Logo

Aliağa PETKİM, Petrol-İş ve 2015 TİS dönemi...


PETKİM’de ne oldu, nasıl oldu?

Yaklaşık 1800 kadrolu işçiyi ilgilendiren toplu iş sözleşmesi 2015 yılbaşından birkaç ay önce sendika ve işçilerin birlikte hazırladıkları “taslak görüşmeleri” ile başladı. Bu görüşmelere ilgi ve katılım düşük seviyede kaldı. Taslağın son halini aldığı üye toplantısına katılım 40 işçi civarındaydı. Sendika yönetici ve temsilcilerinin hazırladığı taslak birçok noktada iyileştirme içeriyordu. Sendika yöneticileri söylem olarak olmazsa olmazımız ibaresini kullanmaktan ısrarla kaçındılar. Böylece net bir hedef ortaya koymayıp, ilk hedefimiz mevcut kazanılmış hakları korumaktır dediler.

İşçilerin istedikleri ise eski-yeni işçiler arasındaki mevcut ücret makasının ortadan kaldırılmasıydı. Bu makas 2006 yılından itibaren işe giren (2007-08-09-10-11-12-13-14 girişli) yaklaşık 1500 işçi ile emeklilik dönemine girmiş eski kuşak işçiler (300 işçi civarı) arasında mevcut.

Bu iki grup arasındaki fark 2011 tis döneminde 5 yıllık skala sonunda adım adım ulaşılan eskinin %80 oranına çekilmişti. Bu o dönem için büyük bir iyileştirme olarak görülüp yeni kuşak işçiler (2006 sonrası) tarafından sevinçle karşılanmıştı. Zira iki grup arasındaki fark 2-3 kat kadardı. O dönem ciddi bir eylemlilik ortaya konulmuş, bir haftayı bulan bir süre boyunca 4 vardiya birden işyerini terk etmemişti. Süreç içerisinde gündüz 8-17 çalışanların iş başı yapmaması, taşeron işçilerin çalıştırılmaması ve son noktada satış yapan kamyonların giriş ve çıkışı engellenerek ciddi bir iş yavaşlatma ile ekonomik zarar tehlikesi oluşturularak, eylem kısmi de olsa (%80) kazanımla sonuçlanmıştı.

2011 Tis dönemi yeni kuşak işçilerin PETKİM işyerinde ilk mücadele deneyimi olmuş ve çok şey öğretmiştir. Petrol-İş’in geçmişten gelen mücadele deneyim ve birikimi, dönemin sendika yönetimi (İsmail Doğan) ve öncü işçileri tarafından açığa çıkarılarak yeni kuşak işçilere aktarılmıştır. Kamyonların önünün kesilmesi ve sendikanın işyerindeki yönetimi ele geçirmesi, yani herşeye sendika yönetiminin karar verir hale gelmesi, büyük bir örgütlü güç iradesidir ve işçi sınıfı açısından büyük bir kazanımdır. Bu irade Petrol-İş’in PETKİM işyerindeki mücadele tarihi ve Türkiye kapitalizminde tuttuğu yerden kaynaklıdır. Eylemlerinin yarattığı ekonomik tehdidin büyüklüğü işçilerin taleplerini geçerli kılmakta ve işçileri cesaretlendirmektedir.

2013 tis dönemine 2011’in rehaveti ile girildi. İşçilerin talepleri üzerinden yeterli basıncı oluşturamadığı ortamda, sendikal bürokrasi kendini ve patronları sıkıntıya sokmadan eylemsiz bir sözleşmeye imza attı. Bu dönem emep eğilimli İsmail Doğan yönetimine büyük güç kaybettirdi ve 2014 kongresinde koltuklarını kaybettiler. İşçiler %80’lik iyileştirmeden sonra %100’lük bir tamamlama, yani tek skala talepleri karşılanmadığı için tepkiliydiler. Bunun yanı sıra gelişip güçlenerek kendine taban oluşturan sağ kanat muhalefetinin etkisi de oldu.

2015 dönemine Vatan Partisi çizgisindeki Ahmet Oktay ve aktif mhp’li Mevlüt Çınar’ın koalisyonunun, tüpraş’ın mhp kanadını temsilen Menderes Akdağ ile ittifakı ile sonuçlanan 2014 Petrol-İş Aliağa kongresi ile girildi. 2015 tis görüşmeleri için 28 Ocak tarihinde ilk oturum gerçekleşti ve birçok idari madde eski haliyle geçerli sayıldı. Devamında gerçekleşen birçok oturumda sendika yöneticisi ve temsilci hakları, servisler, iş güvenliği gibi maddeler de peyderpey eski haliyle geçildi.

Nisan ayına varıldığında 5.-6. oturum civarı, sözleşmenin tıkandığı ve hiçbir maddenin geçmediği görüldü. Sendika yöneticileri işten çıkan vardiyalara açıklama yaparak, işverenin 45 saatlik çalışma haftasına geçmek istediğini, bunda direttiğini duyurarak, işçiler üzerinde bir korku yaratma politikası izledi. Bir yandan mücadele vurgusu yapılırken, bir yandan mevcut haklarımızı korumanın dahi zor olduğu bir ortamdayız havası yaratıldı. Masada üzerinde anlaşılamayan, birçoğu ekonomik karşılığı olan 20-25 madde varken böyle bir açıklama yapıldı

Mayıs ayına varıldığında ise, 8.-9. oturum civarında, bir anda paldır küldür 15’e yakın madde eski haliyle geçti. Bunlara skala maddesi de dahildi. Bu işçilerde tepkiye yol açtı. Zira skala sözleşmenin kilit maddesiydi.

Görüşme esnasında temsilcilerden birisi imza atmak istemediğini, bunu işçiye açıklayamayacağını söylediği için bir iç çatışma açığa çıktı. Temsilci bu çatlağı kendi işçi çevresine yansıttı ve bu bütün işçi tabanına yayıldı. Zaten var olan tepki perçinlenmiş oldu. İşverenin 45 saatine karşılık sendikanın skaladan vazgeçtiği haberleri konuşulurken, işçilerin bir kısmı facebook hesapları üzerinden profil resimlerini makas (skalayı temsilen) yapmaya başladı.

Sendika yönetimine karşı büyük bir tepki oluşmaya başladı. Taslak görüşmesinden bu yana ilk defa bir üye toplantısı yapılması kararı açıklandı. Ve bu toplantıya rekor sayıda katılım oldu. Salon kapasitesinin iki-üç katı oranında doluluk sağlandı.

300 civarında işçinin katıldığı ve sendika yönetici ve temsilcilerinin çok sert şekilde eleştirildiği toplantıda sendikacılar fena dağıldılar. İşçinin tek skala talebinin gerçekleşmesinin imkansız olduğunu, gerçekçi olmaları gerektiğini, %80’lik oranı 1 puan dahi olsa arttırmak için mücadele edeceklerini ve bunun için eskiye %10, yeniye ise %15 zam talepleri olduğunu söylediler. Üstelik bayram parasında da belli noktaya gelindiğini, bunu da kabul ettirebileceklerini eklediler.

İki ayrı zam talebi eski işçileri de rahatsız etti. İki ayrı zammın hiçbir yerde görülmediğini, işçiyi ayırmanın doğru olmadığını söylediler. Taslakta %17 yazan zam talebi daha pazarlık başlamadan %15’e inmişti ve bu haliyle bile işçinin beklentisini karşılamıyordu. Zira 2006 ve sonrası işe girenler bu zammı alsa dahi skala makasını kapatamayacaklardı.

Toplantı sonrasında devam eden görüşmelerde zam talebi %7 eski, %13 yeni noktasındayken sözleşme tıkandı ve eylemlilik kararı alındı. Zira tabanın beklenti ve baskısı büyüktü. İlk adım olarak 27 Mayıs Çarşamba günü 1.5 saat geç işbaşı yapılarak eylemlerin artarak devam edeceği duyuruldu. 28 Mayıs Perşembe günü ise gece çıkan vardiya işyerini terk etmeme eyleminin startını verdi. Aynı gün kapıdan kamyon girişi engellenerek satış durduruldu. Bu 2011 dönemini bile aşan ileri bir hamleydi. Fabrikalarda üretim devam ediyordu, fakat sevkiyat yapılamıyordu. Satış ve sevkiyatın kalbi limandan yapılıyordu. Eskişehir ve Konya’da bulunduğu söylenen depolarında önemli miktarda stokları olsa da, karayolundan sevki bir anda gerçekleşmiyordu. Her şeye rağmen kapıdan kamyon çıkışı gelecek adına bir tehdit unsuru ve prestij kaybıydı. Sadece sıvı numuneler için etkisinin büyük olduğu konuşuluyordu. Ekonomik kayıplarının cevabı ise kendilerinde saklıydı.

Bu eylem biçimine karşı işveren validen ve İzmir emniyet müdüründen yardım istedi. Çevik kuvvet ve tomaların fabrika yakınlarına gizlendiği ve hazır oldukları haberi geldi. Sendikaya ve işçilere çağrı yapılarak eylemi sonlandırmaları, aksi takdirde müdahale edileceği uyarısında bulunuldu. Bunun üzerine sendika yönetimi fabrikalara çağrı yaparak kritik sayıya inip üniteleri boşaltma kararı verdi. Bu büyük bir tehlike ve riskli bir hamleydi, caydırıcılığı da aynı oranda yüksekti ve böylece tekliflerini geri çekmek zorunda kaldılar. Eylemin ilk günü olan Perşembe günü yaşanan bu gerginlikten sonra polis bir daha devreye girmedi. Kamera ile çekip taciz etmekten başka bir etkisi olmadı.

Yeni kuşak işçilerin 1000’e yakının 2011’den sonra işbaşı yaptığını düşünürsek, bu eylemin eğitici ve öğretici etkisi gerçekten büyüktü. Çadırlar kurduk, yemekhanelerde ve işyerlerinde yatıp direniş sohbetleri ettik. %7-%13 zam talebi bizi tatmin etmese de, bu eylemlilik süreci her şeye bedeldi. Çünkü daha önce ıslık çalmaya bile korkan işçiler olarak, şimdi kameraların önünde yumruklarla direniş sloganları atıyor, işverenin kalesine sendika bayrağını dikiyorduk. Sendikanın aldığı karar gereği işe giriş ve çıkışlarda kart basmıyor, Şube Başkanı Ahmet Oktay’ın söylemi ile “onların yönetemediği fabrikaları biz yöneteceğiz” diyorduk.

8 fabrika temsilcisinin 6’sı milliyetçi sağcı, 2’si Atatürkçü soldan geliyor. Kapıyı tutma iradesi gösteren öncü işçiler de daha çok MHP eğilimliler oldu. Yeni kuşak işçilerden birkaç Kürt işçi dışında hayata soldan bakabilen neredeyse yok gibi. Varsa da sendikal bürokrasiyi aşabilen yok. Eleştirileri tabana güvene, örgütlülüğüne dayanmıyor. Sağcı işçilerin daha örgütlü bir şekilde bürokrasiyi zorladıkları söylenebilir. Özellikle daha örgütlü olan dinci işçilerin.

5 günlük eylemlilik süreci boyunca birbirini göremeyen vardiyalar yan yana geldi ve birlik havası oluştu. Sorunlarının sendika kanalı ile çözüleceğine inanmadığı için sendikaya dahi gitmeyen işçilerin bakışı değişti. Dahası eylemin öncüsü sağcı işçilerin grevi ve sloganlarını bu kadar özümsemesi ümit vericiydi. Hoparlörde arada bir çalınan Türkiye’m parçası ve mehtervari müziklerin yanında Grup Yorum’un “Haklıyız kazanacağız”, Ahmet Kaya’nın “Grev hakkımı isterim”, Cem Karaca’nın ve Edip Akbayram’ın birkaç şarkısı ile Moğollar’dan “Bi şey yapmalı” sürekli çaldı.

Eylem alanına seçim dolayısıyla siyasiler de büyük bir ilgi gösterdiler. Mhp ve Saadet Partisi ikişer defa, akp, chp ve hdp birer defa ziyarette bulundular ve her kesim işçi tarafından coşkuyla karşılandılar. Mhp’nin ziyaretlerinde sunumlar methiyeler düzülerek yapıldı.

Hdp’nin ziyareti cuma namazı saatine denk getirildi ve özellikle işçilere doğru dürüst çağrı yapılmadı. Ancak gelenler iyi karşılandı. Cuma namazı saati tercihi Hdp’nin kendisine de ait olabilir. Biz sorduğumuzda bu tercihin HDP’in tercihi olduğu söylendi. TÜPRAŞ işçileri, DİSK’e üye Aliağa belediye işçileri ve Eğitim-Sen sendikaları ziyareti dışında sol siyasetlerden bir tek Aliağa Fkf destek ziyaretinde bulundu. FKF son derece olumlu bir hava ve sloganlarla karşılandı.

Genel merkez yöneticilerinden başkan Mustafa Öztaşkın 5 günlük fabrika işgali boyunca (işgal diyorum çünkü kısmi de olsa yönetimi devraldık) ziyarette bulunmazken, genel mali sekreter İbrahim Doğangül ilk günden beri aramızdaydı. Usta lafazanlığı ile işçileri sürekli kontrol altında tutarak, sendikal bürokrasi terbiyesi verdi. “Müzakere yoksa, mücadele var!” sloganı için direniş alanında bulan temsilciye teşekkür ederek hayranlığını gizleyemedi. Bu slogan Petrol-İş’in mevcut yapısının genel felsefesidir. Onlar için mücadele kazanmak için değil müzakere etmek için bir araçtır.

Eylemlilik içerisinde sendika yönetimi asla işçilere söz hakkı vermedi. Bu tür girişimleri bir ustalıkla bastırmayı, kontrol altına almayı bildi. “Örgüt disiplini” adı altında alınan hiçbir karar açık görüşe ve tartışmaya sunulmadı. 5 gün boyunca %7-%13 ile iki ayrı zam talebi üzerinde duruldu.

5. günün sonunda işverenin görüşme talebi üzerine uçakla İstanbul’a gidilerek anlaşıldı. İlk altı ay için eski işçilere %6 zam, devamındaki 6 aylarda enflasyon oranında zam alındı. Yeni işçiler için ise ilk 6 ay eskinin %83’ü oranında zam ve 3. altı ayda %84 olacak şekilde bir skala şarjı olacağı söylendi. Diğer 6 aylar ise enflasyon oranında zamlanacağı açıklandı.

Bu zam özellikle 2006 ve 2011 arası girişli olanları tatmin etmedi. 2011 sonrasının sendikanın gücünün yeni farkına vardığı için diyecek sözü yoktu (1000 civarında deneyimsiz işçi).

5 günlük eylemin yorgunluğu ve tükenmişliği arasında eskilerin homurtuları ve yenilerin cıvıltıları ile eylem sendika yönetiminin istediği gibi tatlıya bağlandı. Mevcut yönetim ilk sözleşme döneminden “görece” başarıyla ayrıldı, talepler karşılanamasa da en azından elimizden geleni yaptık intibası bırakarak...

PETKİM’den bir sınıf devrimcisi


Üste