Logo

Parti yayınlarına katkıda dilin önemi


Parti yayınlarına katkıda
dilin önemi

Yayınlara katkı sorunu üzerinde sık durulan konulardan biridir. Zira kolektif emeğin ürünü olan parti yayınlarının düzenli olarak, güçlü bir içerikle ve buna uygun bir formasyonla yayınlanabilmesi özel bir önem taşımaktadır.

Parti yayınlarının incelenmesi, eleştirel değerlendirmelerin ilgili platformlara sunulması, yayının dağıtımı, okutulması, işçi ve emekçilerle yayın gündemlerine dair tartışmaların yürütülmesi, yayınların salt propaganda aracı olarak değil, aynı zamanda örgütlenme aracı olarak değerlendirilmesi vb... Tüm bunlar, devrimci siyasal çalışmanın öncelikleri arasında yer alır. Yayınlara düşünsel katkı ise, pek çok kez vurgulandığı üzere, parti kadro ve militanlarının temel sorumlulukları arasında özel bir yerde durur.

***

Parti yayınlarına düşünsel katkıda özen gösterilmesi gereken önemli noktalardan biri, kavramlarla inşa edilen dildir.

Dil, her ne kadar anlatım/iletişim aracı olsa da, “araç” olmanın ötesinde bir önem taşır. Öz-biçim diyalektik bütünlüğünün bilgiyi/mesajı taşıma noktasındaki işlevi dikkate alındığında, içerikle bütünleşemeyen bir anlatım/dil mesajı taşıma noktasında başarısız kalacaktır. Bu olgu, gerçek hayatın yansımasından başka bir şey olmayan düşüncenin/bilincin ifade edilmesinde dilin özgün önemine işaret eder.

Bir konuyu etkili bir şekilde anlatmanın yolu, öncelikle ve esas olarak bilinç donanımıyla ilgilidir. Kişi konuya ne kadar hakimse, genelde onu ifade edişi de o kadar yalın, anlaşılır ve etkili olacaktır. Öz uygun bir biçimle/dille ifade edilemediğinde ise anlatımın başarısı gölgelenecektir.

Bilinç donanımı genelde marksist dünya görüşü ile partinin ideolojik-teorik birikimini özümsemeyi, özelde ise ele alınan konuya yoğunlaşmayı gerektirir. Her iki alanda belli bir donanıma ulaşıldığı, bununla birlikte içerikle bütünleşen bir dil kurulabildiği yerde, karmaşık da olsa, olayları/konuları belli bir yalınlıkla el almak mümkün olacaktır. Zira bilinç dille geliştiği gibi, dil de bilinçle yetkinleşebilir ancak.

***

Sınıflı bir toplumda, somutta kapitalizmde her sınıfın bilinci de, dili de kendine özgüdür. Zira bilinç yaşamın algılanmasından, dil ise yaşamın algısının kavramlarla ifadesinden başka bir şey değildir.

Burjuvazi ile işçi sınıfının birbirine zıt iki dünyaya ait olmaları, yaşam biçimleri ve çıkarlarının uzlaşmaz olması, her sınıfın bilincinde de, dilinde de yansımasını bulur. Bununla birlikte, üretim araçlarının mülkiyetini tekeline alan burjuvazi, buna dayanarak düşünsel üretim araçlarını da eline geçirmiştir. Egemen sınıf olarak örgütlenen burjuvazi, gerici dünya görüşünün yeniden üretiminde devlet kurumlarının yansıra, bu alanda çalışan bir “profesyoneller ordusu” da beslemektedir.

Dolgun maaşlarla, teşviklerle satın alınarak özel şirketlerde istihdam edilen bu organik aydın, akademisyen, gazeteci, sanatçı kastı gerici burjuvazinin dünya görüşünü her gün yeniden üretmektedirler. İdeolojik, politik, sanatsal, felsefi, edebi, dini ve diğer alanlarda sermaye adına düşünsel üretim yapan bu kast, televizyonu, radyoyu, yazılı basını, sinemayı, interneti ve diğer iletişim araçlarını etkin bir şekilde kullanmaktadır.

Egemen sınıflar adına bilgi üretip yayan her kurum, burjuvazinin gerici düşüncesinin, dünya görüşünün, ideolojisinin taşıyıcısıdır. Egemenlerin diliyle işçi sınıfına, emekçilere ve yeni kuşaklara dayatılan bilgi, bilinçleri bulandırmayı, karşıt dünyanın temsilcisi olan burjuvazinin düşüncesini adeta zorla emekçilere benimsetmeyi esas almaktadır. “Düşünsel zor” olarak tanımlanabilecek bu olgu sınıf bilincinin gelişmesini sakatlamaktadır.

Egemen sınıfın dünya görüşünün etkisine giren işçi ve emekçiler, sınıfsal misyonlarını yerine getiremez duruma düşerler. Bu olgu, sömürü ve zorbalık çarkının dönüşünü kolaylaştırır. Ancak grev veya direnişlere katılan sınıfın öncü bölükleri, bilinçlere pranga vuran gerici dünya görüşünün duvarlarını hızla parçalayabilirler.

Devrimci basım-yayın faaliyetinin kritik önemini hiçbir koşulda azaltmamakla birlikte, pek çok direnişte işçilerde gördüğümüz bilinç sıçramaları, burjuvazinin dil aracılığıyla işçi sınıfının bilincinde yarattığı yanılsama ve yozlaşmayı etkisizleştirmenin en etkili yolunun da mücadeleden geçtiğini kanıtlamaktadır.

***

Bilgi akışını sağlayan kurumlar burjuvazinin denetimindedir. Bu kurumlar kavramları, dili ve görsel araçlarıyla kesintisiz bir şekilde burjuvazinin gerici dünya görüşünü yayıyorlar. Verili koşullarda kimse bu saldırının hedefi olmaktan kurtulamaz. Bu ise, genelde ilerici-devrimci güçlerin, özelde düşünsel üretime katkı sunan kadro ve militanların çok uyanık olmalarını gerektirir. Unutulmamalıdır ki, egemen sınıflara ait kavramlar dilde yansımasını buluyorsa, bu bilinçtekinin izdüşümünden başka bir şey değildir. Bundan dolayı burjuva medyadaki her habere, yoruma, makaleye bilimsel şüpheyle bakılmalıdır. Zira egemen sınıfın denetlediği yayın organlarında yalanla gerçek, bilgiyle yorum içiçe sunulduğu gibi, çarpıtmayla uydurma da uygun dozda aralara serpiştirilir. Bu kargaşada doğruları ayıklayabilmek için belli bir bilinç donanımı zorunludur.

***

Egemenler ve onların hizmetindeki “uzmanlar”, kullandıkları dille gerçekliği bir sis perdesinin ardında saklamak için onu tersyüz ederler. Parçayı büyütüp bütünün görünmesini zorlaştırır, şeyleri adıyla değil de ilgisiz veya zıt kavramlarla ifade ederler. Parçayı bütünden, olguyu nedensellikten kopararak sunar, yalan, çarpıtma ve uydurmaları sayısız kez tekrarlayıp zorla beyinlere yerleştirme taktiği izlerler. Gerçeği kesinlikten uzak, muğlak bir şekilde yansıtır, dahası varolanı kaçınılmaz, mutlak, değiştirilemez, başka türlüsü düşünülemez diye sunarlar.

Geliştirdikleri dille bilinçleri bulandırma saldırısı yürütenler her zaman cepheden saldırmazlar, kimi zaman bütünün görünmesini önlemek adına gerçekliğin bir parçasını özellikle öne çıkartırlar. Yalanı yutulur kılmak için doğruyu kısmen, elbette bütünden kopararak gösterme taktiğine başvururlar.

Gerçekliğin küçük bir kısmını gösterirken, parça-bütün diyalektiğini özellikle yok sayan, dolayısıyla olayların çok yönlü/bütünsel bir şekilde anlaşılmasını engellemeye çalışan egemenlerin hizmetindeki profesyoneller, yerine göre solcu, hatta sosyalist olduklarını bile iddia edebiliyorlar. Zira düşünsel alanda, sömürü ve kölelik düzeni kapitalizme kimse “sosyalist” kılıklı görevlilerden daha iyi hizmet sunamaz.

Burjuvazi ve onun ideolojisini her gün yeniden üretenler bu uğursuz hizmeti görürken buna uygun bir dil geliştiriyorlar. Belli kavramları temel alarak oluşturulan bu dil “uzman işi” olduğu kadar gericiliğin, mistikliğin, sıradanlığın, muğlâklığın taşıyıcısı da olmaktadır.

Bu yeniden üretim sürecine katılanlar liberal solcu, liberal sağcı, liberal dinci, muhafazakâr, kökten dinci, ırkçı şoven vb. kılıklarla karşımıza çıkarlar. Aralarındaki belirgin farklara rağmen, tümünün ana fikri kritik noktada kesişir: Sömürü ve kölelik esasına dayansa da, bu durum hoş olmasa da, kapitalizmden öte bir dünya/bir yaşam yoktur; aksini iddia edenler, gerçeklikten kopmuş iflah olmaz hayalperestlerdir, onlara itibar etmeyiniz.

Amentüleri bu olduktan sonra, “özgürce” söz söyler, kalem oynatabilirler. Hatta bazıları, kendilerine bu “özgürlük” alanını açan efendilerine dalkavukça methiye dizecek denli alçalırlar.

Artık “her dönemin yıldızı” olan “uzmanlar”, belli bir hedefi olan, bunu gözeterek konuşup yazan, köşe başlarını kim tutuyorsa ona yaranan bir kast oluşturuyorlar. Zira hızla gelişen olaylar toplumun belli bir kesiminde ilgi uyandırıyor, kafalarda soru işareti oluşuyor. Bu soruları yanıtlayan “uzman” kılıklı görevliler, TV kanallarından o gerici tahlillerini kusuyorlar. Kimi zaman bazı “muhalif” seslere yer verilmesi yanıltıcı olmamalıdır, zira bu da planın bir parçasıdır.

***

Bu gerici saldırıya karşı marksist-leninistler de kendi dünya görüşlerini yansıtan bir dille mücadele ediyorlar. Komünist dünya görünüşünü ifade eden dil, 160 yılı önce Marx ve Engels tarafından sağlam temeller üzerine oturtulmuştu. Bu temel üzerinde ancak canlı hayatla bağı kurularak inşa edilen bir dil, burjuvazinin gerici saldırısına karşı koyabilmenin biricik aracıdır.

Egemen sınıfların kavramlarına, diline ve düşüncesine karşı mücadele, sınıflar mücadelesinin önemli alanlarından biridir. Bu alanda elimizdeki temel araçlar, partinin yayın organlarıdır. Bu araçlar üzerinden etkili, amaca uygun, anlaşılabilir, yalın ve içeriği güçlü bir dille işçi sınıfı ve emekçilere seslenmek büyük bir önem taşıyor. Parti yayınlarının işçi ve emekçilere seslenmenin yanısıra, parti güçlerini eğiten bir misyon da taşıdıkları dikkate alındığında, egemen sınıfın kavramlarının dilimize sızmasını önleminin önemi daha iyi anlaşılır.

 İşçi sınıfı hareketi ve Marksizm’in gelişip yayılması sürecinde oluşturulmuş evrensel bir dil mevcuttur. Bu dili canlı hayatla bağını kurarak etkili bir şekilde kullanmanın yolu, sürekli bir çaba ile marksist dünya görüşünü yetkinleştirmek ve parti birikimini içselleştirmekten geçiyor.


Üste