M. Efe
10 yıl önce gerçekleşen Greif işgali sınıf hareketinde önemli bir kilometre taşı olarak yerini aldı. Greif işgali devrimci bir sınıf hareketi yaratma iddiası taşıyan herkesin dikkatle incelemesi, bilince çıkarması gereken önemli bir birikim olarak orta yerde duruyor. Sınıf mücadelesini dar ekonomik-sendikal alana sıkıştıran anlayış ve yaklaşımların, sendika bürokrasisinin ve siyasal uzantılarının gerçek misyonlarını anlamak açısından da fazlasıyla öğretici bir deneyim. En önemlisi de, mücadelenin yasal icazetçi çizgiyi aşması, işçilerin “söz, yetki, karar” hakkını gerçek anlamda kullanarak özneleşmesi ve devrimci önderlikle doğrudan ilişkisi açısından kendinden öncekilerden ayrı bir yerde duruyor.
Greif kriterleri olarak özetlediğimiz, devrimci önderlik pratiği, sınıfın militan mücadelesinin açığa çıkarılması, söz, yetki ve karar hakkını kullanılması, tabana dayalı örgütlülük, doğrudan demokrasinin hayata geçirilmesi, toplumsal sorunların sınıf perspektifiyle ele alınması vb., tüm bunlar devrimci sınıf hareketi yaratma mücadelesinin temel köşe taşlarıdır. Bu kriterler bütünlüğü içinde ele alınmadığında, mücadele düzenin meşruiyet alanına sıkışmaktan kurtulamaz.
44 taşeron şirketin bünyesinde olduğu Greif fabrikası, diğerleri gibi kölece çalışma koşullarının ve insan onurunu ayaklar altına alan uygulamaların hüküm sürdüğü bir fabrikaydı. Devrimci öncü işçiler bu sorunların çözümü ve işçilerin mücadeleye çekilmesi için adımlar attılar. İlk olarak baskı ve dayatmalara karşı diğer işçileri harekete geçirdiler. Greif işçilerinin büyük çoğunluğu siyasal gericiliğin etkisi altındaydı. Kapitalist sömürü çarklarını kavramaktan uzak olan işçiler, “patronlar olmasa biz aç kalırız”, “sorunlarımızın kaynağı patron değil yöneticiler, patrona doğru bilgi aktarmıyorlar” vb. bakışının ötesine geçemiyorlardı. Tüm zenginlikleri işçi ve emekçilerin yarattığını, burjuvazinin sömürü ve tahakkümünün olmadığı bir dünyanın mümkün olduğunu anlatabilmek, sabırlı ve soluklu bir çaba gerekiyordu.
İlk elden öne çıkan işçilerle bölüm komiteleri, ardından da bunun üzerinde yükselen fabrika komitesi oluşturuldu. Adım adım süreç örülürken, beraberinde işçilerin bilincini geliştirmeyi hedefleyen eğitim çalışmaları yapıldı. Sendikaların gerçek misyonu ve sendikal bürokrasi konusunda da işçiler eğitilerek, devrimci sınıf sendikacılığını ete-kemiğe büründürecek adımlar atıldı. Fabrika zeminine oturan örgütlülük üzerinden sendikal örgütlenme süreci başlatıldı.
Atılan adımlar, inşa edilen sınıf bilinci ve taban örgütlülükleri, Greif işgaline giden süreci açığa çıkardı. Sermayenin saldırıları, sendikal bürokrasinin ihaneti ve tehditleri, tabandan örülen örgütlenme sayesinde etkisizleştirildi. Tüm gerici kuşatma ve saldırılara yanıt olarak işçi sınıfının mücadele yasalarıyla hareket eden Greif işçileri, toplu sözleşme sürecinde taleplerinin karşılanmaması üzerine işgal eylemini gerçekleştirdiler. Sermaye, devlet, sendikal bürokrasi ve siyasal uzantıları karşısında büyük bir kararlılık sergileyen Greif direnişçileri, 60. gününde organize bir devlet saldırısıyla karşı karşıya kaldılar.
Greif’de gerçekleşen direniş fabrikada yaşanan sorunları kendi içine daraltmadan ele alma başarısı gösterdi. Taşerona karşı mücadeleyi bu eksene oturttu. Direniş süreci boyunca yaşanan tüm sorunların kaynağının sermaye düzeni olduğu gerçeği öne çıkarıldı. Mücadele talepleri ve hattı buna göre şekillendirildi.
Greif direnişinin başladığı dönemde taşeron işçiliğe karşı mücadele bir dizi sendika ve kurumun da gündemindeydi. DİSK aynı dönemde “Taşeron cumhuriyetini yıkacağız!” söylemini öne çıkarmıştı. Sermayenin işçi ve emekçilere dönük bu sınıfsal-siyasal saldırısı Greif direnişinde de sermayeye karşı temel bir mücadele başlığı oldu.
Greif’te tabana dayalı ve işçi sınıfının mücadele yasalarını eksen alan mücadele hattı sermaye, devlet ve sendikal bürokrasinin temel korkusuydu. Elde edilecek her başarının düzenin denetimindeki sendikal şebekeleri etkisizleştirecek olması, onların korkularını büyütüyordu. İşçi ve emekçileri hareketsiz bırakan, düzene bağlayan icazet alanlarının parçalanması kitlesel militan mücadele olanaklarını artıracağı gibi, 12 Eylül darbesiyle sağlanan çok yönlü kuşatmayı parçalama potansiyeli taşıyordu. Bu nedenle burjuvazi ve siyasi iktidar saldırılarını devreye soktu.
Greif işgaliyle sergilenen, üçü beş yapma mücadelesi değil gerçek bir sınıf kavgasıydı. Direniş, üçü beş yapmanın ve daha fazlasını elde etmenin ancak kapitalist düzene karşı mücadeleyi büyütme ve sınıfı devrimcileştirmeyle mümkün olduğu bakışının, bu çerçevede gerçekleştirilen örgütlenmenin ürünüydü. Direnişçiler gücünü sınıfın tarihsel haklılığından, devrimci önderliğe sahip taban örgütlülüklerinden alıyordu. Ezilmeye çalışılan, devrimci önderliğe sahip taban inisiyatifi ile sermayenin saldırılarını fabrikanın dar sınırlarından çıkararak burjuvaziye karşı mücadeleye dönüştürecek sınıf kavgasıydı.
Devletin egemen sınıfın ezilenler üzerindeki baskı ve denetim aracı olduğu gerçeği Greif direnişi üzerinden de açıkça görüldü. Burjuvazinin çıkar ve ihtiyaçlarına çeşitli araç ve yöntemlerle yanıt veren devlet mekanizması, gerektiğinde saldırı araçlarını da devreye sokmaktan geri durmayacağını gösterdi. Böylece kendi rolüne ve misyonuna uygun davrandı.
Direnişin tehdit ve baskılarla, sendikal bürokrasinin ayak oyunları ve ihanetiyle ezilememesi üzerine, devletin tüm kurumları gerçek yüzlerini ortaya serdiler. Amerikan tekeli Greif’in Ceo’su direnişin bastırılması için Türkiye’ye geldiğinde, ilk olarak dönemin cumhurbaşkanı ve içişleri bakanıyla görüştü. Hedefleri ve kararlılığıyla burjuvaziyi zora sokan direnişe karşı atılacak adımlar buralarda planlandı. Bu planlarda sendikal bürokrasi de yerini aldı. Hazırlığı yapılan saldırıya meşruluk kazandırmak için DİSK Tekstil bürokratlarının üstlendiği rol utanç vericiydi. Bu hainler savcılığa, direnişin yasadışı olduğunu, kendileriyle ilgisinin olmadığını ve gereğinin yapılmasını talep eden şikâyet dilekçesi verdiler. Dönemin DİSK yönetimi, bu sınıf düşmanı ve ihbarcı tutum karşısında “yaptıkları yanlış fakat biz bağlı sendikaların iç işlerine karışmıyoruz”, “fabrika kapanacak, yapacak bir şey yok” vb. söylemlerle direnişe sahip çıkmadıkları gibi, bu tutumlarıyla ihanete de ortak oldular.
Sermayenin istemleri doğrultusunda hazırlıkları devletin en tepesinde yapılan, sendikal ihanet şebekesinin de parçası olduğu kapsamlı saldırı böylece hayata geçirildi.
Devrimci bir sınıf hareketi yaratma mücadelesi, burjuvazinin sınıf içindeki kahyaları olan sendika ağalarını ve onların anlayışını da hedef almak zorundadır. Greif’teki örgütlenme ve direniş sürecinde, sahip olduğu devrimci önderlik sayesinde bu gerçekliğe karşı en baştan hazırlık yapılmış, bu kastın gerçek rolü ve misyonu konusunda hiçbir yanılsamaya fırsat verilmemiştir. Atılan her adımda sermaye, devlet ve sendikal bürokrasi bağı kurularak, buna göre yol yürünmüştür.
Greif direnişi başarısını neye borçluydu?
Greif işgali Gezi Direnişi’nin geri çekilmeye ve gerici saldırıların artmaya başladığı bir dönemde gerçekleşti. Greif’te örgütlenme süreci Gezi Direnişi’nden birkaç ay önce başlamış, bazı dönemlerde zayıflasa da komünistlerin ısrarlı ve sabırlı çabaları hep sürmüştü. O dönemde “çapulcular” olarak nitelenen Gezi direnişçileri iktidarın gerici propagandasıyla hedef gösteriliyordu. Farklı siyasal eğilimlere sahip işçiler fabrikalarda bir araya gelmekten uzak duruyorlardı. Gerici eğilimler Greif’te de fazlasıyla etkiliydi.
Greif’in devrimci öncü işçileri bu rüzgâra kapılmadan adımlarını atmayı sürdürdüler. İşçilerin geri yanlarıyla uzlaşmak yerine aşmaları için çaba sarf ettiler. Dar sendikal hesaplarla hareket etmiş olsalardı, kısa sürede yetki için çoğunluk sağlanır ve süreç tamamlanırdı. Fakat işçilerin sınıf ve mücadele bilincinde zerre kadar ilerleme sağlanamazdı.
Komünistler aslolanın sınıfın bilinçlenmesi ve mücadele kapasitesinin artırılması olduğu gerçeğiyle hareket ederek, zor olanı tercih ettiler. Devrimci önderlik asıl sınavı, dar ekonomist kaygılara düşmeyerek, işçilerin gerici eğilimleriyle uzlaşmayarak verdi. Tüm zorluklara, kısa dönemli kayıplara rağmen sınıf mücadelesinin yasalarını hayata geçirdiler. Önderliğin ilkeli duruşu, Greif işçilerinin atılan her adımda daha ileri bir tutum, bilinç ve mücadele eğilimi ile şekillenmesini sağladı. Bunun içindir ki, işçilerin işgal sürecinde sergilendikleri tutum ve davranışları, buna yabancı olan sol büyük bir şaşkınlıkla karşıladı.
Sendika bürokrasisi ve siyasal uzantıları önce Greif işgalinin üstünlüklerinin kendiliğinden açığa çıktığı algısını yaratmaya çalıştılar. Bunu başaramayınca, özellikle önderliğini maceracılıkla suçlayarak gözden düşürmeye yöneldiler. Bu saldırıları gerçekleştirenlerin ufku sendikalarda elde edilecek koltuklarla sınırlı olduğu için, Greif’te açığa çıkan taban iradesine ihanet anlamına gelen “sözleşmeyi imzalayın, DİSK Tekstil İstanbul Şubesi’nin yönetimini alırsınız” telkinlerini tekrarlayıp durdular. İşgal iradesine sahip çıkmak ve güçlendirmek içinse tek bir adım atmadılar. Dönemin DİSK yönetiminde yer alan, devrimcilik iddiası taşıyan yöneticiler de aynı kervanın parçasıydılar. Greif’i sahiplenmenin DİSK’e hâkim bürokrasiye karşı da mücadele etmek olduğunu bildikleri için, bürokratik kastla ters düşmemek adına bir kez dahi Greif fabrikasına gelme cesareti gösteremediler. Bulundukları alanda da anlamlı bir dayanışma örgütlemediler.
Greif direnişini yaratan, komünistlerde cisimleşen devrimci bir sınıf hareketi yaratma iradesi ve ilkeli tutumdur. Greif’in öncü işçilerinin ortaya koyduğu irade, kararlılık ve cüret de bu zeminde kendini var edebilmiştir. Bu önderlik küçük hesaplar peşinde koşmadan sınıfın çıkarları ekseninde hareket etmeyi esas almıştır. Bunu taban inisiyatifinin önüne geçmeden, tersine güçlendirerek ve sınıf kavgasının ilkeleri ekseninde tüm işçileri sistematik olarak bilinçlendirme çabalarıyla yapmıştır. Küçük-burjuva solcularının sınıf kavgasında göze alamadıkları her türlü risk ve saldırı da mücadeleyi ilerletmek uğruna tereddütsüzce göğüslenmiştir.
Taban örgütlenmesine dayalı Greif işgali sendikal mücadeleye yeni ölçüler getirmiştir. Greif işgaliyle belirlenen çıtanın altında kalan her yaklaşım, bürokratik kastın bir parçası olmaya mahkumdur. Elbette işçileri çetin mücadelelere hazırlamak ve devrimci öncülerini buna uygun şekillendirmek zaman ve emek işidir. Ama bu doğrultuda atılan her adım, sınırları ne olursa olsun, Greif kriterlerini esas almak durumundadır.
Komünistler Greif direnişi sonrasında başka önemli adımlar atmışlardır. Bunun en dikkate değer örneği Metal fırtınadır. Greif’deki türden bir ön hazırlığa sahip olamasa da, doğru bir önderlik pratiğiyle, tüm gerici engellemelere rağmen, metal işçilerinin önemli eşikleri aşması sağlanmıştır. Bu kitlesel eylemlilik sendikal çeteyi bir dizi atmak zorunda bırakmıştır.
Komünistlere düşen görev Greif işgalinde ve Metal fırtınada olduğu gibi devrimci önderlik pratiğinin gereklerini yerine getirmek, devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek için her olanağı değerlendirmektir. Devrimci sınıf hareketini geliştirebilmek için bugün genel müdahalelerin yanı sıra fabrikalara yoğunlaşan ve devrimci sınıf çizgisini hayata geçiren adımlar atmak, mevziler yaratmak büyük bir önem taşımaktadır.
Greif’in birikimine yaslanarak yeni Greifler yaratmak, ülkenin dört bir yanına yayarak sınıfın birleşik, militan mücadelesini açığa çıkarmak, Greif’i aşmak demektir. Bu program, iddia, çizgi, irade, cüret sınıf devrimcilerinde fazlasıyla vardır. Sınıfın öne çıkan kesimlerini devrimci çizgiye kazanmak, yeni Greifler yaratmak ve Greif’i aşmak, atmamız gereken önemli adımlar olarak önümüzde duruyor.