Logo
< Devrimci stratejik bakış tayin edicidir!

Dünya görüşü ve direnmek!


K. Irmak

Marksist dünya görüşü yapısı gereği eleştirel ve yıkıcıdır. Eski olanın ve çürüyenin yıkılması ve yeninin kurulması üzerine oturur. Marksizm; süreçleri, olgu ve olayları bütünsel olarak ele alan devrimci bir dünya görüşüdür.

Yaşam içerisindeki her birey, topluluk, grup bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde, sahip oldukları dünya görüşü temelinde davranırlar. Kapitalist düzenin şekillendirdiği bir yaşamda bütün ilişkilere bu düzeninin ideolojisi yön verir. Hayaller, hedefler, gerçeklik vb. kurulu düzenin dünya görüşüne göre şekillenir.

Dünya görüşü ve devrimcilik

Devrimcilik, pratikte kurulu düzenin dünya görüşünden, üzerimizdeki etkisinden kopmak ve yerine marksist dünya görüşüne dayalı bir devrimci yaşam kurmaktır. Devrimcileşmek temelde marksist dünya görüşünü kavrayıp özümsemekle mümkündür ve özünde pratik bir tutumdur. Pratik tutumun kendisi ise işçi sınıfının devrimci ideolojisiyle donanmak, buna uygun bir biçimde siyasal yaşamı ve pratiği örgütlemektir. Bilince dayalı devrimcilik, “ben devrimci oldum” diyerek ya da belli pratiklere katılarak kendiliğinden olabilecek bir şey değildir. Mücadele çok yönlü kavranmadığında, değerler sistemi içselleştirilmediğinde, çarpık gelişim süreci işleyecektir. Her tarihsel dönemin kendine özgü bir yanı olmakla birlikte, özünde kavranması gereken halka olan dünya görüşü temelinde devrimci dönüşüm, soyut ve salt teorik bir süreç değildir.

Somutta siyasal pratiğin kendisine ne yön veriyor? Kişinin ailesi karşısında, burjuva devlet karşısında, işçi sınıfı karşısında, sıradan işçi ve emekçiler karşısındaki tutumu vb., bunların hiçbiri dünya görüşünden bağımsız değildir. Bunların yanı sıra bir de kişinin sosyal pratiği vardır. Gündelik yaşamın yeniden üretildiği bu alanda da dünya görüşünün tüm yansımalarını görebiliriz. Gündelik pratik içinde faydacı, tüketici ve ben merkezci yaklaşım, insan ilişkilerinde istismar ve sömürü, sistemin dünya görüşünün birey üzerindeki çeşitli yansımalarıdır. Yaşamda neyin üretildiği, davranışların arkasındaki tercihler, eğilimler ve bunların tümü sosyal pratik alanıdır. Sağlam bir devrimci kimlik inşa etmenin önündeki temel engellerden biri de bizzat “kişinin kendisi”dir. Düzenle hesaplaşılmadan kolay kolay da bu dönüşüm sağlanamaz.

Artan baskı ve zorbalık dönemlerinde çürüme ve çözülmenin iki türü karşımıza daha sık çıkmaktadır. Birincisi, sermaye düzeninin uyguladığı zor karşısında direnç gösterememektir. Bir diğeri ise, gündelik yaşam içerisinde, sıradan yaşamın sürükleyiciliği içerisinde çürümedir. Bu ikisi sonuçları bakımından birbirinin nedeni ya da sonucu da olabilmektedir. Her türlü çürüme ve çözülmenin arka planında, tam da devrimci dünya görüşünü ne kadar kuşandığımız sorunu bulunmaktadır.

Partili olmanın onuru:
Poliste, mahkemede ve zindanda tam direniş!

Parti tüzüğümüz poliste, mahkemede ve zindanda tam direnişi, partili olma onurunun en temel koşullarından biri olarak ifade ediyor. Direnişçi tutum, devrimci kimliğin temel bir bileşenidir.

Parti tüzüğümüz aslında, sadece TKİP üyeleri için değil, aynı zamanda insanlığın kurtuluşu için mücadele eden herkes için bir kılavuz niteliğindedir. Bu yanıyla programın kendisi sınıfın devrimci programıdır, tüzük ise devrimci yaşamın kılavuzu işlevi görmektedir. Marksist dünya görüşü çerçevesinde, insanlık tarihinin tüm ilerici-devrimci birikimini kendisinde barındırmaktadır.

Parti tüzüğü direnişçi kimliğe vurgu yaparken, İngiltere’de işçi sınıfı mücadelelerinin, Çarlık Rusya’sında devrimcilerin, Paris Komünarları’nın, Fransız Devrimi’nde Jakobenler’in, Ekim Devrimi’nde Bolşevikler’in, Alman Kasım Devrimi’nde Sparkatistler’in deneyimlerini barındırmaktadır. Elbette Türkiye’de yaşanan süreçlerin, Denizler, Mahirler, İbrahimler’in de özgün bir yanı bulunmaktadır. Komünistlerin direniş çizgisi Habip, Ümit, Hatice, Alaattin ve Sinan yoldaşların yaşamlarıyla başka bir çıtaya yükselmiştir.

Bu yanıyla TKİP Tüzüğü’nde parti üyesinin görevleri başlıklı bölüm yeterli açıklıktadır:

“g) Parti örgütünün güvenliği için düşmana karşı uyanıklık göstermek. İllegalitenin gereklerine ve gizlilik kurallarına eksiksiz olarak uymak.

h) Siyasi poliste, mahkemede ve zindanda, komünist parti üyesi olmanın onuru ve sorumluluğu ile hareket etmek. Düşmanın zulmünü yiğitçe göğüslemek, örgütsel sırları canı pahasına korumak.”

“Parti tüzüğü üzerine/3” başlıklı değerlendirmelerde yer alan “Parti üyeliği ve parti üyesinin görevleri” tartışmalarında ise şu vurgu yapılır:

“Siyasi poliste, mahkemede ve zindandaki bu davranış, ‘parti üyeliği onuru’ kavramı ile ilişkilendiriliyor. Parti üyesi olmanın bir onuru var; bunu bir temel değer olarak partide yerleştirmek çok önemli. Parti üyesi olmak bir onurdur ve parti üyeliği onuru her şeyin üzerindedir. Bu kavram çok önemli. Sorun buradan kavratılamadığı sürece, gene amaca tam ulaşılmış olmaz.”

Yine aynı değerlendirmelerde, bakış açısına örnek olması açısından şunların altı çiziliyor:

“Mesele siyasi poliste tutumdan ibaret de değil. ’Siyasi poliste, mahkemede ve zindanda’ deniliyor burada. Mahkemede bir basınç yok. Ama bir insan mahkemede soruna, iddialı bir devrimci olduğu sanısını yaratmadan aman buradan bir yırtayım da diye bakarsa, bu insan parti üyeliği onurunu ayaklar altına almış olur.”

Saflarımızda direnme geleneğini yaygınlaştırmalıyız. Gerekli her durumda partili olmanın onuru ile direnmeliyiz. Bunu başarabilmenin olmazsa olmaz koşulu olarak, bir kez daha devrimci dünya görüşüyle çok yönlü olarak silahlanmalıyız.

Yaşamın tüm alanlarında direniş!

Tasfiyeci cereyan karşısında Yeni Ekimler’in bayrağını yükselten hareketimiz, “Uğruna tereddütsüzce canımızı vereceğimiz ve göz bebeğimiz gibi koruduğumuz” partimiz, devrimci direnişçi kimliğin en ileri düzeyde temsilcisidir. Tüm siyasal çalışmamızı sınıfı devrime kazanma hedefine bağlı olarak örgütlüyoruz. Bunu illegal örgüt anlayışı temelinde örgütlüyoruz. Parti kongrelerinin temel gündemlerinden birinin partide “devrimcileşme” üzerine olması, partinin siyasal faaliyetini ve kadrosal gelişimini bu düzeyde açık ve net bir eleştiriye tabi tutması, bizim en temel özelliklerimizden biridir.

Bugün sınıf mücadelesinin seyri devrimci mücadelede kadroların çok yönlü gelişimi için pek de uygun koşullar sağlamıyor. Bu yanıyla zayıflıkların ortaya çıkması, bunlara kökleşmeden müdahale edilebilmesi, köklü zaafların yaşam bulabilmesinin önüne geçilmesi, iradi müdahale olmaksızın imkansızdır. Partimiz her dönem bununla mücadele etse de, her partili, militan ve sempatizan, kendi pratiğine bu gözle bir kez daha bakmak durumundadır.

Dönemin getirdiği rehavetin bozucu etkileri kapsamında, devrimcilik ve direnişçi kimlik de pekâlâ erozyona uğramış olabiliyor. Örgüt bilincinin ve disiplinin gelişmesi, partili militan-savaşçı kimliği oturtulabilmesi, hem çok yönlü bir mücadelenin ve hem de iradi müdahalenin bir sonucu olabilir ancak. Dönem bu yanıyla sınanmış ve gelişmiş devrimciler çıkarmak açısından çok da elverişli değil. Bireyler ya uzun yıllar gerçek devrimci sınavlarla karşılaşmadan “mücadele”yi sürdürmekte ya da tam da bu türden bir sözde mücadelenin akıbeti sonunda, çok geçmeden düzen içinde bir yaşamı tercih edebilmektedirler.

Devrimci örgüt konusunda hassasiyet ve kadrolaşmayı siyasal sınıf çalışması içerisinde gerçekleştirme ısrarı gösteriyoruz. Canlı bir siyasal ve örgütsel yaşamı hakim kılmak, kadroları tanımak ve çok yönlü müdahale edebilmek, örgütsel yaşamda tüzük normlarını hayata geçirebilmek, bu çerçevede büyük bir önem taşıyor.

Kadrolarımızın ve çevre-çeperimizin çok yönlü eğitimini, ideolojik çizgimiz üzerinden donanımını sağlayamadığımız koşullarda, direnişçi kimliğin gelişimi de sekteye uğrar. İnsanlığın kurtuluşu davasını bilince çıkaramayan, sınıf düşmanını tanımayan bir devrimcinin düşman karşısında direnmesi de mümkün olamaz.

Bu eğitim salt ideolojik değil, yaşamın tümünü kapsamaktadır. Siyasal faaliyetten kopuk bir devrimcilikten bahsedemeyeceğimize göre, siyasal faaliyetin kendisi en temel eğitim alanlarından biri olabilmelidir. Kollektif yönlendirme, deneyim, iradi çabanın süreklileşmesi, canlı bir örgütsel yaşamın gereği ve temelidir.

Yaşamın her alanı bir direniş alanıdır. Bu yanıyla sınanmak, gündelik akış içerisinde devrimci kalabilmek, düzenin dayattığı tüm değerlerle savaşabilmek çok önemlidir. Bunu yapamayan bir devrimcinin çözülmesi için polise, savcıya, mahkemelere de ihtiyaç yoktur. Düzenin içimizdeki bağları, uygun koşullar oluştuğunda, illa ki devrimcinin ayaklarına dolanacak, boğazına takılacaktır. Düzenle kurulan her türlü sıradan ilişki, aile, sevgili, eş, özlemler, istekler ve zamanında bastırılan her duygu, koşulları oluştuğunda devrimcinin karşısına dikilebilir ve onu yere (düzen bataklığına!) serebilir.

Sermaye düzeninin her türlü saldırısı karşısında olduğu gibi düzenin dayattığı değerler sistemi kuşatmasına karşı kararlıca direnmek de bu dönemki parolamız olmalıdır. Devrimci direnişçi kimliğimizi savaşçı bir ruh haliyle sağlamlaştırıp pekiştirmeliyiz. Bir davaya sahip olmak, dava insanı olmak, bir yanıyla da bütünsel bir direnişçi kimlik oluşturmakla mümkündür.


Üste