Logo

Kitle eylemlerine müdahale sorunu ve görevler


Kitle eylemlerine müdahale sorunu ve görevler

Parçalı bir görünüm sergilese de son yıllarda sınıf ve kitle hareketliliğinde bir canlanmadan söz ediyoruz. Özellikle fabrika eksenli hak arama ve mücadele eğilimlerinin öne çıktığı bu süreçte hareketin birleşik ve merkezi bir karakter kazanmasının önemine vurgu yapıyoruz. Mücadele dinamiklerinin daha ileriye taşınabilmesi, önündeki engelleri aşabilmesi ve sermayenin saldırılarına karşı topyekûn bir direnişin örgütlenebilmesi bakımından bunun öneminin altını çiziyoruz.

 Bu çerçevede gerçekleşen her türlü eylemin, özellikle de merkezi eylemlerin taşıdığı önem açıktır. Elbette hareketin merkezi bir hatta çekilmesi tek başına merkezi eylemlerle sağlanamaz fakat bu ihtiyacın sınıf kitleleri tarafından anlaşılması bakımından merkezi eylemlerin önemli bir rol oynayacağı ortadadır. Tersinden, sendikal bürokrasinin de yıllardır bu tür eylemlilikleri tabandan bir basınç olmadığı sürece örgütlemediği, bu basınca dayanamayıp hayata geçirmek zorunda kaldığında ise hareketi kötürümleştirmek ve umutsuzluk yaymak için iç boşaltma tarzında gerçekleştirdiğini biliyoruz.

Tam da burada sınıf devrimcileri olarak bizlerin, bu türden eylem ve mitinglere önemine uygun bir tarzda müdahale edip edemediğimiz sorunu karşımıza çıkıyor. Zira kimi zaman yaşanan pratikler, iddiamız ve taşıdığımız misyonla uyuşmayan görüntüler verebiliyor. Eyleme katabildiğimiz kitle sayısından eylem alanında ortaya konulan disipline, sloganlara katılımdan kortejlerimizdeki canlılık ve ruha, alandaki kitleye dönük müdahalemizden kürsüye dönük müdahaleye kadar bir dizi noktada zayıflıklar yaşanabiliyor.

Bu olumsuz pratiğin daha çok işçi eylemlikleri ve mitinglerinde dışa vurması bir nebze “anlaşılabilir” olsa da asla kabul edilemez. Örneğin, politik gündemler üzerinden gerçekleşen eylem ve mitinglerde duruşumuzla, coşkumuzla, alana müdahale noktasında kullandığımız araçlarla devrimci iddia ve misyonumuza uygun tok bir duruş sergileyebiliyoruz. Elbette bunda bu tür eylemlerin siyasal içeriği, devrimci ajitasyonun daha dolaysız kullanılması, eyleme katılan bileşenin niteliği önemli bir rol oynuyor.

Ama sınıfın devrimci temsiliyeti iddiasıyla yola çıkan bizler, işçi ve emekçi kitlelerin geniş bölüklerinin toplandığı alanlarda da aynı devrimci coşkuyu, disiplini ve müdahale tarzını sergileyebilmek durumundayız. Evet, sendika bürokratları ya da reformistler, işçi ve emekçi eylemliklerinde kendi ruhsuzluklarını, yılgınlıklarını, icazetçi anlayışlarını alandaki sınıf kitlelerine bir şekilde taşımaktadırlar. Alana taşıdığımız işçi ilişkilerinin bir kısmı da alanın genel havasından etkilenerek bir gevşek ruh haline kapılabilmekte ve dağınıklığın bir parçası haline gelebilmektedirler.

Ama unutmamalıyız ki, burada devrimci özne olarak sorumluluk bizlere düşüyor. Kortejimizde yer alacak her bir ilişkimizi, eylemin anlam ve önemi, alanda nasıl hareket etmesi gerektiği üzerinden eğitebilmeli, alanda devrimci duruşumuz, disiplinimiz ve coşkumuzla onları motive edebilmeli, bu coşku ve canlılığı alana kazandırma misyonuyla hareket edebilmeliyiz.

Elbette kitle eylemlerine katılımımız ve müdahalelerimiz sadece alandaki duruşumuz üzerinden ele alınamaz. Her bir eylem veya mitingin değerlendirilmesi; ön sürecini kitle çalışmasına ne oranda konu edebildiğimiz, katılımı hangi düzeyde örgütleyebildiğimiz, alana taşıdığımız güçlerde nasıl bir bilinç açıklığı yaratabildiğimiz, alandaki işçi ve emekçilere politika ve şiarlarımızı ne oranda taşıyabildiğimiz, kaç öncü unsurla temas kurabildiğimiz, sendikal bürokrasinin ve reformist politikaların etkilerini kırma noktasında ne ölçüde başarılı olduğumuz, gelecekteki eylemlere dönük olarak ne tür dersler çıkardığımız ve bu değerlendirmeleri eyleme taşıdığımız kitleyle birlikte yapıp yapamadığımıza kadar bir dizi nokta üzerinden ele alınabilmelidir.

Eğer merkezi mitinge katılımımız ve alana dönük müdahalemiz üzerinden eksiklik ve yetersizlik tespiti yapıyorsak, bunun nedenlerini ön sürecinden başlayarak geriye dönük toplam bir muhasebe üzerinden gerçekleştirebilmeliyiz.

Kendi güçlerimizde ve mitinge taşıdığımız ilişkilerimizde sözkonusu eylemin süreçteki önemi hakkında yeterli bir bilinç açıklığı sağlayabildik mi? Ön çalışmasını yaygın bir kitle çalışmasına konu edebildik mi? Daha fazla katılımı örgütleyebilmek açısından hangi araç ve yöntemleri devreye soktuk? Bu araç ve yöntemler üzerinden etkili bir sonuç alabildik mi? Alamadıysak nedenleri üzerine tartıştık mı? Alanda nasıl konumlanmamız, hangi şiarları öne çıkarmamız gerektiğine dair tartışmalar yürüttük mü? Mitingde hangi araçları kullanmamız gerektiğini planlayıp, kimlerin ne türden görevler üstleneceğine dair bir işbölümü yaptık mı?

Kortejlerimiz, gerek görsellik, gerek disiplin ve canlılık, gerekse slogan ve şiarlarımızın alana taşınması bakımından devrimci bir iddiayı taşıyabildi mi? Kürsüden verilen mesajlar, devrimci şiarlarla yanıtlanabildi mi? Mitinge katılan kitlenin ruh hali ve eğilimleri gözlemlenerek buna uygun müdahaleler yapabildik mi? Alanda kaç fabrikadan işçiyle temas kurabildik? Ajitasyon ve propaganda araçlarımızı ne kadar etkili bir tarzda kullanabildik? Buralarda yaşanan eksiklikler varsa nedenleri ve sorumlularına dair bir muhasebe yaptık mı? vb...

Bu ve benzeri sorulara vereceğimiz yanıtlar, eksiklik ve yetersizliklerimizin gerçek nedenlerini ortaya koyacaktır.

Kitle eylemlerine katılım ve müdahale tarzımızı çok yönlü olarak değerlendiremeyen organ ve birimlerimiz, eylemlere taşıdığı güçleri etkileyip eğitmeyi başaramayacak ve alanlarda dağınık, devrimci iddia ve misyondan uzak bir görüntü sergilemekten kurtulamayacaklardır. Böyle bir durumda, iyi organize edilememiş, nerede nasıl müdahale etmesi gerektiğini bilemeyen, alandaki politik havayı izleyip kavramak yerine kendi içine dönmüş, ikili-üçlü sohbetlerin yaşandığı zaaflı bir tabloyla yüzyüze kalınacaktır.

Komünistler olarak kitle eylemlerine dönük müdahalemizi hiçbir zaman küçük burjuva hareketlerin yaptığı gibi kendi dar ihtiyaçlarımız üzerinden ele almadık, almıyoruz. Her eyleme sınıf hareketinin ihtiyaçları üzerinden bakıyoruz. İşçi ve emekçi kitlelerin üzerlerindeki ölü toprağını atabilmeleri, sendikal bürokrasinin kurduğu hâkimiyeti kırabilmeleri, ileri öncü unsurları şahsında birleşik, militan bir sınıf hareketi geliştirme ihtiyacını kavrayabilmeleri doğrultusunda eylemlere müdahale etmeye çalışıyoruz. Devrimci politika ve şiarlarımızla birlikte alandaki duruşumuz ve müdahale tarzımız üzerinden de bunu sergileyebilmek durumundayız. Her kitle eyleminde bu iddia ve misyon duygusuyla hareket edebilmeli, her zaafiyet belirtisini kolektif bir eleştiriye konu edebilmeliyiz.


Üste