(Sunum üzerine tartışmalar...)
Nb: Komisyon metninden ve sunumdan hareketle şunu söyleyebilirim. Ortada sınıf çalışmamızın mahiyeti sorunu var. Yeni tartıştığımız bir başlık değil elbette. Sınıf çalışmamızı bütünlüklü olarak kurmakta zorlanıyoruz. Dolayısıyla tek yanlı gelişiyor. Ekonomik-sosyal sorunlara dayalı içerik pratikte öne çıkıyor, politik sorunların işlenmesi zayıf kalıyor.
Bunun nedenlerine açıklık getirmek gerekiyor. Neden adım atmakta zorlanıyoruz ya da attığımız adımlar sınırlı kalıyor? Bu durum gündelik sınıf çalışmamızın, gündelik fabrika çalışmamızın alanını da kesiyor. Evet, siyasal ajitasyonu sınıfın geneline dönük kesintisiz olarak sürdürmek zorundayız ama üretim birimlerindeki çalışmamızda da buna uygun bir eksen oluşturabilmeliyiz. Sorun bir parça bu alandaki zayıflıkla da ilgili. Siyasal ajitasyonun genel çerçevede kalması bundan da kaynaklanıyor. Sorunun bir boyutu bu.
Metal Fırtınası’ndan bu yana sorunu çeşitli yönleriyle tartışmamıza rağmen durum halen böyle. Sınıf çalışmamızın mahiyetinden bağımsız olmamak üzere, araçlar, yol ve yöntemlerimizle ilgili de bir tartışma yürütmemiz gerekiyor. Çünkü bu zeminler bahsettiğimiz içerikten bağımsız şekillenmiyor. Sektörel işçi birliklerimiz var, yerel işçi birliklerimiz var. Sınırlı da olsa bültenlerimiz var. Bunların işlevi, misyonu, sınıf çalışmamızda yarattığı sonuçlar ve gelinen yerde ortaya çıkardığı tabloyu tartışmayı gerektiriyor. Çünkü çalışmanın mahiyeti, araçları da dolaysız olarak belirliyor.
Tüm bunlarla birlikte, Ch yoldaşın sıklıkla vurguladığı en temel sorun alanı, sınıf hareketine devrimci önderlik sorunu. Bu konuda en temel zaafiyet sınıf hareketine siyasal gelişmeler üzerinden müdahale etme alanında yaşanıyor. İster taktik politika alanında olsun, ister bir eyleme önderlik pratiğinde olsun, isterse olağan gündelik sınıf çalışmasının seyri üzerinden olsun, bu konuda ciddi bir zaafiyetimizin olduğu açık.
Elbette her alanın kendi özgünlükleri vardır. Kastedilen bu değil. Sınıf mücadelesinin her aşamasına, her türlü gelişim sürecine devrimci müdahalenin sorunlarından bahsediyorum. Az önce bir örnek verildi. İşçiler gündelik pratikte emek-sermaye çelişkisi üzerinden hareket halinde. Ekmeği azalıyor, tepki gösteriyor. Bu çelişki döne döne kendini fabrika zeminlerinde üretiyor. Tabii ki biz hareketi oradan yakalayabilmek, bazı şeyleri oradan tutabilmek zorundayız. Fakat bu bir hareket ve hareketin gelişim süreci içerisinde bir dizi sorun, bir dizi gündem ve olayla karşı karşıya kalıyoruz. Bunları sınıflar mücadelesi düzleminde ele alıp parti olarak açıklıklar getirmek, daha genel planda müdahalenin araç, yol ve yöntemlerini tekdüze olmaktan çıkarmak gerekiyor. Evet bizim platformlarımız var ama onlar o anki mücadelenin ihtiyaçlarını karşılayamayabiliyor. Başka yol ve yöntemler geliştirebilmek, siyasal önderlik misyonunu yerine getirebilmek gerekiyor. Temel eksikliklerimizden biri budur.
Çalışmamız gündelik fabrika çalışmasında ya da olağan ajitasyon-propaganda faaliyetinde tek yanlılık arzediyorsa, parti olarak siyasal müdahalemizin kendisinde kusur aramak zorundayız. Taktikler geliştirmek, önünü açmak, politikalar ortaya koymak, yön vermek gerekiyor. Bu misyonla hareket edebilmek ilk halka. Bunu oturtabilirsek, parti çalışması da Trakya’dan Güney’e kadar bir hatta oturur. Gerisi, kendi özgünlükleri üzerinden bir inisiyatif alanıdır.
Politik açıklık olmadan pratikte doğru devrimci inisiyatif olamıyor. Kadrolar, olayların seyri konusunda, sınıf hareketinin o günkü gelişimi konusunda bir açıklığa sahip değilse, zaten doğru dürüst inisiyatif de gösteremez. O zaman çalışma tekdüzeleşir. Her yer aynı şeyi yapmaya çalışır. İşte falanca yerde işçi birliği kurulduysa biz de burada kuralım olur. Bu mekanik bir yönelime döner. Ya da orada sektörel birlik bir şey yaptıysa ben de yapayım tekdüzeliği oturur. Eğer sınıf mücadelesinin genel tablosu hakkında bir açıklığa sahipsek, ihtiyaca en uygun araçları ortaya çıkarabiliriz.
Biz her yerelde araçları aynılaştırmak zorunda değiliz. Yaşanan zorlanma bir takım araç ve yöntemlere gereğinden fazla misyon biçmeye yol açıyor. Kurultay yapalım diyoruz, her yerde yapalım oluyor. Bu her yerde yol alacağımız bir çalışma değil. A bölgesinde aldırır da, B’de bu böyle olmaz.
Cr: Değişik alanlardan gelen yoldaşlardan da yansıyanlar üzerinden, öncelikle tartışılması gerektiğini düşündüğüm bir başka noktaya işaret etmek istiyorum.
Sunumda ortaya konulduğu gibi, parti çalışmamız sınıf zeminine oturmuştur. Geçmişten bugüne baktığımızda, önemli bir mesafe kat edilmiştir. Ama bizim uzun bir dönemdir temel tartışma noktalarımızdan biri, bu zeminde derinleşen bir çalışmadır. Genelde parti çalışması açısından bakıldığında, en büyük zorlanmayı burada yaşıyoruz. Bunun, kendi zayıflık ve yetersizliklerimizin ötesinde, kuşkusuz dönemin koşullarıyla da doğrudan bağlantısı var. Ama yine de şu noktayı bir kez daha vurgulamalıyız. Çalışma sınıf zeminine oturdu fakat fabrika zeminine oturmakta hala belirgin bir zorlanma sözkonusu. Bazı alanlar nispeten daha başarılı belki. Ama onlar da hedeflenen çerçevede bir çalışmayı örmekte zorlanıyorlar. Bu hala da önemli bir sorun alanı.
Bir önceki kongrede tanımladığımız çerçevede fabrika zeminine oturan çalışmayı örgütlemede mesafe almak, sınırlarımızı ve sorunlarımızı aşmayı kolaylaştıracaktır. Belli fabrika hedefleri saptıyoruz. Çalışma bu zemin üzerinden kendini var edebilmeli, bu hedef fabrikalara yönelik sistemli bir gündelik çalışma örgütlenebilmelidir. Bundaki zorlanmalar bizi rutine döndürüyor; yürütülen çalışma bir takım sektörel bülten ya da bildirilerle müdahaleye daralabiliyor. Sonuçta fabrika zemine oturamadığımız sürece işaret ettiğimiz sorun alanlarını aşamıyoruz.
Alanlardaki yoldaşların söyleyecekleri üzerinden tartışılabilirse eğer daha verimli olacaktır. Saptadığımız hedeflere dönük derinleşen bir çalışmada neden başarılı olamıyoruz? Bir yanı kuşkusuz nesnellik. Ama bizimle da bağlantılı ciddi yönleri var. Asıl bunları tartışabilmeli, bunların üzerine gidebilmeliyiz.
Nb: Cr yoldaşın vurgusundan sonra eksik bıraktığım bir noktayı eklemek istiyorum. Bence biz geçmişte bugünkü tabloya nazaran fabrika politikaları belirlemekte daha başarılı idik. Bunun en dolaysız göstergesi fabrika bildirileri, fabrika bültenleri idi ve bugüne nazaran daha etkin kullanılabiliyordu. Bu konuda bir gerileme olduğunu ifade edebiliriz. Fabrikanın iç sorunları, fabrikayı tanıma sorunu, vb...
Ch yoldaş dün sınıf hareketinin geneli üzerinden bunu tanımladı, sınıfı tanımalıyız dedi. Eğilimleri, kültürel yapısı, siyasal tercihleri vb... Yer yer böyle anketler yapıyor sendikalar. BMİS yakın zamanda yaptı. Bu anketlerden ne kadar veri alırız, bu ayrı bir sorun ama bir fabrikayı tanımak buna nazaran daha imkanlı. Bu yapılmıyor değil ama fabrika çalışmasında yaşanan zorlanmalar bunu ne denli işlevsel olarak yapıp yapmadığımız tartışmasını gündeme getiriyor. Bu kuşkusuz her yerele göre farklılaşabilir. Ama daha çok girip içerden tanıyoruz fabrikayı ve sorunlarını. Daha çok pratikten öğrenen bir tarzımız var. Bu aslında bir fabrikaya dönük önden yoğunlaşmayla ilgili bir sorun. Bu tartışılabilir diye düşünüyorum. Biz hedef seçerken neye göre seçiyoruz, niye alanda o fabrika önümüze geliyor. Bu konuda düne nazaran eksikliklerimiz olduğunu düşünüyorum.
Ne: Sınıf çalışmamızın daha çok sendikal zemin üzerinden, dar ekonomik-sosyal sorunlar temelli yürüyor olması üzerinden bir tespit yapılıyor. Buna ben de katılıyorum. Böyle bir sıkışma alanımız var. Ancak bunun nedenlerini düşündüğümüzde, çalışmayı kurgularken, kendi niteliğimizle ilgili olmakla birlikte şöyle bir alanı da var. Sınıf mücadelesinin toplam atmosferine baktığınız zaman, sınıf kendi içerisinde güçlü bir ekonomik-sosyal sorunlar eksenli mücadele veremiyor. Çünkü sendikalar bu konudaki görevini yapmıyor. Bunu yer yer biz üstlenmek zorunda kalıyoruz. Bu sadece kolayımıza geldiği için böyle değil. Bunu yapmadan diğer alanı yapamamaktan da kaynaklanıyor. Biz alanımızda direnişlerle, grevlerle ister istemez dayanışma, yardımlaşma etkinlikleri örgütlüyoruz. Bu sendikal zemin aslında. Bunu sendikaların yapması lazım ama biz yapmak zorunda kalıyoruz. Çünkü bunu örgütleyecek başka bir kuvvet yok. Sınıfın bizim dışımızda yol gösterecek bir öncüsü yok. Bu biraz zorunluluk olarak da karşımıza çıkıyor.
Mk: Sorun biraz politik alanın sorunu ve bu sorun V. Kongre’de de çok yoğun tartışılmış durumda. Bu noktada biraz tutarlılık ve ısrara sorunumuz da var. Mesele tek başına nesnel durum üzerinden açıklanamaz. Evet sınıfın geriliği bir etken. Ama bizden kaynaklanan da birçok yanı var. Bunları daha iyi tartışabilmemiz gerekiyor. Tartışmanın bir boyutu devrimci örgüt sorununu da kapsıyor doğal olarak. Bizim sınıf çalışması yürüten yereller olarak toplam deneyim ve birikime tam hâkim olamama sorunumuz da var.
Alanlarımıza dair hep bir yoğunlaşma tartışması yapıyoruz. Yoğunlaşmak bir yanıyla da birikim işi. Bunda mesafe alınmadan herhangi bir örgütsel birim yoğunlaşalım diyerek sorunları çözemiyor. Doğal olarak örgütlü zeminlerimizin bu sorunu daha yaratıcı ve verimli tartışabilmesi gerekiyor. Yaşadığımız sorunlar temelde pratikte çözülecek. Pratikte daha fazla adım atıldıkça sorun alanlarının da çözüm yolu açılacak.
Alanı tanımak, yüklendiğimiz alanların profilini çıkarmak ve hedefli bir çalışmada ısrar etmek önemli. Seslenişin ötesine geçebilmek daha özel ilgi ve emekle olabilecek bir şey. Bir insanı örgütlemek, bir fabrikayı örgütlemek, hem o alanın sorun alanlarına hâkim olmak hem oradaki gerçeği, öne çıkaracağımız şeyi bilmekle ilgili. Biraz daha somuta indiğimizde daha verimli tartışabileceğimizi düşünüyorum.
Ms: Kendi alanımız üzerinden baktığımda, sınıf çalışmasında ve diğer çalışma alanlarımızda derinleşme konusunda yaşadığımız en büyük sıkıntılardan biri deneyimsizlik. Bu da doğrudan örgütsel tablomuzla alakalı bir durum. Belli planlamalar yapmaya çalışıyoruz, ekipler oluşturuyoruz. Aslında araştırmalar yapıyoruz, alanı tanıyoruz, hedef belirliyoruz ve alana yöneliyoruz. Ama bu çalışmayı yürüttüğümüz güçlerin çoğu ya çok genç ve mücadelede yeni yoldaşlar ya da sınıf çalışması açısından deneyimsiz yoldaşlar. Bunu kendim için de söylüyorum. Çalışmayı bu güçlerle yürütmeye çalışıyoruz. Çalışmada deneyimsizlik bizi çok fazla zorluyor. Birtakım şeyleri tabii ki de tartışıyoruz, planlama yapıyoruz. Fabrikada çalışan yoldaşlar yaptığımız planlama çerçevesinde dönüp bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama bu daha çok el yordamıyla oluyor. Sınıf çalışmasında deneyim kazanmak zamanla sağlanabilecek bir şey ama bu noktada deneyim aktarımı çok önemli. Güçleri hazırlayabilmek çok önemli. Özel bir ilgi gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yeteri kadar yapamıyoruz, çalışıyoruz ama çok başarılı olmuyor.
Dün tartışılan, sınıf çalışmamızın birikimi ve sınıf hareketinin son yirmi yıllık tablosu üzerinden yapılacak planlama oldukça işlevsel olabilir. Bir takım eğitim broşürleri hazırlamak, kendi güçlerimizi eğitmek açısından yararlı olacaktır. Yoldaşlarımız bir fabrikaya giriyor ve fabrikasında nasıl bir çalışma yürütmesi gerektiğini konuşmuş olsak da, ne yapacağını bilemeyebiliyor. Birçok yoldaşımızın çalışma noktasında bir sıkıntısı yok. Çok ağır sömürü koşullarında şikâyet etmeden 10-12 saat çalışan yoldaşlarımız var. Ancak ortaya koyduğumuz hedefleri hayata geçirmede çok büyük zorlanmalar yaşanıyor. Bu noktada, birincisi deneyim aktarımlarının güçlü yapılabilmesi, ikincisi eğitim broşürlerinin hayata geçirilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Cn: Az önce yoldaşların açtığı tartışmayla bağlantılı devam etmek gerektiğini düşünüyorum. Aslında partimizin daha ilk oluşum sürecinde, köklerini oluşturduğu dönemde sınıf çalışmasını ele alışı dosdoğru politik bir içeriğe sahiptir. Konumuzla bağlantılı iki temel metnimiz var başlangıç aşamasında. Birincisi “Parti: Proletaryanın Devrimci Öncüsü”; ikincisi, yapılan iç tartışmalar sonucu kaleme alınmış olan “Komünist Bir Siyasal Sınıf Örgütü İçin” başlıklı metindir. Bu metinler incelendiğinde görülecektir ki, parti kendisini dosdoğru siyasal bir sınıf çalışması zemininde var etmeye, orada inşa etmeye çalışıyor.
“Bugüne kadar söz konusu metinlerde tanımlanan çerçevede dört dörtlük bir çalışma yürütülmüş müdür? Oradan ne kadar mesafe alınmıştır? Belli mevziler tutulmuş mudur?” şeklinde sorular sorulabilir. Bunlara belki olumsuz cevaplar da verilebilir. Ancak Kuruluş Kongresi’ni önceleyen süreçte, yanlış hatırlamıyorsam 1997’de, hareketimiz kendi kimliğini tanımlarken, parti düzeyi kazandığını iddia ederken, ortaya koyduğu birtakım ölçütler, tam da o çalışma sayesinde elde edilmiş ölçütlerdir. EKİM o çalışmada kendi kadrolarını, kendi kimliğini oluşturdu, bir sınıf partisi düzeyine ulaştı.
Burada sanayi havzalarında belirli fabrikalara yönelik yoğunlaşmış bir siyasal sınıf çalışmasından, çok yönlü siyasal sınıf çalışmasından ne anlıyoruz diye sormamız lazım. Bu çalışma partiyi var edecek, hazırlık dediğimiz pratiği gerçekleştirecek olan zemin aslında. Peki bu çalışma bugün gene neden önemli? Bu aslında 2009-2012’de yapılmış tartışmaların içinde geçen bir soruydu. Dünden beri harekete, hareketin tablosuna dair, sınıf kitlelerinin durumuna dair tartışmalar yapıyoruz. Bir tablo var karşımızda ve biz buna boğucu bir atmosfer diyoruz. Bir taraftan da devrimci örgüt sorununu tartışacağız. Orada da göreceğiz, bu iki alanın ilişkisini.
Göründüğü kadarıyla saflarımızda çok farklı bir bakış yok aslında bu konuda. Bu ciddi bir hazırlık süreci olarak örgütlenmek durumunda. Çok büyük iddialarla sınıfa müdahale edebilecek bir örgütsel kapasitemiz yok bugün için. Metal süreci böyledir örneğin. Ama biz böyle bir çalışmayla yeni Greif’lar yaratabiliriz. Bunun nesnel zemini olduğunu da iddia ediyoruz. Bu konuda çok farklı düşünce de yok. O yüzden bu dönemin çalışmasında çubuk bükülmesi gereken, belirlenmiş birimlere yönelik çalışmadır. Mümkün olduğunca içerden kanallar bulmaya çalışan kuşatıcı fabrika çalışmasının bugünün en temel ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Sa: Belli zorlanma alanlarından bahsediyoruz. Bunlardan biri de partiyi sınıf içinde var edebilmek. Bunun bazen çalışmamızda daha arka plana düştüğünü görüyorum. Bir fabrikaya ya da bir direnişe müdahale olsun, ilk yaptığımız şey işçilerin yaşadıkları sorun alanlarına çözüm üretmeye çalışmak oluyor. Bunun bir mantığı var. Mesela bir fabrikada ücret sorunu yaşanıyorsa ücretlerini alması için mücadele kanalına akıtmaya çalışıyoruz, ama bunu yaparken partimizi var etmeyi geri plana atabiliyoruz. Ücret vb. sorunları bir aşamaya getiriyoruz ve çoğu zaman o aşamadan sonra geriye fazla bir şey kalmıyor. Oradaki öncüleri kazanmaya yeterince yoğunlaşmıyoruz.
Diğer bir zorlanma alanı, ekonomik mücadele ile siyasal mücadele ilişkisi meselesi. Bu sorunları bütünlüklü işlemede zorlanmalarımız var diye ifade ediliyor. Bunun temel sebeplerinden biri, işçilerin mevcut bilinç düzeyleri. Bizim görevimiz işçilerin bilincini devrimci sınıf bilinci düzeyine çıkarabilmek. Ama siyasal açıdan gerilirse, bu bizi fabrikadaki sorunlara yoğunlaşmaya itiyor. Daha politik işçilere ise siyasal sorunlar üzerinden gidiyoruz, fabrikadaki özgün sorunlar daha geri plana itilebiliyor. Bu birebir işçilerle yaptığımız tartışmalarda da çıkıyor. Onlar sorun olarak ne görüyorsa daha çok o ön plana çıkıyor. Bu yönlü bir tartışma yürütebiliriz.
Kimi yoldaşlar ifade etti, ben de katılıyorum. Partinin birikimi ile kadroların birikimi arasında bir açı var. Bu açının kapatılması gerekiyor. Eğitim alanı bir yönü ve daha merkezi müdahaleler düşünebiliriz. 30. Yıl Konferansından sonra oluşturulan sektör birimleri var. Bu tür merkezi müdahaleler bence anlamlı.
Nm: Sınıf çalışması alanındaki birikime hâkim olamamak meselesi üzerinde duruldu. Ben ideolojik-teorik planda birikime en fazla sahip olduğumuz alanın sınıf çalışmamız olduğunu düşünüyorum. Buradaki asıl sorun pratikte bunu nasıl hayata geçireceğimiz. Birtakım deneyimlerden yeterince faydalanamamak, değişen koşullara göre yeni yöntem ve yollar bulamamak gibi bir sorunumuz var. Yoksa bugün en genç yoldaşlarımızı fabrikalara gönderiyoruz. Hedef, orada parti saflarına insan kazanmak. Bunun araçları, yolu, yöntemi ne?
Özellikle 30. Yıl Konferansı’ndan sonra buna fazlasıyla yoğunlaştık ve daha derinlikli bir tartışma yürüttük. Pratikte zorlanmalarımız oldu. Bu zorlanmalar, toplamında birtakım deneyimlerimizi süzüp çıkartmamak, yoldaşların genç olması, bizim dışardan müdahalemizin sınırları, düne göre bugün işçilerin siyasal tartışmalara açık olmaması, buradan doğru bir taraflaşma yaratamamak gibi sorunlarımız var. Üç beş yıl öncesinde biz, bir fabrikada bir yoldaşımız varsa, ekonomik sorunlar eksenli bile olsa 10-15 kişiyi etkileyebiliyorduk. Bugün harekete geçirmede daha çok zorlanıyoruz. Nesnel koşulların çok belirleyici bir yanı var. Bence meseleyi partinin teorik birikimine hâkim olamamaktan çıkartmalıyız. Pratikteki zorlanmalarımızı tartışarak, oradan doğru yürüyerek yol alabileceğimiz kanaatindeyim.
Son birkaç yıldır çalışma tarzımızda bir değişiklik yaşadık. Önceleri daha yaygın propaganda araçları kullanıyorduk. Kendi içinde hedefleri olsa da fabrika merkezli hedefler değildi. O dönemin atmosferi de buna elverişliydi. Ve biz çevremizde epey işçi topluyorduk. Şimdi çalışma tarzını değiştirdik. Nasıl yol yürüyeceğimizi pratikte yaşayarak öğrendik. Yoldaşlarımız da buna göre şekillenmeye başladı. Şimdi yeni yeni rayına oturuyor. En azından İstanbul için bunu söyleyebilirim. Artık daha derinleşen tarzda yürüyecek bir çalışmanın ilk olanaklarını elde ettiğimiz kanaatindeyim. Güçlerimiz sınırlı, bu bir dezavantaj. Ama düne göre yere daha sağlam basacak birtakım güçlere sahibiz. Buradan doğru çalışmayı derinleştirdiğimiz durumda daha sonuç alıcı bir pratiği hayata geçirebiliriz.
Fabrikalarda birtakım özgün araçları kullanmak çok işlevsel oluyor. Bir fabrikada iç bülten çıkardık, işçilerden yazı aldık. Onların en zayıf yanı neyse, hangi konuda eğitilmesi gerekiyorsa, o alana eğildik. Toplumsal sorunlarla bağ kuran kısa özlü yazılar yazdık. Elden gizli dağıtımını organize ettik. İlk başta bizimle teması olan işçilere bunu yaptırdık, sonra çevremizdeki birtakım işçilere yaptırmaya başladık. İllegal çalışma tarzını kazandırmak açısından da faydalı oldu. Bunları yaygınlaştırmamız gerekiyor. Sendikal zeminde hareket eden işçiler bile olsa onlar içinde de yaygınlaştırmalıyız. Sınırlı yaptık ama faydalarını gördük. Bunlar yeni şeyler de değil aslında. Dönüp tarihimize bakıp, geçmişin birikimleriyle birleşen bir çalışma tarzını hayata geçirebilirsek, buradan yol yürüyebiliriz.
Bazen dengeleri kurmada zorlanıyoruz. My yoldaş sunumunda, birtakım adımları yanlış attığımızda, dönüp tartışıyoruz dedi. Bazı araçlar yeni olduğu ölçüde yanlışlar yapmamız doğal. Önemli olan bu yanlışları saptayıp sonuçlar çıkartabilmek. Toplam sınıf çalışmasında mesafe almak bu tarzın oturtulmasıyla, yetersizlik ve zayıflıkların erken müdahalelere konu edilmesiyle mümkün olacaktır.
Nb: Bir ek yapmak istiyorum. Parti olarak dönemi ve sınıf hareketini tahlil ediyoruz. Koşullar ve kendi gerçekliğimiz hakkında açık bir fikrimiz var. Güçlerimizin, etki alanımızın sınırları belli. Bu durumda ne yapılabilir? Yakın geçmiş deneyiminin iki önemli örneği var önümüzde. Biri fabrika çalışmasında derinleşmenin örneği olan Greif, diğeri sektöre yönelik etkili bir müdahale ve inisiyatif örneği olan Metal Fırtınası deneyimi. Bence gündelik çalışmada derinleşme ve yoğunlaşma, alanı daraltmayı gerektiriyor. Yanı sıra sınıfın hedeflediğimiz kesimlerine sistemli politik ajitasyon sürdürülebilir. Ama aslolan yoğunlaşmak ve derinleşmektir. Bursa’da örneğin Reno’ya odaklanmaktır. Biz sınıfa politik platformlarımızla sesleniyoruz, her sorunu işliyoruz. Öte yandan pratikte yayılacak güç ve imkanlara sahip olduğumuzu çok düşünmüyorum. Dağılmamak önemli, çünkü dağılma hedef birimlerde sonuç almayı zora sokuyor. Herkes bunu bir şekilde dillendiriyor.
Tekrar ediyorum. Bence iki önemli alan var. Birincisi politik merkezlerin misyonunu oynaması. İkincisi, pratikte hedef birimlere derinleşen ve yoğunlaşan bir tarz. Bu her alan için geçerli midir, bu ayrı bir tartışmanın konusudur. Kimi yerlerde derinleşmeyi, kimi yerlerde yayılmayı hedefleyebilirsiniz. Toplam parti gerçeğimiz üzerinden, kongreden sonraki süreçte bu ikisini esas almak gerektiğini düşünüyorum. Çalışma alanlarında derinleşmek ve politikada daha etkin dinamik merkezler oluşturmak. Bu, mesafe alacağımız bir sürecin önünü açacaktır.
İa: Yoldaşın önerisi pratik bir ihtiyaç. Metal Fırtınası’nın ardından, yarattığımız etki üzerinden daha fazla fabrikaya ve işçilere ulaşabildik. Ama bunu sürdürebilmek, etkisini başka alanlara yayabilmek gibi bir sorun alanımız var. Söylediğimiz sözün, taleplerin, şiarların, mücadele anlayışının daha geniş sınıf bölüklerine ulaşabilmesi gerekiyor. Ama bu tek başına yeterli değil, bunu da görüyoruz. Genel bir etki yaratmanın, hareketlenme süreçlerinde onun taleplerini belirlemenin, harekete çekmeye çalışmanın bir yere kadar bir anlamı var. Biz bunu fabrika zemininde somutlayamadığımızda, etki genel kalmaya devam ediyor. TİS süreci geliyor sözünüzü söylüyorsunuz, buradan doğru hareketli süreçler yaratmaya çalışıyorsunuz. Ama TİS imzalanıyor, geriye dönük baktığımızda fazlaca bir şey kalmıyor. Yarattığımız etkiyi somut fabrika mevzileriyle bütünleyemediğimizde, pratik önderlik açısından güçlü adımlar atamıyoruz. Dolayısıyla bu bir ihtiyaç ama bunu yapmanın da zorlukları var. Sınıf hareketinin nesnel durumu somut fabrika mevzilerinde çalışma konusunda zorlanmalara yol açıyor. Ama buna rağmen ısrar göstermek durumundayız. Bunu yapamadığımızda, genelliği içinde bir propaganda ya da bir takım hareketli süreçlerin yarattığı gündemlere müdahalenin sınırlarını aşamayız. Kimi zamanda genellikten sıyrılırken fabrikanın iç gündemlerine hapsolmak gibi bir sorun da ortaya çıkartabiliyor. Yapılması gereken, ikisinin organik bütünlüğünü kurabilmektir.
Ne: Politika yapmaktan ve sınıfın genel süreçlerine müdahale etmekten söz ediyoruz. Referandum gündemi gelir, onun üzerinden sözünüzü söylersiniz. O genellik içinde yapılması gereken, onun mücadele edebileceği kanalları yaratmaya çalışmaktır. Bu kendi içerisinde bir genellik taşısa da, sınıfı harekete geçirebileceğiniz bir alan açabilmektir önemli olan. Siyasal olarak müdahale edeceksek, sınıf çalışmamızın siyasal niteliğini güçlendireceksek, bu kaçınılmazdır. Tabii bu politikayı fabrikalara nasıl taşıyacağız tartışmasından bağımsız düşünmüyorum bunu. Fabrikada derinleşme vurgularının, siyasal muhteva sorununu biraz gölgelediğini düşünüyorum.
My: Ne yoldaşın bıraktığı yerden devam etmek istiyorum. Bugün yoğunlaşma sorunumuz eski düzeyde var mı? Partinin belli hedefleri var. Ben dışardan baktığımda, bazı alanların nerelere yoğunlaştığını söyleyebilecek durumdayım. Yol alıp alamamak başka bir sorun. Ama yönelim açısından eski düzeyde değil bu sorun.
Çalışmamız büyük oranda fabrikalar merkezli bir biçim kazanmış durumda. Fakat biz buralarda, Cn yoldaş ifade etti, mevzi tutamıyoruz. Mevzi tutamadığımız ölçüde genel boyutuyla değil özel olarak bir istikrar ve yoğunlaşma sorunu pratik olarak kendini yeniden yeniden üretiyor. Bir takım erken mücadelelere girip mevzi kaybedildiğinde, söz konusu fabrika birimine olan yoğunlaşma ya bitiyor ya da zayıflıyor. Ya yeni bir birime yöneliyorsun ya da istikrar adına zayıflamış bir zeminin etrafında dönüp duruyorsun. Komisyon metni diyor ki, yoğunlaşma alanında temel sorun, yönelim ve planlama sorunu olmaktan çıkmış, yoğunlaşmanın niteliği ve içeriği sorunu öncelik kazanmıştır.
Eğer bazı alanlar hala yoğunlaşma sorunu yaşıyorsa, metni buna uygun yeniden düzenlemek, bir bakıma III. Kongre’ye geri dönmek gerekir. Bizim o dönem yoğunlaşma sorunumuz vardı. Kimi yoldaşlar Parti Okullarına gittiler ve bu sorunu tartıştılar. Yoğunlaşma sorununu engelleyen ne varsa bir kenara atalım denildi. Bildiri ise bildiri, afiş ise afiş, genel faaliyetse genel faaliyet, bunların zayıflaması pahasına, ne yapıp edip hedeflediğimiz fabrikalara yoğunlaşalım denildi. O zaman sorun bir yönelim sorunuydu. II. Kongre’de tespit edilmiş, III. Kongre’de çok belirgin bir tarzda ele alınmıştı. Parti Okullarına birçok kadro gelip biz yoğunlaşamıyoruz çünkü diye başlayan uzun gerekçelendirmelerde bulununca, bunu engelleyen neyse bir kenarda bırakalım denildi.
Bundan sonraki sürece bakıyoruz. Bugün çalışmamız tek tek fabrikalara olmasa da belli fabrika bölgelerine yoğunlaşmaktadır. Buralarda özel olarak yönelinen fabrikalar da vardır. Sonuç almak başka bir şeydir. Bir fabrikada iç süreçler yoksa yapabilecekleriniz sınırlıdır. Siz düzenli olarak sorunlar üzerinden kışkırtırsınız ama mesele bundan ibaret değildir. Bence burada asıl yapılması gereken, ilişkide olduğumuz işçileri fabrika dışı alana, daha doğru bir ifadeyle dar ekonomik-sendikal mücadele dışı alana çekmektir. Fabrika dışı alana ise fabrikaya basarak çekersiniz. Karşı karşıya kaldığı artı değer sömürüsünden yola çıkarak çekersiniz. Fabrika dışı alan siyasal alandır. Sınıflar ve siyasal iktidar ilişkileri alanıdır. Saldırıların genel alanıdır.
Ben fabrika çalışmalarımızda bu yanın zayıf olduğunu düşünüyorum. Bu yanı zayıf olduğu zaman ne oluyor? Fabrikadaki sendikal süreç başarıya ulaşırsa tutabiliyorsunuz belki, tutabildiyseniz tabi. Çoğu zaman şöyle oluyor ama, işçiler hazırlıklı değilken ekonomik mücadelenin içine sokuyoruz. On kişiyi toplayıp komite kuruyoruz. Ama sendika bürokratı geliyor, bunlardan bir şey olmaz diyor ya da bunlar çok güvensiz diyor. İş bir yerde tıkanınca kurduğunuz ilişki de tıkanmış oluyor. Tıkanmış bir fabrikada siz isteseniz de istikrarlı bir faaliyet sürdüremiyorsunuz.
Biz yoğunlaşma sorununu sadece fabrika içi süreçler olarak değil, siyasal faaliyetimizin ısrarla belli fabrika birimlerine taşınması ve buralarda yeniden üretilmesi olarak ele almalıyız. Sistematik bir yoğunlaşma istikrarlı bir siyasal faaliyetle sağlanabilir. Kriz koşullarında güçlü bir hareket çıkarsa, bu durum değişebilir. Ama siyasal olana öncelikli bakabilirseniz, fabrika içi gündemler gibi çok önemli bir alana sıkışıp kalmazsanız, fabrikadaki iç dengelerin düzeyinden bağımsız sistemli bir fabrika çalışmasının önü açılır. Orda kazanırsınız veya kaybedersiniz, ilerletirsiniz veya ilerletemezsiniz, ama orası her halükarda sizin hedefiniz olarak kalır. III. Kongre öncesi sorun fabrikaya ayak basma sorunuydu, şimdi bu sorun bir ölçüde geride kaldı. Artık önemli olan, ayağınızı nasıl bastığınızdır.
Yoldaşlar otuz fabrikaya farklı bildiriler çıkardık diyorlar. Bu bir şey anlatıyor. O kadar bildiri yazmak ancak o fabrikalarla ilişki halinde olmakla mümkündür. Ben bazı vurguların, henüz aşılamayan sorunlara işaret ediyor da olsa artık ikinci planda kaldığını düşünüyorum.
Bütün bu söylediklerimden, sınıf mücadelesinin temeli olan fabrika içi gündemleri ele almayalım sonucu çıkmaz. Biz işçileri siyasal mücadeleye çekeceğiz. Dün tartıştıklarımız da böyledir. Birtakım süreçlerde gereksiz taraf olmaktan, birtakım süreçlere erkenden müdahil olmaya çalışmaktan, fabrikaya müdahale ediyoruz diye fabrika içi gündemlere sıkışmaktan kendimizi kurtarmaya bakacağız. Tabii ki fabrikadaki gündelik mücadele temeldir. O mücadeleyi yönetebilme en temel sorunlardan biridir. Bizim bugünkü tartışmamız bir çubuk bükmedir. Ama bence Ne yoldaş haklıdır. Yoğunlaşamıyoruz deniliyor, hayır, niteliği sorunlu olduğu için yoğunlaşamama sorunuyla karşı karşıya kalıyoruz
Nb: Tartışmayı bir noktaya bağlamak istiyorum. Biz fabrika çalışması deyince neden sadece iktisadi bir çalışma olarak algılıyoruz? Fabrika çalışması bir bütündür. Ben diyorum ki, fabrika çalışmalarında derinleşmeliyiz. Sen başka bir boyutunu söylüyorsun. Biz 30 fabrikada çalışıyor olabiliriz. Bu çalışmanın derinleşmesi ya da fabrika zeminine oturduğu anlamına mı gelir? Bu başka bir şey. Elbette biz saptadığımız hedef birimlerde iktisadi ve politik çalışma bütünlüğü içerisinde bir süreç örgütleyeceğiz. Ama fabrikalarda derinleşeceğiz dediğimizde, bu ekonomik mücadele olarak algılanıyorsa, önce onu ortadan kaldırmak gerekiyor. Dediğin doğru, biz gittiğimiz fabrikada işçileri siyasal mücadelenin içine çekmek, oradan giderek bir siyasal mevzi oluşturmak gibi bir hedefimiz var. Ancak fabrikalarda derinleşelim dediğimizde bu direk sendikal ve ekonomik mücadele olarak algılanıyorsa, önce onu aşmak lazım.
Cn: ‘90’larda Ekimci işçiler her türlü politik sorunu en politik dille propaganda ederlerdi. Fabrikada yoğunlaşmak demek, gidip fabrikada sendikal mücadele, ücret mücadelesi yürütmek demek değil. Bu tartışma her açıldığında soyut alana kayıyor, sanki böyle bir tartışma alanı varmış gibi…
(…)
My: Burada fabrika çalışmasında kastedilenin doğru anlaşılması lazım. Bir parti bazen fabrikalarda yoğunlaşmak için pekala iç gündemlere hapsolmakla da karşı karşıya kalabilir. Bu çok büyük tartışmaya konusu olmayabilir. Nihayetinde oraya girmeye çalışıyorsunuzdur, ilk elden yakalayabileceğiniz oradaki ekonomik sorunlardır, oraya basmak için bunu göze alabilirsiniz. Ben diyorum ki, sorun alanımız şimdi bu değil. O yüzden tek yanlı çalışma düzeltilmelidir deniliyor. Cn yoldaş, senin söylediğin yerden, fabrikaya gittiğin zaman ekonomik mücadele yürütülür değil. Nesnellik derken yaşananı kastediyorum, işin mantığı bu demiyorum. Bizim durumumuz bu diyorum.
Cr: Böyle bir tartışma yok. Metin açısından da böyle bir tartışma yok. Belki ben tam ifade edemedim. Bizim çalışmamızda elbette yönelim planında sorun yok. Ancak biz fabrikanın zeminine hedeflediğimiz çerçevede basabiliyor muyuz? Basamıyorsak neden? Ben bunu tartışmalıyız dedim. Yoksa o çalışmada bilinç, elbette “işçilerle işveren mücadelesinin dışından taşınır.” Bu alanda zayıflık olduğu ise yeterince açık.
My: Neden basamıyoruz sorusunun yanıtı burada olamaz mı yoldaş? Bunu taşıyamadığımız, bilinçli birtakım öğeleri fabrikalarda bulunduramadığımız, istikrarlı bir ilişki kuramadığımız, örgütsel ilişki kuramadığımızdan kaynaklanmıyor mu?
Nb: Siyasal sınıf çalışmamamızın mahiyeti konusunda herkes hemfikir. Tartışılan kusurlar yoğunlaşma ve derinleşme alanına giriyor. Politik olarak, örgütsel olarak, pratik olarak. Yoğunlaşmanın en iyi örneği Greif’tır. Orada her şey var. Biz bunu kuramıyorsak, fabrika çalışmasında bir yoğunlaşma, bir derinleşme sorunu yaşıyoruz demektir. Yoksa sınıfa dönük siyasal müdahalemizin zayıflığı metal hareketinden bu yana çok ciddi tartışılıyor. Ancak onun fabrika zeminine oturulması ve doğru saptanmış birimlerde Greif ölçütleri üzerinden hayata geçirilmesi noktasında bir yoğunlaşma ve derinleşme sorunu var. Bir yoldaş, 30 fabrikaya gidiyoruz ama zorlanıyoruz diyor.
Ms: Bir şey eklemek istiyorum. Bizim tek zorlanmamız fabrikada çalışma yürütürken siyasal propaganda yapmak değil. Biz başından itibaren çalışma yürüttüğümüz fabrikaya sadece ekonomik sorunlar üzerinden gitmiyoruz. Fabrikadaki sorunlar üzerinden işçilerle bağ kurmaya çalışıyoruz ama daha en başından itibaren şunları gözetiyoruz: Kime nasıl gidebiliriz? Duyarlılıklarını anlamaya çalışıyoruz. Alevi sorunu, Kürt sorunu, gündemdeki meseleler, seçimler vb. Bunları işçilerle tartışmaya, bunlar üzerinde bağ kurmaya çalışıyoruz ama bunda başarılı olamayabiliyoruz.
Örneğin ...’da bülten çıkarıldı, bültende bütün siyasal gündemler işlendi. Fabrika içi gündemler de işleniyordu, yoldaşın dediği gibi bunlar arasındaki bağ da kuruluyordu. PYO, hatta MYO verdiğimiz işçiler vardı. Bazı alanlarda politik müdahale etmede çekiniyor olabiliriz, ama tek sorun bu değil. Biz politik müdahaleyi yaptığımız zaman da başarılı olamayabiliyoruz. Burada başka sıkıntılar da var. Tek başına nesnellikle açıklayabileceğimiz bir durum da değil. Nesnel tablo ortada ama bu tabloya rağmen bir şeyler yapabilmemiz gerekiyor. Kuşkusuz nesnel tablo çok zorluyor. İnsanları evinden çıkaramıyorsunuz. Çalışma koşulları vb. bir dizi nesnel zorluk var. İşte buradan doğru kendimize dönük kısımları tartışabilmemiz gerekiyor.
Nm: Biz bir komiteyi önümüze aldığımızda da içerisindeki potansiyele bakıyoruz. Çalışma yürüttüğümüz bazı fabrikalarda ekonomik-sosyal sorunlar üzerinden yüklenip siyasal müdahaleyi onun üzerinden yapmaya çalışıyoruz. Bir kısmında da doğrudan politik olarak kazanmak için davranıyoruz, dışardan ilişki kuruyoruz. Kısacası sendikal alan üzerinden yoğunlaştığımız bir tablo da yok bölgemizde. Böylece geçmiş senelere göre daha anlamlı dayanaklar yaratmayı başardık.
Ms: Daha en başından politik yayın verdiğimiz birçok işçi oluyor. Olumsuz bir tepki almıyoruz. Politik yayını verdiğimiz için bizden uzaklaşmıyorlar. Ama bağımızı güçlendirmek, bir düzeyde örgütlemek, fabrika içerisinde onunla çalışma yürütebilmek konusunda zorlanma yaşıyoruz.
My: Nedir siyasal muhtevadaki zayıflık? Bu genel olarak kabul gördü. Zaten burada uzun süredir bu tartışılıyor denildi. Bir parti siyasal süreçlere güçlü müdahale eder. Bu müdahalesini nesnel sınırlar belirler ama kendisi güçlü müdahale ediyor diye olmaz. Ve doğal olarak nereye basıyorsa faaliyetini oraya götürür. Biz fabrikalara basmaya çalışıyoruz. Fabrikadaki işçileri bu güçlü müdahalesiyle etkiler ve örgütler. Oradaki işçilerle teması doğrudan bunun üzerinden kurmaz, genel olarak çok değişik yollarla kurar. Sosyal olarak kurar. Fabrikaya girer kurar. Araçları ve yöntemleri bunun üzerinden şekillendirir. Ekonomik mücadele dahil olmak üzere bütün mücadele biçimlerini bunun için şekillendirir.
Benim vurgudan anladığım, bizim bu alanda zayıflıklarımız var, bu alanda zayıflıklarımız olduğu için temas kurduğumuz işçileri değiştirmede, bilinç taşımada zayıf kalıyoruzdur. Yoksa tabii ki bir parçasıdır, bir fabrikaya girdiğinizde politik yayın vermek. Ama siyasal alan dediğimiz, siyasal süreçlere katma ve buradan eğitme alanıdır. Bizim ilişkide olduğumuz işçiler düzen partilerinin mitinglerine gidiyorlarsa, siyasal müdahale gitmemelerini sağlamaktır. Bizim bir işçimiz var, cinsiyetçi eğilimlere sahip. Siyasal alan, neden cinsiyetçi eğilimlere sahip olmaması gerektiği noktasında onu eğitmeye çalışmaktır. Bunu yaptığımızda durumun hemen değişeceğini iddia edemeyiz. Ben eksik olan yanın bu olduğunu söylüyorum.
Ötekini de çok iyi yaptığımızı söyleyemeyiz. Ekonomik mücadeleyi çok iyi örgütlüyoruz, fabrikadaki sorunlara çok hakimiz, her sorunu alıyoruz direnişlere döndürüyoruz diyebilecek durumunda değiliz. Ama yine de bu alanda daha iyiyiz. Bu alanda bir deneyimimiz var. Bazı yoldaşlar deneyimsizlik sorununu dile getirdi ama bizim önemli bir deneyimimiz var. Birikimin aktırılması sorunu bu esasta. Tabii ki siyasal sınıf örgütünün kendini ifade edeceği alan fabrika çalışmalarıdır. Tabii ki biz buradan kendimizi üretmek, buraya doğru yönlendirmek hedefiyle davranırız.
Ne: Çalışmamızın siyasal muhtevası sorunun bir yanı. Bir yanı da o alanlar üzerinden politika üretebilme sorunu. Yakın dönemde alanımızda yaşanan bir grev var. Sektörü ve ekonomide tuttuğu yer çok önemli değil. Ama çevresindeki fabrikalar açısından önemli bir yeri var. Aynı zamanda bu çalışmayı ve grevi örgütleyen iki öncü ilerici genç temsilci var. Fabrikayı örgütlemişler, işyeri komitesini kurmuşlar, komite düzenli işliyor. Kendi örgütlenme çalışmaları üzerinden diğer fabrikaların örgütlenmesine de önayak olmuşlar ve grev süreci yaşıyorlar. Bizim yaptığımız, zaten yaptıklarını onlara anlatmak olmuyor tek başına. Ufuklarını açabiliyorsanız, oradaki toplam fabrikalara ve alana dönük politik bir hat belirleyebiliyorsanız, siyasal olarak müdahale edebiliyorsanız daha yakınlaşıyorsunuz. Çünkü işçileri kendi bulundukları dar alandan çıkartmış oluyorsunuz. Ben derinleşme ve yoğunlaşmayı böyle anlıyorum.