Tuna: Birincisi, siyasal planda Kürt yurtseverleri ne der düşüncesiyle Türkiye ismini kullanmaktan kaçınanlar olabilir. Ama bizim için sorun, yurtsever hareket ne der sorunu değil. Sorun, politik planda Kürt işçi ve emekçilerinin bu partinin Türkiye ismiyle çıkmasına nasıl bakacaklarıdır. Kürt kimliği, siyasal planda ezilen ulus milliyetçiliğinden etkilenmediği bir yerde bile doğal bir kimliktir. Politikleştikleri bir noktada ayrıca duyarlı hale geldikleri bir kimliktir.
Meselenin diğer yönü ise şu. Bizim yaratmaya çalıştığımız kültür üzerinden bakıldığında, bu siyasal coğrafyayı güçlü bir tarzda söylemekten kaçınmanın, Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri üzerinde olumsuz bir etki yaratacağını düşünmüyorum. Cihan yoldaş konuşurken, Kürt ulusal sorunundaki enternasöonalizminizi, samimiyetinizi bu halkın mücadelesine verdiğiniz destek ile ortaya koyarsınız, dedi. Bence bu hareket ulusal plaforma yönelttiği siyasal eleştiriyle zaten fazlasıyla, isminden bağımsız olarak, bunu rahat anlatacaktır. Ama Türkiye terimi kullanılmadığı için, Türkiye işçi sınıfının da, bunlar ulusal kimliği bir bütün olarak dışlıyorlar şeklinde algılayacaklarını düşünmüyorum.
Türklerle Kürtler arasında bir entegrasyondan sözediyoruz, ki bu sadece bölgesel bir olgu değil. İşçi sınıfının metropollerde içiçe yaşadığı, birlikte omuz omuza mücadele edeceği ve partinin politik mücadele içerisinde her adımda şovenizmi kırmasıyla beraber düşünüldüğünde, bu ülkede süreç içinde ve devrimden sonra Türk ve Kürt kimliği birbirlerini bu tür bir yadırgamaya konu etmeyecektir. Devrimden sonra Anadolu ya da Türkiye demek yerine Sovyetler Birliği gibi bir isim alacağız muhtemelen. Bu ulusal kimliğin üzerinde bir kimlik olacak. Bu nedenle, partinin herhangi bir ulusa gönderme yapması, Türkiye ve Kuzey Kürdistan demesi gerekmiyor bence. Bu çerçevede Komünist İşçi Partisi ismi bence en uygun olanı.
Güçlü ve vurucu bir isim ihtiyacı ise gerçekten sanıldığından çok daha önemli. Bu, özellikle politika yapmaya başlayacak, giderek daha geniş kesimleri harekete geçirecek bir parti için önem taşıyor. Meselenin bu yönü üzerinde düşünmeliyiz. Ama bu bizi bir takım yapay isimlendirmelere götürmemeli. Bilimsel ya da politik tanımlama sınırlarını aşmamak gerektiğini düşünüyorum.
Celil: Tuna yoldaşın söylediklerine katılıyorum. Problem eğer vurucu bir isim ise, açılımında zaten var bu: Komünist İşçi Partisi. Bu isim ayrıca oturdu da. Bu isimlendirme hareketin ideolojik, politik, pratik yönelimiyle tümüyle uyum içerisinde, bu anlamda kaygı duymamak gerekiyor. Çünkü bir parti ortaya koyduğu iddianın hakkını verebildiği ölçüde ismi bir ağırlık kazanacaktır. Açılım olarak zaten vurgulu. Kısaltılmış haliyle fonetik açıdan zayıf olduğu söyleniyor. Bence buna çok problem etmemeliyiz. Bu ad siyasal pratiğimiz içinde kitleler nezdinde bir ağırlığa dönüşecektir, buradan bakmalıyız. Sonuç olarak Türkiye ön ekini almaksızın Komünist İşçi Partisi ismini tercih etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Uluslararası platformlarda değişik ülkelerin komünist partileri ait oldukları ülkeyi parantez içerisinde yazıyorlar. Uluslararası planda nasıl tanınacağız sorununu böyle çözebiliriz.
Cihan: İşçi vurgusu üzerine şunları eklemek istiyorum. 1917’lerde böyle bir sorun yok. Çünkü o dönemin partileri, ister devrimci ister reformist olsunlar, hepsi işçi partileri. Bolşeviklerin partisi de Rusya gibi bir köylü ülkesinde gerçek bir işçi partisi. O dönem böyle bir tartışma yapılmıyor. Marksizmin sınıf özü herkes tarafından genel bir kabul görüyor. Marksizm adı altında ortaya çıkan tüm akımlar, örneğin sosyal-demokratı da işçi hareketine dayanıyor, komünist partileri de... Dolayısıyla o dönemde böyle bir tartışma herhangi bir biçimde ihtiyaç değil.
Özcan: RKP (B)’e bakıldığı zaman, Bolşevik kelime anlamı ile politik bir içeriğe sahip değil. Ama süreç içerisinde belli bir kimliği tanımlayabilmiş. Rusya Komünist Partisi yeterli iken Bolşevik kelimesi parantez içerisinde kullanılabilmiş. Dolayısıyla isim tartışmasında daha rahat davranabiliriz. İsmin daha vurucu olabilmesi, siyasal propaganda-ajitasyonda daha rahat kullanılabilmesi noktasında rahat bir tercih yapabiliriz. Komünist İşçi Partisi ismine ben de katılıyorum, ama vurucu olması noktasında kaygım var.
Anadolu eki üzerine şunları söylemek istiyorum. Türk işçi-emekçilerini rencide etmek noktasında Anadolu kelimesinin olumsuz bir anlam içerdiğini düşünmüyorum. Kürt işçi-emekçileri cephesinden ise, Anadolu ön ekinin nasıl algılanacağından bağımsız olarak, Türkiye kelimesinin kullanılmamasının bile olumlu etki yaratacağını düşünüyorum.
Bir de Anadolu Komünist Partisi önerisi var, ama bizim sınıf kimliğine özel vurgu yapmamız gibi bir sorun da var. Ben Anadolu Komünist İşçi Partisi’in vurucu bir isim olduğunu düşünüyorum, ama Anadolu Komünist Partisi de olabilir.
Anadolu Komünist İşçi
Partisi önerisi
Nadir: Komünist İşçi Partisi’ni tercih etmemek gerektiğini düşünüyorum. Biz bir parti olarak siyaset sahnesine yeni çıkacağız. Uluslararası düzeyde kendi benzerlerimizi bulmaya, ideolojik etkimizi yaymaya çalışacağız. Bu nedenle partimizin isminin bir ön ekinin olması gerekiyor. Komünist İşçi Partisi kendi başına bir şey ifade etmiyor. Yarın uluslararası platformlarda, bu Komünist İşçi Partisi nerenin Komünist İşçi Partisi diye sorulacak.
Ama ben soruna bir başka açıdan da bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bizim parti kimliğimiz dili, dini, ırkı, sınırları reddeden bir içeriğe sahip. Biz iki şeyi birleştirmek, hem enternasyonal bir sınıfın partisi olduğumuzu, hem de bu partinin devrimi yapmak üzere belli bir coğrafyayı temel alması gerektiğini gözetmek durumundayız. Eğer biz dili, dini, ırkı, ulusu aşan bir kimlik isek, partimizin ismine herhangi bir ulusun kimliği yansımamalı. Bunu aşan bir tanım bulabilmeliyiz. Yalnızca bugün üzerinden değil, yarın kuracağımız toplumsal düzen üzerinden de bunu gözetmeliyiz. Yanısıra Türkiye’nin özgün koşullarını gözetmeliyiz. Türkiye tek ulustan proletaryanın yaşadığı bir coğrafya değil. Bu bir devlet adı, bir egemen sınıfın egemenlik sınırlarının adı. Biz devrimimizle öncelikle bu egemenliği yıkmayı esas alırız. Ama bizim partimizin ismi bu egemenliği veri almak durumunda değil bence.
Başlangıçta Türkiye ismini kullanmamak gerektiğini düşünüyordum, ama Anadolu gibi bir kavram yoktu kafamda. Bu kavramı ilk duyduğumda da soğuk yaklaşmıştım. Bana göre Kürt ulusal hareketine yamanmaya çalışan ya da eksantrizm peşinde koşan çevrelerin dejenere ettiği bir kavramdı Anadolu. Bu yüzden çok sıcak bakmıyordum. Ama Yaşar Kemal bir açık oturumda Anadolu’ya ilişkin bir konuşma yaptı. Anadolu’nun tarihi, bir kültür mozaiği olması vb... Bizim partimizin sahiplenebileceği bir zenginliği temsil eden, onu ileriye taşıyan bir isim olarak oturdu kafama. Yalnızca Türk ulusundan hareketle bir şeyi tanımlamıyor, tersine bütün uluslara mensup sınıfı kapsayan bir içeriğe sahip.
İkincisi, bugünkü politik ihtiyaçlarımıza da cevap veren bir kavram. Anadolu denildiği zaman, bu bana bir köylü toplumunu, bir geriliği anlatmıyor. Tersine, Türkiye adı bana hep itici gelmiştir. Çünkü bu coğrafyanın tarihinde Türkiye adı yoktur, bu isim zorla sonradan verilmiştir. Dolayısıyla meşruiyeti tartışmalıdır. Türkiye adı tarihsel olarak da aşılmalıdır.
Öte yandan, bir ön ek almalıyız. Ama Türkiye çok adil bir kavram değil. Ezilen milliyetlerin tümü bir tek üst kimlik altında tanımlanmış oluyor. Bu bana adil gelmiyor, bunu bu bakımdan da aşmak gerekiyor. Türkiye tanımını kullanmamakla Türk halkını incitmiş olmuyoruz. Ayrıca Türk halkı bazı şeylere alışmak, bu topraklar üzerinde yalnız yaşamadığını, benzer haklara sahip olması gereken başka kardeş halklar olduğunu bilince çıkartmak durumunda. Türk işçi ve emekçilerinin Türk şovenizminin ağırlığından kurtulmak gibi bir sorumluluğu var.
Sonuç olarak önerim Anadolu Komünist İşçi Partisi. İşçi tanımını bence de kullanmalıyız. Sadece ulusal düzeyde değil evrensel planda da işçi sınıfından kopuş gözetildiğinde, bu önemli. Tarihsel olarak bu zayıflık aşılmadıkça, proleter sınıf kimliğine özel bir vurgu yapmalıyız. İşçi kavramı bizim partimizin adında da olmalıdır. Gelecekte muhakkak bu zayıflık aşılacaktır, ama bu geleceğin sorunudur. Bu kavramı mutlaka vurgulamak ve popüler propagandada özel bir tarzda kullanmak gerekiyor. Bununla işçicilik vurgusu yapmış olmuyoruz, devrimci bir sınıfı, işçi sınıfını tanımlamış oluyoruz ve bizim partimiz böyle bir sınıfın partisidir. İşçi sınıfı hareketiyle partimizin organik bütünlüğünü sağlamak bakımından da işçi kavramını kullanmanın özel bir önemi var. Çünkü Türkiye’de devrimcilik işçi sınıfı dışında kavranıyor. Bu nedenle de siyasi olarak tercih edilmesi gerekiyor.
Sonuç olarak, Türkiye kavramını kullanmamalıyız, partimizin ismi Anadolu ön ekini almalıdır. Daha kapsayıcıdır, bir köylü toplumunu değil bir kültürel zenginliği, bir uygarlığı tanımlamaktadır. Aslında enternasyonalist perspektifimize uygun geniş bir kapsama sahiptir. Rumeli’sini de, Kürdistanı’nı da kesen, Akdeniz’e açılan, yani devrimimizin karakterine uygun bir içerik de taşıyan bir kavramdır. Sınırlılıkları muhakkak ki vardır.
Anadolu Komünist İşçi Partisi, ama kısaltılmış biçiminin Anadolu Komünist Partisi olması gerektiğini düşünüyorum.
Özcan: Anadolu ekinin geriliği çağrıştırdığı düşüncesine katılmıyorum. Anadolu kavramının gerekçelendirilmesi üzerinden bu sorunu çözebiliriz.
Tuna: Sorun zaten kitleler nezdinde Anadolu kültürü diye bir kavramın olmaması, halkların kaynaşmış bir kimliği olarak görülmemesi. Biz eğer bir ön ek alacaksak, bu öncelikle bir siyasal coğrafya üzerinden tanımlanmalı. Böyle bir durumda Türkiye çok daha uygun. Eğer illa ki bir coğrafya üzerinden bakıyorsanız, Anadolu terimi Mezopotamya ve Kürdistan’ı dışlar. Yaşar Kemal’in ya da bir aydının Anadolu kavramı tanımlamasıyla, onun halk kitleleri tarafından anlaşılması arasında büyük bir fark vardır. Hele bir siyasi partinin Anadolu işçi sınıfı, Anadolu devrimi kullanımı sözkonusu olduğunda, bu fark çok daha büyüktür. Yarın güçlü bir politik hareketlilik koşullarında bile, Anadolu’nun kaynaşmış bir kimlik ve kültür olarak algılanmayacağı konusunda net bir fikrimizin olması gerekiyor.
Temmuz: Benim görebildiğim üç temel eksen var. Biri bilimselliği, diğeri politik kaygılar, üçüncüsü de fonetik açıdan vurucu olması. Bilimsel açıdan bakıldığında, Türkiye Komünist İşçi Partisi ismi üzerinde (“işçi” kavramına, bilimsel anlamı da olan, döneme ilişkin politik bir tercih olarak bakıldığında) bence herhangi bir tartışma olmaması gerekiyor. En azından burada anlaşmalıyız ki, nereden hareketle tercih yaptığımızı rahat belirleyebilelim. Politik veya fonetik kaygılarla tercih yapmışsak, bunu açıkça ifade edebilelim.
Farklı milliyetlerden işçi sınıfının yaşadığı bir siyasal coğrafyada değişik milliyetlerden işçileri aynı sendikada, aynı partide örgütlemenin mantığı bellidir. Devlet olarak örgütlenmiş bir burjuva sınıfın varlığından hareket edilmelidir. Bu, ulusal sorunda marksistlerin iki temel ilkesinden biridir. Bütün milliyetlerden işçileri aynı partide örgütlemenin mantığı, bizzat siyasal sınırlardan, burjuvazinin devletini kurduğu sınırlarından hareketle belirleniyor. Bu yönüyle, Rusya’da veya ezilen ulusların olduğu başka coğrafyalarda sorun neyse, Türkiye’deki sorun da aynıdır. Bilimsel ölçütlerle bakıldığında, Türkiye ön ekinin tartışılır bir yönü yoktur.
Cezmi: Biraz açar mısın yoldaş? Bilimsel ölçütlerden bakıldığında komünizm veya komünist sıfatını anlıyorum da, Türkiye ön ekinin bilimsel ölçütlerle ilgisi nedir?
İsimlendirme ve siyasal coğrafya
Temmuz: Ulusal soruna yaklaşımda marksistlerin iki temel ilkesinden biri ulusların kendi kaderini tayin hakkıysa, diğeri aynı devletin çatısı altında bütün uluslardan proleterlerin tek bir partide örgütlenmesidir.
Türkiye ismi bu siyasal coğrafyada bir devlet olarak örgütlenmiş bir sınıf tarafından konulmuş. Bu bir nesnellik. Bu sınıfın egemenliğini sürdürdüğü bu siyasal coğrafyayı temel almak, ulusal sorundaki iki temel ilkemizden biridir. Örneğin Türkiye’nin dışındaki milliyetlerden proletaryayı kendi partimizde örgütlemek gibi bir sorunumuz yok. Ama Türkiye sınırları içinde hangi ulustan olursa olsun öncü işçilerin yeri bizim partimizdir diyoruz. Türkiye herhangi bir coğrafik kavramı anlatmıyor, dosdoğru burjuvazinin siyasi iktidarını kurduğu sınırları anlatıyor. Bu sınırlara Hatay dahil edilmiştir, Hatay’daki işçiler bizim partimizde örgütlenmek durumundadır. Ama Hatay dahil edilmesiydi, o zaman da Suriye’de örgütlenmek durumunda olacaklardı. Burada temel alınan bir sınıfın siyasal iktidarını kurduğu sınırlardır. Bu karşımıza bir gerçeklik olarak çıkıyor. Bilimsel ölçütlerinde bakıldığında tercih edilmek durumunda dediğim şey bu.
Ben bu sorunda politik kaygıların da küçümsenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bolşeviklerin durumuyla kıyaslanırsa, dünya ölçüsünde güçlü bir işçi hareketi var, İkinci Enternasyonal var, bir gelenek var. Dahası Rusya’da güçlü bir işçi hareketi var. Ezilen ulusların hareketliği ise bugünün Türkiye’siyle kıyaslanabilinir bir durumda değil. Dolayısıyla onları böyle bir politik tercihe zorlayan bir durum yok en azından. Nihayetinde iktidar olduklarında ulusların kendi kade rini tayin hakkını koşulsuz tanıyorlar. Öyle bir pratiğin özgüveniyle davranma imkanlarına sahipler. Bu nedenle ben Tuna yoldaşın işaret ettiği politik kaygıları önemsiyorum. Neye karar verilir, isim açısından kendi adıma birşey formüle edebilmiş değilim. Biz Anadolu’yu tercih edebiliriz veya başına ön ek koymamayı tercih edebiliriz, ama bu dosdoğru politik bir kaygıdır, bilimsel bir kaygı değildir. Bugünün Türkiye’sinde ulusal hareketin Kürt emekçi yığınları üzerindeki politik etkisini gözeten bir politik kaygıdır bu.
Cihan: Devlet sınırları konusunda birkaç şey söylemek istiyorum. Yaptığım tanımlamada, bu bir siyasal coğrafyadır, biz ulusal bir coğrafyayı değil, siyasal bir coğrafya tanımlamış oluyoruz, demiştim. Türk halkını incitmemek açıklaması tam anlaşılamadı. Ben, siyasal coğrafya böyle olduğu halde, buna aykırı bir zorlamanın incitici bir etki yaratacağını anlatmaya çalıştım. Yoksa neden Türkleri onore etmiyoruz meselesi değil. Bu konuda yoldaşın söylediklerine katılıyorum. Partimizin ismi üzerine tartışıyoruz. Komünist kimlik bu partinin niteliğini ve nihai hedeflerini tanımlıyor. İşçi kimliği onun sınıf kimliğini tanımlıyor, bunun bu tarihsel evrede çok özel bir önem taşıdığını söylüyoruz.
Geriye ön ek kalıyor. Ön ek ise siyasal coğrafyaya göre belirlenir. Herhangi bir bilimsel parti programına ya da manifestosuna bakınız; işçi sınıfının mücadelesi içerik olarak enternasyonaldir, ama biçim olarak ulusaldır, her ülkenin işçi sınıfı öncelikle kendi burjuvazisiyle hesaplaşmak durumunda dır, denir. Bir Avrupa devrimi beklentisinin olduğu bir dönemde bile, Komünist Manifesto’da net bir biçimde, proletaryanın mücadelesi biçim olarak ulusaldır, deniliyor. Ulusal sözü ile burada ulusal kimlikten çok bir devletin sınırları, yani ülke sınırları kastediliyor. Ön ek sadece nihai hedefi komünizm olan devrimci sınıf partilerinin hangi siyasal coğrafyada mücadele ettiklerini, hangi coğrafyanın burjuvazisiyle hesaplaştıklarını ortaya koyuyor. Ben bunu Türkiye isminde çok özel bir tarzda ısrar etmek için söylemiyorum. Yoldaşın dediği gibi, bilimsel ölçülerden ya da işin mantığı açısından bakıldığında, bu isimde bir problem olmadığını anlatmak için söylüyorum. Çünkü biz hangi coğrafyada hesaplaşıyorsak, o isim zaten ona göre seçilir. Birleşik Krallık Komünist Partisi de olabilir bu, Birleşik Krallık sınırlarını anlatan bir isimdir yalnızca. Mesela, Polonya-Litvanya Krallığı Sosyal Demokrat İşçi Partisi, Rosa Luxemburg’un da zamanında içinde yeraldığı partinin adıdır. Bu bir siyasal coğrafyayı anlatıyor, krallıkla ne işi olabilir ki bir işçi partisinin...
Özcan: Partinin nihai hedefi üzerinden isminin komünist olması gerektiğine yönelik söylenenler, benzer biçimde, coğrafya sorununa yaklaşırken de söylenemez mi? Sonuçta bizim nihai hedefimiz dünya devrimi.
Cihan: Neticede partiler neden ayrı ayrı kuruluyorlar? Neden bir dünya komünist partisi kurmuyoruz?
Özcan: Sosyalizm olmadan komünizm de olmaz...
Cihan: Nihayetinde dünyada sosyalizmin kendisi de uluslararası olabilir. Bir anda dünya devrimi yapabilsek bile, önce sosyalist aşamayı yaşayacağız, ardından komünizme geçeceğiz. Belki devletten dolayı problemimiz daha az olur, ama onun ötesindeki bir takım problemler gene de komünizme yürümek için bizim önümüze epeyce uzun bir süreç koyar.
Dikkat ediniz, ön ek sadece her müfrezenin hangi coğrafyada hesaplaştığını, hangi topraklarda devrimi yapmak sorunu ile yüzyüze olduğunu belirten bir şey. Ne diyoruz? Partimiz dünya devrim ordusunun Türkiye’deki müfrezesidir. Neden? Türkiye bir siyasal coğrafya, dost-düşman ona göre belirleniyor. Eğer siz bu argümanı yeterince gözetemezseniz, bütün milliyetlerden işçilerin neden tek partide örgütlenmesi gerektiği argümanını da zayıflatmış olursunuz. Yoldaş buna doğru ve haklı biçimde işaret etti. Biz ne diyoruz? Aynı devletin sınırları içinde yaşadıkları sürece bütün milliyetlerden işçilerin tek bir partide birliği bir marksist ilkedir. Neden? Çünkü dost ve düşman, devrimci ve karşı-devrimci sınıflar buna göre şekilleniyor. Bugün PKK’nın açmazı da buradadır. Dost ve düşman güçlerin Türkiye denilen siyasal coğrafya çapında şekillendiği bir toplumda, siz onun bir kesimindeki dost güçlerle geneldeki düşman güçlerine karşı mücadele etmeye kalkıyorsunuz, böyle bir durumda güç yetiremiyorsunuz. Devrimde ilerlemek mi istiyorsunuz? Devrim güçlerine bütün kapsamıyla ulaşabilmeniz gerekiyor. Ama dar bir ulusal dava ile bunu maalesef başaramıyorsun. Ancak bir toplumsal devrim farklı milliyetlerden işçi ve emekçileri tek cephede birleştirebilir. Nedir farklı uluslar ya da milliyetler? Sözkonusu siyasal coğrafya içine hangileri giriyorsa, onlardır.
Adil: Bir siyasal coğrafyada mücadele veriyoruz. Bu coğrafyanın bir adı var, ön ek alacaksak bu adı kullanmak zorundayız. Bunun dışında bir ön ek aramanın doğru olmadığını düşünüyorum. Ama ön ek konulmadan, enternasyonal bir isim olarak, Komünist İşçi Partisi ismi de kullanılabilir. Anadolu tanımı farklı bir çağrışım yapacaktır. Bu nedenle özellikle Anadolu ön ekine sıcak bakmıyorum.
Cihan: Aslında Komünist İşçi Partisi üzerine genel bir anlaşma var. Komünist İşçi Partisi açılımında çok vurgulu, mesajı çok anlamlı, ajitasyonu çok uygun bir isim. Biz ajitasyonumuzda işçilere, Komünist İşçi Partisi size şunu şunu söylüyor, sizi şuna çağırıyor diyerek kullanabiliriz. Ya da, işçilere yönelik olarak, partiniz, komünist işçi partisi, işçilerin komünist partisi vb. türden bir söylem zenginliğiyle hitap edilebilir. Bu olanak olmakla birlikte, partilerin genellikle kısaltılmış isimleriyle anıldıkları da bir gerçek.
Semih: Türkiye Komünist İşçi Partisi bence oldukça vurgulu. Türkiye ismi bir siyasi coğrafya olarak kullanılıyor. Kürt yurtseverleri için de iki ayrı anlam taşıyor. Birincisi siyasi coğrafya olarak Türkiye’nin bugünkü sınırlarını ifade ediyor. Bir diğeri Kürdistan dışındaki bölgeyi ifade ediyor. Her iki anlamı da içeren bir tarzda kullanılıyor. Mesela Türkiye devriminin yolu, görevleri diye kitap yazıyorlar, Türkiye işçi sınıfı, Türkiye devrimi diyorlar. Her iki anlamı içeren bir tarzda kullanılıyor.
Bence sorunu Kürt sorunu üzerinden değil, daha genel bir çerçevede, komünist partilerinin ön ek kullanmalarının doğru olup olmadığı çerçevesinden tartışırsak daha doğru olur. Böyle bir ön ek tarihsel olarak kullanılıyor ve kullanılması yanlış değil.
Tuna: Sorun ön ekin neden kullanılması gerektiğinde. Bugün dünyada bir komünist hareket, komünist olarak tanımlayabileceğimiz yapılar yok, bunun rahatlığıyla Komünist İşçi Partisi diyebiliriz. Dünyada bu açıdan farklı bir tablo olsaydı, Türkiye ön ekinin anlamı olurdu. Bugün Kürt emekçi kitlelerinin duyarlılıklarını düşünerek politik bir tercih yapabiliriz. Önümüzdeki dönem gerçekten proleter isyanlar ve halk hareketlerinin yeni bir dönemi olacaksa, bu süreç komünist hareketleri de yaratacaktır. Bu noktada böyle bir tanımlamaya ihtiyaç doğacaktır.
Ulaş: Bir tercih olarak söylemiyorum, ama Anadolu bana göre Türkiye’den daha geniş bir anlam içeriyor. Anadolu medeniyeti Türkiye’nin varlığından çok daha önce vardı, bu bir. İkincisi Anadolu ismi biraz İstanbul’un ağırlığını dengeler. İstanbul’un ağırlığı Anadolu’yu köylülüğü çağrıştıran bir bölge konuma düşürüyor, gerçekte öyle değil. Fakat eğer mümkünse, TKP ismini kullanmak çok daha doğru olur.
Ceren: Gerekçelendirme planında sorun çok karmaşık değil. Ancak Türkiye ön ekini aldığında da fonetik açıdan duyduğumuz kaygı ortadan kalkmıyor. Böyle bir problem var benim açımdan. Anadolu ismini kullanabileceğimizi sanmıyorum. Anadolu işçi sınıfı, Anadolu sol hareketi gibi bir kavramlaştırma bana çok yabancı geliyor. Türkiye bir siyasal coğrafyanın adıdır, ama Türkiye’ye biraz yıpranmış bir isim olarak bakılıyor, kaygılar buradan geliyor. Böyle bakmak gerekmiyor diye düşünüyorum. Türkiye ön ekini çok rahat alabiliriz, ama kaygısını duyduğumuz sorunu çözmüyor. Bu çerçevede de somut bir önerim yok.
(...)
Cihan: Ulusal sorun çerçevesinde yaptığımız açıklamalara biraz daha dikkatli bakılmalıdır. Nihayetinde ön ek sadece mücadelede esas aldığımız siyasal coğrafyayı ilgilendiriyor. Ona bakarsanız, biz Anadolu toprakları dışına taşmak, Kürtler sayesinde Farslarla, Araplarla birleşmek gibi, başka bazı hedefleri güden bir parti de olmak zorundayız. Ulusal soruna ilişkin ilk başyazımızda, bir ucu Balkanlar öteki ucu Basra’ya uzanan bir cumhuriyetler birliği bizim hayalimizdir, bizim hedefimizdir, dedik. Yani hayallerimiz dünyaya doğru da büyümek zorunda.
Nadir: Bu nedenle Anadolu biraz daha kapsayıcı bir kavram diyorum.
Cihan: Ben de diyorum ki, bu bir hedef olmakla birlikte, Türkiye devriminin, Kürtlerden ve başka nedenlerden dolayı, kendi çevresine doğru büyümesi bir potansiyel imkan olmakla birlikte, halihazırda bizim içinde mücadele ettiğimiz coğrafya Türkiye coğrafyası ve partiler siyasal coğrafyalara göre kuruluyorlar. Dikkat edin, partiler milliyet ya da bölge esasına göre kurulmuyorlar; kuruldukları zaman mutlaka milli ton taşıyan, ulusal sorunu temel alan partiler oluyorlar. Yani ön ek sadece mücadele ettiğiniz siyasal coğrafyayı tanımlıyor. Nihayetinde siz hangi ülkenin, hangi siyasal coğrafyanın müfrezesi iseniz, onu duyurmuş oluyorsunuz. Yoksa bir milliyeti olumlamak ya da onore etmek için değil.
Aykut: Bizim Yurtdışı Konferansı metinlerinde, yurtdışında sınıf çalışması değerlendirilirken yapılan bir takım tespitler var. Deniliyor ki, eğer burada gerçekten komünist bir sınıf partisi olsaydı, Türkiyeli işçiler ve başka milliyetten işçilerin doğrudan böyle bir parti içinde çalışmaları gerekirdi; biz çalıştıkları siyasal coğrafyada kurulmuş partiye üye olmalarını önerirdik. Bu aslında bizim için de bir ölçüdür. Yoldaşın son söylediği noktayı daha da genişletmek gerekebilir, ama sonuçta kullanacağımız ön ekin bir coğrafyayı tanımlaması gerekiyor. Anadolu-Türkiye ikilemi açısından baktığınız zaman, Anadolu bir siyasal coğrafyayı tanımlamıyor. Oysa biz bir komünist işçi partisi kuruyoruz, burada doğrudan siyasal bir tanım kullanmak durumundayız. Bu yönüyle, kültürel boyutuyla kullanabileceğimiz bir coğrafya ismi ile siyasal boyutuyla kullanacağımız bir coğrafya ismi arasında temelli bir fark vardır.
Nadir: Kuşkusuz biz sonuçta bir siyasal coğrafyada devrim yapacağız, ama partimizin adını bununla sınırlı tutmak zorunda değiliz. Bence bu açıdan bilimsel değil. Şu temel bir marksist prensip; bir komünist partisi belli bir devlet sınırları içerisinde örgütlenmeyi esas alır, milliyet vb. farkı gözetmez. Çünkü bu parti belli bir devlet sınırları içerisindeki devrime önderlik edecektir. Bu sınırlar içerisinde işçiler ulusal ayrımlara göre bölünemez. Bu proletaryanın kurtuluş mücadelesinin sınıfsal karakterine aykırıdır, bu nedenle marksist açıdan meşru değildir. Ama tartışma bu değil. Partimiz elbette bir siyasal coğrafyadaki devrime önderlik edecektir, devrimini bu siyasal coğrafya çerçevesinde tanımlamak durumundadır. Ama adını böyle tanımlamak zorunda değildir.
Cihan: Savunduğun argüman kendi önerini boşa çıkarıyor. Zira ufkumuz böyle bir noktada Anadolu’yu çok aşıyor, Balkanlar’a, Kafkaslar’a uzanıyor. İlk cephede hiç değilse bizi kuşatan coğrafyaya genişleyen bir ufkumuzun olması gerekir. Senin argümanların üzerinden bakıldığında, Anadolu bir darlığı anlatıyor.
Bahtiyar: Benim önerim Türkiye Komünist İşçi Partisi. Şundan dolayı: Biz bir siyasal coğrafyadaki bir sınıfın egemenliği hedef alacağız. Bu egemenliği ortadan kaldıramadığımız, bu ülkenin adını değiştirmediğimiz sürece, biz onunla anılacağız. Yani Anadolu Komünist Partisi ismini de alsak, Türkiye’den gelmiş bir parti diyecekler bizim için. Bu nedenle ön ekinin Türkiye olması gerekiyor. Ama fonetik açıdan belki DKİP, Devrimci Komünist İşçi Partisi de tercih edilebilir.
Cihan: Komünist İşçi Partisi güzel bir isim. Yani bu kısmı için söylüyorum, önünü arkasını boş bırakarak... Önüne, arkasına ne eklersek ekleyelim, bu ifadeyi kaybedemeyiz,. Komünist İşçi Partisi avantajını korumalıyız bence.
Özcan: EKİM’i ekleyebilir miyiz?
Cihan: EKİM henüz çok fazla bir şey kanıtlamadı. İleride kanıtlarsa, kitlelere malolursa, bu mümkün olabilir. Bolşevikler Bolşevik ekini koymuşlar, ama Rosa Luxemburg gibi Alman Devrimi’nin bir lideri konuşurken bile, Ruslara yönelttiği tüm eleştirilere rağmen, gelecek her yerde Bolşevizmindir, diyebiliyor. Rus emekçileri, biz komünistlere karşıyız ama Bolşeviklerden yanayız, onlar bize toprak verdi, diyebiliyor. Bu bir şeyi anlatıyor.