Parti Okulu Habip Gül Devresi... / 2011
Sınıf çalışmasının sorunları-1
Cihan: Gündemimizde sınıf çalışmasının sorunları var, bunu tartışma konusu olarak ele alıyoruz. Yaptığımız herşey sonuçta başarılı bir sınıf çalışmasını gerçekleştirebilmek amacına yönelik. İdeolojik eğitim, kadrolaşma, sağlam bir örgüt, olanaklar, bütün bunlar sonuçta sınıfı devrimcileştirme çabasına yönelik işler. Konunun dünya görüşü içindeki yeri belli, ideolojik çizgimiz içindeki yeri belli, devrim stratejimiz içindeki yeri belli, taktik yönelimimiz içindeki yeri belli, parti anlayışımız içindeki yeri belli. Partimizin III. Kongre’sinin “Sınıf eksenli partiye geçiş!” hedefi ve çağrısı var. Bir mesafe aldık elbette, bir yere geldik. Artık sınıfla anılan bir hareketiz ve bu boşuna değil, bu alanda katettiğimiz mesafenin bir yansıması.
Bu kuşkusuz bu alanda mesafe aldığımızın bir göstergesi ama bu işin dıştan bakanlara görünen yönü. İçinden biz baktığımızda, belirgin bir yetersizlik içinde olduğumuzu da görüyoruz. Bunun dönemle, sınıf hareketinin gelişim düzeyiyle, başka bazı faktörlerle olan bağını bir yana koyuyorum, bunları bilinen veriler kabul ediyorum. Sonuçta bu veriler temeli üzerinde, yani dünyanın ve Türkiye’nin bugünkü koşullarında, sınıf mücadelesinin bugünkü düzeyinde ele alındığında bile, yürüttüğümüz sınıf çalışmasının henüz gerekli başarıyı sağlamadığı görülüyor. Zorladığımız ama bir türlü de aşamadığımız bir tür kısırlık var. Zaman içerisinde ilerlemeler var kuşkusuz ama bunların belli sınırları var. Bunlardan umulan yararın, kalıcı sonucun çok azını elde edebiliyoruz.
Bu neden böyledir? Buradaki sorun nedir? Biz neyi eksik bırakıyoruz, neyi fazladan yapıyoruz? Neyi göremiyoruz, neyi değerlendiremiyoruz? Konuyu çeşitli yönleriyle irdeleyip tartışmamız lazım. Pratik çalışmamızın sorunları burada sözkonusu olan ve bu sorunlara en yakın olan ise bizzat sizlersiniz. Dolayısıyla bu tartışmayı verimli bir biçimde ancak sizler yapabilirsiniz.
Ben isterim ki, yerel örgütler içerisinde yeralan, dolayısıyla böyle bir çalışmayı organize etmek, çekip çevirmek ve ilerletmek sorumluluğuyla yüzyüze olan insanlarımız, parti basınımızda döne döne sınıf çalışmamızın sorunlarını tartışabilsinler. Yazık ki böyle tartışmalar henüz gereğince yapılmıyor. Halbuki bu süreci hayatın içinde dolaysız olarak bizzat bu konumdaki yoldaşlar yaşıyorlar. Çok çeşitli sorunlarla bizzat onlar karşı karşıya kalıyorlar, paha biçilmez deneyimleri onlar yaşıyorlar. Sonuçta bir iş yapılıyor, planlamalara gidiliyor, pratik bir yönelime giriliyor, çeşitli araçlar kullanılıyor. Önümüzde de bir sınıf kitlesi ve onun belirli bir hareketi var. Bunun üzerine kadroların zengin bir gözlem ve deneyime sahip olabilmesi, bundan hareketle de basınımızda sürekli olarak sınıf hareketinin sorunlarını tartışabilmesi lazım.
Geçen gün içinizden bir yoldaş benden sınıf çalışmasının sorunları üzerine yakın zamanda Ekim’de yayınlanmış iki yazı talep etti, anlamlı ve işlevli yazılar olarak gördüğü için. İlginçtir, ikisi de sınıf çalışmasının pratik alanına göreli olarak uzak olan yoldaşlar tarafından, üstten, yani MK’dan yazılmış yazılar. Halbuki yerel kadrolar hayatın içinde, sınıf çalışmasının ve sınıfla ilişkilerin göbeğinde yer alıyorlar, bu sorunlarla doğrudan onlar yüzyüzeler. Ve bizim göremediğimiz sayısız zengin ve açıklayıcı ayrıntıyı onlar görebiliyor, bilebiliyorlar, dolayısıyla onlar değerlendirebilirler. Bu türden yazıların da onlardan gelebilmesi gerekir.
Peki ama bu neden yapılamıyor? Ben herşeyden önce bu iş edinilmiyor diye düşünüyorum ve bunu gerçekten anlayamıyorum. Çalışmamız neden gereğince ilerlemiyor, neden istediğimiz ve hedeflediğimiz sonuçları alamıyoruz? Bunca emek veriyoruz da buna rağmen neden belli sınırlarda kalıyoruz? Belli fırsatlar yakalıyoruz da neden bunlardan kalıcı sonuçlar elde edemiyoruz? Bu kadar işçi ilişkilerine ulaşıyoruz da neden bunlardan gereğince kadrolaşamıyoruz? Örgütçü devrimci bir kadronun aklında bu ve buna benzer sorular hep olmalı ve o sürekli olarak bunlara yanıt arayabilmeli. Kendi organında döne döne bunları tartışabilmeli, partiye raporlarında bunlara düzenli biçimde yer verebilmeli, Ekim’e ve partinin öteki yayınlarına yazdığı yazılarda bunları ele alıp irdeleyebilmeli, sonuçlar çıkarabilmeli.
Aşmamız gereken sorunlarımızı, özellikle de çalışmada yaşadığımız tıkanıklıkları, hiçbir biçimde kanıksamamalıyız. Kanıksama en tehlikeli davranıştır. Biz hiçbir biçimde şu veya bu gidişata, belli bir biçimde tanımlanmış yönelime mahkum değiliz. Biz belirli bir anda bir yoldan gidiyor olabiliriz, oysa somut sürecin verileri üzerinden bakıldığında ola ki bu yolun bir yere gideceği yok, işte bunu zamanında farketmeyi başarabilmeliyiz. Ve buradan dönmeli, daha farklı bir yol tutmalı, bir başka çıkış aramalıyız. Sorunu sorun edinirsek, amacı da gözden kaçırmazsak, sonuçta bunu başarırız, doğru yolu buluruz. Amaç ne edip edip sınıf çalışmasında ilerlemek, fabrikalarda mevziler kazanmak, işçi hareketi içinde etki alanları yaratmak, işçiler içerisinde kadrolaşmak, giderek devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek vb... Amaç buysa, bu amacı hiç akıldan çıkarmamak, herşeyi buna göre düşünmek, buna göre tartışmak, buna göre planlamak, buna göre de durum gerektirdiğinde değiştirmek gerekir.
Oysa hiç değilse ben bunu pek göremiyorum. Bir yönelime giriyor ve öylece gidiyoruz. Nereye gidiyoruz, nereye gidecek gibi görünüyor bu, gidecek mi gitmeyecek mi sorularını çok fazla sormuyoruz. Oysa bu soruları sorabilmek durumundayız, üstelik döne döne. Bir yerde aynı tonda, aynı biçimde, aynı verimsizlikte bir çalışma sürüp gidemez. Biz mutlaka kendimize bir yol açmalıyız, böyle söyleyeyim. Bir cangıla girdiğinizi düşünün, bir çıkış arıyorsunuz, ilerlemek istiyorsunuz, zaman içinde mutlaka mesafe almak istiyorsunuz. Nerden çıkış varsa, neresi kolaylık sağlıyorsa, neresi geçit veriyorsa, biz orayı bulmak, açığa çıkarmak ve oradan yürümekle yükümlüyüz. Bu büyük bir yaratıcılık gerektiriyor. Hayata devrimci bir bakış gerektiriyor. Kanıksamayı, buradan gelen tutuculuğu, tüketici rutini bir yana bırakmayı gerektiriyor.
Bunu siz yapabilirsiniz. Sizin yaptıklarınızla da biz yapabiliriz. Geçmişte, '90’ların başında içimizden çıkmış tasfiyecilik döneminde, bu konuda çok ilginç bir tartışma hatırlıyorum. Konu henüz sınıf çalışmasının sorunları değildi, daha geneldi ama sonuçta şöyleydi: Bir örgüt var, ortaya bir bakış koyuyor, uygulanmak üzere belli politikalar saptıyor. Bu politikaların eleştirel bir değerlendirmesinin geliştirilmesi, tabandan yukarıya yansıyacak bilgilere, katkılara, iletilen sorunlara, aktarılan deneyimlere sıkı sıkıya bağlı. Evet merkezi önderlik bir çizgi saptar, uygulanmak üzere. Ama sonuçta o çizginin değeri nedir, işlevi ve sınırları nedir, başarı şansı nedir, bu soruların yanıtı hayatın içinde ortaya çıkar. Kadro bunu görür, yakalar, deneyimleri ve çeşitli sorunları partiye iletir. Bu iletilmiş bilgiler, ortaya çıkmış yeni deneyimler, yeni sorunlar üzerinden hareketin önderliği yeni değerlendirmeler ortaya koyar, yeni yollar tanımlar, yeni yönlendirmeler yapar.
Bu, yukarıdan aşağıya ve aşağıdan da yukarıya bu karşılıklı etkileşim, mutlak biçimde olmalıdır. Bu böyle olmadığı sürece, tek yanlı olarak bir hareketin önderliği döne döne daha ilerletici özgün politikalar üretemez. Hele de bu tür alanlarda. Bu Türkiye’de olayların genel gidişatı olsa olur, politika sahnesini dikkatle izlersiniz ve sürekli biçimde yeni değerlendirmelerinizi mümkün mertebe isabetli biçimde yaparsınız. Kadroların aşağıdan katkısına ihtiyaç olmaz, buna gerek de duyulmaz. Ama bunlar partik çalışmanın sorunları, bizzat pratik hayatın sorunları. Bunlar üzerinden yerel kadrolar parti önderliğini düzenli olarak bilgilendirmek, beslemek zorundadırlar. Önderlik organı da ancak bu durumda çalışmaya yeni bir düzeyde başarıyla yön verebilir.
Bizde, daha önce de konuşuldu, deneyimlerin toparlanması ve irdelenmesi alanında bir zayıflık var. Deneyimleri toparlamak ve irdelemek, deminden beri anlatmaya çalıştıklarımı, bu ve benzeri işleri yapmak demektir. Yapılan çalışmanın sonuçlarını döne döne ele almak, irdelemek, sonuçlar çıkarmak demektir. Gidişatı, imkanları, güçlükleri, özetle her türden sorunları düzenli izlemek demektir... Bütün bunları yakalayıp netleştirmek, çalışmanın kendisini bu çerçevede yenilemek, bu arada parti önderliğini bununla beslemek, çıkarılan sonuçları, edinilen deneyimleri partinin geneline yaymak, bütün bunları sürekli iş edinmek demektir.
Bu niye yapılmıyor, en azından gereğince yapılmıyor, bu soruyu yineliyorum. Bu niye yapılmıyor, buradaki sorun ne? Sorunun yanıtını sizler vereceksiniz. Yapan da yapmayan da sizlersiniz, sizler olacaksınız. Buradaki yoldaşların hemen tümü yerel örgütlerde yönetici konumdalar. Yerel alanları yöneten kadrolar olarak çalışmanın sorunlarıyla çok doğrudan yüzyüzedirler. Deminden beri bu niye yapılmıyor dediğim işleri yapacak olan bu kadrolar, somut olarak sizlersiniz. Yapmalısınız da. Ekim’e yazı için konu isteniyor bizlerden. Konu işte bütün bu sorunlar, hayatın içinde sayısız konu var... Önümüz tıkanık olacak, aylar hatta yıllar boyunca çalışacağız, buna rağmen çalışmada anlamlı bir ilerleme kaydedemeyeceğiz ya da çeşitli güçlüklerle karşılaşacağız ve yazı konusu bulamayacağız! Tutup bunlar yerine genel ya da soyut yazı konuları arayacağız!
Sınıf çalışmamızın bütün ayrıntılarında çok temelli bazı sorunlar saklı gerçekte. Bu pratik sorunlardan o denli temelli konular soyutlanabilir ki. Ama bu, bu gözle bakmayı ve bundan sonuçlar çıkarmayı gerektirir. Ben önemli bir sorun alanının alışılmışı, gidişatın kendisini kanıksamak olduğunu düşünüyorum. Tabii ki ikide bir plan değiştiremeyiz. Sonuçta izlenen çizgide ısrar denilen bir sorun da var. Evet ama, çalışmanın gidişatı içerisinde, bunun bir geleceği olup olmadığını anlama ihtiyacı ve yeteneği diye de bir sorun var. Bu gözle bakarsak zaten durumu anlarız ve ola ki, çalışma şimdi zorlanıyor ama sabredip soluğumuzu tutmalıyız, sonuçta bu bir yere varacak, deriz. İşte imkan, işte potansiyel, işte belirtiler, dolayısıyla da sabır deriz ve ısrarımızı sürdürürüz. Ya da ola ki durum gerçekten umut kırıcıdır, buna ilişkin ciddi işaretler vardır, tersinden bunu görürüz; bu böyle gidecek gibi değil der, başka bir çıkış yolu arar, yeni yollar ve yöntemler deneriz. (...) Bu gerçekte güçlü bir partinin temel bir özelliğidir de. Partide bu türden bir yaratıcılık, farklı kademelerde ortaya çıkan, çıkacak olan bu türden bir yaratıcı inisiyatif, bu partinin gerçek gücünün bir yansıması olacaktır, öyle sayılacaktır.
Sınıf çalışmasının pratik sorunları üzerine en anlamlı yazıları daha çok MK üyelerinin yazması, sanıldığının aksine iyi bir durum değil. Buradaki başarının genel bilgi ve deneyim birikimi ile bir alakası yok. Bu başarının gerisinde sorunu dert etmek var, üstünlük buradan geliyor. Biz sınıf alanında ilerlemek istiyoruz, ilerleyemiyoruz, ne yapıp da ilerleyebiliriz kaygısını güttüğünüz zaman, işte bir takım anlamlı öğeler içeren o türden yazılar çıkabiliyor ortaya. Olay tümüyle bu, işin sırrı bu.
Hepimiz bunu çok temel bir kaygı edinmeliyiz. Tamam, parti, örgüt, teori şu bu diyebiliriz, ama bunların hepsi hiç değilse şu aşamada tümüyle sınıfı devrimcileştirmek için. Çünkü devrim yolu buradan geçiyor, devrimin zaferi ancak bununla mümkün. Şaşmaz amaç devrim, devrimin zaferi. Buna giden yol ise buradan, sınıfı devrimcileştirmekten geçiyor. Burada el elde, baş başta kaldığımız sürece, devrim mücadelemiz de yerinde sayıyor demektir, sonuçta hiçbir şansımız kalmıyor demektir. Kendiliğinden patlar gelir, zaten öyle de gelir, bunu bir yana koyuyorum. Ama en iyi durumda yanıbaşımızdan geçer gider, bizim herhangi bir müdahale şansımız olmaz. Olabilmesi için, önden her bakımdan bir hazırlık şart. Bu, olmazsa olmaz koşuldur.
Bunları Kuruluş Kongresi’nde de enine boyuna tartıştık. O dönemde Türk Metal çetesinin ihanetine karşı koca bir metal isyanı başladı bir anda, 1998 Ekim’inde. Biz de kongredeyiz ve tam da sınıf çalışmasının sorunlarını tartışıyoruz. Oturduk, bu durum üzerinden de konuyu ele aldık, bunun tutanakları yayınlandı. Patlamasına patladı da ama siz Bursa’nın metal fabrikalarında yoksanız, İzmir’in metal fabrikalarında yoksanız, patlasa ne olur ki! Siz ona üç günde yetişemediniz mi zaten geçip gidiyor. İyi ama eğer o güne kadar dışındaysanız, üç günde yetişebilme şansını nasıl ve nereden bulabilirsiniz ki? Oralarda bir yerlerde sizin önden bir hazırlığınız, bir tutamağınız, önden kazanılmış bir takım mevzileriniz olacak ki, on yer kaynaştığında o bir ya da birkaç mevzi üzerinden geriye kalan sekiz-on yeri de etkileyip sürükleyebilesiniz. 15-16 Haziran’da yaşanan bir bakıma budur, bir takım öncü fabrikaların çıkışı ve geriye kalanı ardından sürüklemesidir. Her yerde bir takım sağlam mevzilere sahip olabilmeliyiz. Seçilmiş hedeflere yoğunlaşmış çalışmayla hedeflenen de budur zaten.
***
Genele yönelik propaganda-ajitasyon faaliyeti ile seçilmiş hedeflere yoğunlaşmış çalışma arasındaki ilişki, daha çok da çelişki üzerine tartışmıştık daha önce. Politik bir parti tabii ki genele hitap eden bir politik propaganda-ajitasyon çalışması da yürütebilmelidir. Sonuçta siz topluma kendinizi ne kadar çok duyurursanız, seçilmiş hedeflere yönelik çalışmanızda da o ölçüde başarılı olma şansınız artar. Elbette ki böyle bir genel konumumuz olmalı. Ama bu sizin seçilmiş hedeflere yoğunlaşması gereken çalışmanızı zayıflatacak, zora sokacak biçimde de olmamalıdır. Bununla çeliştiği noktada aslolan, yoğunlaşan planlı çalışmadır. Çünkü kalıcı ilişkiler ve mevziler buradan, bu çalışmayla kazanılır. Bu nedenle ikisi arasındaki bağı doğru bir biçimde ele almak, aradaki dengeyi amaca uygun bir biçimde kurmak zorundayız
Parti öncesi dönemde, EKİM’in hemen tüm genel konferanslarında bu mesele çeşitli yönleriyle tartışılıp değerlendirildi. Örneğin EKİM III. Genel Konferans Belgeleri arasında yerel çalışma ile genel çalışma ilişkisi üzerine anlamlı bir bölüm de var. Sorun orada başlıca esasları üzerinden ortaya konuluyor. Hala da sorun esası yönünden orada ortaya konulduğu gibidir. (...)
Geçen gün burada bir yoldaş, tam da araçların kullanımı sorunu tartışılırken, bu sorunun rasyonal çözümü üzerine anlamlı bir görüş formüle etti. Bir partinin çalışmada gözettiği hedefler vardır, araçların kullanımı bu hedeflere uygun olmalı, ona hizmet etmeli, onun başarısına götürmelidir; onu zayıflattığı her durumda ise bu, kullanılan araçların, ya da onların kullanım biçiminin amaca uygunsuzluğunun bir göstergesidir, dedi.
Olay kabaca budur, bu bakışaçısı tümüyle doğrudur. Sizin planlı bir yöneliminiz olacak ve materyalinizi buna göre kullanacaksınız. Ölçüsüzce materyal kullanmak kendi başına marifet değildir; dahası, eğer yoğunlaşmanızı, planlı çalışmanızı zora sokuyorsa, amaca uygun düşmüyor demektir. Ölçüsüzce materyal kullanmaktan yaratmaya çalıştığınız etkinin sonuçlarını devşirecek gücü ve zamanı bulamıyorsanız eğer, burada ciddi bir sorun var demektir. Biz buradaki sorunu çözmek zorundayız. Genel propagandayı somut hedeflere dayalı çalışma ile uyumlu hale getirmek zorundayız. Dengeyi, o organik bütünlüğü doğru kurmak zorundayız. Amaç şaşmaz biçimde mesafe katedebilmektir, somut mesafe! Eğer fabrikalarda mevzi tutamıyorsanız, işçi ilişkilerinizi çoğaltamıyorsanız, işçiler içerisinde kadrolaşamıyorsanız, çalışma boşa kürek çekiyor demektir. Olur mu, onbinlerce bildiri dağıttık, binlerce afiş yaptık, herkes de bunları görüyor! demenin bir anlamı yok. Zira bu kendi başına bir şey kazandırmaz. Bu genel bir etki yaratır ama somut bir sonuç yaratmaz. Biz o genel etkiyi somut bir sonuca bağlayıp adım adım güç kazanmalıyız, ihtiyacımız olan şey bu. Kitle bağlarımız genişleyebilmeli, kadrolaşmamız nitel ve nicel yönden güçlenebilmeli, fabrika mevzilerimiz çoğalabilmelidir.
Bu açılardan çalışma halihazırda bir zayıflık içerisinde. Bu son bir yıl içerisinde katedilen ya da atılmış görünen yeni adımlara, yakalanmış görünen yeni fırsatlara rağmen bu böyle. Aylar boyu sürüklediğiniz bir işçi direnişi size bir hava katabilir, sesiniz ta Avrupalar’da bile yankılanabilir. Ama direnişi bittiğinde elinizde anlamlı bir şey kalmamışsa eğer, burada çok belirgin bir sorun var demektir.
(...)
Ufkumuzu genişletmemiz, hayallerimizi büyütmemiz gerekir. Küçük grup ruh halinden sıyrılmamız gerekir. Artık bir sınıf partisi duygusuyla davranalım, bunu tüm benliğimizde hissedelim, tüm davranışlarımızda sergileyelim. Düşünsel yapımıza bakıyoruz, programımıza bakıyoruz, politik değerlendirmelerimize bakıyoruz, yirmi yıl içerisinde tuttuğumuz soluğa bakıyoruz, yarattığımız değerlere bakıyoruz, bütün bunlar temel önemde üstünlüklerimiz. Biz de artık bunun verdiği yeni düzeyde bir moral güçle, buna dayalı bir özgüven ve buna uygun bir iddia ile hareket edebilmeliyiz.
Kadrolarımızı hiçbir hareketin kadroları ile kıyaslamıyorum. Bizim insanlarımız yeni bir kültürün insanları, temiz, samimi, inançlı ve kararlı devrimciler. Bu, bu partinin yarattığı kültürün, biriktirdiği değerlerin bir ürünü. Bu önemli bir kazanım. Bunu hiçbir biçimde bir kibre konu etmeyelim ama büyük bir özgüvenin dayanağı olarak da değerlendirmesini bilelim. Biz bu ülkede ve durgun bir tarihi dönemde yirmi yıldır soluğumuzu tutuyoruz, büyük bir emek sarfediyoruz. Politik ve moral bakımdan olmasa da fiziki bakımdan adeta yoktan varetmişiz. Devrimci bir birikimden, bir kültürden geliyoruz, ondan güç aldık, ondan beslendik ve bunu da her zaman açıklıkla dile getirdik. Ama fiziki anlamda neredeyse yoktan varedilmiş bir hareketiz, tam da varolan bir dizi hareketin yok olup gittiği, tükenip tasfiye olduğu bir evrede üstelik.
Bunları niye söylüyorum? Biz sınıfın öncü partisi, dolayısıyla sınıfı kucaklaması gereken parti bilincine, ruhuna, özgüvenine, iddiasına sahip olmalıyız. Söylemden öteye bizi tepeden tırnağa kaplayan bir duygu, düşünce ve davranış olmalı bu. Sarı ya da pembe sendikacının karşısına böyle çıkmasını bilelim, kapitalistin karşısına böyle çıkmasını bilelim, öteki sol çevreler karşısında böyle durmasını bilelim. Tekrar ediyorum, bunun kibirle bir alakası yok, bu hak edilmiş doğal bir kimlik bizim için, öyle olmalıdır. Mesele kaba bir övünç meselesi değil fakat bu duyguyu derinden hissedebilmek ve buna göre davranabilmek meselesidir.
Bunca yılın birikiminden sonra artık bir dizi işçi direnişine önderlik edebilmek başarısı bizi hiçbir biçimde tatmin etmemelidir. Bunu önemseriz kuşkusuz, ama biz böyle nice direnişe pekala önderlik edebiliriz, etmeliyiz diye de düşünürüz. Başkan Mao’nun “enginleri fethetme ruhu” dediği duyguyu derinden yaşayabilmeliyiz. “Enginleri fethetme ruhu”na dayalı geniş bir bakışaçısıyla hareket edebilmeliyiz. Bunun ürünü zengin bir düşünce ve duygu dünyamız olmalı. Hedeflerimiz bu açıdan geniş olmalı. Yüklenmeliyiz ve mutlak biçimde mesafe almalıyız.
Kongreler yapıyoruz, ortaya bir takım şiarlar atıyoruz. Bunlar gerçekleştirilmek içindir. “Devrimci örgüt yaşamsaldır!” derseniz, ama aradan geçen birkaç yıla rağmen hala da devrimci örgüt sorununun sıradan yönleriyle uğraşmak durumunda kalırsanız, bu bir tutarsızlık olur. “Sınıf eksenli parti!” derseniz, ama aradan geçen iki seneye rağmen bu alanda anlamlı bir mesafe alamazsanız, bu bir tutarsızlık olur. Bu o kongrelerin anlamını, işlevini, misyonunu zayıflatır. Sonuçta parti bir hedef koymuş, o zaman herşeyi buna göre tartışacağız, buna göre planlayacağız, buna göre yoğunlaşacağız. Ve sonuçta koparıp alacağız, hedeflediğimizi başaracağız!
(...)
Evet, bu konuşma uzar gider böyle. Ama önemli olan sizin söyleyecekleriniz, önemli olan birlikte yapacağımız tartışma. Sınıf çalışması alanındaki güçlüklerimiz gerçekten neler? Neden bunca emeğe rağmen bu denli zayıf kalabiliyoruz? Elbette, katettiğimiz bir mesafe var. Bunu dost düşman önünde vurguluyoruz da. Biz yirmi yıldır soluğumuzu tutuyoruz, sınıf içinde çalışıyoruz, bir biçimde temel de tuttuk, bunun altını kalınca çiziyoruz, çizmeliyiz de. Ama içimize döndüğümüzde, bunca emeğe ve yoğunlaşmaya rağmen ve bunca yılın ardından neden hala çalışmamızın böyle zayıf kaldığını da sorgulamalıyız. Bu gerçeği açıklıkla görmeli, nedenlerini anlamaya ve bir an önce aşmaya bakmalıyız.