Düzeni yıkmaya
içimizdeki kalelerinden başlayalım!
Kapitalist düzen yıkılmadıkça, hatta sosyalizmin ileri safhalarına geçilmedikçe, insanoğlunun içinde düzen ve devrim mutlaka çatışacaktır. Bugünün koşullarında kişi örgütlü bir devrimci komünist olsa da, düzenden kalan alışkanlıklar, zaaflar vb. ile çatışması sürer. Bunun boyutu, yoğunluğu değişebilir, kişinin aşıp geride bıraktıkları fazla olabilir. Ama unutmayalım ki düzen var oldukça, her bir kişiyi kendine kazanmak, öğütmek için çabaladıkça, kişinin kendi içindeki savaşı da sürecektir. Hatta sosyalist toplumun ilk aşamalarında bile kapitalist toplumun yığınla kalıntısı ile boğuşmak zorunda kalınacağına göre, işimizi uzun bir yol olarak görmek gerekir.
Devrimcilik, kişinin kendinde ve toplumun genelinde değişimi, dönüşümü başarması ve yeniyi kurmak için emek harcamasıdır. Meselemiz aslında neyin ne olduğunu tanımlamakta da değil. Meselemiz söylenen ile yapılan arasında uyum olup olmadığıdır. Sıkıntı tam da burada başlamaktadır. Sıkıntı değişmek için ne kadar çaba harcandığı, buna ne denli açık olunduğudur.
Devrimciliğe adım atmaya karar verdiğimizde öncelikli meselemiz kendimiz olmalıdır. Evet, biz sermaye devletini yıkmak istiyoruz. Evet, biz sermaye düzenini aşmak istiyoruz. Ama zaten devletin de, düzenin de en minimal hali biziz/bizdik. İçine doğduğumuz, içinde büyüdüğümüz kapitalizmi önce kendimizden söküp atmalıyız. Kendimize dokunmadan, etrafımızdaki etmenleri görmezden gelerek devletle uğraşsak ne, düzene “karşı” olsak ne! Kendimizle uğraşmıyorsak, yaşamımızda bir şeyleri değiştirmekten geri duruyorsak, dokunulmazlarımıza dokundurtmuyorsak, düzenle barış içinde bir yaşamı seçmişiz demektir.
Düşünce ile pratik arasındaki uyumun yansımasının en fazla görüleceği yer, kişinin yaşamıdır. İnsanlara anlatması kolaydır, yani dilimiz biraz dönüyorsa anlatırız. Ama belirleyici olan söylediğimizi ne kadar hayata geçirdiğimiz, bu yönlü ne kadar çaba harcadığımızdır. Dokunulmazlarımıza dokunmuyorsak/ dokundurtmuyorsak, üzerimize karabasan gibi çökmek için hazırlanıyordur, bilinsin! Sonra bir an adı okul olur, adı aile olur, adı sevgili olur çıkar karşımıza. Hatta bazen birkaçının bileşimi olur. Eğer ki dokunulmazlarımıza dokunmamışsak/ dokundurtmamışsak, üzerini örtmüşsek veya çözülür bir gün diye ileriye atmışsak, bir görüntü ile düzen karşımıza çıktığında tekme atıp iteklemesi de beklenenden zor olacaktır.
Düzen sızacak delik buldu mu, kostümlerini değiştirip değiştirip girmeye çalışır. Adı bir şey olup karşımıza çıkan düzene açtık mı kapılarımızı, o ardından başka başka şeyleri getirmek için uğraşacaktır. Her geçişinde veya geçiş çabasında o çatışma, o savaş anında deliğin önünde set olamadıysak, tekmeleyemediysek ve başladıysa içeri girmeye, o deliği/delikleri de büyütmeye çalışır. Ve o dokunmadığımız/ dokundurtmadığımız kalelerimiz, küçücük bir delikten sızan ve içimizde büyüyenle yıkılıverir.
Sokakta olduğu gibi içimizde de düzenle devrim çatışır/çatışabilir. Önemli olan, tam bu çatışma anında nasıl bir tutum aldığımız, düzenin üzerine yürümeyi ne kadar başarabildiğimizdir. Devrimci olmak için tüm süreçlerin tamamlanmış olmasını beklemek kadar anlaşılmaz bir durum da yoktur. İnsan, devrimci mücadele içerisinde olmadığında, her şeyin uzağında, hangi zeminde zaaflarıyla yüzleşip onları çözecektir?
Nasıl ki bu düzeni tanımaya, anlamaya çalışıyorsak, aynı şekilde kendimizi de tanımaya ve anlamaya çalışmalıyız. Hiçbirimiz devrimin çocukları değiliz, sosyalist veya komünist bir dünyaya da gözlerimizi açmadık. Hele ki genç kuşak yılgınlık, kaçış, korku, baskı yıllarında doğdu. Bunun şekillendirdiği bir toplumda, ailede büyündü. Tortularının üzerimize işlemiş olması normal. Normal olmayan, silkelenip bu tortulardan kurtulma çabasında olunmamasıdır.
Kendimizi masaya yatırmasını bilmiyorsak, masanın başında başkalarına dair kararlar almayı da kendimize hak görmeyelim. Sorunlarımızın, eksikliklerimizin, yanlışlarımızın bilinmesinden çekinmek yapılan en büyük hatadır. Çünkü bunlardan bahsetmek, ortaya koymak, tanımlamak çözmek için atılan en önemli adımdır. Bu adımı atar, ardından çözme çabasıyla ardıl adımları atarsak, deliklerin ardından düzenin kaleleri değil, içimizde filizlenen devrimin tohumları çıkar.
K. E. Rüzgar