Yeni döneme çok yönlü hazırlık!
Girmiş bulunduğumuz yeni dönemi her bakımdan hazırlıklı karşılamak görevine kuşkusuz devrimci bir iddia ile yaklaşıyoruz. Partimiz tarihsel dönem perspektifi çerçevesinde sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor, saflarına kurumsal-kolektif müdahaleler gerçekleştiriyor. Parti iç yaşamına yönelik müdahaleler, toplamda parti saflarının devrimcileştirilmesi, ideolojik-teorik donanım yetersizliklerinin giderilmesi vb. alanlarda gözle görülür bir yüklenme içerisinde. Son yıllarda yoğunlaşan bu sürecin daha fazla meyve vermesi, bir yandan sürekliliğine, bir yandan bir dönemin sorunlarının geride bırakılıp mesafe alınmasına bağlı. Fakat bunların güvencesi yine de her yerel örgütümüzün ve her bir partilinin sürece sahip çıkması, müdahaleleri ete-kemiğe büründürmesidir. En başta da gereklerini kendi şahsında gerçekleştirmesidir.
Siyasal sınıf çalışmasında temponun yükseltilmesi, politik faaliyet kapasitesinin geliştirilmesi, ideolojik donanım vb. alanlarda aldığımız mesafeyi bir yana koyalım. Tarihsel dönem perspektifine uygun bir hazırlığın bu asli alanlarının daha pratik boyutlarında durumumuz nedir? Devrimci iç yaşam, illegalitenin gerekleri, teknik donanım, militan-savaşçı bir ruh hali ve kimlik, mali olanaklar vb. gibi bir dizi alanda dönemi kazanabilecek bir hazırlık içinde miyiz?
Olayların seyrindeki hız, özellikle Suriye ekseninde yaşanan gelişmeler bu soruları bugün daha güncel bir şekilde ele almayı getiriyor. Fakat mesele bu gelişmelerin ötesinde bir kapsama sahiptir. Dünyanın toplamında olayların gidişatı ve son yıllarda yaşanan sürecin ortaya çıkardığı veriler, kendini durmaksızın hızlı, çevik ve esnek bir savaş örgütü olarak yapılandırmayan hiçbir siyasal öznenin hiçbir şansının olamayacağını yeniden ve yeniden gösteriyor. Kapitalist dünyanın refah dönemi çoktan sona erdi ve o tüm acımasızlığıyla aldatmaya, hileye, her türlü kirli yönteme ve şiddete daha fazla ihtiyaç duyuyor.
Kapitalist dünyanın büyük bir çıkmaz içinde olduğu gerçeği artık tartışmasız bir kabul görmektedir. Hem de günü yaşayan yığınların bilincinde bile giderek kanıksanacak ölçüde... Önce kapitalizmin göbeğinde patlak veren ekonomik-mali çöküntü, ardından dünyanın dört bir yanında hız kazanan sosyal hareketlilikler ve bir sıçrama noktası olarak Arap ülkelerinde meydana gelen isyan dalgası girdiğimiz yeni dönemin başlıca yansımalarıydı. Dünya burjuvazisi “Arap baharı” diye lanse ettiği büyük kitlesel patlamayı biraz zorlanarak da olsa şimdilik kontrol altına alabilmiş görünüyor. Libya ve Suriye’deki gelişmelere karşın görünüyor diyoruz. Çünkü Tunus ve Mısır gibi ülkelerde yaşanan halk isyanlarının bilinçlerde yarattığı sıçramalar, emekçilerin siyasal alana çekilmiş olması ve uyanışı orta yerde duruyor. Bunun dünya ölçüsünde gerçekleştirdiği mayalanmanın önü kesilmiş değil. Kaynağı Tunus-Mısır çıkışıyla başlayan gelişmelere dayandırılan Libya örneğine ve Suriye’deki gidişata rağmen bu böyle.
Elbette emperyalistler siyasal planda karşılarına çıkan bir krizi, işçi ve emekçi kitlelerin örgütlülük düzeyindeki zayıflık ve devrimci önderlik boşluğu koşullarında fırsata çevirmekte zorlanmadılar. Hatta Libya ve Suriye gibi ülkelerde bölgenin yeniden paylaşımı ihtiyacı çerçevesinde saptırmayı, bölgesel bir savaşın önünü açacak bir saldırganlığın bahanesi haline getirmeyi bile başardılar. Libya’da yaşananlar emperyalizmin yeni savaşlar dönemindeki kirli taktiklerinin canlı bir yayını gibiydi. Şimdi aynı şeyi Suriye örneğinde ve çok daha kötü bir versiyonu olarak izliyoruz.
Bu sahneden öncelikle çok yönlü bir “bunalımlar ve savaşlar” döneminin görüntüleri yansıyor. Dünya burjuvazisi küresel çaptaki derin krizi atlatmanın yolu olarak savaşın, yeniden paylaşımın vahşetiyle yürüyor halkların üzerine. Büyük paylaşım savaşları döneminde gerçekleştirdiği böl ve yönet taktiğini derinleştirmekte görüyor çareyi. Sisteme karşı yılların potansiyel devrimci birikimlerini etnik, dinsel, kültürel ayrımlar alanına yönlendirerek, bir taşla birkaç kuş vuruyor. Emekçi halk kitlelerinde yarattığı çaresizlik duygusuyla kuralsız bir şiddete yönelen dinsel gericiliğin önünü sonuna dek düzlüyor. Sonuçta bu, emperyalist devletlerin batılı toplumlara yutturabildiği, bu sayede de “terörle mücadele”de her türlü kuralsızlığı kabul ettirebildiği baş tehdit olmayı sürdürüyor. Keza halkların birbirine boğazlatılmasındaki kuralsızlık ve her türlü vahşet, edilgenlik içinde tutulan dünya halklarına kanıksatılıyor. Bütün bunlar, yarın devrimci kalkışmaya gidebilecek bir sürecin içinde nasıl bir düşmanla baş etmemiz gerektiğinin ibretlik görüntüleri sayılabilir.
Kirli taktiklerin belki de en etkili ve yaygın uygulanışını, propaganda alanında ve düzen medyası üzerinden görüyoruz. Artık kirli savaşlar öncelikle bu alanda başlayıp derinleşiyor. Burjuva medyada dezenformasyonun hiçbir sınırı kalmamış durumda. Sanal alemde şöyle bir dolaşan herkes, diyelim ki Suriye’ye yönelik savaş kışkırtmalarına meşruluk kazandırmak, toplumsal destek sağlamak için yalan-kurgu haberlerin nasıl yapıldığını ya da bu politika çerçevesinde haberlerin nasıl çarpıtıldığını zorlanmadan görecektir. Bu açıdan bakıldığında propaganda aygıtları, bir başka deyişle medya organları üzerinden yürütülen savaş, sonuca ulaşmakta benzersiz bir misyona kavuşmuş durumdadır.
Günümüz dünyasında, ilkin en olağanüstü koşullarda propaganda-ajitasyon sürdürebilme gücü, ikincisi de en kirli ve vahşi yöntemlerin sonuna dek kullanılabildiği gerçek bir fiziki saldırı altında direnme-savaşma kapasitesi olmadan, devrimci önderlik iddiası sözde kalmaya mahkumdur. Parti yerel örgütlerinin ve kadrolarının geleceğe hazırlığı bu apaçık gerçeklik ışığında ele alıp almamaları, iktidar bilincinin-perspektifinin olup olmadığının dolaysız bir göstergesidir. Bu çerçevede hazırlık sorusunu şöyle de sorabiliriz: Günün politik görevlerine yüklenmekte gösterilen çaba, yoğun gündelik emek örgütsel yaşam alanında yansımalarını buluyor mu?
Şüphesiz ki bu sorunun pratik-teknik ayrıntılardaki yanıtı, ideolojik kavrayış ve tarihsel bakış gibi her durumda belirleyici bir alanda açıklıklar olmadan bir anlam ifade etmeyecektir. Partimizin gerek temel yayın organları, gerekse örgütsel süreçleri üzerinden bu alanda ortaya koyduğu sistemli çaba bu konuda yeni bir söz söylemeyi gereksiz kılıyor. O yüzden burada irdelemek istediğimiz boyutlarıyla yukarıdaki sorunun yanıtı, öncelikli olarak örgütsel iç yaşam üzerinden verilmelidir.
Buradan bakıldığında, son yıllarda merkezi platformlar tarafından gerçekleştirilen yoğun müdahalelere rağmen, kimi yerel örgüt ve kadrolarda kolektif işleyişi bozan, yoldaşlık ilişkilerini zedeleyen, parti güvenliğini zayıflatan eski tutum ve davranışların sürebildiği görülebilmektedir. Politik önderliğe dayalı çalışma tarzı üzerine yapılan sayısız tartışmaya rağmen, azalmış olsa da sokak trafiğine eğilim varlığını sürdürebilmektedir. Zaaflı tutum ve davranışlar kimi zaman organ toplantılarını aksatmak, kimi zaman iç trafikte gereken hassasiyetin gösterilmemesi, hatta bazı zayıf insanlarda “unuttum, hatırlamıyorum” gibi gerekçelerle olayların-durumların çarpıtılması vb. biçimlerde ortaya çıkabilmektedir. Üstelik parti genelge ve raporları üzerinden bu tür zaaflar en sert ifadelerle mahkum edildiği, çeşitli yaptırımlara konu edildiği halde...
Örgütsel iç yaşama dair sorunların tümden olmasa bile esası itibariyle giderilebilmesi, tüm parti yerel örgütlerinin ve parti omurgasını oluşturan kadroların tutumuna, söz ve eylem birliği ilkesini sıkı sıkıya gözetmesine bağlıdır. Dolayısıyla devrimci temelde işleyen kolektif bir organ yaşamı, bununla birlikte anlam kazanacak proleter bir disiplin, karşılıklı denetimin ve eleştiri-özeleştiri mekanizmasının sağlıklı bir şekilde kurulması, öncelikle temel yerel örgütlerin ve kadroların omuzlarındaki bir sorumluluktur. Gelinen yerde örgüt yaşamına dair tüm sorunların üstüne gitmek, çözümünde etkin bir rol oynamak, geleceği kazanmaya gereğince hazırlandığımızın en başta gelen göstergesi sayılmalıdır.
Dönemsel hazırlık sorusu, ikinci olarak illegalite alanındaki durum üzerinden yanıtlanmalıdır. Örneğin parti çeperini de kapsayacak şekilde parti saflarında meselenin ilkesel önemi, anlamı, kapsamı vb.’ne dair sistemli bir eğitim yapılmakta mıdır? Düzenin geliştirdiği teknikleri boşa çıkaracak teknikler geliştiriyor muyuz, bu açıdan dinamik bir pratiğimiz var mıdır? Gündelik siyasal çalışmanın yoğunluğuna rağmen denetim dışı alanları çoğaltmak, ilişki ve insan deşifrasyonlarının önüne geçmek, yeraltı çalışmasını güçlendirecek tedbir ve tercihlerle hareket etmek gözetilebiliyor mu? Keza güvenlik sorunlarını olağan düzeye çekecek tarzda bir çalışma örgütlenebiliyor mu?
Daha da uzatılabilecek bu soruların güncel önemi, sadece dünyadaki gidişatın gereklerinden değil, Türkiye’deki özgün siyasal koşullardan kaynaklı da tartışmasızdır. Türkiye’de devlet toplumsal mücadeleye karşı başından itibaren bir polis rejimi gibi çalışıyor. Son on yılın teknolojik gelişmelerinden en çok beslenen alan da yine kolluk teşkilatı oldu. Sınıflar mücadelesinin keskinleştiği süreçlerde ne yapacağı, dün ve bugün ne yaptığından rahatlıkla görülebilir. 2000’lerin başında devrimci hareket saflarında bile yankı bulmuş, birçoğunu düzen legalizmine ve tasfiyecilik bataklığına çekmiş “demokratikleşme” vb. gibi balonlar patlayalı çok oluyor. Karşımızda sınırlı bir düzen içi muhalefete dahi tahammül edemeyen bir rejim ve onu ayakta tutmak için kirli yöntemleri ve şiddetin her dozunu kullanabilen bir kolluk aygıtı var. Bugün siyasal çalışmada ve mücadelede bunu gözetmeyen bir çizgi ve pratik son tahlilde kolayca çiğnenmeye kürek çekiyordur. Döneme özgü hazırlıkta illegalite alanının böylesine hayati bir yeri olduğu unutulmamalıdır.
Öte yandan sağlam bir illegalite sağlam, esnek ve işlevli bir teknik altyapı ve donanımla mümkündür. Dolayısıyla dönemi kazanacak bir hazırlık üçüncü olarak teknik donamın üzerinden yansıyabilmelidir. En başta propaganda ve ajitasyon olanaklarını büyütmek ve her durumda çalışmasını sürdürebilir bir güç olabilmek bakımından bile önemli bir sorundur bu. Dolayısıyla yerel örgütlerimiz, bir savaş halinin olağanüstü koşullarına dahi dayanıklı bir baskı-dağıtım altyapısına sahip olmayı ertelenemez bir görev olarak ele alabilmelidirler. Bu, buna uygun ilişkiler ağı, denetim dışı mekanlar, deşifre olmamış kitle bağları ve barınma imkanları, baskı malzemeleri, sahte evrak olanakları vb. demektir.
Bir partinin bu türden imkanları ve gücü, tüm çevre ilişkilerinden kadrolarına, esnek örgütlenmelerinden yerel komitelerine tüm parti yapısının kendi sorunu olarak görmesiyle doğru orantılıdır. Partinin sözkonusu türden olanaklarını sürekli beslemek konusunda tüm parti bünyesini kapsayan yeterli bir bilinç ve dolayısıyla da davranış olduğunu söyleyebilecek durumda değiliz. Böyle olduğu için de etrafımızdaki bir dizi potansiyel olanak, araç, güç vb. kolektife mal edilemeden kaybolup gidebiliyor. Oysa geçtik yarınki şiddetli kavgayı, bugün siyasal faaliyeti etkin bir biçimde sürdürebilmek dahi bu türden olanakların büyük bir dikkatle gözetilmesini ve değerlendirilebilir hale getirilmesini gerektiriyor. Daha açık söylemek gerekirse, her bir partili en olağanüstü koşullarda, diyelim ki örgütsel bağlantılarının koptuğu bir olağanüstü durumda, alanında çalışma yürütebilecek altyapıyı, barınma koşullarını, sahte kimlik, evrak, adres vb. gibi ihtiyaçları karşılayacak birikimi bugünden oluşturuyor mu? Bir partili nerede ise parti oradadır sözünün yaşamdaki karşılığı, aynı zamanda bu tür konularda nasıl bir bilinç ve davranışın olduğuyla ölçülebilir.
Aynı şey bunun bir alt öğesi olarak mali sorunlar alanında da geçerlidir. Hayatta kilitleyici bir şekilde karşımıza çıktığı üzere mali olanaklar, çalışma kapasitesi, düzeyi, temposu, verimi ve daha bir dizi açıdan sınırları belirleyebilmektedir. Yerel örgüt ve kadroların yerel çalışmanın mali ihtiyaçlarını karşılamakta kitle desteğine yaslanma düzeyi elbette geçmişle kıyaslanamaz. Halihazırda yerel çalışmaların ihtiyaçları için gerekli bütçenin bir bölümü yerel örgütlerimiz tarafından sağlanabiliyor. Fakat bunun olağan sayılabilecek bir dönemin olağan bir tempodaki çalışmasına bile yetmediği ortadadır. Dönem dönem faaliyet planlamalarında, kullanılacak araçlarda, hatta hedeflerin saptanmasında dahi mali durum ölçüleri belirleyebilmektedir.
Burada saydığımız diğer tüm sorunlar gibi bunun da kalıcı çözümünün kitleselleşmekten, kalıcı ve yaygın kitle bağlarıyla kuşatılmaktan geçtiğini söylemek, daha uzun bir süre için sorunlarımızı ortadan kaldırmayacaktır. O yüzden mevcut güç ve olanaklar üzerinden ne yapılabilir sorusuyla başlamak daha doğru olacaktır.
Teknik altyapı ve donanım için söylenenler olduğu gibi mali sorunlar için de geçerlidir. Sosyal bağlardan politik ilişkilere dek uzanan bir alanda kitle bağlarının doğrudan desteğini almakta, bunu düzenli hale getirmekte yapılması gerekenleri bir yana bırakalım. Diyelim ki kamulaştırma, özel kaynaklar yaratmak vb. gibi işler için gerekli bilgi, istihbarat, teknik konusunda yerel örgütler, parti militanları, hatta parti çeperi yeterli bir duyarlılığa sahip midir? Saflarımızda böylesi bir bilinç yaymadan teknik donanım, mali kaynaklar vb. alanlarda sıçramalı gelişmeyi geçelim, bugün yaşadığımız zorlanmaları aşmamız bile mümkün olmayacaktır.
Burada öne çıkarılanlarla birlikte döneme uygun bir hazırlığın en temel göstergesi devrimci-militan kimliğin pekiştirilmesinde ifadesini bulacaktır. Karşımızda cereyan eden olaylar düzenin kör şiddetinin giderek yaygınlaşacağını, kirli ve acımasız bir saldırı dönemine girildiğini gösteriyor. Gelinen yerde durgun sayılan bir dönemin militanlığını veri alamayız. Bugün artık kendini en sert mücadelelere, en olağanüstü koşullara hazırlamayı kesintisiz bir uğraş haline getiren, bu çerçevede savaşçı bir ruh haliyle hareket eden bir militanlık düzeyi olmalıdır ölçümüz. Elbette ki her yeni dönem kadrolarda kendi ruhuna uygun değişimler yaratacak ya da kendi kadrosunu çıkaracaktır. Fakat bu hiç de bu alanda yapılması zorunlu müdahaleleri zamana bırakmak anlamına gelmiyor. Bugünden gereklerini gözetmemek, en hafif deyimle kendiliğindenci bir sürüklenişin ifadesi olabilir.
Partimiz özellikle II. Kongre’den bu yana bu alandaki zayıflık ve yetersizliklere sistemli bir müdahale gerçekleştiriyor. Bu müdahalelerin somut planda tam karşılığını bulması nihayetinde yerel örgüt ve kadroların pratiğine bağlıdır. Bir başka deyişle parti saflarının döneme uygun bir savaşçı militanlığı kuşanması, örnek adımların atılmasını, böylesi bir yönelim içinde olunmasını gerektirir. Bunu partinin tarihsel dönem kavrayışının özümsendiğinin en bariz ölçütlerinden biri de sayabiliriz. Daha açık ifade etmek gerekirse, her parti militanının önünde ilkin bilinç ve ruh hali olarak sert bir savaşım dönemini göğüsleyebilecek bir donanıma sahip olmak ve bunu süreklileştirmek, ikincisi de buna uygun bir pratik eğitimin gerçekleşebileceği araç, yol ve yöntemlere dayalı bir faaliyet ve eylem çizgisi izlemek sorumluluğu duruyor.