Logo

Seçim kampanyası ışığında…


Seçim kampanyası ışığında…

Kazanımlarımız ve yetersizliklerimiz

Aylara yayılan yoğun bir kampanya döneminin ardından, bu dönemin birikimlerine de dayanan bir seçim süreci yaşadık. Özel bir siyasal yoğunlaşma ve yüklenme dönemleri olan seçim sürecini yaklaşık birbuçuk aylık bir kampanyaya konu ettik. “Sınıfı örgütleme seferberliği” üst başlığıyla örgütlediğimiz kampanya döneminde yakaladığımız tempoyu koruduk.

Sınıfı örgütleme seferberliğinde temel çalışma merkezlerimiz fabrikalardı. Güç ve imkanların seferber edilerek fabrika çalışmalarından yakalanacak imkanların örgütlenmesi, eylemli bir mücadele içerisine sokulması bu kampanyanın en somut hedefiydi. Bu bakımdan özellikle mevzi direnişler ve bu direnişler ekseninde örgütlenen siyasal faaliyetimiz yüz ağartıcıdır. Ekonomik-sendikal hak eksenli mevzi mücadeleleri örgütlemek ve bu mücadelelere dayanarak siyasal alana müdahale edebilmek başarısını gösterdik.

Bu bütünlüğü sağlamış olmanın önemini geçmiş deneyimlerimizden de biliyoruz. Geçmiş dönem kampanyalarında yaşanan en önemli sorunların başında, bu bütünlüğü kuramamak geliyordu. Sınıf zemininde yol almaya odaklanmış ve ekonomik-demokratik sorunlarla sıkı sıkıya ilişkilendirilmiş kampanyalarımızda siyasal görevlerin ihmal edilmesi, diğer taraftan da siyasal gündemler eksenli kampanyalarımızda sınıf zemininde sahip olduğumuz olanaklarımızı kullananamamak gibi sorunlar yaşanmıştır. Seçim kampanyaları ise bu bakımdan en çok zorlandığımız süreçler olmuştur. Tüm toplumu ilgilendiren böylesi özel bir siyasal süreçte toplumun geniş kesimlerine seslenmek ihtiyacı ile işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyinin sınıfa dayanarak toplum ölçeğinde politik bir odak olmayı zorlaştırdığı koşullar, bu sorun için nesnel bir zemin oluşturuyordu. Bu durumda, fabrika merkezli yoğunlaşmanın zayıflaması gibi bir sorunla karşı karşıya kalabiliyorduk.

Seçim kampanyasına başlarken yanıtlanması gereken en önemli sorunlardan biri, bu sorunun nasıl aşılacağıydı. Özellikle “sınıfı örgütleme seferberliği” ile sınıf içerisinde güç ve mevzi kazanmak doğrultusunda yakalanan motivasyon-yoğunlaşma üzerinden elde edilen mesafenin tehlikeye düşecek olmasıydı. Bu nedenle örgütlenecek seçim kampanyası üzerine saflarımızda yürütülen tartışmaların odağında bu sorun bulunuyordu.

Seçim kampanyamız boyunca tüm planımızı fabrika temelli yoğunluğumuzu zayıflatmayacak biçimde yaptık. Çalışmanın yoğunlaşma alanları ile yaygınlığını bu önceliğin gerektirdiği bir biçimde belirledik. Bu, propaganda-ajitasyon materyallerimizi öncelikle fabrikalara ve sanayi havzalarına götürmek anlamına geldi. Ondan sonra ise işçi-emekçi semtlerine doğru çalışma alanı genişletildi.

Ancak bu kadarını yapmak sorunumuzun çözümü için yeterli değildi. Zira geçmiş seçim kampanyalarında da bu kadarını yapmaya çalışıyorduk. Zorlanma devrimci sınıf programının ve onun seçim platformunun sözünü sınıf kitlelerine taşımakta değil, fabrikalardaki özgün gündemlere bağlı çalışmanın yoğunluğunu sürdürmekte ve genel siyasal süreçlerle özgün gündemler arasında canlı bir ilişki kurmakta, bunu pratik bir müdahale ve eylem sürecine dönüştürmekte yaşanıyordu. Fabrikalar ve sanayi havzaları günlük çalışma ve mücadelenin zeminleri haline getirilemediği koşullarda, semtler politik çalışma zeminleri haline gelebiliyordu.

Seçim kampanyamızın en önemli olumluluğu bu duruma düşmemek olmuştur. Her ne kadar sınıf eksenli çalışmada derinleşme yaşanamamışsa da, yoğunlaşmada zayıflama olmamış, dahası seçim kampanyası önceki dönemde elde edilen imkan ve mevzilere dayalı bir politik etkinlik süreci biçiminde de kurulmaya çalışılmıştır. Somut kazanımları sınırlı olmakla birlikte, fabrika çalışmalarında gözle görülür bir zayıflama yaşanmamıştır. Nispeten yaygın bir politik çalışma ile fabrikalardaki yoğunlaşmanın bir arada gerçekleştirilebilmesi, bu sürecin en önemli kazanımıdır.

Kampanyada sınıf merkezli yoğunlaşmada ısrarın asıl kaynağında partinin bu alanda katettiği mesafe vardır. Sınıf içerisindeki bazı mevzilere dayanarak siyasal planda sözümüzü söyleyebilmemiz de yine sınıf çalışmasında alınan mesafeyle ilgilidir. Örgüt sınıf eksenli bir çalışma içerisinde giderek reflekslerini oluşturmakta, tarzını yaratmaktadır.

 Genel çerçevede yakalanan bu düzey elbette ki yetersizdir. Seçim kampanyamız aşmakta zorlandığımız zayıflıklarımızı bir kez daha ortaya koymuştur. Kampanyanın en önemli zayıflığı genel bir propaganda faaliyeti olmanın ötesine yeterince geçememesi olmuştur. Genel propaganda materyalleri yerel ve özgün gündemler temelinde hazırlanmış araçlarla yeterince güçlendirilememiştir. Başarılı örnekler elbette vardır. Düzen partilerinin emek düşmanı karakterini yerel örneklerle gösteren bildirge böyle bir örnektir. Bazı bölgelerde hedef fabrikalara özgün materyallerle seslenilmiş olması bir başka örnektir. Bu örnekleri çoğaltmak ve genel bir çalışma tarzı haline getirmek durumundayız. Propaganda-ajitasyon araçlarının zenginleştirilmesi, yaratıcı araç, biçim ve yöntemlerin kullanılması demektir bu. Mevcut durumda belli bir kısırlık yaşadığımız açıktır. Öyle ki bazı yerellerde çalışmalarda kullanılan araçlarımız merkezi bildirge ve afişin ötesine geçemeyebilmiştir. Önümüzdeki dönemde bu sorunu aşmaya yönelik çözücü adımları atmalı, olumlu örneklerimizi tüm alanlarımızda yakalanmış bir düzey haline getirmeli, ileri olanları daha da güçlendirmeliyiz.

Sorun sadece ajitasyon-propaganda araçlarının çeşitliliği konusu da değildir. Bu araçlarımızı etkili ve verimli bir tarzda kullanamamak gibi bir sorun yaşadığımız da görülmektedir. Açıktır ki, sorun bu araçları bir biçimde kullanmak değil, amaca uygun biçimde en etkili ve verimli biçimde kullanabilmektir. Örneğin “kapı altı” tabir edilen yöntemle dağıtmak yerine, ekipler halinde sesli ajitasyonla sanayi havzalarına ve emekçi semtlerine yapılan dağıtımların çok daha etkili olduğunu biliyoruz. Nitekim seçim kampanyası döneminde çalışmayı bu tarzda örgütleyen bazı yereller, onlarca yeni ilişkiden sözedebilmektedirler.

Yapılması gereken, yoğunlaştığımız hedefler üzerinden sistemli ve çok yönlü bir çalışmayla devrimci bir rüzgar estirmek, emekçilerin devrimci politikaya uzaklıklarını kırmaktır. Bu da güçlü, ısrarlı ve sistematik bir çalışmayla mümkündür. Fabrikasında, semtinde, kahvesinde, kent meydanında devrimci politikayla karşılaşan işçinin, devrimci politikadan etkilenmesi kolaylaşacaktır. Kararlı, tok ve kendinden emin bir çalışma bu sonucu verecektir. Bugün bu düzeyde bir faaliyet kapasitesi ortaya koyabilen pek az yerelimiz vardır.

Bunda kadrosal yetersizliğin belirleyici bir rol oynadığını biliyoruz. Fakat kadrosal yetersizliğimizi de doğru bir çalışma tarzıyla aşabiliriz. Öyle ki partinin omurgasını oluşturan örgütleri dışında yer alan nispeten geniş sayılabilecek bir çevre ilişki ağına sahibiz. Bazı yerellerde bu bakımdan daha ileride, bazılarında daha gerideyiz. Sorun ilişki yokluğundan değil bu ilişkilerin örgütlenmesinde yaşanmaktadır. Başta fabrikalar olmak üzere tüm çalışma alanlarımızda çevre ilişkilerine dayanabilmekten, onları politik platformumuza kazanmaktan, uygun esneklikte örgütsel zeminler içerisinde tanımlayıp harekete geçirebilmekten söz ediyoruz. Bu seçim döneminde hayata geçirilmeye çalışılan propaganda grupları bunun araçlarından biridir. Bunun anlamı, her bir ilişkimizi bu tür zeminlerde yan yana getirmek ve hedef alanlara yönelik sistematik bir faaliyet içerisine sokabilmektir. Buradan ilerlemek, örgütlenmeyi büyütmenin ve yeni güçleri kazanabilmenin de anahtarıdır. Çünkü siyasal kampanyalarda örgütlenmenin hedefinde hem yeni ilişkiler kazanmak, hem de çok yönlü bir faaliyet içerisinde çalışmaya katılan güçleri daha ileriden kazanmak vardır. Bu da doğal olarak en başta çeper örgütlenmeleri üzerine düşünmek ve çalışmanın her aşamasında gözetmek anlamına gelmektedir. Bu yapılabildiğinde, hem siyasal çalışma kapasitemiz büyüyecek, hem de örgütlenmemiz genişleyecektir.

Pratikte pek az bölge çalışmasında örgütlenme ayağını bu tarzda kurmuş ve ısrar etmiştir. Bu ölçüde de çalışmanın etkinliğini arttırmış, güç ve ilişkilerin örgütlenmesinde anlamlı kazanımlar elde etmiştir.

Elbette çalışmayı bu tarzda örgütleyebilmek kolay değildir. Ancak gelişmek ve güçlenmek bu yolda güçlü bir irade ortaya koyabilmekle mümkündür. Bu gereklilik bizi yeniden nitelikli kadro sorununa götürmektedir. Çünkü sistemli, ileriyi gören, kazanımlarla ilerleyen, güç biriktiren bir çalışma ancak nitelikli-donanımlı kadrolar ve nitelikli-donanımlı örgütlerle mümkündür. Taktik politik çizgiyi, onun gerisindeki canlı marksist özü kavrayamayanların bu iradeyi göstermeleri mümkün değildir.

“Sınıfı örgütleme seferberliği” kampanyasına ilişkin olarak Ekim’de yayınlanan değerlendirme de bu temel zayıflığı vurgulamakta ve bunu aşmaya yönelik çözüm perspektifini ortaya koymaktadır. Sözümüzü bu değerlendirmenin son bölümünü aktararak bitirmek istiyoruz:

“Parti yeni dönemde sınıf hareketi içerisinde daha belirgin bir yer tutmanın güç ve imkanlarına sahiptir. Önderlik boşluğu nedeniyle bir kısır döngü içinde gidip gelen sınıf hareketinin şiddetle buna ihtiyacı vardır. Partinin bu ihtiyaca ne kadar yanıt üretebileceği, her şeyden önce kendi iç sıçramasını ne kadar yapabileceği ile bağlantılıdır. Kampanya dönemi bir kez daha göstermektedir ki, sıçramanın belirleyici halkası hala da ‘nitelikli kadro’ sorunudur ve sonuç bu alanda katedilecek mesafeye sıkı sıkıya bağlıdır.

Başka dönemlerde olduğu gibi bu kampanya döneminde de kendi pratik sınırlarını zorlayarak faaliyetin yükünü çeken yoldaşlarımızın, çok yönlü bir ideolojik-politik gelişim yaşamadan bundan ötesini yapmaları belki mümkündür. Ancak sınıf hareketinin ve partinin gelişen ihtiyaçlarına yanıt vermeleri mümkün değildir.

“Parti yeni dönemi dinamik, disiplinli, örgütsel ve devrimci kimliği gelişkin, ama aynı zamanda ideolojik ve politik kapasitesini ilerletmek için bilinçli bir çaba da harcayan yoldaşlar üzerinden kazanabilecektir.” (EKİM, Yeni bir düzeyin eşiğinde, Sayı: 274, Haziran 2011)


Üste