AKP-MHP iktidarı her geçen gün derinleşen çok yönlü kriz karşısında ayakta kalabilmek için her türlü yol ve yönteme başvuruyor. Baskı ve zorbalık alabildiğine tırmandırılırken, ekonomik krizin faturası sistematik olarak işçi ve emekçi kitlelere kesiliyor. Uygulanan saldırı politikaları sonucu servet ve sefalet arasındaki uçurum alabildiğine derinleşmiş, işçi ve emekçi kitlelerin alım gücü iyice düşmüş, yoksulluk daha da yaygınlaşmış durumda.
“Ekonominin yol haritası” olarak tanımlanan OVP (Orta Vadeli Program) AKP iktidarı tarafından üç yıllık dönemlerle ilan ediliyor. Enflasyon, büyüme hedefleri, cari açık vb. başlıkların içinde yer aldığı OVP'nin önümüzdeki üç yıla dair hedefleri geçtiğimiz günlerde, bir önceki programla hemen hemen aynı içerikte yayınlandı. Zira Mehmet Şimşek programı olarak ifade edilen IMF'siz İMF programı uygulanmaya devam ediyor. Ancak, emekçi kitlelere dönük düşük ücret politikasına rağmen ne enflasyonda dişe dokunur bir gerileme yaşanıyor, ne hedefledikleri “büyüme” gerçekleşiyor ne de iç ve dış borç sarmalında bir değişim sözkonusu. Bu derinleşen kriz tablosunda değişmeyen bir başka öğe ise sermaye iktidarının işçi ve emekçi kitlelere dönük saldırı programlarının sürekliliği... Açıklanan programın önümüzdeki üç yıllık hedeflerine bakıldığında, kemer sıkma programının harfiyen uygulanacağı görülüyor. “Sıkı para politikası” gereği ücretlerin baskılanması, sermaye sınıfının talepleri doğrultusunda “yeni nesil çalışma rejimi” adı altında esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, kıdem tazminatının gaspına dönük hedefleri içeren TES (Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi) ve çocuk emeği sömürüsünün yaygınlaştırılması programın temel başlıkları olarak yer alıyor.
Her yolla sermayeye kaynak aktarmak anlamına gelen bu kapsamlı saldırılar bir bütün olarak işçi ve emekçileri hedefliyor. Ancak kapitalist düzende çifte baskı ve sömürüyü yaşayan emekçi kadınların bu saldırılardan çok daha fazla etkilendiği ve daha da etkileneceği açık.
Kadınlara yönelik eşitsizlik ve baskı
kapitalist sistemin doğasında var
Kadının ikincil konumunu kendinden önceki sınıflı toplumlardan devralan kapitalist sistem, kendi ihtiyaçları doğrultusunda ataerkil değerlerden beslenir. Kadın-erkek eşitsizliği toplumsal yaşamın her alanında yeniden üretilir. Yedek işgücü olarak görülen kadınlar aynı işi yaptıkları erkek işçilerden daha düşük ücretlere mahkûm edilirler. Cinsel kimliklerine dönük saldırılar da baskı ve eşitsizlikten beslenen düzenin bekasını sağlamak için sistematik olarak uygulanır. İşgücüne ihtiyaç duyulduğunda kadınların emeğinin yüceliği ve dirayetli ön plana çıkarılır. Bunalım dönemleri gelip çattığında ise “annelik” görevleri hatırlanarak kadınlar gerisin geri evlere gönderilir.
Sermaye iktidarının dümenini tutan AKP iktidarının kadınlara dönük politikalarına yön veren temelde bu olmakla birlikte, dinci-gerici kimliği buna yeni boyutlar kazandırdı. 23 yıllık iktidarı boyunca kadınlara yönelik ayrımcı ve baskıcı politikalarını alabildiğine derinleştirirken, kadınların emeğinin hoyratça sömürülmesine hizmet edecek saldırıların da altına imza attı. Öte yandan giderek azalan doğurganlık oranının orta vadede sermaye sınıfının genç işgücü ihtiyacı açısından risk oluşturmasından kaynaklı kadınların “analık” görevlerini her fırsatta öne çıkarıyor. Geçtiğimiz yıl yayınlanan “Ailenin korunması ve güçlendirilmesi vizyon belgesi ve eylem planı”nın ardından 2025 yılının “Aile yılı” ilan edilmesi bu politikaların bir parçasıdır. Sözde kimi teşviklerle kadınların annelik görevleri hatırlatılarak 3-5 çocuk doğurmaları isteniyor. Sermaye iktidarının temsilcileri aynı zamanda kadınların ucuz işgücünden de vazgeçemiyor. “Esnek çalışma” ile kadın emeğini alabildiğine sömürmeyi, uzun süredir gündemlerinde olan “yeni nesil çalışma rejimi” dedikleri esnek ve güvencesiz çalışmayı bizzat kadınlar üzerinden yaygınlaştırmayı hedefliyor. OVP’de özel bir yer tutan “esnek çalışma” başlığı da bu mantıkla öncelikle kadınlar üzerinden planlanıyor.
Özetle, saldırı programları kapitalistlerin ucuz işgücü ihtiyacı ile AKP iktidarının kadın düşmanı politikalarının uyumlulaştırılması anlamına geliyor.
Saldırı programlarına karşı
kadın işçilerin örgütlenmesinin önemi
Böylesine kapsamlı bir saldırı programı ancak kadını-erkeğiyle işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin örgütlü karşı koyuşu ile püskürtülebilir. Ancak bugün işçi ve emekçi kitlelerde çalışma ve yaşam koşullarının katlanılmaz hale gelmesiyle büyüyen huzursuzluk ve öfke birikimine rağmen, henüz ciddi bir karşı koyuştan bahsetmek olanaklı değil. Yüz binlerce işçinin “örgütlü” olduğu, bürokratların denetimindeki sendikaların da bu saldırılara karşı koyuş sergilemeye ne niyetleri ne de takatleri var. Gündeme almak zorunda kaldıkları göstermelik eylem planları sadece tabandaki işçilerin yarattıkları basınçtan kaynaklanıyor ve eylemler bu basıncı bertaraf etmekten başka bir işe yaramıyor. Toplumsal muhalefetin en dinamik öğelerinden biri olan kadın hareketi de krizden ağır bir biçimde etkilenen işçi ve emekçi kadınların yaşadığı sorunlara yönelme perspektifinden yoksun.
Bu kapsamlı saldırı programlarına karşı mücadeleyi örgütleme görevi devrimci-ilerici güçlerin ve elbette sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır. Krizin faturasına ve sermaye düzeninin her geçen gün artan faşist baskı ve terörüne karşı sınıf devrimcilerinin yürütmekte olduğu çalışmalar büyük bir önem taşıyor. Bu saldırılara karşı işçi ve emekçi kitlelerin ve elbette bir parçası olarak kadınların mücadeleye sevk edilmesi ve örgütlenmesi sorumluluğu önümüzde duruyor.
Bu temelde;
- Krizin sonuçlarını ağır bir şekilde yaşayan ve çok yönlü bir kuşatma içinde olan işçi ve emekçi kadınlara saldırıların mahiyetini anlatmak, bilgilendirmek ve bilinçlendirmek öncelikli olarak önem taşıyor. Başta hedef alanlarımız olmak üzere farklı yol, yöntem ve araçlarla işçi ve emekçi kadınlara yönelik propaganda çalışmalarını yoğunlaştırmalı, mücadele ve örgütlenme çağrılarını yükseltmeliyiz.
- İşçi ve emekçi kadınların gasp edilen hakları karşısında “güvenceli ve güvenli yaşam” için mücadele taleplerini ileri sürerek, onları bu talepler uğruna mücadeleye çekmek gerekiyor. “İnsanca yaşamaya yetecek ücret!”, “Esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışma yasaklansın!”, “Tüm dolaylı vergilerin kaldırılsın!”. “Yoksulluk sınırına kadar vergi alınmasın!”, “Artan oranlı gelir ve servet vergisi!”, “Ücretsiz, nitelikli, 7/24 kreşler açılsın!” talepleri başta olmak üzere AKP iktidarının kadınların kazanılmış haklarına dönük saldırılarına karşı mücadeleyi örgütlenme hedefiyle, sürekli ve sistemli olarak çalışma yürütülmelidir.
- Saldırı bütünsel olmakla birlikte her bir yerelde yaşanan saldırılara karşı refleks tutumların geliştirilmesi, tepkilerin açığa çıkartılması, başta işçi direnişleri olmak üzere açığa çıkan tepkiler karşısında dayanışmanın örgütlenmesi bir diğer görev alanıdır.
Bu denli kapsamlı saldırıların püskürtülebilmesi ancak kadın ve erkeğiyle işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesiyle mümkündür. Kadın işçi ve emekçilerin harekete geçirilmesi bu mücadeleyi güçlendirecek, saldırıların püskürtülmesine güç ve enerji sağlayacaktır.