Logo

Sınıf eksenli çalışma ve örgütlenme...


Sınıf eksenli çalışma ve örgütlenme...

Sorunlar, engeller ve görevler

Parti çalışmasının öncelikli gündemlerinden biri, sınıf hareketiyle organik bağları güçlendirmek, işçi sınıfı içerisinde kökleşmek, mücadele ve örgütlenmeyi bu zemine sağlamca oturtmaktır. 3. Parti Kongresi de bunu “Sınıf eksenli parti!” şiarıyla özetlemiştir.

Bilimsel sosyalizm ile işçi sınıfının organik birliği olarak tanımlanan parti anlayışının doğal sonucu olarak parti inşası, en başından itibaren, işçi sınıfıyla birleşmek, somutta onun ileri-öncü kesimlerini örgüte kazanmak olarak tanımlanmıştır. Bu basitçe tek tek işçilerin örgütlenmesinden ziyade, önderlik iddiası, sorumluluğu ve pratiğiyle sınıfa yönelmek, işçi sınıfının bilincini ve mücadele gücünü yükseltmek, onun en ileri-öncü güçleriyle etle tırnak gibi kaynaşarak siyasal öncü kolu haline gelmek anlamına gelmektedir.

Fakat sorunun ilkesel kapsamı ve somut içeriğinin bu açıklıkla konulmasına karşın, bu alanda mesafe almakta zorlanma yaşanılmış, hep hedeflenenin gerisinde kalınmıştır. Kuşkusuz bunda, yola çıkılan ilk evre ve zaman zaman yaşanan hareketlilik dönemleri sayılmazsa, sınıf hareketinin nesnel geriliğinin önemli bir payı vardır. Fakat bu nesnel gerilik tek başına durumu açıklamaya yetmemektedir. Sorunun bununla birlikte, öznel alanda, ideolojik-politik çizginin kavranmasıyla, örgütsel güç ve imkanların doğru yönetimiyle de doğrudan ilgisi vardır.

Elbette parti tüm bu süreç boyunca gelişmiş ve önemli bir birikim yaratmıştır. Gelinen yerde artık, yılları bulan bu çok yönlü birikime de dayanarak ve her bakımdan niteliksel bir dönüşümün dayanakları haline getirerek, partiyi sınıf eksenine oturmak görevi durmaktadır.

Burada parti çalışmasının farklı yönlerinden hareket ederek, sınıf eksenine oturmanın bazı sorunlarını tartışmak istiyoruz.

 

Siyasal yaşamımızı fabrika ve sanayi

havzaları zemininde kurmalıyız!

 

Sınıf içerisinde mesafe almanın belirleyici koşullarından biri kararlı, enerjik ve sistematik bir sınıf çalışmasıdır, sınıfla sosyal ve siyasal yaşam birliğinin kurulmasıdır.

Bugün faaliyet yürüttüğümüz tüm alanlarda sınıfa dönük bir çalışma yürütmekle birlikte, hala da sınıf zeminine sağlamca oturabilen içeriden bir çalışma değildir bu. İçeriden derken kastettiğimiz, basitçe fabrika içerisinde bağ kurmak değildir. Bunu da kapsamak üzere parti örgütlerinin çalışmalarını fabrika zemininde yoğunlaştırmaları, zenginleştirmeleri, güçlendirmeleri ve verimli kılmaları sorunudur. Bu, siyasal faaliyetimizin esas olarak sınıf zeminine oturtulması anlamına gelmektedir.

Çevremizdeki işçi ilişkilerimizin, hatta yoldaşlarımızın çalışmakta oldukları fabrikalara yönelik özel bir yoğunlaşmada da belirgin bir zayıflık yaşıyoruz. Genelde fabrikanın bilgisini almanın ve genel materyallerimizin dağıtımı listesine dahil etmenin ötesine geçmekte zorlanıyoruz. Fabrikada bir hareketlenme yaşandıkça ya da fabrikadaki insanlarımızın bireysel çabalarıyla bir takım güçlerle yakın ilişkiler kuruldukça, bu ilişkileri, onların nasıl geliştirileceğini gündeme alabiliyoruz. Bazen de ilk anda belli bir yoğunlaşma ile bir dizi ilişki çıkarıyor, fabrikaya yönelik özgül sorunlardan hareketle bir müdahale çabası içerisine giriyor, fakat bir süre sonra bu yoğunluk ve motivasyonu kaybediyoruz. Bazı durumlarda çalışmamız kısa sürede açığa çıkıyor ve sürdürme koşulları ortadan kalkıyor. Kimi zaman ise kısa sürede sonuç elde edememek bizi fabrikadan uzaklaştırıyor.

Sonuç olarak, bilinçli, sistemli ve örgütlü bir tarzda fabrika çalışmasına yönelmek, yoğunlaşmak, hedefler belirlemek ve fabrikaları siyasal yaşamımızın merkezleri haline getirmek, tüm güçlüklere karşın kararlı ve enerjik biçimde bunda ısrar etmek gerekirken, bunu yapamıyoruz.

Bunun en önemli nesnel nedenlerinden biri, havza ve işkollarında canlı bir siyasal yaşama zemin olabilecek hazır işçi grupları, ortamları ve mekanlarının bulunmamasıdır. Sendikalı işçiler sendika mekanlarını kullanmamaktadır. Fabrika temsilcilikleri çoğunlukla sendikal bürokrasinin ve kapitalistlerin etki alanındadır. Bunun için politik çalışmaya kapalıdırlar. İşçilerin buralarda toplanmalarına da engel olunmaktadır. Sendika temsilcilikleri dışında işçilerin fabrika dışında bir araya gelebilecekleri mekanlar sınırlıdır. Özellikle yeni organize sanayi bölgelerinde bu türden yerler hiç yoktur. Bir diğer zorluk ise, stratejik nitelikteki fabrikalara girmenin ve bu fabrikalara yönelik seslenme faaliyeti yürütmenin önündeki engellerdir. Bu fabrikalar pek az işçi alımı yapıyor ve çok seçici davranıyorlar. Fabrika servisleri de genelde içeriden kalktığı için dağıtım mümkün olamıyor, vb...

Eğer durum buysa, o zaman siyasal çalışmamızın gündeminde de bu engelleri aşmak var demektir. Bu engelleri aşmak için en uygun kanalları bulmak, içeriden müdahale imkanlarını yaratmak üzere sistematik bir çalışma yürütmek gerekir. Alan örgütlerimiz bu fabrikaların işçilerine ulaşmak üzere yeni yol ve yöntemler üzerinde yoğunlaşmak durumundadırlar.

Örneğin işçileri taşıyan servisler üzerinden işçilerin hangi semtlerde ve evlerde oturduğunu tespit etmek mümkündür. Bundan sonra bu işçilere ulaşmak, çok farklı kanallardan kuşatmak, örneğin evlerine gazete götürmek, servis noktalarına dağıtım yapmak vb. gibi işler gündeme gelecektir. Bu tarz bir yoğunlaşma sonucunda fabrikanın bilgisine ulaşabilir, işçilerin duyarlılıklarını öğrenme imkanı bulur, böylece etkili bir müdahalenin koşullarını yaratabiliriz.

Bu ise sistemli, kararlı ve ısrarlı bir yönelimin sonucu olabilir. Eğer hedeflerimiz konusunda açıklık taşır, ne istediğimizi bilir, tüm güç ve enerjimizi bunun için kullanırsak, aşamayacağımız engel yoktur.

 

Mücadeleyi fabrika ve sanayi

havzaları zemininde büyütmeliyiz!

 

Sınıf hareketinin nispeten ileri öncü kesimlerinin dahi politik açıdan belirgin geriliği mücadelenin sınıf ekseninde örgütlenmesinin önünde büyük bir zorluktur. Bu zorluk sendikalarda örgütlü kesimlerin sınıfın genelini ilgilendiren saldırılar karşısında harekete geçmesiyle bir parça azalmaktadır. İşçi direnişleri de bu bakımdan önemli olanaklardır. Bazı direnişlerin nasıl kendi sınırlarını aşarak toplumsal mücadelenin merkezi haline gelebildiklerini biliyoruz.

Mevcut koşullarda mevzi direnişler sınıf hareketi içerisinde önemli mücadele zeminleridir. Burada sorun daha çok kısmi haklar uğruna yürüyen mücadelelerin birleştirilmesi ve politikleştirilmesi alanında yaşanmaktadır. Yine de doğru ve zamanında yapılacak müdahalelerle bunun üstesinden gelmek mümkündür. Diğer taraftan, TEKEL direnişi sırasında görüldüğü üzere, siyasal-toplumsal mücadele sahnesini sınıfsal eksende taraflaştıran bir direniş üzerinden mücadeleyi havza ve fabrika ölçeğine yaymanın önemli imkanları ortaya çıkabilmektedir. Mücadeleyi güvencesiz çalışma ve geleceksiz yaşamaya karşıtlık ekseninde havza ve fabrikalarda örgütlemek kolaylaşmaktadır. Ancak çalışma alanlarımızda bu doğrultuda yeterli inisiyatif gösterilememiş, elimizde önemli imkanlar olmasına karşın bunlar değerlendirilememiştir. Oysa bu dönemde parti, TEKEL direnişiyle bağlantılı taktik politik hattını, fabrika-havza düzeyinde özgülleştirebilecek bir açıklık ve somutlukta ortaya koymuştur.

Bunun böyle yaşanmasının en önemli nedeni, yukarıda tartıştığımız sorunlardan kaynaklanmaktadır. İdeolojik-politik perspektiflerimizi özümseme ve gerekli pratik sonuçları çıkarmadaki yetersizlik, fabrika-havzaya içeriden bakabilen bir çalışma zeminine sahip olamamakla birleşince, ortaya zayıf bir tablo çıkarmaktadır.

Mücadeleyi sınıf eksenine oturmada en büyük zorlanmalardan biri de genel siyasal gündemler çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. İşçi sınıfının politik geriliği nedeniyle genel siyasal gündemler doğrultusunda mücadeleyi sınıf ekseninde örgütlemede zorlanma yaşanmaktadır. Havza ve fabrikaların siyasal mücadele merkezleri olmaktan uzak oldukları verili durumda, bu güçlük geleneksel solda küçük-burjuva demokrat öbekleşmelerin olduğu kent merkezlerine ve daha çok da sol ağırlıklı semtlere eğilim yaratmaktadır. Biz bu eğilime prim veremeyiz. Temel siyasal gündemler üzerinden işçi sınıfını politikleştirmek ve siyasal mücadeleye çekmek bizim asli misyonumuzdur. Kendimizi temelde buna kilitlemeli ve güçlüklerin üzerine de bu bakışaçısıyla gitmeliyiz. Tüm öteki alanlar ve çalışmalar ancak buna bağlanırsa, buna hizmet ederse, bunu kolaylaştırırsa bir anlam taşıyabilir ve olumlu bir rol oynayabilir.

Elbette kent merkezleri sınıf mücadelesi açısından önemlidir. Üretim alanlarındaki tepki ve duyarlılıklar buralarda birleşmekte, kısmi mücadeleler olmaktan çıkıp genelleşip siyasallaşmaktadırlar. Ancak bu mücadeleler üretim alanlarından beslenmediği ölçüde gücünü yitirmektedir.

Öte yandan, kararlı ve disiplinli bir sınıf çalışması ile merkezi eylem ilişkisi doğru kurulamadığında, sonuç önemli tarihsel mücadele günlerine odaklı takvim devrimciliği olmaktadır. Bu durumda bu mücadele günleri kendini göstermeye-kanıtlamaya daralmakta, kitlesel görünmek temel kaygı haline gelmektedir. Kitleselliğin ölçüsü de, özellikle aynı tabana hitap eden grupların niceliğidir. Bu da kitle katılımını arttırma kaygısına yol açmakta ve ancak belli bir eşiğe dayanıldığında bu motivasyon da kaybedilmektedir. Bu eşik genellikle ortalama bir sayısal sınırın ortaya çıkmasıyla belirginleşmektedir. Geleneksel soldaki bu tipik durumun etkisi zaman zaman saflarımızda da kendisini gösterebilmektedir.

Elbette kitleselleşme gibi bir sorunla yüzyüzeyiz. Ama bize gerekli olan sınıf zemininde bir kitleselleşme ve siyasal mücadelenin sınıf eksenli örgütlenmesidir. Ancak böylelikle siyasal sahnede ayrımlarımızı ortaya koyabiliriz ki, bunun ne derece etkili olduğunu deneyimlerimizle biliyoruz. Çeşitli alanlarda sınırlı bir kitlesellikle de olsa sektörel çalışmalarımızın sonuçlarını yansıttığımız eylemlerde nasıl bir etki yarattığımızı hatırlayalım.

Eğer biz bu gerçeği, bunun ideolojik-politik anlamını unutursak, ilkesel yaklaşımlarımızı ve devrimci hedeflerimizi gözden kaçırırsak, kaçınılmaz olarak ideolojik-sınıfsal kimliğimizde aşınmalar ortaya çıkar. Kendiliğindencilik ve iddiasızlık büyür, devrimci sınıf partisi konumundan sınıfa ve sınıf ekseninden toplumsal siyasal alana müdahale etme bilinci ve sorumluluğu zayıflar, yerine dar grupların yönetildiği bir çalışma pratiği ortaya çıkar. Bunun sonucu, ideolojik-programatik çizginin örgüte ve siyasal pratiğe yön verememesi olur. İdeolojik-politik-sınıfsal konum silikleşir, devrimci perspektiflerimizin içi boşalır, ilkelerimiz ölü formüllere dönüşür.

 

Örgütü fabrika temelinde geliştirmeliyiz!

Politik çalışmanın ve mücadelenin fabrika ve sanayi havzaları zeminine oturtulması, bu alanda konumlanmış nitelikli örgütlerle mümkün olabilir ancak. Bu örgütleri ise böyle bir çalışma ve mücadele içerisinde yaratabiliriz.

Bugün sanayi havzalarında sektörler temelinde kurulmuş örgütlenmelere sahibiz. Bazı taşra kentleri hariç çalışma yürüttüğümüz kentler ve bölgelerde hemen tüm stratejik sanayi havzaları ve işkolları temelinde kurulmuş örgütlerimiz bulunuyor. Bu, fabrikalarda derinleşmek, fabrika düzeyinde politika ve mücadeleyi geliştirmek için önemli bir koşulun sağlandığı anlamına gelmektedir.

Fakat buna rağmen henüz fabrikalarda derinleşemiyoruz. Bu noktada sorunun bir nitelik sorunu olduğunu söylemek gerekir. Eğer sınıf zemininde derinleşmeyi etkili bir kitle çalışmasıyla birleştirmek istiyorsak, yerel örgütlerimizi buna uygun donatmak zorundayız. Çünkü ısrar ve kararlılık ideolojik perspektiflerin ne derece sindirildiğine bağlıdır. Bu olmadığında, sınıf çalışmasının günlük örgütlenmesini siyasal bir perspektifle ele almakta, yorumlamakta ve uygulamakta zorlanılmaktadır. Çıkan olanaklar işçi sınıfının bağımsız siyasal bir kimlik ve mücadele düzeyi kazanabilmesi doğrultusunda değerlendirememekte, kararlı ve uzun soluklu bir sınıf çalışması örgütlenememektedir.

Dolayısıyla, örgütlerimizin ideolojik-politik niteliğini yükseltmek temel önemde bir görevdir. Bununla birlikte, fabrika zeminin ayak basmak doğrultusunda örgütsel tedbirler almak gerekmektedir. Bu tedbirlerden birisi, kadrolarımızın ve sınıf dışından kazanılmış güçlerin fabrikalarda konumlandırılmasını yeniden özel bir politika haline getirmektir. Diğeri ise, fabrikalarda çalışmayan güçlerimizin zamanlarının büyük bölümünü havza ve fabrika çevrelerinde, elbette somut hedeflere bağlı olarak geçirmelerini olanaklı hale getirecek koşulları sağlamaktır. Bunun için, bölge örgütlerimizin taktik politikaları havza ve fabrika düzeyinde uygulayacak somutlukta çalışma planları oluşturmaları ve bu planları uygulamada ısrar göstermeleri zorunludur.

Sonuç olarak, parti örgütlerinin önündeki en önemli hedef, örgütü fabrika zeminine oturtmak, fabrika hücreleri doğrultusunda sistemli ve kararlı adımlar atabilmektir. Devrimci örgütün yaşatılacağı, büyütüleceği ve yıkılmaz temellerinin kurulacağı alanlar fabrikalardır. Tüm güç ve enerjimizi bu görevi yerine getirmek üzere yoğunlaştırmalıyız.


Üste