Parti Okulu Ümit Altıntaş Devresi / 2011
Parti ve yeni döneme hazırlık
(Parti Okulu Ümit Altıntaş Devresi çalışmalarının bitiminde Cihan yoldaş tarafından yapılmış kapanış konuşmasıdır. Daha önce partiye tamamı sunulan konuşmanın parti yaşamını ilgilendiren bazı bölümlerine, örgütsel gizlilik nedeniyle buradaki yayında yer verilmemiştir. Ara başlıklar buradaki yayında konulmuştur... )
Hemen herşeyi konuşup tartışmış bulunuyoruz ve üstelik bunu haftalardır yapıyoruz. Parti Okulu Habip Gül Devresi’nde, temel sunumların yanısıra, parti çalışması ve örgütlenmesine ilişkin hemen tüm önemli meseleler enine boyuna konuşulup tartışıldı. Ardından Merkez Komitesi toplantısında partinin gündemindeki sorunlara ilişkin önemli değerlendirmeler yapıldı. İki haftaya yaklaşan bir süredir de sizlerle bir aradayız. Parti Okulu’nun asıl gündemini oluşturan temel sunumların yanısıra partinin çeşitli sorunları üzerine sizlerle de ayrıntılara inen verimli tartışmalar yaptık. Sizden önceki toplantıların bazı kayıtları partiye sunulduğu için sizler bunları hem önden incelediniz, hem de burada yeniden inceleme olanağı buldunuz. Sonuçta içinden geçmekte olduğumuz dönemde öne çıkan sorunlarımız üzerine söylenebilecekler, özü ve esası yönünden hep aynı çerçevededir ve bu fazlasıyla yapılmış bulunuyor. Dolayısıyla sizi yeni tekrarlarla yormak istemiyorum. Bu nedenle ben, bence fazlasıyla başarılı geçen bu yeni Parti Okulu etkinliğimizin kapanışı çerçevesinde, mümkün mertebe de kısa tutmaya çalışarak, önemli bulduğum bazı noktaların altını çizmekle yetineceğim.
İki parti okulu etkinliğinin yanısıra bir de tam üyeli Merkez Komitesi toplantısı yaptığımız düşünülürse, şu son zaman dilimi içinde üç büyük merkezi parti toplantısı gerçekleştirmiş olduk. Bu, abartmasız olarak, bu kısa zaman dilimi içerisinde peşpeşe üç ayrı parti kongresi toplamak çapında kapsamlı bir organizasyon demektir. Bu bile kendi başına bir şey anlatıyor olmalı, bunu vurgulayarak başlıyorum.
Bu üç büyük organizasyon herşeyden önce büyük bir dikkat ve titizlik gerektiriyordu. Sözkonusu olan, Parti Merkez Komitesi’nin yanısıra, partinin en önemli ara kademe kadrolarının bir bölümü idi, bunların hayati önemdeki güvenliği sorunu idi. Bunları kapsayan üç ayrı organizasyonu nispeten dar bir zaman dilimi içinde peşpeşe örgütlemek ve tümünü de başarıyla sonuçlandırmak, partinin örgütsel kapasitesine, deneyimine, planlama ve gerçekleştirme yeteneğine önemli bir göstergedir.
Partinin üstünlükleri
Bu çalışmaların toplam tablosu, partimize ilişkin bazı temel önemde gerçeklerin daha iyi anlaşılmasına yeni bir vesile olmuştur.
Bunlardan birincisi şudur: Bu partinin son derece önemli ve anlamlı bir ideolojik birikimi var. Bu esası yönünden bir eğitim etkinliğiydi; partinin çizgisi üzerinden bazı temel meseleler ele alındı burada. Bu bize bir kez daha gösterdi ki, partimizin temel konularda sağlam bir konumu, belirgin bir düşünsel açıklığı var. Demek oluyor ki partimizin bir ideolojik gücü, dikkate değer bir birikimi, temel meselelere sağlamca bir bakışı var.
İkincisi, az önce de ifade etmiş oldum, bu partinin bir örgütsel kapasitesi var. Evet, yalnızca bir ideolojik gücü ve birikimi, isabetli bir ideolojik çizgisi değil, fakat aynı zamanda bir örgütsel kapasitesi de var. Deneyime, titizliğe, disipline dayanan, illegalite birikiminden gelen, bütün bunların ürünü bir planlama ve gerçekleştirme yeteneği olarak kendini gösteren, dikkate değer bir örgütsel kapasitesi de var. İlk eğitim etkinliğine katılan bazı yoldaşlar buradaki başarıya şaşırdıklarını ve bundan mutluluk duyduklarını dile getirdiler. Oysa bunlar partinin örgütsel omurgası içerisinde yer alan, konumları gereği bu partinin örgütsel kapasitesini en dolaysız olarak bilen, bilmesi gereken kadrolar. Dahası biz, başarılı bulunan o ilk etkinliğin ardından tam üyeli bir Merkez Komitesi toplantısı, sonra da yeni bir parti okulu etkinliği daha örgütlemiş bulunuyoruz. Bütün bunlar partinin örgütsel kapasitesine ve deneyimine önemli bir gösterge demek istiyorum.
Bu üç aylık yoğun tempo, bir üçüncü gerçeği daha gösterdi bizlere, partimizin kadro gerçeğini. (...) Etkinliğimize ilişkin ortak değerlendirme vesilesiyle de dile getirilmişti. Bugünün Türkiye’sinde herhangi bir örgütte, ne böyle bir örgütsel kapasite ve ne de böyle bir kadro gerçeği var. Sonuçta solun bugünkü gerçeğini iyi kötü biliyoruz. Ne olduğunu anlamaya çalıştık her evrede, hala da bu çabamızı sürdürüyoruz.
İşte bu, sözünü ettiğim kadro gerçeği, bu partinin farkını gösteriyor. Partimizin böyle bir farklılığa sahip olabilmesi de, şaşırtıcı olmak bir yana, son derece anlaşılır bir durumdur. Sonuçta partimizin ayırdedici özelliği, geleneksel soldan, onun temsil ettiği çizgi, gelenek ve kültürden kopmuş olmasıdır. Bir sınıfın devrimciliğinden bir başka sınıf devrimciliğine geçişidir, yeni bir kültürün temsilci olmak iddiasıdır. Daha çıkışındaki iddiası buydu. Bugün yirmi küsur yılın ardından bu iddianın tümüyle doğrulandığını görüyoruz. Sıraladığım faktörler de bunun bir kanıtıdır. Tabii ki TKİP tümüyle farklıdır. TKİP soldaki herhangi bir parti değildir. Sol hareketin herhangi bir kanadı değil, fakat geride kalmış, ömrünü doldurmuş geleneksel sol hareketten kopmuş, kendini yenilemiş, geleceğe bakan, geleceğe hazırlanan, yeni dönemi temsil etmek iddiasında olan bir partidir.
Fırtınalı dönemlere hazırlık
Eğitim etkinliğinin dar sınırları içerisinde söyleyeceklerim bunlar. Ötesine geçtiğimizde söylenecek olansa şudur: Kuşkusuz biz şu son birkaç yıldır özellikle kadro sorununu ve bunun bir boyutu olarak da ideolojik donanım sorununu tartışıyoruz. Kadrolaşmak ve bunun bir boyutu olarak da parti kadrolarının ideolojik donanımı, gündemimizdeki bir sorundu. Bu eğitim etkinlikler salt bu kapsamda bile gündeme gelebilirdi. Ama bu dönem gündeme gelmesi, basitçe böyle bir nedenin ürünü değil. Bunun yanısıra, şu içine girmekte olduğumuz döneme ilişkin bakışın da ürünü. Önümüzde uzanan yaklaşık iki yıllık bir süreç var. Hareketimizin 25. Yılının ve ardından partimizin 15. Yılının kutlanmasına sahne olacak bir süreç bu. Bu sürece hazırlıklı girmek ihtiyacı var ve eğitim etkinlikleri bu hazırlığın da bir parçası.
(...)
Parti Okulu etkinlikleri de bunun bir parçası, biz burada yalnızca bazı temel konular üzerinden ideolojik-teorik sorunları ele almadık, parti örgütü ve çalışmasının çeşitli sorunları üzerine enine boyuna değerlendirmeler ve tartışmalar yaptık. Bunlar II. ve III. Parti Kongreleri’nin ele aldığı, geride bıraktığımız ve önümüzde uzanan dönemin sorunları. Yeni bir kongreye kadar bu meselerde belirli mesafeler katetmek, bazılarını daha köklü bir şekilde geride bırakarak, böylece gelecekteki kongrelerde yeni bazı meselelerle yüzleşmek hedefine sahibiz. Önümüzde böyle bir görev, böyle bir sorumluluk var. Parti Okulu etkinlikleri de bunun içerisine oturuyor. Buradaki belli tartışmaların tutanaklar üzerinden tüm partiye sunulması, partinin toplamının bu sürece bu yönden de dolaysız olarak dahil edilmesi anlamına geliyor doğal olarak.
Partinin bir tarihsel dönem değerlendirmesi var. Bu yeterince gerekçelendirilmiş bir konudur, bu nedenle burada ayrıntısına girmeyeceğim. Ama bu değerlendirmeden çıkan temel önemde bir sonuç var, bu da döne döne ifade edilmiştir. Son olarak da, son MK toplantısı Açılış Konuşması üzerinden yapılmıştır bu. Parti, önündeki her türlü soruna devrime hazırlık perspektifi üzerinden bakmak zorundadır. Bunu partinin toplamında, salt parti kadrolarında değil, fakat partinin çeperi de dahil olmak üzere, parti güçlerinin toplamında içselleştirmek çok özel bir önem taşıyor. Bu, tüm partiyi ve saflarındaki her bir militanı, yeterli bir bilinç açıklığı ve güçlü bir misyon duygusu ile donatmak demektir. Bunu başarabilirsek eğer, bu bize görevlerimizi de apayrı bir somutlukta kavrama olanağı verecektir.
Dünya kesin olarak yeni bir hareketlilik dönemine girmiş bulunmaktadır. Partinin bu konudaki değerlendirmelerine herkes tam bir güven duyabilir. Bu, emperyalist-kapitalist dünyanın 35 yıllık birikimlerinin bugün gelinen yerde artık kendini parça parça dışa vurmasından başka bir şey değildir. Bu hareketlenmeler bir dizi safhadan geçecek kuşkusuz ve bunların finalinde büyük devrimci çalkantılar olacak. Şimdi yaşananlar bunların henüz yalnızca ön sarsıntıları. Dikkat ediniz, hiçbir ülke bunun dışında kalamıyor, ne İngiltere, ne İspanya, ne ABD... Şu an henüz sakin görünenler de bu zincire yeni halkalar olarak ekleneceklerdir. Zira sorunların kapsamı belli, kökeni belli, bunları üreten nesnel dinamikler belli, bu dinamiklerin birbirini nasıl etkilediği, nasıl bir karşılıklı etkileşim içinde olduğu belli. Büyüyüp yayılmakta olan toplumsal çalkantıların dışında kalmak kolay olmayacaktır.
Bu bir kehanet değil, bu bir bilimsel bakış. Geride kalan tarihsel sürece, onun birikimlerine, bu birikimlerin, bu süreçlerin evrimine, bu evrimin belli aşamalarına ve şimdi açığa çıkan sonuçlarına bakıştan gelen bir değerlendirme. Partinin bu bakışına büyük bir güven duyabiliriz ve gündelik herşeyi, kendi eğitimimizden tutunuz da, çevremizdeki insanların basit ideolojik donanımından tutunuz da en temelli politik ve örgütsel işlere kadar, en stratejik görevlere kadar, herşeye bunun ışığında bakabilmek durumundayız.
Sınıf eksenli parti!
Buradan bakmak kaydıyla, bu partinin önündeki en önemli hedef ve dolayısıyla görev nedir diye bana sorsanız, ben derim ki, bu partinin önündeki en önemli hedef ve dolayısıyla görev, ne edip edip devrimci bir işçi hareketinin gelişiminde bir parça mesafe almaktır. III. Parti Kongresi bu görevi “sınıf eksenli bir parti” olarak formüle etmiş bulunuyor Ama sınıf eksenli bir parti olabilmek demek, devrimci bir sınıf hareketinin geliştirebilmesinde bir mesafe de alabilmek demektir. Birini yapamazasak ötekini zaten yapamayız. Sınıf eksenli bir parti olmak zaten başka nasıl olabilir ki? Adı üzerinde, bir biçimde işçilerden oluşan bir partiden değil, fakat devrimci bir sınıf hareketi eksenine oturan bir partiden söz ediliyor.
En önemli sorun, devrimci bir işçi hareketinin geliştirilmesidir ve temelde sınıf eksenli bir parti olabilmeyi başarabilmektir. Öteki her türlü sorunu bu çerçevede, buna bağlı olarak, bunu kolaylaştıracak, bu süreci hızlandıracak biçimde ele almak durumundayız. Bizim için kendi içinde bir kadro, kendi içinde bir örgüt, kendi içinde bir devrimcilik tartışmasının fazlaca bir anlamı yoktur. Bütün bunlar kendini burada, sınıf zemininde üretirse, çözümünü burada bulursa, maddi oluşumunu ve gelişimini burada gerçekleştirirse bir anlam taşır. Örgüt kendini sınıf çalışması içerisinde üretirse, kadro sınıf çalışması içinde şekillenirse, tam da sınıfı devrimcileştirme çabası içinde parti örgütü de kendini yeni bir düzeyde devrimcileştirirse, değerler, kültür, norm, disiplin, bütün bunlar hep bu anlamlı çalışmada, sınıfın devrimci potansiyelini açığa çıkarmak temelinde, devrimci bir işçi hareketi geliştirmek ekseninde yapılabilirse bir anlam taşır.
Elbette bir yere kadar kendi içinde de bir kadro sorunu, illegal örgüt sorunu, devrimci iç yaşam sorunu, genel olarak partinin devrimcileşmesi sorunu tartışılabilir. Ama temel önemde bir noktayı hiçbir biçimde unutmamak kaydıyla. Bütün bu sorunların nasıl ki bir ideolojik özü varsa, aynı şekilde bir sınıf özü de, nasıl ki bir ideolojik-politik içeriği varsa, aynı şekilde bir sınıf karakteri de var. Bunları soyut, içi boşaltılmış, hayatın içinde somut sınıfsal anlamını bulamayan söylemlere indirgemek, Türkiye sol hareketinin kötü bir geleneğidir. Bizim içinse bunlar soyut sözler, kitabi bilgiler değil, salt genel teorik gerçekler değil, tam da hayatın içinde anlamlandırılması gereken konulardır. Zaten tüm bunlar hayatın içinde anlamlandırılmadığı sürece, sınıf üzerine söylediğiniz herşey pratikte bir mana bulmadığı sürece, tümüyle boş laf olarak kalır, böyle bir teorinin bir anlamı da kalmaz. “Teori kitlelere malolursa maddi bir güç haline gelir” diyor Marx. Sınıf üzerine genel teorik vurgularımızın pratik değeri de hayatın içerisinde ortaya çıkar. Bu ise devrimci bir işçi hareketi demektir.
En önemli hedefimiz ve dolayısıyla görevimiz bu. Bu stratejik bir hedef aslında. Güncel önemi çok büyük olan bir stratejik hedef, stratejik önemi olan bir hedef.
Tüm boyutlarıyla kadro sorunu
Peki bu hedefe ulaşabilmek için partinin öncelikle tutacağı halka nedir diye bana sorsanız, ben bu halka kadro sorunudur derim. Bu da III. Parti Kongresi’nin temel saptamalarından biridir. Devrimci bir sınıf hareketini yaratmaya yönelik her türlü çaba, her türlü ihtiyaç, gelip gelip o kadro sorununda düğümleniyor. Yeterli sayıda ve yeterli donanımda kadroya sahip olmak ihtiyacında.
Kadro sorununda nitelik ve nicelik yönü içiçedir. Bizi sadece kadroların eğitimsizliği, yeterli eğitimden ve donanımdan yoksun olması değil, fakat aynı zamanda yeterli sayıda kadronun olmaması da zorluyor. Sınırlı kadrolarla belli işlere yüklendiğinizde, öteki bazı işlerde boşluklar doğabiliyor, zayıflamalar yaşanabiliyor. Bir yoldaşın oturup örneğin EKİM’e anlamlı bir yazı hazırlaması demek, bir takım pratik işlerden de bir süreliğine uzak durması demektir. Zira oturup üç gün vakit ayırmadan, böylece yoğunlaşmadan, anlamlı ve işlevli bir yazı da yazılamaz. Ama bu, bu durumda üç gün boyunca bir takım işlerden de geri durmak demektir. Eğer bu partinin yeterli sayıda kadrosu olsaydı, bu bir sorun oluşturmazdı. Ama bugünkü koşullarda oluşturabiliyor. Zira bizim örneğin MYO’ya karşı sorumluluğa çağırdığımız o kadrolar, aynı zamanda parti çalışmasını da gündelik olarak çekip çeviren kimseler. Bunlar yeterli sayıda olmadıkları için de burada bir zorlanma alanı çıkıyor ortaya, bir işe el atmak öteki işin zayıf kalmasına yol açabiliyor. Dolayısıyla ve özetle, kadro sorununu ne edip edip çözmek durumundayız. Nitelik yönüyle olduğu kadar nicelik yönüyle de.
Kadro sorununda öncelikli olan nedir diye sorarsanız, bunu kadronun donanımıdır biçiminde yanıtlarım. Partimizin kadroları devrimci, davaya bağlı, partiye güvenli, sağlam değerlere sahip temiz insanlar. Bu bizim için çok yeni bir kazanım da değil. Biz mücadele sahnesinde henüz nispeten yeniyken de bu böyleydi. Kadrolarımız devrimciliğin hakkını verebiliyor, belli sınavlarla yüzyüze kaldıklarında hareketimizi utandırmıyorlardı. Bugünkü kadrolarımız kimlik bakımından, değerler bakımından, davaya ve partiye bağlılık bakımından, partiye aidiyet duygusu bakımından, bir dizi başka bakımdan çok daha ileri bir noktadalar. Ama yazık ki bu kadrolar yeterli eğitimden ve donanımdan yoksunlar.
Donanım sorunu bu çerçevede çok önemlidir. Bakınız, bu parti okulu etkinlikleri de gerçekte gelip bu ihtiyacın içine oturuyor, yani bu alandaki yetersizliği gidermeye yönelik bir adım olarak anlam kazanıyor. Ama dikkat ediniz, parti eğitim etkinliğinde de, donanım sorunu, basitçe genel teorik sorunlara indirgenmiyor, bununla sınırlanmıyor demek istiyorum. Burada sosyalizmin tarihsel deneyimlerini ya da Türkiye tarihini ele almakla kalmıyoruz; yanısıra, sınıf çalışmasının sorunlarına, örgütsel sorunlara, çalışma tarzı sorunlarına, gençlik çalışmasının sorunlarına, güvenlik sorunlarına, ve daha başkaca bir dizi soruna gerekli zamanı ayırıyoruz, bunları ele alıp enine boyuna tartışıyoruz. Bu da, bütün bu konularda yeterli bilinç açıklığı da, temel önemde bir eğitim ve donanım sorunudur.
Partide devrimcileşme sorunu
Bir başka konuya geçiyorum. Kadrolarımız üzerinden oldukça olumlu vurgular yaptım, davaya ve partiye bağlı devrimci kadro gerçekliğimizden sözettim, ama bu alandaki üstünlüğümüz ne olursa olsun, III. Parti Kongresi’nde de ortaya konulduğu gibi, bu partide hala da ciddi manada bir devrimcileşme sorunu var. Bu bir döneme kadar sürecektir de. Zira bu, hiç değilse bizim için, dönemin koşullarından kaynaklanan da bir sorundur temelde. Bu tam da III. Parti Kongresi gündeminde gerekçelendirilen nedenlerden kaynaklanan bir nesnel durumdur.
Partide devrimcileşmeyi sürekllileştirmek zorundayız. Bu aslında biraz da partinin devrimcilik çıtasını yükseltmek ihtiyacı anlamına geliyor. Parti genel planda devrimci olabilir. Ama çıtayı yukarı çekerseniz bu yetersiz kalır ve bir devrimcileşme sorunu çıkar karşınıza. Nedir peki bunun ölçüsü? Ölçü mükemmel devrimciler haline gelebilmeyi bitmez bir çaba, sürekli bir iş olarak ele alabilmektir. Bunu mutlak biçimde zorlamamız lazım. Bu işin ideolojik mücadele, eğitim, denetim yanını bir yana koyuyorum. Ötesinde ama bunun dış koşulları kuşkusuz mücadelenin akışıyla belirlenir ve dolayısıyla sınırlanır.
İç koşulları ama sıkı sıkıya partinin kendi iç yaşamına bağlıdır. Devrimcileşmek sağlam bir devrimci parti içi yaşam kurmakla sıkı sıkıya ilintilidir. Bakınız bizim buradaki onüç-onbeş günlük çalışmamız bile bir kadronunun devrimcileşmesine önemli bir katkı sağlar. Toplam havası, davranışı, ilişkiler, ölçüler, hassasiyetler, bir kadroyu yeni bir düzeyde devrimcileştirir. Bunu parti yaşamının toplamı üzerinden de böyle düşüneceksiniz. Devrimci bir parti içi yaşamı, parti içi yaşamı sürekli biçimde devrimcileştirmeyi, çok ciddiye almak zorundayız. Bunun bütün zeminlerini, araçlarını, yol ve yöntemlerini kullanmasını bilerek, bunu sürekli bir kaygı haline getirerek... Organ yaşamı üzerinden, partinin toplam yaşamı üzerinden... Bu bir dizi başka şeyi gerektiriyor, bunların ayrınıtısına girmek istemiyorum. Eğitim gerektiriyor, denetim gerektiriyor, bu arada MK’ya çok önemli sorumluluklar yüklüyor.
Partiyi devrimcileştirmenin temel yöntemlerinden biri de, parti yaşamında eleştiri-özeleştiri silahının doğru bir biçimde, amaca uygun bir biçimde kullanılabilmesidir. Eleştiri-özeleştiri, kadroyu ve partiyi, kişiyi ve kolektifi devrimcileştiren, temel önemde bir silahtır. Bir dizi sorunumuzun kaynağında bu silahı doğru ve başarılı bir biçimde kullanamamak var. Gereğince kullanamak var, kullanıldığı kadarıyla bunu gereğince doğru bir biçimde yapamamak var. Bunun üzerine mutlaka enine boyuna düşününmeli ve bu alanda mesafe alabilmeliyiz. Devrimci bir parti içi yaşam, kadronun devrimcileşmesinin olmazsa olmaz koşuludur. Bu etkinliğin kendisi de devrimci iç yaşamın bir parçasıdır. Bu türden etkinliklere katılan her yoldaş bunun kendisini yeni bir düzeye çıkardığı inancını rahat bir biçimde duyuyordur. Nitekim bir dizi yoldaş buna açıklıkla dile de getiriyor. Bu da bu yaşamın bir parçası. Sonuçta partinin sorunlarını partiye maletmenin, partinin kadrolarıyla enine boyuna tartışmanın kendisi de, devrimci iç yaşamın bir parçasıdır. Biz bunu her yerde, her kademede, kendi bölgelerimizde, kendi alanlarımızda, kendi birimlerimizde de yapabiliriz.
Partide tutarlılık
Temel önemde bir başka soruna geçiyorum. Partinin toplamında, başta Merkez Komitesi olmak üzere tüm parti kademelerinde, tek tek her parti üyesi şahsında, söz ve eylem birliği tutarlılığını özenle gözetmek, mutlak biçimde gerçekleştirmek durumundayız. Bu bilinci ve bunun ürünü davranışı, partinin bütününe egemen kılmak durumundayız. Biz daha çıkışından itibaren, Türkiye sol hareketinde teori ve pratik bütünlüğünün, söz ve eylem birliğinın olmadığını, olmak bir yana bunlar arasında uçurumlar bulunduğunu önemle vurgulamış bir hareketiz. Yöntemsel davranış planında en temel eleştiri noktalarımızdan biri bu olmuştur. Bir takım temel teorik kabullerin içinin boşaltılması da bu kapsamda ele alınmıştır. Bir parti işçi sınıfının toplumun tek tutarlı devrimci sınıfı olduğunu niçin söyler? Halkçı küçük-burjuva akımlara yönelttiğimiz en temel eleştirilerden biridir bu. Evet, sahi bunu niye söyler? Ona hayatın içinde de bir anlam kazandırabilmek için söyler herhalde. Yoksa bunu söylemenin, bunu böyle kabul etmenin ne anlamı kalır ki?
Düşünce ve davranış birliğinin, söz ve eylem birliğinin anlamı ve önemi de buradadır. Ama bu sorun, söz ve eylem birliği sorunu, bizim faaliyetimizin, mücadelemizin ve dolayısıyla soru
nlarımızın bütün alanlarını kesiyor. Biz örneğin güvenlik alanında yaşadığımız çok anlamsız sorunları, kişilerin söz ve davranışları arasındaki mesafeden, ayrılmadan, yer yer uçurumdan dolayı yaşıyoruz. Söz uygulanmak içindir, politika hayata geçirilmek içindir, ilke ve kural uyulmak içindir. Bunu fazlasıyla önemseyeceğiz, bu titizliği fazlasıyla yerleştireceğiz ve buna aykırı davranışları hiçbir biçimde kabul etmeyeceğiz, buna aykırı davranışları eğilim haline getiren organlara ya da kişilere de hiçbir biçimde güven duymayacağız ve bu güvensizliğin gereklerini de, bu neyi gerektiriyorsa artık, yerine getireceğiz.
Yumuşama değil gerilim ve çatışma
Genel siyasal sorunlara girmek istemiyorum. Dünyada ölçüsünde hareketli bir evreye girmiş bulunduğumuz, değerlendirmelerimizde var. Dünya tablosu bu aralar parti basınımızda fazlasıyla ele alındı, yer yer ayrıntılara girildi. Türkiye tablosu da yeterince açık ve olup bitenler buna ilişkin değerlendirmelerimizi doğruluyor. Birçok kimse bir genel seçim olacak, bu arada görüşmeler de sürüyor, Türkiye’nin kanayan bir yarası var, Kürt sorunu, bu kanama nihayet durdurulacak, böylece toplum rahatlayacak, siyasal ortam yumuşayacak, Türkler ve Kürtler kardeşçe kucaklaşacaklar vb. diye düşünüyordu, buna dayalı bir barış, bir yumuşama beklentisi içerisindeydi. Şimdi ise olayları, seçimi izleyen gelişmeleri görüyoruz. Türk sermaye devleti dışarda saldırgan bir dış politika izliyor, emperyalizmin hizmetinde başka ülkelere müdahaleye yelteniyor. İçerde de Kürt halkına karşı, işçi sınıfına karşı, emekçilere karşı kudurgan bir baskıcı politika izliyor. Yaşanan yumşama değil, tam tersine, gerilim ve çatışmadır. Gelişmelerin yönü budur.
Buna da şaşırmamak gerekir. Dünyanın çatışmalara gittiği bir evrede, dünyanın en kritik bölgesindeki çok kritik bir ülkede yumuşama ve iç barış beklemek, ham hayallerle oyalanmaktır. Türk burjuvazisinin bir dönemdir işleri bir parça rahat götürmesi, toplumdaki sayısız sorunun birikimi gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Türk burjuvazisi, evet, rahatça semiriyor bir dönemdir. Ama emekçi sınıfların elini kolunu bağlamış, bunu bu sayede başarabiliyor. Demek istiyorum ki elinden sopayı indirebilme şansı yok. Zira işçiyi açlık sınırında çalıştıramazsa, emekçiyi daha da yoksullaştıramazsa, bu çarkı döndüremez. Ne kadar ucuza malederse uluslararası piyasada kendine o kadar alan bulabiliyor ve ancak bu sayede ayakta durabiliyor, ancak bu sayede bu durumu sürdürebiliyor. Bu çarka çomak sokmayı başarabildiğiniz bir durumda da, zaten alabildiğine çatışmalı bir ortamın içine girmek anlamına gelecektir bu. Bu, geçtik iktisadi sosyal sorunlar alanını, Kürt sorununun kendi mahiyeti bakımından bile böyledir. Kürt sorunu bu düzenin içinde çözülemiyor, herkesin bir kez daha tüm açıklığı ve acılığı ile görmekte olduğu gibi. Buna en yaklaşıldığının sanıldığı bir dönemde, şu an bunun en uzağına düşülmüş bulunuluyor.
Yoğunlaşma ve nitelik
Bütün bunları gözönünde bulunduracağız. Böyle bir dönemin içine giriyoruz, ama biz de kendi cephemizden hazırlanıyoruz. Bütün çabamız hazırlığa yöneliktir. Şu an rolümüzü oynayamıyoruz, oynayamayız da, zira buna hazır değiliz. Kuşkusuz rolümüzü oynamak kaygısı içerisinde davrandığımız ölçüde güç olabiliriz, mesafe katedebiliriz, bunu bir yana koyuyorum. Ama yine de şunu unutamayız, bu bizim için henüz bir hazırlık dönemidir. Lenin’in “Sol Komünizm”de, devrimci sınıf partisinin tarihi gelişme aşamaları üzerine ortaya koyduğu ikili tarihi aşamayı, III. Parti Kongresi gündem metninde kısaca sunmuş olduk. Lenin, devrimci sınıf partisi iki temel tarihi gelişme aşamasından geçer diyor. Birincisi, niteliği oluşturmak, geliştirmek, öncüyü hazırlamak aşamasıdır. Yani parti çizgisinin geliştirilmesi, örgütünün inşa edilmesi, kadrolarının yetiştirilmesi, geleneklerinin ve moral değerlerinin yaratılmasıdır. İkinci tarihi aşama ise, geniş kitlelere, yüzbinlere, giderek milyonlara önderlik edebilme yeteneğinin kazanılmasıdır.
Biz hala da kimliği oluşturma, niteliği geliştirme, öncüyü hazırlama aşamasındayız. Bu kuşkusuz hayatın, sınıfın, sınıf mücadelesinin dışında yaşanmaz. Fakat yine de işin özünden baktığımızda, bütün bu faaliyet bir kimlik oluşturmaya ve geliştirmeye yöneliktir, öncü örgütü inşa etmeye, öncü partiyi hazırlamaya yöneliktir. Bir çizgi geliştirmeye, bir örgüt inşa etmeye, kadrosunu yetiştirmeye, devrimci değerler sistemini yaratmaya, sınıfın öncü öğelerini bu çizgiye ve örgüte kazanmaya yöneliktir. Yayılma değil yoğunlaşma, nicelik değil nitelik önplandadır vurgusu da bunu anlatıyor bir bakıma. Bu aynı zamanda dönemsel bir ihtiyaç olarak da tanımlanmıştır şu sıra. Ama daha genel planda baktığımızda da bu böyledir. Belli bir gelişme aşamasına kadar yoğunlaşma ve nitelik, niteliği önplanda tutmak, bizim için öncelikle kaygıdır, öyle kalacaktır. Bu, önümüze uzanan iki yıllık dönem için ayrıca da böyledir ve bunun altı parti içi metinlerde, partiye periyodik raporlarda özellikle çizilmiştir.
Reformist odaklaşmalar ve Parti
Çatı Partisi eksenli olarak solda oluşan reformist bloklaşmaya da işaret etmek istiyorum, ki bunlar değerlendirmelerimizde de var. Bu girişim sanıldığından da önemlidir, bazı belirtiler bunu göstermektedir. Son gelişmeler bu girişimi belli bakımlardan güçten düşürebilir. Zira bu, işin aslında, barışçıl çözüm ve bunu ürünü bir siyasal yumuşamaya dönük olarak gündeme getirilmiş bir projedir. Ama yine de biz sonuçta bugünün Türkiye’sinde önemli bir reformist güçler bileşeni olduğunu, bunun da bir biçimde bir odaklaşma potansiyeli taşıdığını biliyoruz. PKK ekseninde bugünkü biçimiyle ya da örneğin dört büyük reformist grubun kendi aralarında zaman zaman oluşturdukları türden...
Partimiz bunun karşısında devrimin bayrağını yükseklerde tutmalı, devrimci bir odaklaşmanın ekseni olabilmelidir. Bugün solda bu açıdan fazlasıyla yalnız olabiliriz. Bu tür bir odaklaşma için kendi dışımızda birilerini bulmakta güçlük çekebiliriz. Ama yine de biz, kendi cephemizden sağlam durursak, ideolojik cephede sağlam durursak, devrimci pratik görevler alanında sağlam durur ve başarılı olursak, giderek belli mevziler tutmayı, böylece gelişmeyi başarabilirsek, bu bizim eksenimize kendiliğinden bir takım güçleri de çekecektir. Ama dolaylı bir etkileme biçiminde, ama daha dolaysız olarak yedeğine almak ve ardından sürüklemek biçiminde.
Karşımızda bir reformist odaklaşma var, bunu akılda tutmak gerekir. Bunun tek biçimi Çatı Partisi girişimi de değildir. Zaman zaman dörtlü reformist akım da (TKP, ÖDP, EMEP, Halkevleri -Red) ortak tutum ya da girişimlerle ortaya çıkabiliyor. Örneğin bunu referandumdan sonra bir süreliğine yaptılar. Biz tüm bu reformist bloklaşmalar karşısında devrim bayrağını tutan, devrimci çizgide duran, bunda ısrar ve kararlılık gösteren bir parti olmanın sorumluluğuyla hareket etmeliyiz.
Partiyi bekleyen sınav
Önemli bir döneme önemli bir hazırlıkla giriyoruz. Birinci Parti Okulu etkinliği, sonra Merkez Komitesi toplantısı, şimdi de ikinci bir Parti Okulu etkinliği. Bu üç büyük etkinlik birarada, partinin hatırı sayılır bir grup ileri kadrosunun bu sürece ileri düzeyde bir hazırlığı anlamına geliyor. Kuşkusuz bu hazırlığın gerçekte ne ifade ettiği, bunun pratikte ne türden bir karşılığının olacağı, önümüzdeki sürecin, IV. Kongre’ye uzanan sürecin somut seyri ve sonuçta bilançosu üzerinden somut olarak ortaya çıkacaktır. Bu bilançonun ne olacağı sonuçta bize bağlı. Evet, bu tümüyle bize, bizim ciddiyetimize, samimiyetimize, ve en önemlisi de, tutarlılığımıza sıkı sıkıya bağlı. Konuşmalarımda üzerinde önemle durduğum söz ve eylem birliği, düşünce ve davranış biriliği, burada bir sınamadan geçecektir. Bu açıdan hepinizi büyük bir sorumluluk bekliyor. Evet, bu üç büyük etkinlik üzerinden sözü tüketmiş, üzerine de anlaşmış görünüyoruz. Sözün bittiği yerde pratik başlar. Bundan böyle aslolan pratiktir, yaptığımız değerlendirmelerden hareketle nasıl davrandığımız ve ne yaptığımızdır.
Dönemi, partinin sorunlarını, bunların çözümlerini ve önümüzdeki görevleri, çok yönlü olarak tartışıp değerlendirdik. Bütün bu konularda anlaştık. Bir hattımız ve planımız var, bir yönelimimiz ve bu çerçevede önceliklerimiz var. Geriye davranmak kalıyor ve davranmak üzere de alanlarınıza dönüyorsunuz. Pratik sürecin kendisi ve bunun sonuçları, söz ve eylem birliği ve tutarlılığı konusunda bizi sınamadan geçirecektir. Eğer bu sınamadan başarıyla çıkarsak, bu partiye apayrı bir güç kazandıracaktır. Ben bununla yalnızca maddi sonuçlarıyla ortaya çıkacak gücü kastetmiyorum, o zaten dolaysız olarak çıkacaktır. Yanısıra bu parti daha ileri düzeyde bir özgüven de kazanacaktır, moral açıdan güçlenecektir. Demek ki, bazı sorunlar iyi düşünülür, onlara anlamlı müdahaleler yapılabilirse, sonuç da alınabiliyor dedirtecektir partimize. Bu tür müdahaleleri, bu hazırlıklı davranmayı, buna da partinin daha geniş güçlerini katma sorununu, daha bir ciddiyetle ele alacaktır partimiz. Ve dolayısıyla sonraki evreye de bunun imkanlarıyla girecektir.
Bu nedenle de, önümüzdeki iki yıllık süreci çok iyi kullanmak çok büyük bir önem taşıyor. Bu sınavı başarıyla veremezsek, ki bunu bu etkinlik sırasında birkaç kez yineledim, bu partinin moral dengelerini sarsmış oluruz. Böylece bu partide bir özgüven sorunu yaratırız. Bu partide ne yapsak ilerleyemiyoruz duygusu yaratırız, ki bu çok tehlikeli bir duygudur. Buna mahal vermenin hiçbir anlamı yok.
Biz söz ve eylem birliği tutarlılığı içerisinde davranırız da bizi aşan engeller ve sorunlar çıkar. Biz bunu sorun etmeyiz, bunun sonuçlarını cesaretle ve yüreklilikle karşılarız, kolayca da telafi ederiz. Soruna dönüşecek olan, kendine inancını kaybetmektir, kendi tutarlılığına inancını yitirmektir. Söylüyoruz ama havada kalıyor dedirtmektir kendi hakkında. Bunu kendimizi hakkında deme durumuna düşersek çok zor durumda kalırız. Bizi zaten hiç de karşıdan gelen saldırılar değil fakat hep de kendi içimizdeki zayıflıklar yordu. Özgüvenimizi bu zedeledi, hızımızı bu kesti.
Karşıdan gelen saldırılarsa bizi yalnızca bilemiştir. Bu saldırıların ciddi fiziki sonuçlar yarattığı durumlarda bile, bu bizde yeni düzeyde bir direnme ruhuna yolaçmış, moral kamçılanma yaratmıştır. Kuruluş Kongresi'ni izleyen günlerde bunu yaşadık, sonucu hepimiz biliyoruz. Yürekli bir şiar yükselttik, “Devirmeyen darbe güçlendirir!” dedik ve gerçekten de bu süreçten yeni bir düzeyde güçlenerek çıktık. Hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar güç ve siyasal etki alanı kazandık. Biz bugün her bakımdan daha ileri bir noktadayız, her bakımdan ama. İdeolojik-politik kavrayış bakımından, politik deneyim bakımından, insan malzemesi bakımından, örgütsel düzey bakımından, örgütsel deneyim bakımından, sınıf içinde alınan mesafe bakımından, sol içindeki prestij bakımından, özetle her bakımdan.
Bu anlaşılır bir sonuçtur. Çünkü orada sözkonusu olan, karşıdan gelen sert bir darbeydi. Ama tam aynı dönemde, o sorunlara ve sonuçlara yol açan iç zaafiyetler de bizi fazlasıyla eziyordu. Kaldı ki biz, iç zayıflıklarımızın bizde yaratabileceği yıkıcı etkiyi bile düşman darbesinin yarattığı sonuçları göğüsleme bilinci ve azmi sayesinde dengeleyebildik. Dikkatimizi düşman darbesi karşısında ayakta kalmaya verdik, onu önplana aldık. Bu da bize moral bir güç kazandırdı, ayakta kalmak iradesi kazandırdı.
Şimdi ama bu dönemde, meseleler bu kadar açık ortaya konulmuş, tartışılmış, netleştirilmişken, pratik bir tutarlılık gösterip dolayısıyla sonuç ortaya çıkaramazsak, tekrar ediyorum, bu partinin dengesini etkiler. Kuşkusuz yıkmaz, kuşkusuz sersemletmez, ama sonuçta etkiler.
Buna bu nedenle hepimiz büyük bir ciddiyetle, tam bir sorumluluk duygusuyla yaklaşalım. Herşey o zaman çok daha iyi, çok daha güzel olur ve biz de davaya başarıyla hizmet etmenin o eşsiz mutluluğunu yaşarız. Çünkü hepimiz ciddi devrimcileriz, bir davaya kendimizi adamışız, herşeyi bir yana bırakarak bu partide profesyonel devrimci kadrolar olarak devrim mücadelesi veriyoruz. Bu mücadeleyi bilerek, bilinçli bir biçimde yürütüyoruz. Bu değerli bir emektir, bir sonucu olsun istiyoruz. Oyun oynamıyoruz, her zaman ciddiye alıyoruz parti olarak davamızı. O zaman işte bu doğrultuda mesafe almak da bizi fazlasıyla mutlu edecektir, daha da güçlendirecektir, herşey daha iyi olacaktır.
(...)