Logo

Dünya görüşü ve devrimci sınıf kimliği


Dünya görüşü ve
devrimci sınıf kimliği

Dünya görüşü ve onun sosyal-siyasal pratiği, yaşamı oluşturan bütün ilişkileri kesen kapsamlı bir alanı içerisinde barındırır. Eğer siz kurulu düzenin penceresinden bakarak bir yaşam örgütlüyor iseniz, yaşamınızı şekillendiren bütün ilişkileri buna göre kurar, sürdürür ve yeri geldiğinde ortadan kaldırırsınız. Örneğin aile ile olan ilişkiler, örneğin duygularınız, hayalleriniz vb., kurulu düzenin dünya görüşü üzerinden kendisini üretecektir. Bir başka ifadeyle, yaşamın üretilmesi ve yeniden üretilmesi sürecinin tüm alanları, döne döne var olan düzenin kendisini ürettiği alanlara dönüşecektir.

Bütün bunların aşılması her şeyden önce kurulu düzenin dünya görüşünden, onun bütün etki ve izlerinden köklü bir kopuşu gerektirir. Pratikte düzene karşı doğru ve devrimci bir tutum geliştirebilmenin önkoşulu da budur. Tam da bu nedenle kişilerin ya da siyasal örgüt zeminlerinin devrimcileşme sürecinde dünya görüşü sorunu temel bir yer tutmaktadır, denebilir ki diğer birçok şeyin belirleyeni durumundadır.

Bir mücadele alanı olarak dünya görüşü

Marksist dünya görüşü öncelikle verili durumun bütünlüklü ve devrimci bir eleştirisi, onun pratik-devrimci bir temelde aşılmasının öğretisidir. Bunun kendisi varolan düzenle kapsamlı bir mücadele ve hesaplaşma anlamına gelir ki, bu mücadele yaşamın bütün alanlarını dolaysız olarak kapsar.

O halde kurulu düzeni bütünlüklü olarak karşısına alan, onun devrimci bir pratikle aşılmasını hedefleyen her devrimci öncelikle burjuva dünya görüşü ile çok yönlü bir mücadele süreci işletmek durumundadır. İçerisinde yetiştiği, kimliğinin şekillendiği burjuva toplumunun tüm alışkanlıkları, davranış biçimleri ve ilişkilerini kırıp atmanın önkoşulu tam da budur. Bu mücadelede başarılı ve istikrarlı olmanın yolu ise komünist dünya görüşü ile yani Marksizmle donanmak ve onun devrimci yöntemine hakim olmaktan geçmektedir.

Dünya görüşü, devrimci kimlik ve siyasal pratik

Verili tarihsel koşulların devrimci eleştirisi ve devrimci bir temelde aşılmasının öğretisi olan Marksizm, gündelik siyasal yaşamın ve pratiğin de eylem kılavuzudur. Dolayısıyla devrimci kimliğin şekillendiği bu nesnel zemini dünya görüşünden ayrı bir temelde ele almak mümkün değildir.

Düzen karşısında tutum alan, buradan hareketle sınıflar mücadelesine adıma atan her bir devrimci, işçi sınıfının devrimci ideolojisi ile donanmak, bu ideolojinin aydınlattığı yoldan siyasal yaşamı ve pratiği örgütlemek durumundadır. Zira bundan yoksun her türlü pratik yönsüz ve geleceksiz olmaya mahkûmdur. Dolayısıyla her bir birey de...

Elbette kişiler çok farklı nedenler ve etkenler üzerinden siyasal yaşamla ilişkilenir ve kimliğini bulmaya başlar. Kimi zaman sınıfsal ezilmişlik, kimi zaman bulunduğu mekânlar ya da dönemsel gelişmeler insanların siyasal mücadele ile temas kurmasına vesile olur. Bu ilişkileniş kişiyi dolaysız olarak ve öncelikle siyasal yaşamın pratiği ile buluşturur.

Fakat parçası olunan mücadele çok yönlü olarak kavranmadığında, onun tarihsel gelişimi, değerler sistemi kavranıp içselleştirilemediğinde, pratikte “kendiliğinden” akıp giden süreç kişilerin devrimcileşmesi için yeterli olmayacaktır. Bu topraklarda bunun sayısız örneği ile karşılaşabiliriz.

Devrimci kimliğin şekillenişi üzerinden bu nokta gözden kaçırıldığı koşullarda, insanları tanımak, devrimcileşme süreçlerini gereğince değerlendirebilmek ve müdahale etmek de olanaklı değildir. Buradaki sorun hiç de kişilerin soyut ya da teorik olarak Marksizmi “bilmesi” değildir. Tersine siyasal pratiğine somutta neyin yön verdiğidir. O kişinin işçi sınıfı karşısındaki tutumu, burjuva devlet karşısındaki tutumu, parti karşısındaki tutumu, kitle çalışmasındaki tutumu vb. somut ve tamamen pratiktir ve bütün bunlar dünya görüşünden ayrı bir temelde ele alınamaz. Tersine düzen, devrim, devlet, sınıflar vb. siyasal olgular karşısındaki tutum ve ilişkileniş tam da dünya görüşü sorunudur.

Dünya görüşü, devrimci kimlik ve sosyal pratik

Yaşam nasıl ki toplumsal pratiğin içerisinde bir dizi ilişkinin bütünlüğünden oluşuyorsa, devrimci kimlik de bu ilişkiler toplamından ayrı bir temelde ele alınamaz ve inşa edilemez. Dolayısıyla sosyal pratik devrimci kimliğin yansıdığı bir başka alandır.

Kişinin diğer insanlarla kurduğu sayısız ilişkiden tutun da gündelik yaşamın yeniden üretilmesi için gerekli olan diğer herşeyle kurduğu ilişkiler toplamı sosyal pratiğin kendisini var ettiği alanlardır. Somutlamak gerekirse, yoldaşlarınızla saygı ve sevgi temelinde kurduğunuz gündelik ilişkiler, doğaya karşı aldığınız tutum, kadın-erkek ilişkileri, oturuşunuz, kalkışınız vb., sosyal pratiğin alanına girer. Bütün bunlara şekil veren tam da sahip olduğunuz dünya görüşüdür.

Eğer içerisine doğduğunuz burjuva toplumundan edindiğiniz dünya görüşünden gereğince kopamamışsanız, hala onun izlerini taşıyorsanız, bu ilişkileri devrimci bir temelde kurmanız ve sürdürmeniz mümkün olmayacaktır. İnsan ilişkilerinde faydacı-bencil burjuva bir yaklaşım, doğaya karşı sorumsuz, kadın-erkek ilişkilerinde istismarcı davranmanız kaçınılmaz olacaktır. Zira burjuva dünya görüşü ve onun sosyal pratiği döne döne bunları üretecektir.

Dolayısıyla sosyal pratiğinize marksist dünya görüşü ile yaklaşmadan, burjuva toplumundan kalan her ne varsa bu temelde hesaplaşmadan, sağlam ve sağlıklı bir devrimci kimlik inşa etmeniz mümkün olmayacaktır.

Devrimci kimliğin inşasında marksist yöntem

“… gerçekte ve pratik materyalist için, yani komünist için sorun, mevcut dünyayı köklü bir biçimde dönüştürmek, var olan duruma pratik olarak saldırmak ve onu değiştirmektir.” Karl Marx (Alman İdeolojisi)

Bu kısa alıntıdan da anlaşılacağı üzere, marksist dünya görüşü, her şeyden önce var olanın devrimci bir zeminde değiştirilmesi ve ileriye doğru aşılması sürecinde tutulması gereken yolu yöntemsel olarak ortaya koymaktadır. Onun teorik-akademik kalıplarda “dondurulamamasının” gerisinde tam da bu devrimci dinamizmi yer almaktadır.

Marksist dünya görüşünün bu yönü ve yöntemsel yaklaşımı kişinin devrimcileşme sürecine de bir perspektif sunmakta, bu aynı yaklaşım burjuva toplumda şekillenmiş, onun dünya görüşü ve dolayısıyla yaşam tarzı ile yoğrulmuş kimliklerin devrimci dönüşümüne de yöntemsel bir çerçeve çizmektedir. Var olana “pratik” olarak saldırmak!

Her bir partili komünist için Marksizmin bu devrimci özü ve pratik muhtevası devrimci kimliğin inşasında şaşmaz bir kılavuz olabilmelidir. Önümüzdeki süreçte partide devrimci militan kimliği güçlendirmeye yönelik atacağımız her bir adıma, bu noktada önümüze çıkan her türlü sorun alanına bu yöntemsel yaklaşım üzerinden gidebilmek durumundayız.


Üste