Logo

Sınıfa müdahalenin sorunları


Deneyimlerimiz ışığında...

Sınıfa müdahalenin sorunları

Ç. Apa

Son dönemdeki direnişler, sınıf hareketine müdahalede karşılaştığımız sorunları gündemimize almayı, bu deneyimler ışığında belli noktaların altını çizmeyi gerektiriyor.

Direniş süreçlerinde bir noktadan sonra yaşanan zayıflamalarda bizim direnişlere müdahaledeki zayıflıklarımız da belli rol oynamaktadır. Elbette meselenin devrimci özneyi aşan nesnel nedenleri bulunmaktadır. Sınıf hareketinin mevcut mücadele, bilinç ve örgütlenme düzeyinin zayıflığı meselenin bizi aşan yönünü oluştursa da, bu bizim özne olarak üzerimize düşen sorumluluğu tartışma konusu yapmamıza engel değildir. Nesnelliği yerli yerine koyup, bu nesnellik içinde öznenin oynaması gereken rolü doğru tespit etmeliyiz.

Sınıf çalışmasının temelini oluşturan fabrikalara dayanan bir çalışmanın gerekliliği ve çalışmamızın eksenini bu temele oturtma çabamız, fabrikalarda taban örgütlülükleri kurma, hücreler oluşturma hedefiyle birleşmektedir. Bu noktada yaklaşım planında olmasa da pratikte karşılaştığımız kimi sorunlar fabrikalarda çalışmayı çok yönlü olarak oturtma noktasında bir takım zayıflıklar yaşandığını gösteriyor.

Örneğin, kendimizi açık etmemek adına tutuk davranabiliyoruz. Bizler için elbette fabrika çalışmasının uzun soluklu olması ve çok dikkatli bir şekilde örülmesi önemlidir. Ancak bu, çevremizle sosyal ve politik bağlar kuran birisi olmamıza, insanların bizlere güven duymasına ve saygı beslemesine engel olmamalıdır. İşten atılmamak, açığa çıkmamak gibi nedenlerle bir takım imkanları değerlendirmekten kaçınmak bizim tutumumuz olamaz.

Öte yandan, çalışmaya uzun soluklu bakmayarak, asgari bir temelden yoksun bir örgütlenme çabası, fevri çıkışlar da doğru değildir. Fabrikanın nesnel durumunu iyi tahlil edebilmek ve bu dengeyi kurabilmek, fabrika çalışmasının başarıyla yürütülebilmesinde temel önemdedir. Gelinen yerde kimi pratik örnekler, özellikle son dönem sınıf hareketinde yaşanan çadır direnişlerinin varlığı, yoldaşlarmız tarafından, söylemde olmasa da içten içe fabrikada ifşa olunduğunda, fabrika önü direnişe geçileceği rahatlığı, bir noktadan sonra fabrika içerisinde dikkatsizliğe, erken teşhire ve işten atılmaya neden olabiliyor. Hatta direnişe geçme amaçlaştırılabiliyor.

Örneğin Ontex deneyiminde yaşanan erken açığa çıkma ve işten atma saldırısı bire bir bu şekilde yaşanmamıştır. Fakat, bilinç ve örgütlülük düzeyinde belli bir mesafe alınamadan böylesi bir saldırıyla karşılaşılması ve hızlı bir şekilde direnişin başlatılması, mücadelenin fabrika ayağının eksik kalmasına neden olmuştur.

Lenin “Ne yapmalı”da, proletaryanın sosyalist bilinci dışarıdan alabileceğini, bu bilince kendiliğinden varamayacağını söyler, bu noktada komünist partisine düşen temel önemde role dikkat çeker. Elbette bunun mekanik bir şekilde değil, sınıf içerisinde çalışma yürüterek ve onunla çok yönlü bağlar kurarak yapılması gerektiği tartışma götürmezdir.

Direnişlere müdahale deneyimlerimize bakıldığında, bilinç öğesinin belirleyiciliği ve bu noktada komünistlere düşen görev yeniden karşımıza çıkıyor. İşçi sınıfı kendiliğinden bilinciyle en fazla ekonomik-demokratik talepleri aşmayan bir mücadele içerisine girebiliyor. Elbette sınıfın bugünkü tablosu üzerinden bakıldığında, bu kendi içinde çok önemli, ancak yeterli değil. Girilen mücadeleler biz komünistlere birçok olanak sunuyor. En önemlisi işçi sınıfının mücadele okulu içinde eğitilmesidir. Bu noktada komünistlerin, bu eğitimi, bilinci ve sonuç olarak pratiği geliştirecek öncü müdahalesi önem taşıyor.

Direnişlerdeki pratik yoğunluklar ile moral-motivasyonun yüksekliği bir takım zayıflıkların ve zaafların gözden kaçaması sonucunu doğurabiliyor. Direniş kendi sınırlarına dayandıktan sonra kırılma eğilimleri ortaya çıkıyor. Burada sınıfın direnme kararlılığını belirleyen temel halka bilinç oluyor. Kendi sınırlarını aşan direnişlerde de sınıf bilinci geliştirilemediği, sınıf adına direnme iradesi sağlanamadığı ölçüde kırılmalar kaçınılmaz oluyor. Direniş ufkunu yitirip, kendi dar pratiğine hapsolabiliyor.

Meselenin bir başka yanı, işçilerle çok yönlü bağlar kurabilmek meselesidir. Bu kabaca fabrikaya girmek, aynı makinede işçilerle çalışmak, direnişte yanlarında olmak anlamına gelmemektedir. Mesele sınıfın yaşamının bir parçası olabilmektir. Bizlere sıcak davranılıyor olması, bizim de doğruları söylüyor olmamız hiçbir zaman yeterli değildir. Karşılaştığımız sorunlardan birisi de budur.

Elbette burada da bir denge olmalıdır. İşçilerin yaşamına girmek adına apolitik ilişkiler içerisine girmek hiçbir şekilde kabul edilemez. Ancak, işçilerle sadece işçi oldukları için değil, insan olarak da çok yönlü bir ilişki kurabilmeliyiz. Zira politik faaliyet içerisindeki yoğunluklar insanlara ve ilişkilere mekanik bakmamıza neden olabiliyor. Bu sıkça yaşanan bir durum. İnsani özellikleri gelişmiş bir yoldaşlar topluluğuyuz. Ancak bunu kitlelere ilişkilerimizde de yaşayabilmek gerekiyor. Yoldaşlar topluluğu içerisinde doğallığında gelişen samimi ilişkileri çevremizle aynı şekilde var edebilmek çok daha fazla emeği, özel bir çaba gerektiriyor. İşçilerin yaşamlarının bir parçası olabilmeyi, yaşadıkları sorunlarla ilgilenebilmeyi, paylaşımı ve dayanışmayı gerektiriyor. Örneğin, her bir yoldaşımızın mücadeleye atılırken ailesi ve çevresiyle yaşadığı sorunların benzerlerini direnişe geçen işçilerin de yaşadığını, bu sorunların kişisel sorunlar olarak algılanmaması gerektiğini unutmamalıyız. İşçilerin yaşadığı bu tür sorunlar kolektif ve örgütlü bir şekilde çözülebilmelidir. İnsanları bu sorunlarla tek başlarına karşı karşıya bırakmak, onları yalnızlaştırmak, düzen karşısında tek başına bırakmak anlamına gelmektedir. Kafasında birçok sorun olan, netleşemeyen bir insanın mücadele noktasında kararlılığının da kırılmaya uğrayacağını görebilmeliyiz. İlk andan itibaren hem her bir yoldaşımızın, hem de mücadele içerisine girmiş her bir işçinin eylemine devam edebilmesinin koşulu ailesini kazanabilmekten de geçmektedir. Bu noktalarda zayıflık yaşandığı takdirde, bizlerin sadece doğruları söylemesinin pratikte bir anlamı olamayacaktır.

İşçi sınıfının yaşamının parçası haline gelemediğimiz ve onları devrimci kültür ve yaşamla buluşturamadığımız takdirde, bilincini geliştirecek sosyal zemini elde etme, onu kazanma, mücadele içerisinde daha da ileriye çekme şansımız yoktur.

İşçi sınıfını örgütlü mücadeleye kazanabilmenin yolu eylemine kılavuzluk edecek bilinci geliştirebilmek ve bu eylemli süreçte onunla bütünleşmekten geçmektedir.


Üste