Logo

25. Yıl: Geçmişten geleceğe parti


Parti Okulu Alaattin Karadağ Devresi...

25. Yıl: Geçmişten geleceğe parti

Yakın zamanda çalışmalarını tamamlayan Parti Okulu Alaattin Karadağ Devresi’nin kapanışında Cihan yoldaşın yaptığı konuşmanın kayıtlarıdır. Özel ya da güvenliği ilgilendiren bölümlerden arındırılmış, ara başlıklar buradaki yayın vesileyle konulmuştur...

Bu yıl bir dizi anlamlı olayı ve etkinliği birbiri peşisıra yaşadık. Bunlardan ilki Kızıldere’nin ve 6 Mayıs’ın 40. yıldönümüydü. İkincisi komünist hareketimizin EKİM şahsında ortaya çıkışının 25. yılıdır. Üçüncüsü TKİP IV. Kongresi’nin toplanmış olmasıdır. Dördüncüsü ise, IV. Parti Kongresi’nin bir uzantısı olarak planlanan iki yeni Parti Okulu etkinliğinin başarıyla tamamlanmasıdır. IV. Parti Kongresi’nin hemen ardından Parti Okulu Hatice Yürekli Devresi gerçekleşmişti, şimdi ise Alaattin Karadağ Devresi’nin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

40. Yıl: Geçmişin devrimci mirası

Kızıldere, Denizler’in idamı ve İbrahim Kaypakkaya’nın işkencede katledilişi, bu üç olay birarada devrimci mücadele tarihimizin bir dönemini simgelemektedir. Bu yıl ilk ikisinin 40. yıldönümü idi. Gelecek yıl ise İbrahim Kaypakkaya’nın işkencede katledilişinin 40. yılı.

Denizler, Mahirler ve İbrahimler bu topraklarda devrim bayrağını yükselten bir kuşağın temsilcileridir. Onlar büyük bir dava için kendilerini feda ettiler. Gencecik yaşta ölümü yüreklilikle göğüslediler ve bu tutumlarıyla sonraki kuşaklara örnek oldular. Aradan geçen onyıllara rağmen devrimci anıları hala da capcanlı, hala da büyük heyecanların konusu, hala da politik ve moral bir güç kaynağı.

Bu öylesine muazzam bir olay, öylesine büyük bir fedakarlıktır ki, etkisi 40 yılın ardından bugün toplum düzeyinde yankılanabiliyor. 40 yıl sonra, bugünün bu ağır gericilik atmosferinde, toplum Denizler’i ve Mahirler’i saygıyla hatırlıyor ve anıyor. Bu devrim uğruna yapılan fedakarlığın büyük politik-moral gücünü gösteriyor. Bu kadar büyük bir fedakarlık ancak büyük bir dava uğruna gösterilebilirdi. Bu, uğruna bugün de çabalayıp durduğumuz o ölümsüz devrim davasıdır.

6 Mayıslar’ın anlamı ve tarihsel mesajı tamı tamına budur. Bu devrimci mesajın içini boşaltmaya, 6 Mayıslar’ı salt duygusal bir istismar öğesi haline getirmeye yönelik çok yönlü çabalar karşısında, bu ele alış özellikle önemlidir.

Bugün devrim davasını kim sürdürüyorsa, 40 yıl önce devrim davası uğruna ölenlerin gerçek mirasçısı da odur. Türkiye solunu, zaman içinde evrimini ve bugün geldiği yeri çalışmamız içinde enine boyuna değerlendirdik. Bundan kendiliğinden çıkan en temel sonuç, bugün devrim bayrağının partimizin elinde olduğudur. Bu topraklarda devrim uğruna kendini feda etmiş tüm devrimcilerin bugünkü gerçek mirasçısı TKİP’dir.

Bunun bilincinde olarak, günün ve geleceğin devrimci görev ve sorumluluklarını ele alırken, bunu geçmişte devrim davası uğruna büyük fedakarlıklar göstermiş kuşakların anısına bağlılıkla ilişkilendirmeye her zaman özel bir dikkat gösterdik. Örneğin partimizin kuruluş bildirisinde, geçmiş devrimci kuşaklara karşı politik-manevi sorumluluğumuz en vurgulu sözlerle dile getirilmiştir ve çok bilinçli bir tutumla yapılmıştır. TKİP’nin kuruluşu, bütün bu kuşakların büyük devrim davası uğruna harcadığı emeğin, yaptığı fedakarlıkların, gösterdiği yiğitliklerin, sergilediği adanmışlıkların da güvenceye alınmasıdır denilmiştir. Bu bakışaçısı her zaman bize yol göstermiştir.

Eğer bu böyleyse, onların davası bugün partimiz şahsında yaşıyorsa, bu durumda onların anılarına sahip çıkmak da herkesten çok bizim sorunumuzdur. Bizim için sorun onların anılarını istismar etmek değil fakat davalarını sürdürmektir. İstismarı solun çürümüş kesimleri yapıyorlar; '71 devrimcilerinin davasıyla ve mücadele değerleriyle hiçbir alakası kalmamış çevreler yapıyorlar. Bizim için sorun onlara karşı politik-manevi borcumuzdur; onların uğruna kendilerini feda ettikleri devrim davasını yaşatmak ve geleceğe taşımaktır.

Bu konuda son bir nokta: Biz hiçbir zaman '71 Devrimci Hareketi’ne karşı salt duygusal bir sahiplenme içerisinde olmadık. Kopuş dönemi ve daha sonraki değerlendirmelerimiz bu konuda yeterince açıktır; biz, bu hareketin çıkışında tarihsel önem taşıyan ve geleceğe kalan yan ile zaafiyet oluşturan ve geçmişte kalan yanı özenle birbirinden ayırdık. İlkini sahiplendik, ikincisini reddettik. Devrim denilmiş, devlete başkaldırılmış ve bu uğurda büyük bir fedakarlıklar gösterilmiştir. Kalıcı olan budur; sahiplendiğimiz ve bugünden alıp yarına taşımak istediğimiz yan budur.

25. Yıl: Partili kimlik!

İkinci anlamlı vesile hareketimizin 25. yılı demiştim. Komünist hareketimizin 25. yılı üzerinde yeni parti kongresinde ve bir önceki parti okulu çalışması sırasında yeterince durdum. Bu çalışma vesilesiyle de yeri geldikçe konu üzerine tartışmalar, değerlendirmeler yaptık. Bu nedenle fazlaca uzatmayacağım.

25 yılda ne yaptınız diye soranlara, 25 yılda bir kimlik yarattık diyoruz. Bugün için en anlamlı yanıt da budur. Biz 25 yılda yıkılmaz bir kimlik yarattık. Geleneksel halkçı devrimci örgütlerin dağıldığı, düzene kapaklandığı, davayı terkettiği bir dönemde, biz davayı en ileri düzeyde sahiplenen, bu konuda bilinci açık, yüreği sağlam, pratiği tutarlılık anlamında tartışmasız olan bir hareket yarattık. Özetle bir nitelik yarattık. Bu niteliğin niceliğini henüz yaratamamış olmanın sıkıntılarını yaşıyoruz, ayrıntılı tartışmalara konu ediyoruz, artık bu eşiğe gelip dayandığımızı söylüyoruz. Ama gene de önemli olan niteliktir ve biz bunu yaratmayı başardık. Sonuç dostun ve düşmanın gözleri önündedir.

Ve biz bunu, hemen tüm devrimci kimliklerin tüketildiği bir dönemde başardık. Dünyada ve Türkiye’de sosyal durgunluk ve siyasal gericilikle belirlenen tarihi bir dönemde devrimci bir kimlik yarattık, bunun taşıyıcısı olan devrimci bir parti inşa ettik. Teorisiyle devrimci, programıyla devrimci, taktiğiyle devrimci, örgütüyle devrimci, değerleriyle devrimci ve kuşkusuz pratiğiyle devrimci, direnişçi geleneğiyle devrimci olan ve bütün bunları devrimci sınıf zemininde anlamlandırmaya çalışan, bunda da büyük bir inat, büyük bir kararlılık gösteren bir parti yarattık. 25. yıldaki en büyük başarımız, en temel kazanımımız işte budur.

25 yıl önce Türkiye sol hareketinin alışılmış, genel kabul gören temel görüşlerinden ve küçük-burjuva zeminde şekillenmiş kültüründen köklü, sert, radikal bir kopuş yaşadık. Öylesine sert, öylesine radikaldi ki bu, daha ilk adımda inkarcılıkla suçlandık. Çünkü küçük-burjuva devrimciliğini reddediyor, ondan köklü ve kapsamlı bir kopuş yaşıyorduk. Geride kalanların inkarcılıkla suçladıkları buydu.

Yaşadığımız sert bir kopuştu ve bu bize yeni bir çizgi, buna dayalı yeni bir kimlik kazandırdı. Ve bu yeni çizgiye oturduğumuzdan beri de, yani tamı tamına 25 yıldır, bu çizgi üzerinden büyük bir tutarlılık ve kararlılık içerisindeyiz. 25 yıl önce ne söylediysek ve savunduysak, bugün de onu söyleyebilecek ve savunabilecek durumdayız. Bizimki büyük bir kopuştu, halkçı hareketin bütün bir teorik temelinden ve siyasal-örgütsel kültüründen köklü devrimci bir kopmaydı. Programından koptuk, devrimin temel meselelerine ilişkin ideolojik-politik kabullerinden koptuk, küçük-burjuva sınıf kimliği ile belirlenmiş siyasal-örgütsel kültüründen koptuk, değerlerinden ve alışkanlıklarından koptuk.

Bu kopuş bir tür devrimdi. Bu kopuşla yeni bir çizgiye ulaştık ve bu temelde yeni bir kimlik yarattık. Ulaştığımız çizginin ve yarattığımız kimliğin korunması ve geliştirilmesi doğrultusunda büyük bir kararlılık ve tutarlılık gösterdik. Her türlü kararsızlığın, tutarsızlığın, yalpalamanın çok da kolay yaşandığı, açık-seçik çizgilerin yitirildiği, düşünsel bulanıklığın ve savrulmaların ortamı belirlediği bir tarihi evrede, biz işte bunu başardık.

25. yıl üzerinden ikinci olarak söyleyeceğim budur; solda devrim yaparak ortaya çıktık, bir devrimci kimlik yarattık ve bunu bugüne kadar kararlılık ve tutarlılıkla koruduk. Ve bugünkü tartışmalarımızın da gösterdiği gibi, onu daha ileriye taşımak, daha da sağlamlaştırmak ve kalıcılaştırmak için her türlü inatçı çabayı sarfediyoruz. Bu konuda bilincimiz de, tutumumuz da yeterince açık.

Bu aynı 25 yıl halkçı devrimciliğin tasfiyeci savrulmalar içinde çözüldüğü, dağıldığı, devrimci olanı tükettiği bir evredir, bunu yinelemiş oluyorum. Çözülme ve dağılma kendini devrimci kimliğin, devrimci değerlerin, devrimci hedeflerin, devrimci amaçların, devrimci zeminlerin yitirilmesi olarak gösterdi. Bunun pratik olarak gerçekleşme biçimi, birilerinde fiziki tasfiye, ötekilerde köklü bir kimlik değişimi olarak yaşandı. Ya tükenip yok oldular, ya da devrimi terkederek reformizme kaydılar, düzenin icazet alanına geçtiler. Klasik sosyal-demokrat ölçülerle, yani kautskici kimlik sınırlarında, politik yaşamlarını sürdürür duruma düştüler.

Biz bu akımların kendilerini köklü bir biçimde aşamadıkları durumda akibetlerinin tam da böyle olacağını da daha baştan öngörmüştük. Bizim çıkış dönemimizde bu grupların çoğu hala da iyi kötü devrimci bir çizgide, devrimci bir zeminde duruyorlardı. Onlara, geçmiş sürecin değerlendirmesi üzerinden küçük-burjuva devrimciliğini aşamazsanız, bugünkü devrimci konumunuzu bile koruyamazsınız demiştik. Gördüğünüz gibi, 25 yılın ardından tam olarak doğrulandık. Bir-iki istisna dışında hiçbirisi devrimci kimliğini koruyamadı.

Halkçı küçük-burjuva kimlik yapısal bir zaafiyetin ifadesi idi. Türkiye’nin yeni döneminde bu eklektik, bu karışık ve bulanık kimlikle siyasal yaşam sürdürülemezdi. Bu zaaflı yapı aşılmak, bu eklektik kimlik ayrışmak zorunda idi, devrimci kimliği korumak ancak bununla olanaklı olabilirdi. Bu düşünceler geleneksel hareketin somut bir tahliline dayanıyordu. 25 yılın ardından bugünün somut sonuçları üzerinden görüyoruz ki, gerçekten o kimliği, devrimciliğin o eklektik küçük-burjuva karakterini aşamayanlar, sonuçta devrimciliklerini de koruyamadılar. Biz ise devrimciliğin o küçük-burjuva karakterine karşı çok sert bir saldırıyla siyaset sahnesine girdik, onu çok yönlü bir eleştiriye tabi tutarak köklü bir biçimde aştık. Ve bu sayededir ki yeni düzeyde bir devrimci kimlik yaratabildik ve onu bugünlere taşıyabildik.

Bunlar bundan 25 yıl önce, ayrışma ve kopmayla sonuçlanan bir parti konferansının gündemini gerekçelendirirken dile getirdiğimiz düşüncelerdi. Bu kimlikte durulamaz, bu küçük-burjuvaziye özgü bir ara sınıf kimliğidir, çözülmeye mahkumdur ve çözülecektir; ya ileriye sıçrayacaksınız, sınıf devrimciliği üzerinden kendinizi geleceğe taşıyacaksınız, ya da küçük-burjuva liberalizmine kayacak, geriye düşeceksiniz demiştik. Bugün 25 yılın ardından, tam olarak doğrulanmış durumdayız.

Yeni dönem: Sınıf devrimciliği!

Yeni bir devrimci yükseliş dönemi sınıf devrimciliği dönemi olacaktır. Devrimciliğin sınıf zemini üzerinden, sınıfın ideolojisiyle, politikasıyla, değerleriyle yapılabildiği bir dönem. Bu değerlendirmeyi daha baştan yaptık ve belirli vesilelerle çok daha güçlü bir şekilde yineledik. 1995 Mart’ında toplanan EKİM III. Genel Konferansı bu anlamlı vesilelerden biridir.

 1995 yılı aslında, eski kimlikle kendini sürdürmeye çalışan akımların, sanki sıkıntılı dönemi atlattığı, nihayet kitleselleştiği bir evre gibi görünüyordu. ‘95, ‘96 yılında 1 Mayıslar vardı, geleneksel gruplar güç toplamış, düze çıkmış gibi görünüyordu. Ölüm Orucu direnişleri vardı, başarıyla sonuçlanıyor, moral güç kaynağı oluyordu. Gazi’de bir halk hareketi yaşanıyor, bu semtlerin yeniden mücadele merkezleri olacağı inancını besliyordu. Bütün bunlar birarada, eski kimliğin yeni koşullarda sürdürülebileceği inancına da yeni bir güç kazandırmıştı. Birileri semtlere dayalı anti-faşist mücadele eksen alınmadıkça bu ülkede devrimcilik yapılamaz demeye kadar bile vardırmıştı işi.

Ama işte tam da böyle bir dönemde biz, EKİM III. Genel Konferansı üzerinden, dünyada ve Türkiye’de bir dönemin kesin olarak kapandığını, eski çizgiyle ve buna dayalı devrimcilik anlayışıyla işleri götürmenin artık mümkün olmadığını kapsamlı bir değerlendirme ile bir kez daha ortaya koyduk. Türkiye’nin ‘60’lı yıllarına burjuva sosyalizminin, ‘70’li yıllarına küçük-burjuva sosyalizminin damgasını vurduğunu, bir geçiş evresinin ardından gelecek yeni devrimci dönemine ise proletarya sosyalizminin damgasını vuracağını ilan ettik.

Bugün TKİP şahsında, onun temel üstünlükleri şahsında gördüğümüz herşey buraya çıkıyor, buna karşılık düşüyor. Aynı şekilde toplumsal mücadele cephesine, emekçi katmanlara, alt sınıflara, ezilenlere bakıyoruz; herşeye rağmen sonu gelmez bir hareketliliğin, değişik biçimleriyle mücadelenin içinde olan sınıf işçi sınıfıdır. Sola bakıyoruz, TKİP şahsında devrimci işçi sınıfı sosyalizmi ve sosyal mücadeleye bakıyoruz, işçi sınıfının kendisi. Bunlar bugün henüz buluşamamış olsalar da, ayrı ayrı kanallardan ama kendi eksenlerinde öne çıkıyorlar. Gerçekte giderek de buluşuyorlar. Bu alandaki yetersizliklerimize çubuk bükmek için, bu konuda aldığımız mesafeyi fazlasıyla hafifsedim parti kongresindeki ve buradaki konuşmalarımda. Hep zaaf ve yetersizliklerimizden sözettim. Bu bir çubuk bükmedir ve partiyi sınıf çalışmasında daha etkin kılmaya yöneliktir.

Ama bu çubuk bükmeye rağmen, buradaki kaygıyı bir an için anlar ve bir yana bırakırsanız, gerçekte biz sınıf içerisinde bir mesafe de alıyoruz. Daha başından beri kendimizi hep sınıf içerisinde anlamlandırmaya çalıştık ve uzun yıllardan beridir de bu toplumsal zemindeyiz. Geceli gündüzlü buradayız, burada çalışıyor, burada didinip duruyoruz. Buradan bir şeyler alıyoruz, buraya bir şeyler veriyoruz. Bu açıdan artık organik boyutlarda bir içiçelik var. Bugün toplum düzeyinde kendini hissettiren, devrimci bir sınıf hareketi ekseninde bir güç odağı olarak öne çıkmış bir parti olmaktan henüz çok uzağız. Bu açıdan bir bakıma henüz yolun başındayız. Ama işte tam da böyle bir gelişme sürecinin içindeyiz. Tüm çabalarımız, bu tür çalışmaların içeriği de dahil tüm uğraşlarımız buraya çıkıyor, gelip bu hedefe bağlanıyor.

Demek istiyorum ki, bizim geçmiş değerlendirmelerimizle uyumlu bir biçimde, gerek partinin kendi gelişme süreçlerine ve bugünkü gelişme düzeyine, gerekse sınıf hareketinin kendi gelişme süreçlerine ve bugünkü seyrine baktığımızda, Türkiye’nin gelmekte olan yeni döneminin hakim çizgisi de giderek netleşiyor. Sola ve sosyal mücadeleye devrimci proletarya sosyalizminin damgasını vuracağı bir dönem olacaktır bu.

Sınıf devrimciliği: Bütünsel kimlik!

TKİP devrimci teori ile devrimci pratiğin, devrimci politika ile devrimci örgütün, devrimci moral değerler ile devrimci direnişçi kimliğin maddileşmiş birliğidir. Giderek sosyalizm ile sınıfın devrimci birliğinin cisimleştiği bir parti olacaktır. Türkiye solunun tarihsel olarak bugüne dek başaramadığı tam da buydu. Sıraladıklarım tekil öğeler olarak Türkiye solunun şu veya bu akımında da bir biçimde vardı. Birileri teoriyi önemserlerdi ama devrimci örgüt zemininden yoksunlardı. Birileri devrimci örgütü önemserlerdi ama buna teoride zayıflık eşlik ederdi. Birileri sınıfı önemserlerdi ama devrimci değillerdi. Öteki birileri devrimci idiler ama sınıf yönelimi içinde değillerdi. Proleter devrimci kimliğin organik bütünlük oluşturması gereken tek tek öğeleri, hiç değilse dış görünüm olarak, bir biçimde birilerinde vardı. Ama bunların tümü bir ve aynı parti bünyesinde organik olarak birleştirilip bütünleştirilemediği sürece gerçek niteliğini ve anlamını bulamazlardı. Siz sınıfa gidebilirsiniz ama devrimci değilseniz liberal işçi politikacılığı yaparsınız. Teoriyi çok önemseyebilirsiniz, ama devrimci değilseniz örgütsüzlüğün teorisini yapar, bir tür aydın oportünizmine düşersiniz. Siz pratikte kararlı devrimciler olabilirsiniz, ama teoriyi önemsemiyorsanız dar pratikçiler olmaktan kurtulamazsınız, vb...

Demek istiyorum ki, bunların her biri tekil öğeler olarak son 40-50 yılda şu veya bu grupta kendini bir biçimde göstermiş olabilir ama bu kendi başına bir şey ifade etmez. Bunların devrimci organik birliği, bunların diyalektik bütünlüğüdür önemli olan. Proleter devrimci kimlik ancak bununla olanaklıdır. İşte biz partimiz şahsında bunu ete-kemiğe büründürmeye çalışıyoruz. Devrimci teorinin, taktiğin, örgütün ve sınıfın devrimci organik bütünlüğünü hedefliyoruz.

Biz devrimci teoriyi, devrimci taktiği, devrimci örgütü, devrimci pratiği, devrimci direnişçi kimliği, devrimci moral değerleri ve nihayet bütün bunlara bir anlam kazandıran devrimci tutarlılığı, tüm bunları birarada önemsiyoruz. Dahası tüm bunları devrimci sınıf zemininde maddi dayanağa kavuşturmak, tüm bunları proleter sınıf zeminine oturtmak istiyoruz. Bütün bunları kendinde cisimleştiren bir partiyi daha da ileri bir noktaya götürmeye çalışıyoruz. Bu Türkiye solunda tümüyle yeni bir bakış, yeni bir pratiktir.

Üstünlüklerimizi genel marksist ölçülerle ele almakla kalmamalı, onları aynı zamanda Türkiye devrimci hareketinin gelişme süreçleri içinde de anlamlandırmalıyız. Biz Türkiye devrimci hareketinin geride kalan son kırk yıllık döneminden bugüne kalan gerçek bir kazanımsak eğer, bu durumda tarihsel ve güncel sorumluluklarımıza da bunun bilinciyle bakmak durumundayız. Bizim sorunumuz ne edip edip partimizi kendi sınırları içerisinde hasbel kader yaşatmak değildir, hiçbir biçimde olamaz. Böyle olsaydı solun yeni bir mezhebi olmaktan öteye gidemezdik. TKİP Türkiye solunun yeni bir mezhebi değildir. Devrimci sosyalizmin, proleter sınıfı devrimciliğinin temsilcisidir.

IV. Parti Kongresi: Yeni döneme geçiş!

Bizim için bu yılın üçüncü bir anlamlı olayı, partimizin IV. Kongre’sinin toplanmış olmasıdır. IV. Parti Kongresi zorlu, zikzaklı, ciddi güçlüklerle, sıkıntılarla, engellerle yaşanmış bir gelişmenin bugüne varan doruğudur. IV. Parti Kongresi, II. Parti Kongresi ile başlayan son beş yıllık yoğun bir yeniden inşa sürecinin geldiği son aşamadır.

IV. Kongre’nin anlamı ve önemi üzerinde açılış konuşmasından başlayarak bu çalışma boyunca yeterince durdum, bu nedenle uzatmak istemiyorum. Bu süreç bizi önümüzdeki yıllar içinde V. Kongre’ye bağlayacaktır ve V. Parti Kongresi, herşey düşündüğümüz ve planladığımız doğrultuda giderse, parti için yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Yeni dönem, yıllardır süren içe dönük yoğun çabalar sayesinde kendini yeni bir düzeyde güçlendirmiş bulunan partinin, solda sınıf eksenli devrimci bir parti olarak öne çıkacağı ve giderek de toplum düzeyinde devrimci bir güç odağı olarak kendini hissettireceği bir dönem olacaktır.

IV. Parti Kongresi’nin hemen ardından aynı gündemle iki yeni Parti Okulu çalışmasının gerçekleşmesi, yeni parti kongresinin yaptığı değerlendirmelerin, ulaştığı sonuçların ve aldığı kararların daha ilk adımda parti kadrolarının bir bölümüne maledilmesi demektir. Yeni parti kongresinin başarısı bakımından bu önemli bir avantajdır ve kongre sonrası döneme güçlü bir başlangıçtır. Bunu en iyi biçimde değerlendirebilmek, başta yeni seçilen Merkez Komitesi olmak üzere partinin tüm yönetici organlarının temel önemde bir sorumluluğudur.

Partimiz içe dönük kapsamlı müdahalelerle son yıllarda önemli mesafeler aldı. Kendini nitelik olarak geliştirdi ve pekiştirdi. Bugün nitelik yönünden Kuruluş Kongresi dönemiyle kıyaslanamaz ölçüde ileri bir nokadayız. Bilincimiz, kavrayışımız, değerlerimiz, hassasiyetlerimiz, deneyimimiz, toplamı içinde politik-örgütsel düzeyimiz, kuruluş dönemimizin her bakımdan çok ilerisindedir. Bu arada parti, özellikle de yeniden inşa süreciyle birlikte, köklü bir dönüşüme uğradı, bir dizi bakımdan kendini aştı. Geçmişte partide yapılabilen zaaf ifadesi çok şey bugün artık yapılamıyor, yapılamaz da. Bunun zemini olmadığı gibi buna fırsat da verilemez, buna tahammül de edilemez.

Bugün o güne göre çok ileri bir noktadayız ama yeni ölçülerle yine de geri bir durumdayız, sözümü buraya bağlamak istiyorum. Zira çıtayı katedilen her mesafe ile birlikte yeniden yükseltiyoruz. TKİP rutini kabul etmeyen, oluşan statükoları yıkan, sonu gelmez bir devrimcileşmeyi kendine ilke edinmiş bir partidir. Devrimci bir parti durduk yerde bünyesinde ciddi bir devrimcileşme sorunu olduğunu söylemez. Bunu ancak özgüveni sağlam, devrim davasını ve dolayısıyla kendini ciddiye alan devrimci bir parti yapabilir. TKİP tam da böyle bir partidir. Çıtayı sürekli daha da yükseltmemiz, daha ileri düzeyde bir devrimcileşmeyi, her açıdan devrimci bir yenilenmeyi, her kadrodan ve partinin tümünden istememiz bundandır.

Bu ilkeli titizlik sayesindedir ki artık bir yere de gelmiş bulunuyoruz. 25. yılı bir sıçrama vesilesi yapmalı ve böylece V. Kongre’yi gerçek zafer duygusu üzerinden kucaklamayı başarabilmeliyiz. Geçmişe karşı borcu ve geleceğe karşı sorumluluğu olan bir parti bilinciyle hareket etmeliyiz. Büyük idealler büyük enerjiler yaratır denir. Büyük idealin çerçevesi bugün için budur işte. Ne edip edip bir partiyi kendi içinde yaşatmak değil, fakat geçmiş kuşaklara borcunu ödemek, geride kalan 25 yılın birikimlerini görmek ve bunun üzerinden geleceğe yürümektir.


Üste