci birleşmede zayıflık, gerçekte sınıf kitleleriyle sağlam bağlar kurma ve mücadelelerine önderlik etmekteki zayıflığın farklı bir ifade tarzından başka bir şey değildir.
Henüz kitlelerle sağlamca bağlar kurmakta, kitle mücadelelerine önderlik etmekte anlamlı bir başarının sahibi değiliz. Bunun üzerinde burada kongre çalışmaları boyunca da durduk. Kuşkusuz alınmış bir mesafemiz var. III. Kongre’yi izleyen dönemde bu alanda bazı anlamlı adımlar attığımız bir gerçek. Artık işçi direnişlerine önderlik edebilen bir safhaya geçmiş bulunuyoruz. Bunu güçlendirerek sürdürmek çabasındayız. Bu, yeni dönemin en temel sorunlarından, dolayısıyla sorumluluklarından biri olarak duruyor önümüzde. IV. Kongre’den V. Kongre’ye uzanan süreçte bu konuda çok daha anlamlı başarılar elde etmeli, bu alanda hissedilir mesafeler katetmeliyiz. Siyasal sahnede sınıf eksenli etkin bir devrimci güç odağı haline gelme sürecine geçiş de asıl anlamını burada bulacaktır.
Öte yandan, sınıfı kazanmaya, sınıf kitleleriyle sağlam bağlar kurmaya, işçi mücadelelerine önderlik etmeye yönelik çaba, bizi siyasal mücadelenin bir dizi yakıcı sorunuyla da yüzyüze getirecektir. Kurulu düzene karşı cepheden mücadelenin çok yönlü sorunlarının yanısıra, solda reformist akımın gücünü kırmaktan sendika bürokrasisini altetmeye, ulusal sorunda bağımsız sınıf çizgisini pratikleştirmekten sınıf hareketi içinde şovenizmin, dinsel gericiliğin ve ezilen ulus dargörüşlülüğünün etkisini darbelemeye kadar, çok değişik ve zorlu sorunlarla yüzyüze kalacağız. Artık partinin gündemindeki öncelikli sorunlar bunlar olacak, yeni parti kongrelerinin esas gündemlerini bunlar oluşturacak.
Bugünün Türkiye’sinde, siyasal mücadelede hiçbir gerçek işlevi kalmamış kırk türlü marjinal grubun buna rağmen şu veya bu şekilde varolabilmesinin gerisinde, henüz konumunun ve misyonunun hakkını verebilen gerçek manada devrimci bir sınıf partisi olamamamız gerçeği var. Bunun olmadığı bir durumda irili ufaklı sayısız grup kendine nispeten kolay bir biçimde bir yaşam alanı bulabiliyor. Adına ve misyonuna yaraşan gerçek bir devrimci parti, sınıfla kurduğu güçlü bağlar üzerinden, siyasal sahnede tuttuğu sağlam konum ve siyasal mücadelede oynadığı etkin rol üzerinden, kitlelere önderlik kapasitesi ve yeteneği üzerinden işin hakkını vermeye başladığı ölçüde sol mezhepçiliğin de sonu gelecektir. Parti ideolojik, örgütsel ve moral avantajlarını bir de bu türden bir pratik başarı ile taçlandırırsa, o zaman solda devrimi temsil eden gerçek bir odak olarak öne çıkacaktır. Bu durumda reformist akımların devrime samimiyetle akan güçleri saflarına çekmesinin de önüne geçilebilecek, reformizm ancak devrim kaçkınlarının ya da devrimden bilinçli bir tutumla uzak duranların toplanma zemini olabilecektir.
Darlığı kırmaya düşünsel darlıklardan başlayalım
Açılış konuşmasında mevcut darlığın kırılması ve sınıf kitleleri ile güçlü bağlar sorunu üzerinde özellikle durmuştum ve kongre boyunca da yeri geldikçe bu meseleyi çeşitli yönleriyle ele aldık. Hep yinelediğim gibi, darlığı kırmaya öncelikle kafamızdaki bir takım kalıpları kırmakla başlamalıyız. Ufkumuzu daraltan, hayallerimizi dizginleyen, bizi alışılmış olana tutsak eden, tüketici rutine bağlayan, yaratıcılığımızı felce uğratan, kısırlaştıran tüm ölçüleri, tüm kalıpları kırıp atmalıyız. Bugüne kadarki bütün başarı ölçülerimizi radikal bir biçimde değiştirmeliyiz. Küçük grup psikolojisine, mezhepçi zihniyete özgü darlıklara ve sınırlılıklara saflarımızda yaşam hakkı tanımamalıyız. Siyasal çalışmanın hedeflerini belirlerken ve başarıyı değerlendirirken ufkumuzu geniş tutmalı, inançlı ve iddialı olmalı, yıla yılları sığdırmak azmiyle hareket etmeliyiz.
Parti olarak temel önemde üstünlüklerimiz var. Geride bıraktığımız 25 yılın ardından halkçılığı ideolojik planda yıkan bir hareket olarak duruyoruz siyasal sahnede. Bu gerçekte TKİP şahsında Marksizmin halkçılık, proletarya sosyalizminin küçük-burjuva sosyalizmi üzerindeki ideolojik ve moral zaferidir. Partimizin ideolojik, politik, örgütsel ve moral planda belirgin üstünlükleri var. Parti yirmibeş yılı bulan zorlu bir sürecin ürünü tüm bu üstünlüklerini bir de darlığı kırmak ve kitlelerle bütünleşmek başarısı ile birleştirirebilirse eğer, işte o zaman gerçek bir devrimci sınıf partisi konumuna ulaşır ve tarihsel misyonunun hakkını verebilir hale gelir.
Gelinen yerde halkçılık tükenmiş durumda, sürünmek yaşamak olmadığına göre. Ama varlığını ve gücünü aynı zamanda bu tükenişe borçlu olan, sürekli bir biçimde ondan beslenen reformist sol önemli bir güç olarak duruyor orta yerde. Çeşitli parti ve gruplardan oluşan reformist sol edilgenliğin gücüne dayanıyor, devrimden kaçıştan ya da bilinçli bir tutumla uzak duruştan besleniyor. Reformizmin gücü, edilgenliğin gücü, gevşekliğin gücü, yılgınlığın gücüdür. Bir devrimci yükseliş döneminde değiliz. Bu bir devrimci coşku dönemi, kendini devrime adama dönemi değil. Bütün bunlar doğal olarak reformizmi besliyor, ona güç kazandırıyor. Ama reformizmin gücü tam da bu aynı nedenden dolayı koftur da. Olayların hızlandığı ve çatışmanın sertleştiği bir dönemde, siyasal mücadelenin devrimci kimlik, kararlılık, kendini adama ruhu ve pratiği gerektirdiği bir dönemde, devrimcilik iddiasının devrimci pratik içinde sınanacağı bir dönemde, kuşku yok ki reformizmin maskesini düşürmek ve onu altetmek alabildiğine kolaylaşır. Ama biz, bugün bulunduğumuz konum üzerinden de reformizme karşı önemli üstünlüklere sahibiz. Mevcut sınırlılıklarımızı aştığımız ve etkili bir güç odağı olarak öne çıktığımız ölçüde, onun hakkından bugün de önemli ölçüde gelebiliriz.
Çıkış dönemi değerlendirmelerimizde Türkiye’nin yeni dönemine proletarya sosyalizmi damgasını vuracak demiştik. Ama yeni dönem, ancak yeni bir devrimci yükseliş dönemi üzerinden anlam kazanabilirdi. Sosyal durgunluk koşullarında devrimci bir akımın bir döneme damgasını vurması düşünülemez. Mücadele zeminleri oluşup serpilecek ki, böylece sizin kendi devrimci rolünüzü oynayabilmenizin de olmazsa olmaz koşulu gerçekleşebilsin.
Artık yeni döneme giriyoruz. Partinin tüm hazırlığı bu yeni dönemin hakkını gerçek bir devrim partisi olarak verebilmek üzerinedir. Solda bu tarihsel dönem bilincine ve buna dayalı bir hazırlığa sahip bir başka parti ya da grubun olmaması bir rastlantı da değildir. Partimizin bu üstünlüğü 25 yıllık bir birikimin ürünüdür. Daha da önemlisi, 25 yıl önce yaşanan kopmanın ve gerçekleştirilen hesaplaşmanın bir sonucudur. TKİP’nin soldaki bu konumu ile sosyal mücadele cephesinde işçi sınıfı hareketinin belirgin öne çıkışı, birarada anlamlı bir bütünlük oluşturuyor. Zaman ilerledikçe bu paralel düşüşün, bu çakışmanın anlamı çok daha açık görülebilecek, çok daha iyi anlaşılabilecektir. (...)
Çıkış dönemi değerlendirmelerinde yeni dönem proleter sosyalizmi dönemi olacak değerlendirmesi, bir yanıyla halkçılıktan kopan, sol hareketle de toplu bir hesaplaşma yaşayan bir siyasal akımın ideolojik-politik kimliği üzerinden; öte yandan, yeni dönemde sınıf hareketinin toplumsal mücadelede belirleyici bir rol oynayacağı tespitinden hareketle dile getirilmişti.
Bugün gelinen yerde gördüğümüz nedir? Bir yandan TKİP şahsında devrimci sosyalizmin gelişme seyri, öte yandan işçi sınıfı şahsında toplumsal hareketin gelişme seyri var. Olayların akışı bunların buluşmasına uygun koşulları giderek olgunlaştırıyor. Bu buluşma henüz gerçek manada gerçekleşmiş değildir, ama seyir bu yöndedir. Bu, bu buluşmanın halen belli sınırlarda gerçekleşmekte olduğu anlamına da gelmektedir. Gelinen yerde TKİP’yi sınıf hareketinden ayrı düşünmek artık mümkün değildir. TKİP tüm varlığı ile, tüm çalışması ile, yaratmış bulunduğu ilk mevziler ile, sınıf hareketiyle içiçedir. Bu, sözkonusu tarihi buluşmanın bir ilk göstergesidir. Yine de bu bize gerçeği ve bundan çıkan muazzam görev ve sorumluluklarımızı unutturmamalıdır. Zira parti henüz gerçek manada sınıf hareketi eksenine oturmuş değildir. Bu anlamda büyük tarihi buluşma henüz gerçekleşmiş değildir.
Bir çift söz de sol hareket üzerine...
Reformist solun devrimci siyasal mücadelede oynayabileceği olumlu bir rol yok, olamaz, bu onun doğasına aykırıdır. Tam tersine, o devrimci gelişmenin önünde gerçek bir engeldir. O ancak devrimin güçlerini heba edebilir, gerçek misyonu budur. Bu, bugünkü koşullarda onun ilerici bir akım olarak oynayabileceği sınırlı olumlu rolü dışlayan bir şey de değildir. Ama sorun devrimse, devrimci süreci örgütlemek ve devrimin zaferine yürümekse, bu durumda reformizm bunun önünde aşılması gereken bir engelden başka bir şey değildir.
Küçük-burjuva halkçı akımlar ise bir bölümüyle tümden çökmüş, öteki bir bölümüyle siyasal yaşamın kıyısına düşmüşlerdir. Herşeye rağmen bu ülkede küçük-burjuva devrimciliği damarı olacaktır, bunu saklı tutuyorum. Ama mevcut hareketlerden birileri şahsında, ama bunların tasfiyesinin ardından ortaya çıkabilecek yenileri şahsında... Gelişmesi içinde geleneksel küçük-burjuvaziyi sürekli biçimde tasfiye eden kapitalizm, öte yandan onu yeni modern ilişkiler içinde döne döne yeniden de üretir. Ve kapitalizmin gelişme seyri, bunalımlar ve sosyal yıkımlar küçük-burjuvazinin yaşam koşullarını döne döne sarstığı ölçüde de, o kendi içinden gerici akımlar üretebildiği gibi devrimci siyasal akımlar da üretir. Ama Türkiye’nin bir dönemine damgasını vuran o kendine özgü küçük-burjuva devrimciliği artık tükenmiştir. İdeolojik ve moral açıdan çökmüştür.
(...)
Merkezi önderliğin belirleyici rolü
IV. Parti Kongresi ile birlikte girmekte olduğumuz yeni evrede Merkez Komitesi’ne çok özel sorumluluklar düşmektedir. Devrimci bir partide merkezi yönetici organ, belirleyici konumda bir sorumluluk demektir. Bu biraz da illegal bir devrimci örgütün yapısından gelen bir durum. Biz kendi örgütsel yaşamımız içinde bunu dengeleyecek bir dizi yol ve yöntem kullanmaya çalışıyoruz. Bu alanda tümüyle farklı bir pratiğin temsilcisi olmak çabası içindeyiz. Ama yine de bunun belli sınırları olabiliyor. Nitekim kendi 25 yıllık deneyimimiz üzerinden baktığımızda, bizde de merkezi yönetici organın belirleyici bir rol oynadığını görüyoruz. Hareketin gelişmesindeki olumlu rolüyle olduğu kadar zaman zaman tökezlemesindeki olumsuz rolüyle de... (...)
Yeni MK’yı önümüzde uzanan yeni dönemde çok büyük bir sorumluluk beklemektedir. Partinin süreçlerinde zaafiyetler yaşanırsa, bunun sorumluluğu herkesten çok MK’ya ait olacaktır. Bu durumda partiye hesabı herkesten önce MK verecektir. MK kendi rolünü doğru bir tarzda, bir önderlik kurumuna yaraşır bir tarzda yerine getirirse ama buna rağmen sorun çıkarsa, bu durumda MK bu sorunları yaratanlardan hesap soracaktır. Kaldı ki MK sağlam durursa partide kolay kolay zaafiyet de yaşanmaz. Herşeye rağmen yaşanırsa da üstesinden gelmek zor olmaz. Engel yaratanlar ya da engele dönüşenler, kolayca ayıklanır ve zaafiyetler aşılır. Bu da esasa ilişkin güçlük oluşturmaz. MK hata yapmazsa parti de esaslı bir hata yapmaz, yapsa bile ateş düştüğü yeri yakar. Partinin yaşamını etkileyen, hızını, temposunu etkileyen bir şey olmaz bu.
Öte yandan, MK üyeleri temel parti örgütleriyle dolaysız ilişki içindedirler. Bu ne demektir? Kurum olarak MK, onun tek tek üyeleri kendi konum ve misyonlarına uygun davranırlarsa, görev ve sorumluluklarının hakkını verirlerse, her alanda örnek bir tutumun ve pratiğin temsilcisi olurlarsa, partinin geneli üzerinden ciddi bir zaafiyetin yaşanması için bir neden de kalmaz. Bu, kongremizin seçtiği yeni MK’ya bir sorumluluk çağrısıdır da doğal olarak.
MK’dan yerel önderliklere ve kadrolara geçiyorum. Söyleyeceklerim ikisini de kesiyor. Her iki konuda da partinin saptanmış ve burada, IV. Kongre’de bir kez daha onaylanmış sağlam politikaları var. Bütün sorun bu politikalara bağlı kalmakta, uygulanmasında çok özel bir dikkat ve titizlik göstermektedir. Hepimiz saptanmış politik çizgiye, ortaya konulmuş ölçütlere mutlak bir biçimde uyacağız, tüm partiden buna uyulmasını mutlak biçimde isteyeceğiz ve bekleyeceğiz.
Bu özellikle izlenecek kadro politikası bakımından önem taşımaktadır. Bu alanda tutarlı ve kararlı davranmak zorundayız. Özgün ya da anlaşılabilir durum adı altında bu alanda zaafların birikmesine, zaaflı kimselerin partiyi uğraştırmalarına mahal vermeyeceğiz. Tabii ki bugünkü insan malzemesinin dönemden de gelen tartışmalı yönleri bulunduğu gerçeğini gözönünde bulunduracağız. Ama ölçülerimizi açık ve sağlam biçimde ortaya koyacağız ve eldeki insan malzemesini bu ölçülere göre değiştirip dönüştüreceğiz. Değişime ve dönüşüme muhtaç her kadrodan bunu kesin olarak talep edeceğiz. Buna ayak direyenleri ise saflarımızdan sistemli bir biçimde ayıklayacağız.
Partimiz kadro politikasını çok erken tarihlerde, küçük-burjuva devrimciliğinin eleştirisi içerisinde oluşturmuştur. Daha ‘90’lı yılların ortasında, daha somut olarak EKİM 3. Genel Konferansı’nda, bu konuda son derece sağlam ölçütler konmuştur. İdeolojik, siyasal, örgütsel, sınıfsal ve moral kriterler tanımlanmıştır. Bu kapsamda kadroda ideolojik kimlik, örgütsel kimlik, devrimci direnişçi kimlik vb. üzerinde özellikle durulmuştur. Bu yaklaşım bugün de büyük önem taşımaktadırlar. Partide devrimcileşme ve kadrolarda devrimci proleter dönüşüm, hala da ciddi bir ihtiyaçtır. Dönüşüm ihtiyacı tüm partiyi kesiyor. Partiyi yeni döneme, daha ileri bir safhaya hazırlamak zorundayız. Parti her açıdan ve elbette devrimci kimlik yönünden de, yeni bir safhaya geçmek durumundadır.
Yeni dönem kitlelerle birleşme dönemidir, kitlelere eylemli önderlik dönemidir. Yani bir tür propaganda örgütü olmaktan çıkıp, kitlelerin önderi gerçek bir devrimci örgüt haline gelebilmek dönemidir. Bütün kadrolar bu ihtiyaca göre kendilerini baştan aşağı gözden geçirmelidirler. Dönüşüm bu çerçevede hepimiz için bir ihtiyaç. Kalıpları kırmak diyoruz, bu istinasız tüm parti için bir ihtiyaç. Zira yeni dönem bizden başka bir şey istiyor, başka bir şey bekliyor, başka bir şey gerektiriyor. Kadro, siyasal çalışma ve mücadelenin ihtiyaçlarına kendini uyarlayabilendir. Partinin temel niteliklerinin yanısıra dönemsel ihtiyaçlarına da yanıt verebilen bir donanıma, bir şekillenmeye, bir yönelime hazır insandır kadro. Elinizde çok sayıda militan olduğu halde yine de kadrolaşmaktan söz edersiniz. Zira devrimci bir partinin kadro politikası, eldeki insan malzemesini çalışmanın ve mücadelenin durmadan değişen ihtiyaçlarına sürekli bir biçimde hazırlamak amacına ve hedefine dayalıdır.
Bu açıdan, herkesten önce, her organdan önce tabii ki Merkez Komitesi’nin dönüşüme ihtiyacı var. MK’nın rolü belirleyicidir derken, kastedilen budur. MK bu konuda öncü bir rol oynayamazsa örgüt nasıl dönüşecektir ki? Politik önderliğe dayalı çalışma tarzı dedik. MK bu konuda üstüne düşeni yapamadığı bir durumda, parti örgütünün geriye kalanı istese de yapamaz. İşler böyle yerli yerine otursun, toplamında örgütsel mekanizma doğru bir biçimde ve gereğince işlesin diyoruz. Ama bunun olabilmesi için öncelikle belirleyici konumdaki organın rolünü doğru oynaması gerekir. Bütün öteki çarkları hareket ettiren ana çark doğru dönmelidir ki, ötekiler de buna gereğince uyabilsin. Değişim ve dönüşüm yukardan aşağı olmak zorundadır, bunu söylemeye çalışıyorum.
Buradan güvenlik sorununa geçiyorum. Dile getireceğim temel önemde nokta, gerçekte yakın dönemin parti raporlarında yeterli açıklıkta ortaya konulmuştur. Gelinen yerde sorunun tayin edici yönü, tutarlılık ve disiplindir. Disiplin konusunda sağlam durur, saptanmış esaslara, tanımlanmış kurallara tutarlılıkla riayet edersek, bugün için güvenlik sorununda en anlamlı işi yapmış oluruz. Öteki herşeyi zaten yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. En önemli sorun tutarlılıksa, o halde tutarsızlıkları hiçbir biçimde affetmemeliyiz. Çok sayıda insanı kaybetmek pahasına! Bunu bütün açıklığıyla söylüyorum. Bu partinin yarısını kaybetmek pahasına tutarsızlıklara taviz vermemeliyiz. Ancak bu takdirde başarılı olabilir, sorunu kendi olağan sınırlarına çekebiliriz. (...)
MK tutarlı davranmak konusunda mutlak biçimde öncü bir rol oynamalıdır. Tutarlı davranmakla bireylerin kendi yönlerinden tutarlı davranmalarını kastetmiyorum yalnızca. Bu tabii ki olmalı. Bütün MK üyeleri örnek devrimciler, örnek partililer olmalıdırlar. Yanısıra, MK ve onun tek tek üyeleri, öteki kadrolarla, yerel örgütlerle ilişkilerde bu açıdan tutarlı ve kararlı olmalılar. Hata, tutarsızlık affedilmemeli. (...)
Kurallı yaşam, kararlılık, tutarlılık bunun için gerekli. Bizim bir misyonumuz var. Bu misyon bilinci bizde varsa, o halde biz kurallı yaşamı partinin bütününde oturturuz ve yıkıcı sonuçlar yaratabilecek hatalara mahal vermeyiz. Kendimizi ciddiye alırız, 25 yıllık emeğimizi ciddiye alırız.
Misyon bilinciyle başarıya kilitlenmeliyiz!
İyi bir döneme girdiğimiz inancındayım. Partide sağlam bir maya var. Kritik safhayı geride bırakmış durumdayız. Şimdi her açıdan daha iyi bir durumdayız. Ama bunu rehavet yaratmak için değil, tam tersine, sorumluluk bilincini vurgulamak için ifade ediyorum.
Devrime hazırlık, bütün bir çalışmamızın ana eksenidir. Herşey devrime hazırlık içindir. Bu, bütün bir çalışmamızın kalbinin attığı yerdir. Her türlü müdahalenin yöneldiği ana hedeftir. Yeni bir devrimler dönemi yaklaşmakta ise eğer, bize düşen bu tarihi döneme çok yönlü olarak hazırlanmaktır. Tüm kongre çalışması boyunca hangi sorunu ele aldıysak, sonuçta getirip buraya bağladık ya da dosdoğru buradan hareketle ortaya koyduk.
Son beş yılda bu gerçekleştirdiğimiz üçüncü kongre. Bu sonucusu ilk ikisinin birikimi üzerinden gelişme sürecimizin doruğudur. Hiçbir kongre bu kadar derli toplu olmadı, hiçbir kongre bu kadar rahat ve verimli çalışmadı. Hiçbir kongrede bu denli açık bir özgüven yansımadı. Bunu büyük bir iç rahatlığı ile söylüyorum ve bunun gerçekte kongremizin ortak duygu ve düşüncesi olduğunu da çok iyi biliyorum. O halde bundan güç alalım ve zorlu bir yeni döneme bunun paha biçilmez imkanlarıyla başlayalım. Ve mutlak biçimde başarıya kilitlenelim.
Solun yeni bir mezhebi değil gerçek bir devrimci sınıf partisi olmak uğraşındayız. Sorunumuz Türkiye sol hareketinin yeni bir grubunu ne edip edip kendi içinde yaşatmak olmadı hiçbir zaman. Bizim temel önemde bir misyonumuz var. Türkiye’nin son 50 yıllık birikiminden geriye kalan bir emeği ayakta tutmaya, güçlendirmeye ve geleceğe taşımaya bakıyoruz. Devrimci tarihimizden kalan bütün bir birikimin bugünkü temsilcisiyiz. Omuzlarımızda böylesine büyük bir sorumluluk var. Bunun bilincinde olmalı, yeni dönemin hakkını buna göre vermeliyiz.