Logo

Haziran Direnişi üzerine notlar


Haziran Direnişi üzerine notlar...

(Direnişin sürdüğü günlerde kaleme alınmış
bir iç yazışma metnidir...)

Haziran Direnişi Türkiye’de yeni bir döneme işaret eden çok önemli bir toplumsal olaydır. Gelişmelerin bundan sonraki seyri üzerinde belirgin bir etki yapacaktır.

Haziran Direnişi herkesi gerçek bir sınavdan geçirdi. Gerek düzen cephesi gerekse sol hareket cephesinde durum tam olarak bu. Olaylar beklenmedik bir anda, beklenmedik bir çapta, beklenmedik bir yaygınlıkta karşımıza çıktı. Başta düzen cephesi olmak üzere, denebilir ki herkes hazırlıksız ve zamansız yakalandı.

Toplumu anketler ve çeşitli baskı mekanizmaları yoluyla yönetmeye alışanların olayların sarsıcılığı karşısındaki şaşkınlıkları, tedirginlikleri ve korkuları görülmeye değer. Kuşkusuz düzen cephesi bundan gerekli sonuçları çıkaracaktır. Daha olayların sıcaklığı soğumadan bunun gereklerine uygun çalışmaları başlatmış bulunuyor. Hem de hiç zaman kaybetmeden... Zira zaman kaybetmek, gelecekteki benzer gelişmelere bir kez daha hazırlıksız yakalanmak demektir. Bugüne kadar elde ettiklerini yitirme korkusu demektir.

***

Olaylar gelecekte bugünkünden çok daha kapsamlı ve çok daha sarsıcı olacaktır. Dönem değerlendirmelerimiz bir kez daha doğrulanmıştır. Genel süreçlerin ve eğilimlerin dünyanın tüm coğrafyalarında kendi özgünlükleri temelinde yaşanacağı bir kez daha görülmüştür. Bugünkü olayların ortaya çıkardığı dersleri hızla kavramak, gerekli siyasal-örgütsel sonuçları bir an önce çıkarmak gerekmektedir.

Haziran Direnişi’ne tüm siyasal özneler hazırlıksız yakalandı. Bu durum olaylara etkili bir müdahale ve yön vermede siyasal önderlik yoksunluğunu tüm açıklığı ile gösterdi. En temel eksiklik burada ortaya çıktı. Programı, çizgisi, yönü, önderliği olmayan bir hareket, ne kadar büyük ve kitlesel olursa olsun, ne kadar yaygın ve militan olursa olsun uzun soluklu olamaz. Hareket bugün için nispeten durulmuş gibi... İlk andaki ivmesinde bir düşüş var ve belli biçimlerde (pasif olarak) devam ediyor.

Direniş ve sol hareket

Sol ilk anda olaylara tüm bileşenleriyle katılamadı. İlk günün ardından hızlı bir katılım gösterdi ve taraf oldu. Ancak ilerleyen günlerde, özellikle kritik anlarda reformist kesimler geri çekilen tutumlar sergilediler. Özellikle militan çatışmaların sözkonusu olduğu her durumda reformistler hızla geri çekildiler. Bu tutum şaşırtıcı değil. Zira bu güçler gerek düzen karşısındaki konumlanışları gerek izledikleri politika ve pratik bakımından militan bir süreci göğüsleyebilecek ne bir hazırlığa, ne bir ruh haline, ne de buna uygun bir konum ve iddiaya sahipler. Bu olayların açıklığı kavuşturduğu temel gerçeklerden biri de budur. Özellikle önümüzdeki dönemde daha sert çatışmaların yaşanacağı düşünülürse, bunun tayin edici önemi daha iyi anlaşılır. Bu hareketler böyle dönemlerin hareketleri değil. Hareket militan ve çatışmalı bir karakter kazanınca böyleleri hızla geriye çekilerek gerçek rollerini kuşanmaktadırlar. Tarihsel örnekler bunu ayrıca gösteriyor. Bu gerçeğin bilincinde olmalı ve bunun sınıf devrimcilerine yüklediği görevlere daha sıkı sarılmasını bilmeliyiz.

(...)

Direniş ve Kürt hareketi

Kürt hareketinin uzun yıllara yayılan ve büyük bedellere mal olan mücadelesinin sınırları belli. Sorunu gündeme soktular ancak sorunun çözümünü bir türlü başaramadılar. Zira bu sorunun çözümü kendilerinden öte bir kapsama ve niteliğe sahip. Haziran Direnişi bunu tüm açıklığı ile gösterdi. Otuz yılda başarılamayan otuz günde “başarıldı” denebilir. Sorunun gerçek çözüm yolunu gösterdi bu olaylar.

Kürt hareketi bundan ne kadar doğru sonuçlar çıkaracak henüz belli değil. Olaylar karşısındaki tutarsız duruşlarına bakılırsa çıkaracak gibi değiller. Boş beklentilerle birileri onları oyalamaya devam ediyor hala. Bunun boş bir beklenti olduğu önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelerle birlikte daha açık görülecektir. Aslında görünen o ki, çok beklemeyecekler. Son Lice saldırısı ve başka bazı gelişmeler “çözüm” beklentisinin temelsizliğini gözler önüne sermektedir. Aslında Kürt hareketi de giderek bunu daha iyi görmeye başlayacak ancak şimdilik “iyimserliklerini” korumak istiyorlar. Bakalım bu ne kadar sürecek, yaşayıp göreceğiz.

Haziran Direnişi Kürt emekçi kitleleri ile sosyal mücadele zemininde buluşabilmenin önemini ortaya koymuştur. En önemli kazanımlardan biri, olayların sağladığı bu açıklıktır.

Kürt hareketi olayları baştan boş gözlerle izledi, bir yerden sonra zımni bir destek verdi ancak gerçek anlamda işin içine girmedi. Artık dışında kalamayacağını gördüğü bir aşamada ise belli bir katılım gösterdi. Ancak kendi güçlerini tümüyle harekete geçirmedi. Bunu hakim olduğu yerlerde hiç yapmadı denebilir. Batıda da sınırlı bir biçimde yaptı. Belki de saflarındaki genç ve emekçi kesimlerin katılımını engelleyemediği için bunu yapmak zorunda kaldı.

Kürt hareketi cephesinde ayrı tutumlar sergilendi. Bunu doğal saymak gerekir. Zira bugüne kadar ulusal eksende ortak bir tutum sergilemiş olan hareket, böyle bir gelişme karşısında ortak tutumunu koruyamazdı. Özellikle Kürt emekçileri ve gençleri bakımından...

Haziran Direnişi HDK gerçeğinin ne olduğuna da açıklık getirdi. HDK ekseninde bir araya gelmiş reformist sol güçlerin direniş karşısındaki tutum ve pratikleri üzerinden... HDK bünyesindeki reformist sol güçler başlangıçta Kürt hareketinin direniş karşısındaki tereddütlü ve beklemeci tutumu nedeniyle bir bunalımla yüz yüze kaldılar. HDK’yi solun birleştirici zemini olarak tanımlayanların nasıl kaygan bir zeminde durdukları çarpıcı bir biçimde görüldü. Kuyrukçuluk ve arkadan sürüklenmenin kaçınılmaz sonuçları yaşandı.

Direniş, sınıf ve sendikal bürokrasi

Hareket belli politik semtlerde yaygın kitle eylemlerine sahne oldu. Ancak bazı işçi ve emekçi semtleri için bunu söylemek mümkün değil. Bu genel bir durum ifade etmiyor ancak dikkat çekmek için işaret etmiş bulunuyoruz. Kuşkusuz bu alanlarda da eylemler ve gösteriler gerçekleşti ancak başka bazı politik semtlere ve merkezlere göre daha zayıf oldu denebilir. Bu veriden kesin bir sonuç çıkarmak mümkün değil. Belki de şu söylenebilir, gericilik belli bölgelerde işçi sınıfı ve emekçiler içinde etkin bir güç.

Haziran Direnişi’ndeki en temel zayıflık alanı, sınıf kitlelerinin direnişe örgütlü devrimci bir sınıf olarak katılamamasının yarattığı temel zaafiyettir. Sınıf kitleleri kuşkusuz bireyler olarak direnişe etkin bir biçimde katıldılar ancak bu katılım örgütlü sınıf kimliği ile gerçekleşmiş değil. Tüm gelişmeler işçi sınıfının örgütlü bir sınıf olarak direnişe katılamamasının açığa çıkardığı zaafiyetin hareketin geleceği bakımından taşıdığı tehlikelere işaret etmektedir. İşçi sınıfının merkezinde durmadığı hiçbir gelişmenin sermaye düzeni için esaslı bir tehlike oluşturmadığı gerçeğidir bu.

Haziran Direnişi sınıfı cendere içine alan bir sendikal bürokrasi gerçeğini de tüm çıplaklığı ile ortaya sermiştir. Sendikalar bu gelişmeler karşısında tam anlamıyla sınıfta kalmışlardır. 4-5 Haziran genel eylemleri bunu ayrıca göstermiştir. Hiçbir güce sahip değiller. Yıllardır sınıf adına konuşan, sınıf ve emekçi hareketinin önderi pozisyonunda hareket edenlerin, bu olaylarla birlikte bir hiç oldukları açığa çıkmıştır. En büyük işçi ve kamu emekçileri konfederasyonlarının altlarının nasıl da boş olduğu, kritik durumlarda nasıl da yan çizdikleri, hareketi geri çekmek için nasıl da kıvrandıkları bir kez daha görülmüştür.

Yıllardır devrimci güçlerin büyük bedeller ödeyerek yarattığı değerler ve kazanımlar üzerinde tepinen bu bürokratlar takımı artık defedilmelidir. Bedelini devrimciler öderken bu bürokratlar yıllarca sefasını sürdüler. 1 Mayıs ve benzeri süreçler bunu ayrıca gösterdi. Metaldeki satış sözleşmesine imza atanlar da böyleleridir. Fırsat bu fırsat diyerek çete dediklerinin kopyasına imzayı çakmışlardır. Kendi aldıkları genel eylem kararlarına uymayan, bunu işyerlerinde uygulatmayanlar da bunlardır. Bunların gerçek yüzünü en etkili biçimde teşhir etmenin tam zamanıdır.

Haziran Direnişi ve Taksim Dayanışması

Olayların seyri ile birlikte direnişin merkezi konumuna yerleşen Taksim Dayanışması’nın yaklaşık iki yıllık bir geçmişi var. AKP’nin “kentsel dönüşüm” ve ranta dayalı politika ve uygulamalarına karşı oluşturulmuş bir mücadele zemini. İçinde meslek örgütleri, çevreci ve bağımsız güçler, tek tek bireyler yer alıyordu başlangıçta. Olaylarla birlikte tüm siyasal özneler de hızla bu oluşuma dahil oldular. Böylece çok geniş bir bileşen haline geldi ve giderek direniş merkezi olarak öne çıktı. Bununla birlikte ön süreçlerinden dolayı kendi içinde bir işleyiş oturtmuş durumda. Kararlarını tüm bileşenlerinin katıldığı toplantılar çerçevesinde alıyor. Ancak, açık tartışmalara dayalı bir işleyiş olsa bile, meslek örgütleri ile reformist çevrelerin içli-dışlı olmasının getirdiği farklı bir süreç işletiliyor.

Özellikle Tayyip Erdoğan ile yapılan görüşmede bu ortaya çıktı. Taksim Dayanışma heyeti görüşmenin ardından çıkışta sanki sorunun çözümü konusunda bir hava oluşmuş gibi bir açıklama yaptı. Oysa sonrasında ortaya çıktı ki, Tayyip resti çekmiş ve masayı terk etmişti. Çok kaba ve kabul edilemez tutumlar sergilemişti. Taksim Dayanışma heyetine hareketler ve tehditler yağdırmıştı. Hal böyleyken heyet sözcüleri kamuoyuna başka mesajlar verdiler. Gerçeği tüm platform bileşenlerinden ve kamuoyundan ilk anda gizlediler. Arkasından hızla Gezi’yi terk etmek üzere hazırlıklara başladılar. Bu konuda aslında ilk sinyali daha önce vermişlerdi. Önce Sırrı Süreyya, ardından Levent Tüzel katıldıkları TV programlarında gelinen yerde Gezi’deki direnişe “tamam” demişlerdi. Tayyip Erdoğan ile yapılan görüşme birilerinin gözünü fena korkutmuştu. Başta heyetteki meslek örgütleri temsilcileri, ardından reformist çevreler (HDK bileşenleri, EMEP, TKP, ÖDP) olmak üzere bir dizi çevre... Bu gerici ve direniş kırıcı tutuma karşı başta sınıf devrimcileri olmak üzere birkaç devrimci çevre kararlı bir tutum ortaya koydu.

Gezi direnişine ilişkin yapılan toplantıda genel eğilimleri direnişin bitirilmesi yönünde olmuştur. Zaten birileri hızla bunu pratik olarak yerine getirmiştir. Çadırlarını, bayrak ve flamalarını toplayarak alanı terk etmeye hazırlanmışlardır. Ancak Gezi’de direnen insanlar buna büyük bir tepki göstermişlerdir. Bu tepki ve öfke hali toplantıya anında yansıtılmıştır. Bunun üzerine son kararın gerçekleştirilecek forumlar tarafından verilmesi kararlaştırılmıştır. Gerçekleştirilen 7 forumun ortak kararı direnişin devam ettirilmesi yönündedir. Ortaya konulan bu kararlı tutum karşısında Taksim Dayanışması “direnişe devam” kararı vermek zorunda kalmıştır. Burada şunu gözden kaçırmamak gerekir. Taksim Dayanışması’nın belli bileşenleri çadırlarını teke indirip alanı yine de terk etmişlerdir. Ortaya çıkan bu görüntü devlet güçlerine saldırı için güç vermiştir. Bu tabloyu gören devlet güçleri gerekli mesajı alarak saldırıyı başlatmıştır. Sonrası gözler önündedir.

Bugün görünürde direnişin merkezi Taksim Dayanışması’dır. Ancak bu zemin ortaya çıkan kitle hareketine önderlik edebilecek iddiaya, kararlılığa ve kuvvete sahip değildir. Başka bir mekanizma olmadığı için bugün için iş onlara düşmektedir.

Forumlar üzerine...

Hareket giderek geri çekilmekte, pasif biçimler kazanarak sürmektedir. Bugün öne çıkan yönü belli semtlerde düzenlenen forumlardır. Bu forumlar her alanda farklı özellikler taşımaktadır. İstanbul’da bugün öne çıkan forumlardan ikisi Kadıköy ve Beşiktaş’taki forumlardır. Bunun dışında birçok yerde forumlar örgütlenmekte ancak bu forumlar gerek bileşimi gerekse sürekliği bakımından giderek zayıflamaktadır. Bazı alanlarda toplam kitleyi kucaklamaktan öte daha çok o alanda etkin güç kim ise onların örgütlediği dar forumlar olarak kalmaktadır. Sınıf devrimcileri bulundukları alanlarda forumlara etkin bir katılım göstermekte, olmayan yerlerde bu forumları bizzat örgütlemek yönünde çaba göstermektedir. Son haftalar sınıf devrimcileri tarafından örgütlenen böyle forumlar var bir dizi alanda. Tabii ayrı forumlar örgütlemekten önce ortak forumların örgütlenmesi öncelikli bir görev. Bu zeminleri korumak gerekiyor. Ancak kimi reformist çevreler ayrı davranmakta, ortaklaştırma yönlü çabaları karşılıksız bırakmaktadır.

Bu forumların da bir yerden sonra etkisini kaybedeceğini görmek gerekir. Kendini üretemeyen ve belli siyasal hedefler doğrultusunda ilerletilemeyen bir hareket kaçınılmaz olarak etkisini yitirip sönümlenmekle yüz yüze kalacaktır.

(...)

29 Haziran 2013


Üste