Dostlar, yoldaşlar!..
Anlamlı bir yıldönümünde yine birlikteyiz. Partimizin 10. Yılı ile Ekim Devrimi’nin 91. Yılını birlikte kutlamanın mutluluğu içindeyiz. Bu vesileyle sizleri partimiz ve Yurtdışı Örgütümüz adına içten devrimci duygularla selamlıyorum. “Parti, Sınıf, Devrim, Sosyalizm Gecesi”ne hoş geldiniz!..
Türkiye Komünist İşçi Partisi, yoğun, sabırlı, inatçı ve coşku dolu bir emeğin ürünü olarak, Kasım 1998’de kuruldu. Bu on yıllık bir kuruluş süreci demektir. Kuruluşundan bu yana bir on yıl daha geçmiş durumda. Demek ki toplam 20 yıllık bir emeği, 20 yıllık bir siyasal çalışma ve mücadele deneyimini temsil eden bir parti ile yüzyüzeyiz.
Fakat gerçekte bu süre ne bizim gerçek yaşımızı, ne de gerçek birikimimizi ve deneyimimizi göstermektedir. Doğada olduğu gibi toplumda da hiçbir şey boşluktan doğmaz, yoktan hiçbir şey varedilemez. Varolan, varlık hakkı kazanan, yaşayan herşey, bunu kendinden önceki bir varlığa ve birikime borçludur. Devrimci siyasal yaşamda bu özellikle böyledir.
TKİP de boşluktan doğmamıştır, hiç de bir grup devrimci kadronun özel yetenekleriyle var edilmemiştir. O bir tarihten geliyor ve bir birikime dayanıyor. Bu temel üzerinde geleceği, Türkiye’nin devrimci geleceğini temsil ediyor.
TKİP’nin dayandığı tarih, Komünist Manifesto’nun ilanıyla bilimsel pusulasını bulan, 1848 Devrimleri ile ilk devrimci itilimini kazanan, Paris Komünü ile yeni bir safhaya ulaşan ve nihayet Ekim Devrimi’nin büyük devrimci fırtınası ile bütün bir 20. yüzyıla damgasını vuran zengin, dopdolu, onur ve gururla anılan bir tarihtir. TKİP işte bu tarihten geliyor, buradan kök alıyor, bu kaynaktan besleniyor, bu birikime dayanıyor.
TKİP, yalnızca bu zengin uluslararası tarihi mirasa dayanmıyor. O, Türkiye’nin kendi öz ilerici-devrimci birikiminin de en dolaysız bir ürünüdür. Mustafa Suphiler’in inanç dolu ilk adımları, Nazım Hikmetler’in ve Doktor Hikmetler’in en zor koşullardaki direnci ve davaya bağlılığı, ‘60’lı yılların topluma soluk aldıran taze sol rüzgarı, 71 Devrimcileri’nin, Denizler’in, Mahirler’in, İbrahimler’in devrimci çıkışı ve boyun eğmezliği, ‘70’li yılların coşku dolu devrimciliği, 12 Eylül’ün karanlık yıllarının umut dolu devrimci direnci, devrimci tarihimizin tüm bu birikimi, TKİP’yi dolaysız olarak besleyen kaynakları oluşturmaktadır. TKİP bu mirasa dayanıyor, bu kaynaklardan besleniyor, bu birikimin üzerinde yükseliyor. Bugünün Türkiye’sinde bu birikimi işçi sınıfı devrimciliği üzerinden yaşatıyor ve geleceğe taşıyor. TKİP’nin gerçek yaşına, mücadele geçmişine, devrimci deneyimine ve birikimine buradan bakmak gerekir. Biz her zaman burdan baktık, buradan bakıyoruz.
TKİP’nin tarihsel köklerine ve beslenme kaynaklarına yaptığımız bu vurguların 10. yılımızı kutlamanın duygusal coşkusu ile, hele hele tarihe karşı cömertçe bir yüce gönüllülük ile hiçbir alakası. TKİP, devrimci mirasa bu bakışını ve sahiplenişini, her satırını özenle kaleme aldığı programına bile geçirmiştir. TKİP Programı’nın sonuç bölümünde aynen şunlar kayıtlıdır: “TKİP, dünyada ve Türkiye’de başarı ve yenilgilerle dolu zengin bir devrimci tarihin mirasçısıdır.” Bu bir tek cümlede bir dünya görüşü ve bir tarih bilinci saklıdır. TKİP, geçmişi olmayanın geleceği olamaz bilincinin temsilcisi ve taşıyıcısıdır. O, bu konudaki açık ve sağlam perspektifini, Kuruluş Bildirisi’ne de şu sözlerle geçirmiştir: “Türkiye Komünist İşçi Partisi, dünyada ve Türkiye’de zafer ve yenilgilerden oluşan zengin bir devrimci mirasın üzerinde yükselmektedir. Partimiz bu mirası kararlılıkla savunmakta, kendisini onun bugünkü temsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır. ”
Fakat doğada gelişme, toplumda evrim, hiçbir zaman düz ve doğrusal bir çizgi halinde ilerlemez. Tersine, gelişme ve evrim, karmaşık ve sıçramalıdır. Geçmiş, ancak sıçramalı gelişmelerle aşılarak, yeni bir temel üzerinde yaşatılabilir.
TKİP aynı zamanda bunun bilincidir ve bugünkü varlığını tam olarak buna borçludur. Nitekim Kuruluş Bildirisi’nin devrimci mirası sahiplenen sözleri şöyle devam etmektedir: “Fakat öte yandan partimiz, bizzat bu aynı devrimci geçmişin çok yönlü bir eleştirel değerlendirmesinin ürünü olmuştur. Zayıf, eksik ve kusurlu olan her noktada bu geçmişi devrimci eleştiriye tabi tutmuş, ondan gelecekteki mücadeleler için gerekli dersleri ve sonuçları çıkarmaya çalışmış, bu temel üzerinde devrimci bir yenilenmenin ifadesi olmuştur...”
TKİP ağır bir yenilgi ve dünya ölçüsünde bir yıkılış döneminde doğdu. Doğumunu tam da yenilgiye ve yıkılışa yolaçan nedenlerin sorgulamasına borçludur. Türkiye’de kolay bir yenilgi ve dünyada sarsıcı bir yıkılışla sonuçlanan bir geçmişin yapısal zaafları sorgulanmadan, deneyim ve dersleri özetlenmeden, geleceğe yürümek mümkün olamazdı. Bu geçmişin devrimci mirasını ve kazanımlarını savunmak, yaşatmak ve geleceğe taşımak da olanaklı olamazdı.
TKİP, aynı zamanda bu bilincin ve tutumun taşıyıcısı oldu. Türkiye’nin yakın geçmişine egemen sınıf dışı küçük-burjuva devrimciliği aşılmadan, işçi sınıfının devrimci dünya görüşü temelinde bir yenilenme yaşanmadan ne geçmişin devrimci kazanımlarının korunabileceğini ve ne de geleceğin kucaklanabileceğini savundu.
Küçük-burjuva darkafalılığı ve tutuculuğu, geçmişi savunmak adı altında komünistlerin bu tutumuna ölçüsüzce saldırdılar, onları inkarcılıkla suçladılar. Bugün, 20 yılın ardından, tablo ortadadır. Geçmişte ayak direyenler o geçmişin devrimci kazanımlarını bile savunamadılar. Oysa TKİP hem bu geçmişte yanlış, kusurlu, zaaflı, kabul edilemez olan herşeyi acımasızca eleştirip terketti ve hem de aynı geçmişin devrimci kazanımlarını bugüne taşıdı. Onları yeni, daha ileri bir temel üzerinde, işçi sınıfı devrimciliği temelinde yaşatmayı başardı.
Geçmişin devrimci kazanımları ancak, aynı geçmişin küçük-burjuva kimliğe dayalı çok yönlü yapısal zaafları her alanda eleştirilip aşılarak korunabilirdi. Aradan geçen 20 yıllık zaman bu konuda TKİP’yi doğruladı. Bugün Türkiye Komünist İşçi Partisi’nde ifadesini bulan proleter sınıf devrimciliği, geçmişin devrimci mirasını koruyup sürdürebilmenin biricik gerçek güvencesi haline gelmiştir. Oysa geçmişin yapısal zaaflarıyla devrimci temellerde bir hesaplaşmaya yanaşmayanlar, geçmişi savunmak adına küçük-burjuva tutuculuğunda ayak direyenler, sonuçta ne geçmişin devrimci kazanımlarını koruyabildiler ve ne de kendi devrimci kimliklerini...
Geride kalan 20 yılın iki ayrı tutum ve çizgi tarafından temsil edilen bu son derece önemli deneyiminin bu vesileyle altını çiziyoruz.
Değerli dostlar, yoldaşlar!
TKİP olarak 91. yılını kutlamakta olduğumuz Ekim Devrimi deneyimini her zaman çok önemsedik. Her geçen gün de daha çok önemsiyoruz. Ekim Devrimi, bütün bir 20. yüzyıla damgasını vurarak, muazzam devrimci gücünü ve soluğunu kanıtlamıştır.
Biz siyasal mücadele sahnesine çıktığımız dönemde, Ekim Devrimi’nün ürünü hemen tüm mevziler ve kazanımlar yitirilmişti. Bu, ‘89 yıkılışının hemen öncesi idi. Ama biz, tam da böyle bir dönemde, tam da Ekim Devrim’inden geriye kalan ve artık içi boşalmış olanın da yıkılıp gideceği bir sırada, “Yeni Ekimler için ileri!” şiarı ile ortaya çıktık. Tüm dünyaya egemen bu siyasal gericilik döneminde, anlamlı bir tercihle EKİM ismini benimsedik. Çünkü kapananın yalnızca kendine özgü bir dönem olduğunun bilincindeydik. Tarihin çarkı dönüyordu ve kapitalist dünyanın onulmaz çelişkileri, çok geçmeden yeni Ekimler’i insanlık için bir ihtiyaç haline getirecekti.
İşte şimdi o aşamadayız. Kapitalizmin insanlığı ve doğayı kasıp kavurduğu, hoyratça talan edip tükettiği bir evredeyiz. Yeni bir emperyalist savaşlar dönemi başladı ve şu günlerde tüm kapitalist dünya ağır bir ekonomik bunalımın etkileri aldında sarsılıyor. Kapitalist dünya bile Karl Marx’ın bir kez daha haklı çıktığını itiraf etmek zorunda kalıyor. Demek ki, yeni bir devrimler dönemine yakınlaşıyoruz, demek ki Yeni Ekimler’in kaçınılmaz olduğu bir yeni safhaya doğru ilerliyoruz.
Fakat tarihin ve bilimin ışığında biliyoruz ki, ne kapitalizm kendiliğinden yıkılır, ne de devrimler her halükarda zafere ulaşır. Kapitalizmi yıkmak ve devrimlerin zaferini güvence altına almak bir devrimci hazırlık işidir. Kapitalizmi yıkmak kapasitesine sahip biricik sınıf olan işçi sınıfı devrimcileşmeden, devrimci bir partinin önderliği altında kenetlenmeden, tam da bu sayede tüm öteki emekçi katmanları kendi birleştirici ekseninde birleşik bir kuvvet haline getirmeden, ne kapitalizm yıkılır ne de proletarya devriminin zaferine ulaşılabilir.
Bu, tarihin, bu bizzat Ekim Devrimi’nin, onun taşıyıcısı olan Lenin önderliğindeki Bolşevizmin, bize bıraktığı en büyük derstir. Bu tarihsel ilerlemenin tunç yasasıdır. Proletarya devriminin zaferi proletaryanın örgütlü devrimci hazırlığına sıkı sıkıya bağlıdır. 20. yüzyılın başında Rusya’da bu hazırlık vardı, Ekim Devrimi görkemli bir zafer kazandı. Avrupa’da, örneğin Almanya’da yoktu, bu nedenledir ki devrim kolayca yenildi. Kapitalizm emperyalist savaşın yıkıntıları içinden bile doğrulup ayağa kalkabileceğini gösterdi.
Lenin’in öğretisinden ve Ekim Devrimi’nin tüm deneyiminden biliyoruz ki, hazırlık demek öncelikle devrimci bir teoriye dayanmak, bundan devrimci bir program ve stratejik çizgi süzmek demektir. Hazırlık demek, devrimci teorinin ve programın taşıyıcısı olacak ihtilalci temellere dayalı bir örgüt demektir. Hazırlık demek, devrimci teori ile silahlanmış devrimci örgütün devrimci sınıfı, işçi sınıfını sarıp sarmalaması demek. Bunlar, devrimci teori, devrimci örgüt ve devrimci sınıf bir araya geldi mi, bu birlik devrimci bir işçi sınıfı partisinde somutlandı mı, koşulları olgunlaşan devrimin zaferinin önünde hiçbir güç duramaz.
91. yılını kutladığmız Ekim Devrimi’nin en büyük dersi budur. TKİP, bu dersin temel öğeleri ile silahlanmıştır ve tüm hazırlığını da buna göre yapmaktadır. O gelip geçici gündelik başarıların değil, devrimin fırtınalı günlerine hazırlığın partisidir. Gündelik görevlerine de bu temel amaç ve hedef üzerinden bakmaktadır. Onun Türkiye sol hareketinin tarihinden çıkardığı en temel ders de budur.
Bugüne kadar Türkiye’de, devrimci teorik tutarlılığı devrimci örgütte kararlılıkla birleştiren, ve bunu da büyük bir inatla işçi sınıfı ile devrimci birleşmeyle taçlandırmaya yönelen bir devrimci siyasal akım olmadı. Bunu ilk kez olarak TKİP yapmaktadır.
Onu yeni dönemin, gelmekte olan yeni proletarya devrimleri döneminin partisi yapan da budur... Onu Türkiye’nin devrimci geleceğini kucaklayacak parti olarak nitelememiz bundan dolayıdır...
Hepinizi içten devrimci duygularla selamlıyorum...
Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!
Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!
İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
1 Kasım 2008