Logo

Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadele


Emperyalist savaş ve
saldırganlığa karşı mücadele

Emperyalist savaş, saldırganlık ve müdahalelerin tüm dünyada tırmandığı bir dönemden geçiyoruz. Dünya ölçeğindeki bu gelişmelerin bölgemizde daha yakıcı ve yıkıcı bir boyut kazandığı, bugünkü olayların seyriyle tümüyle açığa çıkmış bulunuyor.

Emperyalistler arasındaki rekabet, hegemonya ve paylaşım mücadelesi Ortadoğu’da yoğunlaşmış, bölgeyi her türlü çatışma ve gerilimin odağı haline getirmiş durumda. Irak ve Libya’ya yönelik emperyalist müdahalenin ardından sırada Suriye ve İran var. Asıl müdahalenin hedefindeki İran’ın yolunu açabilmek de öncelikle Suriye’nin dize getirilmesine bağlı. Bu nedenle emperyalist odaklar, başta Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın merkezinde olduğu gerici bölge devletlerini Suriye’nin üzerine saldırtarak emperyalist planlarını hayata geçirmeye çalışıyorlar.

Bu saldırganlığın ve tetikçiliğin başını Türk sermaye devleti çekmektedir. “Yeni Osmanlı” hayalleri peşinde koşan, emperyalistlerin ve sermayenin hizmetindeki AKP hükümetinin bu role soyunması boşuna değil. Zira gerici AKP iktidarı kendi geleceğini emperyalist merkezlere ve sermayenin çıkarlarına bağlamış durumda. Onlara uşaklık hizmetinin karşılığı olarak kendi iktidarını koruma ve ayakta tutmanın imkan ve dayanaklarını bulmaktadır.

Bu nedenle dinci-gerici iktidar içerde işçilere, emekçilere, Kürt halkına ve gençliğe yönelik saldırıları faşist baskı ve terörü azgınlaştırılarak hayata geçirmeye çalışıyor. Bunu dışarda bölge halklarına yönelik emperyalizmin çıkarları temelindeki saldırgan politika tamamlıyor. Bu politika ABD politikasının bir uzantısıdır. Türkiye’nin bölge halklarına karşı emperyalizmin bir askeri üssü olarak kullanılmasıdır.

Suriye’ye yönelik saldırganlık bunun yeni bir örneğidir. Ancak Türk sermaye devletinin Suriye politikası gelinen yerde ters tepmiş bulunuyor. AKP hükümeti eliyle yürütülen bu saldırgan politika gerek işçi ve emekçiler gerekse bölge halkları nezdinde boşa çıkmıştır. Bu politikanın tarafı ve destekçisi haline getirilmek istenen işçi ve emekçiler, bu konudaki tüm manevralara, yalanlara ve aldatmacalara kanmayarak Türk sermaye devletinin Suriye’ye dönük müdahalesine karşı mesafeli bir duruş sergilemektedirler. Ancak bu karşı duruşun sınırları bugün için bellidir.

Bölgeye yönelik bu emperyalist saldırganlığa ve müdahaleye karşı birleşik bir mücadelenin önemi yeterince açıktır. Partimiz, emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin bölge halklarını kendi sefil çıkarları uğruna birbirine boğazlatmasına karşı işçi ve emekçilerin uyarılması, savaş ve saldırganlık karşısında ortak bir mücadele hattının örülmesi çerçevesinde, sürece müdahaleyi önüne koymuş bulunmaktadır.

Bugün devrimci bir politikadan ve müdahale temelinden yoksun olmasına rağmen geniş işçi ve emekçi kesimlerinin bu saldırganlığa karşı pasif de olsa bir duruş içinde bulunmaları, bu mücadelenin dinamiklerine, güç ve imkanlarına  işaret etmektedir. Ancak bu dinamiklere ve imkanlara rağmen ortak bir mücadele zemininin örgütlenmesinde ciddi güçlükler bulunmaktadır. Bu güçlüklerin başında savaş ve saldırganlık karşısındaki politik duruş gelmektedir. Bugün emperyalist saldırganlık ve müdahale karşısında harekete geçen ilerici ve sol güçlerin politik duruşunun sınırları “bağımsızlık” sınırlarında kalmaktadır. “Her türlü savaşa” karşı bir araya gelen savaş karşıtı güçlerin politik duruşu kaçınılmaz olarak bu mücadeleyi sakatlamakta, hedeflerini ve kapsamını daraltmaktadır. Bu darlık kaçınılmaz olarak ortak bir sürecin örgütlenmesini de zora sokmaktadır. Dolayısıyla komünistler, emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadele alanında öncelikle kendi bağımsız faaliyetlerin örgütleyecekler, sol güçlerle ortak hareket etmenin sınırlarını bilerek davranacaklardır.

Sol hareket, öncelikle, geniş işçi ve emekçilerin temel bir gündemi haline gelen savaşa ve saldırganlığa karşı etkili ve yaygın bir faaliyetin örgütlenmesi ihtiyacını yeterince gözetmemektedir. Mücadelenin merkezi sanayi bölgeleri, işçi havzaları ve işçi ve emekçilerin sosyal yaşam alanları olması gerekirken, böyle bir bakış açısından ve bunun gerektirdiği bir pratik çaba ve yönelimden uzaktır. Bundan dolayıdır ki, bu gündem üzerinden örgütlenen tüm süreçler sınırlılığa ve etkisizliğe mahkum kalmıştır. Mücadele, devrimci bir bakıştan yoksunluğun kaçınılmaz sonucu olan darlıktan da kaynaklı olarak, kendi asli hedeflerinden ve güçlerinden uzaklaşmıştır.

Komünistler, sol hareketin bu tablosu karşısında kendi görev ve sorumluluklarına nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda yeterli açıklığa sahiptirler. Partimizin temel değerlendirmeleri bunları döne döne ortaya koymaktadır. Yeni döneme hazırlık, daha etkin ve sistemli bir politik faaliyet demektir. Sınıf kitlelerine temel politik gündemler üzerinden seslenmek, eğitmek, örgütlemek ve devrimci iktidar mücadelesi temelinde harekete geçirmek sorumluluğu demektir.

Savaş ve saldırganlık gibi temel politik gündemler üzerinden sınıf kitlelerini aydınlatmak, sınıfın ileri ve öncü kesimlerini devrimci bir politika ekseninde birleştirmek, işçi ve emekçi kitleleri savaş ve saldırganlık karşında bir taraf haline getirmek günün güncel görevlerinin başında gelmektedir.

Partimizin yeni bir döneme hazırlandığı bugünlerde, sınıf ve emekçilerin gündelik yaşamının değişmez bir gündemi haline gelen savaş ve saldırganlığa karşı mücadele daha etkili ve yaygın bir faaliyetin konusu haline getirilmelidir. Bugün önümüze koyduğumuz farklı görev ve sorumluluklar, bu alanda yapmamız gerekenlerin önüne hiçbir biçimde geçmemelidir. Gündelik ajitasyon ve teşhir faaliyetimizin temel başlıklarından biri bu olmalıdır. Bu hiçbir biçimde planlanmış dönemsel ve gündelik faaliyetimizin örgütlenmesinin dışında bir gündem olarak algılanmamalıdır. Zira içerdeki baskı ve saldırılar ile dışardaki savaş ve saldırganlık aynı gerici politikanın iki yönüdür.

Sınıf kitlelerinin bir taraftan gündelik mücadele temelinde örgütleyip harekete geçirirken, öte yandan bölgemizi doğrudan etkileyen savaş ve saldırganlık karşısında taraflaştırmak, devrimci bir çizgi ve politika ekseninde etkin bir güç odağı oluşturmak, partimizin devrimci iktidar mücadelesinin vazgeçilmez önceliklerinden biridir.

Komünistler, bölgeye yönelik emperyalist müdahale ve bu müdahalede etkin bir rol üstlenen Türk burjuvazisinin gerici-saldırgan tutumuna karşı, işçi ve emekçi yığınları sürekli olarak uyarmak, bu saldırganlığı etkili bir şekilde teşhir etmek, yığınların emperyalizme karşı devrimci bilincini ve duyarlılığını geliştirmek, en önemlisi de bunu eyleme dönüştürmek görev ve sorumluluğu ile karşı karşı bulunmaktadırlar.


Üste