Logo

Devrimin güncel çağrısı: İşçi sınıfı ekseni ve önderliği


(TKİP’nin 21. kuruluş yıldönümü etkinliğinde yapılan konuşma...
Ara başlıklar yayın aşamasında konulmuştur.)

Değerli dostlar, yoldaşlar,

Partimiz için büyük önem taşıyan iki anlamlı yıldönümünü; Ekim Devrimi’nin 102’nci, partimizin kuruluşunun 21’inci yılını kutlama etkinliğinde yine bir aradayız. Bu anlamlı günde coşkumuzu paylaşarak gecemizi onurlandıran tüm dost ve yoldaşlarımızı, partimiz adına içten devrimci duygularla selamlıyorum.

“Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim!” gecesine hoş geldiniz!

Sorunların çözüm anahtarı

“Sınıfa karşı sınıf!” TKİP VI. Kongresi’nin ana şiarıdır. Kamuoyuna açıklanan Bildirgesi’nin de başlığıdır. TKİP VI. Kongresi, bu şiarı toplandığı dönemin Türkiye’si üzerinden gerekçelendirmiştir. Gerçekte ise bu şiarda, günümüz dünyasında insanlığın ezici bölümünün acısını çektiği tüm toplumsal, siyasal ve kültürel sorunların çözüm anahtarı da saklıdır.

İnsanlığa acı veren tüm sorunların, sömürünün ve toplumsal eşitsizliklerin, işsizliğin ve yoksulluğun, baskı ve terörün, faşizmin ve ırkçılığın, militarizmin ve savaşların, cinsel, ulusal ve mezhepsel ezilmişliğin, çevresel ve kültürel yıkımın, ve daha saymakla bitmez nice sorunun temelinde kapitalist dünya düzeni var. Bu düzenin egemen sınıfı olarak burjuvazi, onun sınıf egemenliği sistemi var. Bu düzen yıkılmadıkça, burjuva sınıf egemenliği alt edilmedikçe bu sorunların hiçbiri çözülmeyecektir, çözülemeyecektir. Kapitalizmin tüm tarihinin ve özel olarak da 20. yüzyılın tüm tarihsel deneyiminin kanıtladığı en temel gerçek budur.

Kapitalist toplum düzeninde bu sınıfın karşısındaki temel sınıf işçi sınıfıdır. Kapitalist toplum düzeninin tarihsel alternatifi sosyalizmdir ve sosyalizmi ise işçi sınıfı temsil etmektedir. Bu onun kapitalist toplum içindeki özel yerinden, kapitalist üretim sürecindeki çok özel konumundan gelmektedir.

Burjuva ideologları, burjuva propagandası, burjuva liberalleri, sosyalizm dönekleri, bu sınıfın kapitalist toplumdaki özel yerini gittikçe kaybetmekte olduğunu söylüyorlar bize. Günümüz dünyasına ilişkin gerçekler ise bu sınıfın dünya ölçüsünde milyarları bulan bir güce ulaştığını gösteriyor. En gelişmiş kapitalist ülkeleri, Avrupa’yı ve Kuzey Amerika’yı bir yana koyuyoruz. 20. yüzyılın ilk yarısının bir dizi geri ülkesi, bugünün birer işçi sınıfı denizidirler. Brezilya’dan Çin’e, Meksika’dan Rusya’ya, Mısır’dan Hindistan’a, Türkiye’den Güney Kore’ye, Güney Afrika’dan Endonezya’ya kadar bu böyle. Yalnızca Çin’de 200 milyonu aşkın sanayi proleteri var. Yalnızca Hindistan’da bir seferde 150 milyon işçi genel greve gidebilmektedir.

İşçi sınıfının gücü salt sayısal oranından değil, fakat tam da kapitalist üretim sürecinin kalbinde durmasından gelir. Ama yine de son elli yılda sayısal olarak işçi sınıfının yaşadığı gelişme tüm tahminlerin ötesindedir. Evet, son elli yılda ve yalnızca sanayi işçi sınıfı, tam beş kat büyümüştür. 200 milyondan bir milyara çıkmıştır. Yineliyoruz bu rakamlar yalnızca sanayi işçileri içindir. Geniş anlamıyla işçi sınıfının sayısal gücü, bu rakamı katlayarak aşmaktadır.

Tüm sorunların kaynağını oluşturan kapitalist toplum düzenini işte bu sınıf yıkacaktır. Kapitalist sınıf egemenliğini işte bu sınıf, işçi sınıfı alt edecektir. “Sınıfa karşı sınıf!” hem bu tarihsel-toplumsal gerçeğin bir ifadesidir. Hem de biz sınıf devrimcileri için bir tarihsel görev çağrısıdır. Bu, sınıfın karşısına sınıfı, egemen burjuvazinin karşısına işçi sınıfını çıkarmak tarihsel ve güncel görevidir.

Kitle hareketleri dönemi ve işçi sınıfı ekseni

Dünyamız halen büyük toplumsal-siyasal çalkantılar içindedir. Tarihin yeni bir dönemi çoktan başlamıştır. Bunalımlar ve savaşlarla kendini çoktan duyurmuş bir dönemdir bu. Her zaman olduğu gibi buna sınıf mücadeleleri, kitle hareketleri, halk isyanları ve giderek devrimler eşlik edecektir. Sonu gelmeyen kitle hareketleri ve halk isyanları günümüz dünyasının temel bir gerçeğidir. Bunu görmek için şu günlerin dünyasına şöyle bir göz atmak bile yeterlidir. Kitleler dünyanın dört bir yanında sokaklara çıkıyor, eylemler bir dizi ülkede halk isyanları boyutlarına ulaşıyor. Ve ülkeden ülkeye bunların sonu gelmiyor, gelmeyecektir de. Bin bir biçimiyle sınıf mücadeleleri, kitle hareketleri, halk isyanları devam edecek, büyüyecek, yayılacaktır.

Bunu biz TKİP’li komünistler, erken bir tarihte, neredeyse yirmi yıl önceden saptadık. Bir dizi maddi veriden hareketle, dünya ölçüsünde kitle hareketlerinin ve halk isyanlarının yeni bir döneminin başladığının altını çizdik. O zamandan beri belirli aralıklarla ve her seferinde dünyanın bir başka bölgesinde emekçilerin ve halkların ayağa kalkışına tanıklık ediyoruz. Latin Amerika’daki büyük kaynaşmaları gördük. Asya’daki işçi sınıfı mücadelelerini gördük, Ortadoğu’daki büyük ayağa kalkışları, Tunus ve Mısır isyanlarını, daha yakın zamanlarda Sudan ve Cezayir isyanlarını gördük. Şu günlerde ise Latin Amerika’da Şili ve Ekvator’u, Ortadoğu’da Lübnan, Irak ve İran’ı görüyoruz. Dünya ölçüsünde çevresel yıkıma ve iklim krizine karşı ayağa kalkan gençlik yığınlarını, cinsel ezilmişliğe ve eşitsizliğe başkaldıran kadın kitlelerini görüyoruz. Partimizin tespiti geride kalan yirmi yılın sayısız olayları ile çoktan doğrulanmıştır. Yalnızca bunalımlar ve savaşlarla değil, kitle hareketleri ve halk isyanlarıyla da belirlenen yeni bir tarihsel dönemin içindeyiz.

Ama henüz bir devrimler dönemi içinde değiliz. Son yirmi yılın bu sayısız halk isyanının hiçbiri devrime varamamış, devrim düzeyine ulaşamamıştır. Her gerçek devrim bir sınıfın öteki bir sınıfı alt etmesi, iktidar düzeyinde onun yerine geçmesidir. Oysa yaşanan halk isyanlarında bu tür bir köklü devrimci değişimi göremiyoruz. Çoğu durumda, sınıf iktidarı değişimini bir yana koyalım, diktatörlükler bile olaylar öncesi kurumsal yapılarıyla yerli yerinde kalıyorlar. Diktatörler gidiyor, pek az değişiklikle diktatörlükler sürüyor.

Bu bizi yeniden “Sınıfa karşı sınıf!” şiarının tarihsel-toplumsal anlamına ve çok özel önemine getiriyor. Günümüzün dünyasının büyük toplumsal çalkantılarında halen eksik olan işçi sınıfı ekseni ve önderliğidir. İşçi sınıfının öne çıkıp bu hareketlerin öncü ve temel gücü olarak hareket etmeyi henüz başaramamasıdır. Bu başarılamadığı sürece de bütün bu toplumsal patlamalar hep belli dar sınırlar içinde kalacak, ya ezilecek, ya kendiliğinden sönümlenecek ya da egemen sınıf kliklerinden biri tarafından kullanılacaktır. Mısır’da Amerikancı Sisi kliğinin yapmayı başardığı gibi.

Sermaye iktidarının bölgesel suçları ve devrimci sorumluluklar

Biz Türkiyeli devrimciler anlaşılır nedenlerle Türkiye’deki ve bölgedeki Kürt sorununa ve Kürt halkının bitmeyen acılarına özel bir ilgi gösteriyoruz. Kürtlerin meşru demokratik hakları ve kazanımları konusunda özel bir hassasiyet gösteriyoruz. Bunu yok etmeye yönelik kirli hesapların ve savaşların karşısına dikiliyoruz. Biz Türkiyeli devrimcileriz ve bu özel ilgi, bu hassasiyet, bu tereddütsüz sahipleniş bizim için gereklidir. Kürt halkı üzerindeki sömürgeci köleliğin, Kürt halkının kazanımlarına yönelik kirli hesapların, müdahalelerin ve savaşların en dolaysız sorumluların başında Türk burjuvazisi, onun sınıf iktidarı bulunduğu için, bu bizim payımıza vazgeçilmez bir görevdir.

Bununla birlikte, bu bize tüm Ortadoğu’nun acılar içinde olduğu gerçeğini unutturmamalıdır. Filistin’den Sudan’a, Suriye’den Yemen’e, Irak’tan Libya’ya kadar bu böyledir. Kaldı ki bir bütün olarak Ortadoğu halklarının yaşadığı bu acıların baş sorumlularından biri yine Türk burjuvazisi ve devletidir. Suriye, Libya ve Irak’ta yaşananlarda bu en dolaysız biçimde böyledir. Türk burjuvazisi ve devleti, ikinci emperyalist dünya savaşı sonrasından beri bölgede emperyalizmin ve siyonizmin hizmetindedir. Emperyalistler arası güç dengelerinin sağladığı bazı sefil manevralara rağmen, hala da böyledir. Hala da bölgede emperyalizmin ve siyonizmin hizmetindedir.

Ortadoğu bir halklar, kültürler, dinler, mezhepler mozaiğidir. Bu toplumsal-kültürel doku emperyalizmin, siyonizmin ve bölge gericiliğinin etnik, dini, mezhepsel ve kültürel çatışmaları kışkırtmasına, böylece halkları bölüp parçalamasına uygun bir zemin oluşturmaktadır. Bunun panzehiri birleştirici bir eksendir. Bu eksen bir kez daha her ülkedeki işçi sınıfıdır. Yazık ki on yıllardır iktisadi, toplumsal ve kültürel yıkımlar içindeki bir dizi ülke, bunu başarabilecek toplumsal güçte bir işçi sınıfının varlığından bile yoksundur. Ama bölge düzeyinde bu işçi sınıfı vardır. Türkiye, Mısır ve İran bunun başlıca örnekleridir. Ortadoğu’da halkların acı ve yıkımlardan kurtulabilmesi, bu üç önemli ülkedeki işçi sınıfının ortaya koyabileceği tarihsel devrimci inisiyatifle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu olmadığı sürece Ortadoğu halkalarının yaşadığı yıkımlar ve acılar sürecektir.

İnsanların, insan gruplarının, acılar ve yoksunluklar içindeki halkların, anlaşılır nedenlerle genellikle kısa dönemli çözümler istediklerini ve beklediklerini biliyoruz. Ama yazık ki yaşadıkları sorunların kısa dönemli çözümleri yoktur. Bu tür beklentiler ve arayışlar, döne döne hayal kırıklıkları ile sonuçlanacaktır. Bu nedenle önemli ve tayin edici olan, dünya ölçüsünde yaklaşmakta olan yeni devrimler dönemine çözücü halkadan tutarak hazırlanabilmektir. “Sınıfa karşı sınıf!” şiarının derin tarihsel devrimci anlamı aynı zamanda buradadır. Bu nedenledir ki, biz komünistler, bu şiarı aynı zamanda, “Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!” şiarının bütünlüğü içinde anlamlandırıyoruz. Nitekim, dile getirmiş bulunduğumuz gibi, sınıfa karşı sınıf olmadan, düzene karşı devrim de olmuyor. Ulusal, cinsel ve çevresel sorunlar da içinde tüm temel toplumsal sorunların asıl kaynağı olan kapitalizm yıkılamıyor. Bu aynı sorunların biricik çözüm zemini olan sosyalizme ulaşılamıyor.

Bu, 102. yılını kutlamakta olduğumuz Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nden tarihe ve bugüne, dolayısıyla bize kalan en büyük derstir aynı zamanda.

21. Kuruluş yıldönümünü kutladığımız TKİP’nin varlık nedeni de budur.

Hepinizi devrimci duygularla bir kez daha selamlıyorum…

Yaşasın partimiz TKİP!

Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!


Üste