Logo

Güçlenerek devrimci süreçlere hazırlık! - K. E. Rüzgar


Ekim Devrimi’nin 100. yılında kendimize ayna tutup, 30. yılımız vesilesiyle yaptığımız çağrıda, “kenetlenmek”, “yenilenmek”, “kolektifleşmek”, “devrimcileşmek”, “sınıfla bütünleşmek”, “sınıfı siyasallaştırmak”, “devrimci süreçlere hazırlıklı olmak” diyoruz.

Elbette bunları ilk kez söylemiyoruz. Fakat bugün bir kez daha altını kalınca çizmek, kendimizi silkelemek ihtiyacı duyuyoruz. Çünkü eksikliklerimizi çok daha hızlı bir biçimde giderebilmemiz gerekiyor. 30. Yıl Konferansı, “Parti, bugüne kadar iradi müdahalelere konu ettiği çeşitli türden politik ve örgütsel sorunlarının sağlıklı ve kalıcı çözümünü, bundan böyle ancak devrimci bir sınıf hareketi geliştirme çabası içinde bulabilir.” diyor. Bu sözlerle devrimci sınıf hareketini yükseltme çabasına yoğunlaşma ihtiyacına işaret ediliyor.

Partinin düzeyini yakalamak,
partinin düzeyini yükseltmek!

Toplumların patlamalara gebe olduğu tespitini yapıyorsak eğer, bu süreçleri hazırlıklı karşılayacak, bir yerden alıp daha ileriye taşıma iradesini ortaya koyacak sınıfın devrimci partisi kritik bir önem taşımaktadır.

2009 yılında gerçekleşen III. Parti Kongresi’nde nasıl bir tarihsel dönemden geçtiğimiz özlü bir biçimde ortaya konulmuştu:

“İnsanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girmiş bulunmaktadır. Bunalımlar ve savaşlar halen günümüz dünyasına damgasını vuran yakıcı olgulardır. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu iki olgusal gerçek yeni bir devrimler döneminin de dolaysız habercisidir. Dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin kapitalist bunalımların ve emperyalist savaşların büyük yıkım ve acılarına yanıtı bir kez daha devrimler olacaktır. Dünyanın dört bir yanında ve elbette Türkiye’de de.”

Devrimci süreçlerin işçi sınıfının sosyalist iktidarını kuracak bir devrimle taçlanması için iki kritik belirleyen vardır. İllegal-ihtilalci bir sınıf partisinin varlığı ve bu partinin işçi sınıfı ile etle tırnak gibi bütünleşebilmesidir.

Bu topraklarda devrimci sınıf partisi yaratılmıştır, yani aşılmış bir eşik vardır. Bize düşen ikinci belirleyen noktasındaki eksiklikleri gidermektir. Bu yönüyle hepimizin önünde duran görevlerden ikisi:

“- Marksizm-Leninizmi ve parti çizgisini sistematik bir biçimde inceleyerek ideolojik düzeyini ve kavrayışını sürekli olarak güçlendirmek. Bu çerçevede parti yayınlarını düzenli biçimde incelemek, bu yayınlara ve genel olarak partinin düşünce yaşamına katkıda bulunmak.

- Parti çizgisini ve kararlarını hayata geçirmek için azami çaba harcamak”tır.

Böylece partinin düzeyi yakalanacak ve partinin düzeyi yükseltilecektir. İşçi sınıfını siyasallaştırmak, sınıf mücadelesinde ortaya çıkan dinamikleri devrimcileştirmek yönlü harcanan düşünsel ve pratik çabalar, sorun alanlarını gidermenin adımlarını hızlandıracaktır.

Çalışmaların sonucunu alamamak, örgütün iç bütünlüğünün bozulması, yaşanan dönemin atmosferi üzerimize bir ağırlık olarak çökerse, sorunları aşmakta zorlanırız. Karşımıza sorunlar çıkabilir, hatalar yapabiliriz, eksikliklerimize çarpabiliriz. Bunların her biri çözüm yollarını bulmanın, yenilenmenin vesilesi olabilmelidir. Yoldaşların birbirleriyle yaptıkları tartışmalar, partinin düşünsel ve pratik düzeyini daha ileriye taşımaya hizmet etmelidir.

Parti yaşamı, işleyişi, iç demokrasisi konusunda şöyle denilmektedir: “Partide kolektivizm ilkesine dayalı bir sorumluluk ve çalışma tarzı esastır. Kolektif sorumluluk ve çalışma tarzı, bireysel sorumluluk ve inisiyatiften beslenir ve tersinden onu besler.” Karar alan, uygulayan, inisiyatifli davranan ve denetleyen bir örgütsel işleyiş sonuç alacaktır. Bunu başardığımızda ve tutarlılıkla bir davranış biçimine dönüştürdüğümüzde örgüt güçlenecek ve devrimci süreçlere daha hazır hale gelecektir.

Zor görünen bazen kolay olandır!

Mücadelenin durgun olduğu, gericiliğin yükseldiği dönemlerde, sınıfın devrimci partisinin işçi sınıfı ile etle tırnak misali bütünleşmesi zor görünebilir. Bir partinin kuruluşu bir yanıyla düşünsel bir çizgi, örgütsel bir zemin yaratma meseledir. Diğer yanı ise büyük oranda pratik bir süreçtir. Değişim, dönüşüm, bilinç sıçraması yaratacak devrimci siyasal müdahaledir. Bu çerçevede elbette çok yönlü zorlanma alanları karşımıza çıkıyor ve hep de çıkacak. Ama kimi zaman çok zor görünenin daha kolay olabileceğini unutmamalıyız.

Hedefimizin gerçekleşmesinin nesnel koşulları varsa, neden “zor” tanımlaması yapalım ki! Burada sorun, her dönemin koşullarına uygun yol, yöntem ve araçları bulup bulamadığımız, kullanıp kullanmadığımızdır. Zor yoktur, olsa olsa fazla zaman isteyen vardır!

Partinin varlığı demek, bir çizginin, bir programın, bir örgütün olması demektir. Bu da nasıl bir yolda şaşmadan nasıl yürüneceğinin kılavuzudur. 30. Yıl Konferansı tam da bunu şu sözlerle ifade etmiştir:

“... partimiz, sağlam temellere oturan devrimci bir örgütsel yapı, işleyiş ve yaşam planında önemli bir düşünsel birikime ve pratik deneyime sahiptir. Gerekli olan, bu birikimin ve deneyimin tüm kapsamıyla partinin tümünde içselleştirilmesi, örgütsel yaşamımızın vazgeçilmez kılavuzu olarak kullanabilmesi, bu alanda tam bir tutarlılıkla hareket edilebilmesidir.”

Aslında işimiz zor değil. Yapmamız gereken, partinin tüm birikimine hakimiyeti sağlamak, ortaya çıkan boşlukları gidermek, sorunlara kararlılıkla yüklenmektir.


Üste