Türkiye’de, mevcut toplumsal ve siyasal sisteme karşı mücadele eden tüm siyasal hareketler, gruplar ve partiler, bugüne kadar “devrimci-demokrat hareket” genel ifadesi ile tanımlandı ve bu tanım genel bir kabul gördü. Her ne kadar bu siyasal hareketlerin her biri kendini marksist-leninist, kendi dışındakileri ise Marksizm’den şöyle veya böyle, şu veya bu ölçüde sapma gösteren akımlar olarak niteleyip adlandırdı ve kimi zaman en ağır şekilde eleştirdiyse de, bu durum yine de “devrimci-demokrat hareket” genel tanımlamasının yaygınlığını, genel kabul görüşünü her hangi bir biçimde etkilemedi.
Bu bir rastlantı değildi. Kendi içinde alabildiğine bir farklılık, çeşitlilik ve zenginlik gösterse bile, en genel planda aynı ideolojik-sınıfsal niteliği taşıyan bir hareketler, gruplar ve partiler toplamının genel ve ortak bir nitelenişi idi yalnızca. Bu tanım nesnel bir gerçeği, bir genel siyasal sınıf olgusunu anlatıyordu: Küçük-burjuva demokrasisi.
Kısaca, “devrimci-demokrat hareket” tanımı, toplumumuzda küçük-burjuva katmanların gösterdiği çeşitliliği yansıtan bir çeşitlilikteki küçük-burjuva demokrasisinin, yeterince bilincinde olmadan da olsa, kendi genel ve ortak niteliğini dile getirişiydi.
Türkiye’de devrimci siyasal mücadelenin son yirmi yılına işte bu “devrimci-demokrat hareket” damgasını vurmuştur. Bir öteki anlatımla, mevcut toplumsal ve siyasal sisteme karşı var olan genel toplumsal muhalefet devrimci siyasal ifadesini devrimci-demokraside bulmuştur. İşçi sınıfının bağımsız siyasal sınıf kimliği kazanamaması koşullarında, devrimci-demokrasi, yalnızca demokratik hedef ve özlemleri değil, sosyalist özlemleri de dile getirmiştir. Bu durum onun uzun yıllar işçi sınıfının dışında, ama işçi sınıfını temsil iddiasıyla siyaset sahnesinde yer almasına yol açmıştır. Gerçekte ise söz konusu olan çeşitli biçim ve nüanslarıyla küçük-burjuva sosyalizmidir. Teorisi, taktiği, örgüt anlayışı, ve en önemlisi de, sınıfsal bileşimi ve ortamıyla bu böyle olmuştur. Devrimci-demokrasi kendi sınırlı siyasal sınıf hedeflerini (demokrasi ve bağımsızlık), maddi sınıf temelinden kopararak bir iyi niyete ve dolayısıyla da bir ütopyaya dönüştürdüğü sosyalizm özlemiyle birlikte ifade etmiş; küçük-burjuva sınıf ufkunun ve ideolojisinin ürünü ve ifadesi bir sosyalizmi proleter sosyalizmi olarak sunmuştur.
***
Devrimci-demokrat hareket genel tanımı içinde ifade edilen küçük-burjuva demokrasisi alabildiğine bir ideolojik-politik çeşitlilik göstermektedir. Bu çeşitlilik, anti- feodal devrimi programının odağına koyanlardan anti-tekel devrim savunucularına, modern revizyonist akımla flört edenlerden modern revizyonizm ile aralarına belli sınırlar çekenlere, dar çevrelere dayanan ve maceracı bir(devrim ve mücadele anlayışını esas alanlardan yükseliş dönemlerinde on binlerce insanı harekete geçirebilenlere kadar, çok geniş bir yelpazede ifadesini bulmaktadır.
Ne var ki bu grupların bazı çok tipik ortak özellikleri de var. Tümü de ‘60’ların MDD’ci akımından kök alıyor. Yirmi yıllık evrime rağmen esas olarak işçi hareketinin dışında ve demokratik küçük-burjuva hareketin bağrındalar. En önemlisi de, bütün bu gruplar, Türkiye’nin iktisadi ve toplumsal gelişme düzeyine dair değerlendirmeleri birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun, demokrasi ve bağımsızlık ile “demokratik halk iktidarı” ortak stratejik hedefine sahiptirler. Bir çok konuda kendilerini ve birbirlerini aşan, birbirlerinden alabildiğine farklılaşan bu gruplar, demokrasi ve bağımsızlık hedefine dikkate değer bir tutuculukla bağlı kalıyorlar. Bir rastlantı değil bu; belli bir sınıfsal konumun, belli bir sınıfa özgü özlemlerin, bir siyasal sınıf ufkunun anlatımıdır gerçekte.
Bu ortak stratejik hedefin her gruba göre değişen bir dizi gerekçesi var; ama tümünde ortak olan bir gerekçe var ki aynı ölçüde dikkate değerdir. Bu ortak gerekçe, emek-sermaye çelişkisinin henüz yeterince olgunlaşıp tüm topluma damgasını vuramadığı, dolayısıyla da, Türkiye’de proleter nitelikte bir devrimin nesnel olanak ve koşullarının henüz oluşmadığı şeklindedir. Bunun kendisi de bir sınıf konumunun, bir sınıf tutumunun, bir sınıf özlemi ve dileğinin anlatımıdır.
Bu sınıf küçük-burjuvazinin ta kendisidir.
TDKP teorisyenlerine verilen cevapta şunlar söylenmişti: “Topluma geriden bakmak, toplumsal gelişme düzeyini ve sınıf ilişkilerini geriden tespit etmek demek, proletaryayı geri görevlere mahkum etmek, dolayısıyla kaçınılmaz ve nesnel olarak, onu reformist burjuvazinin yedeği ya da küçük-burjuva demokrasisinin eklentisi durumuna düşürmek demektir. Önümüzdeki dönemde ideolojik tartışmaların odağını oluşturacak popülist teori ve tahlillerin ve onun bir parçası olan TDKP teori ve tahlillerinin ‘Aşil topuğu’ işte asıl buradadır.” (H. Fırat, Küçük-Burjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi, s.117 (2. Baskı, s.120-121))
Küçük-burjuva demokrasisinin, Türkiye gibi bir ülkede yirmi yıl gibi uzun bir süre boyunca, proletaryayı geri görevlere mahkum eden teori ve tahlilleriyle devrimci hareket üzerinde tartışmasız bir hakimiyeti nasıl kurabildiği sorusu doğal olarak akla geliyor.
Marksizm’in vurguladığı ve tarihsel tecrübenin hep doğruladığı şudur: geri teoriler genellikle geri toplumsal koşullarda etkili olur. Fakat bu gerçek Türkiye için ancak bir ölçüde geçerli olabilir. 1970’ler Türkiye’si, hiç de küçük-burjuva teori ve tahlillerin devrimci toplumsal muhalefet üzerinde bunca uzun bir süre tartışmasız bir üstünlük kurabilmelerini açıklayacak kadar geri bir ülke değildir. Türkiye’nin nispi geriliği, bunun bir ifadesi olarak, tamamlanmamış bazı burjuva devrim görevlerinin varlığı, küçük-burjuvazinin yaygınlığı bunda önemli nesnel etkenler olmuşlardır kuşkusuz. Ancak bu teori ve tahlillerin Marksizm ve proletarya adına marksist teoriye ve proletarya davasına içtenlikle bağlanan çok sayıda devrimci üzerinde bunca uzun süre etkili olmasında bir dizi başka etken rol oynamış olmalı. Bunların bir kısmı daha önce kamuoyuna sunulan ve Ekim’in bu sayısında birinci bölümü yayınlanan “Yakın Geçmişe Genel Bir Bakış” yazısında genel çizgileriyle ortaya konmuştur. Onları burada tekrarlamaya gerek yok. Şimdilik onlara eklenecek önemli bir şey de yok.
Bu sorunun cevabı önümüzdeki dönemde yapılacak bilimsel inceleme ve tartışmalarla daha net ve daha kapsamlı verilebilecektir.
***
İçlerinden bazıları etkisi kısa süreli bazı avantajları kullanarak hala “eski kafa” yol almaya çalışıyor olsalar bile, devrimci-demokratik hareket bugün bir yol ayrımına gelmiştir. Genel toplumsal evrim, son yirmi yılın devrimci deneyimi ve işçi hareketinin bugün tartışmaların odağına oturan belirgin gelişimi bu hareketi, küçük-burjuva demokrasisini, bunalıma ve yeni arayışlara itmiştir. 12 Eylül yıkımının ardından başlayan bu arayış süreci, aslında bu çözülme ve yeniden saflaşma sürecidir. Bu sürecin çeşitlilik gösteren küçük-burjuva demokrasisini hangi muhtemel değişimlere ve evrimlere sokacağı ayrı bir konudur, bazı şeyler söylenebilirse de kesin şeyler söylemek için vakit henüz erkendir. Zira bazı liberal ve troçkist eğilimler daha şimdiden belirginleşip ayrışmış olmakla birlikte, yaşanmış süreçlerin değerlendirmesi ve varılan sonuçların teorik düzeyde ifade edilmesi çabası henüz ilk evrelerindedir. Devrimci-demokrasinin örgütsel dağınıklığı ve bir kısım yönetici güçlerinden tutukluluk nedeniyle yoksunluğu, bu değerlendirme çabasının belli ve kesin sonuçlara varmasını geciktirip güçleştiriyor.
Fakat şimdiden kesin olan bir şey var. Bu çözülme ve yeniden saflaşma süreci küçük-burjuva demokrasisi ile proleter sosyalizminin ayrışmasını, popülist teorilerden Marksizm-Leninizm’e doğru köklü ve kesin bir kopuşu da içeriyor.
Proletarya hareketinin geleceği açısından olağanüstü bir önem taşıyan bu gelişme daha ilk adımındadır; geçmiş devrimci sürecin hazırladığı, potansiyel olarak biriktirdiği tüm maddi-siyasi güçlerini harekete geçirebilmiş değil henüz. Bu ancak zorlu teorik-pratik mücadeleleri kapsayan bir süreç ile başarılabilir. Bu doğrultuda gösterilecek çabanın başarı düzeyi hakkında şimdiden konuşmak anlamsızdır. Küçük-burjuva demokrasisinin sözde iddia ve idealleri ile gerçek ideolojik-sınıfsal konumu arasındaki uçurum ideolojik mücadele ile sergilenebildiği ve gelişmekte olan militan işçi hareketi içinde maddi-örgütlü bir güç olunabildiği ölçüde, bu kopuş sürecinin devrimci-demokrasinin değişik gruplarının bünyesinde yankı bulacağı, diri, sağlıklı, komünist potansiyel taşıyan unsurları kendine çekeceği kesindir.
Devrimci-demokrasiden proleter sosyalizmine kopuş elverişli maddi koşullarda yaşanmaktadır. Bu elverişli koşullar işçi sınıfı hareketinin belirgin öne çıkışında ve toplum ölçüsünde etki yaratmasında ifadesini bulmaktadır. Buna karşılık, öğrencilerdeki nispi hareketlilik dışında, geçmişte devrimci-demokrasiye geniş bir toplumsal yaşam ortamı sağlayan küçük-burjuvazinin değişik katmanlarında eski mücadele isteği ve coşkusu, eski yoğun örgüt arayışı bugün fazlaca yoktur. Bu olgunun kendisi küçük-burjuva demokrasisini bir dizi sorun ve sıkıntıyla yüz yüze getirecektir.
***
Küçük-burjuva demokrasisinin bundan sonraki evrimi ne olabilir?
Daha önce de belirtildi; bu konuda kesin şeyler söylemek için vakit henüz erken. Yine de tarihsel tecrübeye dayanılarak ve bugün ortaya çıkan bazı ilk belirtiler veri kabul edilerek, içlerinden belli kesimlerin muhtemel evrimi hakkında bazı şeyler söylenebilir.
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir: Türkiye kapitalizminin nispi geriliğinde ifadesini bulan toplumsal koşullar, küçük-burjuvazinin sayıca önemli bir tabaka olarak varlığının da ifadesi oluyor. Bu nesnel olgu, küçük-burjuva demokrasisi için hep bir varlık ve yaşam ortamı olacaktır. Burjuva gelişmenin geride bıraktığı görevleri, demokratik ve yurtsever özlemleri kendine program edinerek siyaset sahnesinde hep yer alacaktır.
Ne var ki demokrasi ile sosyalizmin ayrışma sürecine girmiş olması, devrimci-demokrasiyi yeni bir dönemin eşiğine getirmiştir. Devrimci-demokrasinin bugüne kadarki varlığı ve mücadelesi, işçi sınıfının kendi bağımsız siyasal sınıf platformuyla siyaset sahnesine çıkamadığı koşullarda yaşandı. Bu önemle vurgulanması gereken bir noktadır. Zira daha önce de belirtildiği gibi, bu durum devrimci-demokrasiye sosyalizmin temsilcisi olarak da hareket etme olanağını vermiştir. Bundan böyle, popülizme karşı marksist dünya görüşünün savunulmasının ve işçi hareketinin sosyalist siyasal gelişimi doğrultusunda atılacak ciddi adımların küçük-burjuva demokrasisinde önemli değişimlere yol açacağı kesindir. Bu, bugüne kadar taşıdığı sosyalist görünümün silinmesi ve demokratik özün giderek daha belirgin bir şekilde ortaya çıkması şeklinde bir evrim olacaktır. Bu durum küçük-burjuva demokrasisinin devrimci siyasal eylemini ortadan kaldırmayacaktır; ama onu sosyalist proletarya hareketin karşısında belli bir tutarsızlığa, gerilemeye ve bazı kesimlerde ise gericileşmeye itecektir.
Bugün devrimci sosyalizmin devrimci demokrasiye karşı yürütmekle yükümlü olduğu ideolojik-politik mücadele, onu yok etmeyi değil, gerçek ideolojik-sınıfsal konumunu açıklığa kavuşturmayı, böylece onun, sosyalizm ve işçi sınıfı adına hareket etme, kendini sosyalist proletaryanın teorisi, taktiği ve örgütü olarak sunma olanaklarını daraltmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlar. Bunda başarı sağlanabildiği ölçüde devrimci demokrasi kendi sınıf konumuna ve çizgisine daha açık çekilecek, bu konumda ve çizgide mevcut toplumsal ve siyasal sisteme karşı mücadelesini sürdürdüğü ölçüde, devrimci sosyalizm onu destekleyecektir.
Herkes kendi bayrağı altına! Devrimci demokratik harekete evet, sosyalist görünümlü demokratik özlü harekete hayır! Bu slogan, devrimci sosyalizmin devrimci demokrasiye karşı tutumunu ve görevlerini özetliyor. Bu görevin kolay yerine getirilemeyeceği kesin. Gelişen işçi hareketinin şu dönem için yarattığı elverişli koşullara rağmen, modern revizyonizmin dünya komünist ve işçi hareketinde yarattığı büyük tahribat, çağdaş popülizmin hala süren ideolojik etkinliği, tarihsel evrimin biriktirdiği çeşitli sorunlara çözüm getirmede dünya komünist hareketinin bilinen yetersizliği, Türkiye sol hareketinin olumsuz ideolojik mirası, küçük-burjuva önyargıların muazzam gücü vb. bir dizi etken, komünistlerin önüne hayli zorlu bir süreç koymaktadır.
***
Küçük-burjuva demokrasisinin devrim düşmanı modern revizyonist akımla uzlaşma çizgisi izleyen kesiminin bugünkü durumu ve geleceğe doğru muhtemel evrimi ayrı bir konudur. Burada yalnızca, ‘70’lerin ikinci yarısında modern revizyonizm ile araya belli bir sınır çeken, maoculuğun eleştirisi ile birlikte Marksizm’e doğru belli mesafeler kat ettikten sonra tıkanan, 12 Eylül sonrasında ise hızlı bir çözülüş ve dağılma yaşayan kesimi üzerine bazı şeyler söylenebilir.
Devrimci demokrasinin ileriye doğru evriminin en son sınırlarını yaşamış bu kesim, bu özelliği ile marksist-leninist gelişmeye de kaynaklık etti. Küçük-burjuva demokrasisinden proleter sosyalizmine doğru kopuş halihazırda bu kesimde yaşandı. Fakat ileriye doğru gelişmeyi besleyen bu kesimin geriye kalanı, bugün ideolojik planda geriliyor ve gericileşiyor. Gelişmenin diyalektiği kaçınılmaz mantığını sergiliyor, gelişmeye tepki ve direnç, bu kesimin arta kalanını geriye ve gericileşmeye itiyor.
Toplumun iktisadi, sosyal, siyasal ve entellektüel evrimi bugün bu kesimin geri iktisadi teorileri savunmasını olanaksız kılıyor. Bu kesimdeki gruplar artık, “kapitalist Türkiye”, “egemen burjuvazi”, “sermaye iktidarı”, “emek-sermaye temel çelişkisi”, “karşı-devrimci orta burjuvazi”, “beş milyon işçi” vb. vb. demek durumunda kalıyorlar. Fakat şunu unutuyorlar, bugün terk etmek zorunda kaldıkları bütün geri iktisadi teoriler, bugün hala ve üstelik daha katı ve tutucu bir şekilde savundukları küçük-burjuva devrim teorilerine maddi dayanak olmuştu. Yeni iktisadi yapı ve sınıf tahlillerini eski devrim teorileri ile birlikte savunmak, yalnızca yeni bir teorik eklektizmi ifade eder. Daha da önemlisi, ideolojik-politik planda küçük-burjuva sınıf çıkarlarının açık savunucusu durumuna düşmeye yol açar.
Nitekim bu gruplardan birinin şu dönemki teorik çabasını Türkiye’de küçük-burjuvazinin önemini açıklamaya hasretmesi, devrim stratejisine, “devrim tipi ve iktidar sorunu”na ilişkin tezlerini küçük-burjuvazinin durumuna ve sınıf beklentilerine dayandırması tipiktir. Bu şekilde oluşturulmuş tezlere, işçi sınıfının kendi bağımsız siyasal sınıf kimliğinden yoksun olduğu, siyaset sahnesinde burjuva reformizminin yedeği ya da küçük-burjuva demokrasisinin eklentisi olarak rol oynadığı dönemlerdeki bilincini, davranışlarını ve taleplerini ek kanıt olarak göstermeye çalışması, gerçekte, bu grubun teorik sığlığına ve şaşkınlığına olduğu kadar, işçi sınıfına küçük-burjuva kuyrukçu yaklaşımına da bir kanıttır. Bu grubun bugün yaşamakta olduğu ideolojik evrim iç gelişmelerle kesintiye uğramazsa eğer, karşımıza, küçük-burjuva sınıf çıkarlarını kendine devrim programı edinmiş ve bu ideolojik konuma oturmuş bir grup çıkacaktır.
Teori ve politika sorunlarında sosyalist iyi niyetin tek başına pek bir şey ifade etmediği, kişiyi ve grupları demokrat konumuna düşmekten alıkoyamadığı iyi bilinmektedir.
Bugün bu kesimdeki gruplarda, bir işçi sınıfı vurgusu ve işçi sınıfına yönelme eğilimi var. Fakat geri iktisadi tahlillerin utangaç terki dışında, eski ideolojik-siyasi çizginin korunuyor ve eski küçük-burjuva devrim teorisinin daha sistemli savunuluyor olması, işçi sınıfı vurgusunu anlamsız, sınıfa bu tür bir yönelimi ise zararlı kılmaktadır. Bu gruplar işçi sınıfına yönelimlerinde belli adımlar atsalar bile, ki bu alanda pek şanslı da görünmüyorlar, bu yalnızca işçi sınıfına küçük-burjuva demokratik bir etkiyi taşımak anlamına gelecektir, işçi sınıfı hareketinin sosyalist siyasal gelişimi ve örgütlenmesi sürecinde bu tür küçük-burjuva etkilere karşı mücadele, proleter sosyalizminin bugünkü önemli görevleri arasındadır.
(Ekim, Sayı: 1, Ekim 1987)