Logo

Metal direnişi üzerine


Bursa’da patlak veren ve çok geçmeden ülke çapında yayılan metal direnişi üzerine çok şey söylendi ve yazıldı. Partimiz ve devrimci metal ekibi bu süreçte birçok olumsuzluğa direnmek, bir dizi güçlüğe göğüs germek durumunda kaldı. Türkiye sermayesinin omurgasını oluşturan bu sanayi dalındaki büyük fırtına her kesimde bir yankı yarattı. Geride bir dizi deneyim bırakan bu süreç tüm handikaplarıyla birlikte yeni biçimlerle işlemeye ve yol yürümeye devam ediyor.

Komünistler olarak zorlu bir süreci başımız dik bir şekilde omuzlamayı başardık. Evet buna başarı diyorum, çünkü bütün eksikliklerine ve kusurlarına rağmen bir fırtınanın başlamasına öncülük ettik. Parti bu süreçte çubuğu kendine daha iyi bükebilmeli ki, zenginliklerle dolu bu deneyim tüm kadrolarımıza ışık olabilsin. Partimizin uzun yılları bulan siyasal yaşamı, harcanan fedakarlıklar, ödenen bedeller artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması gerektiğini gösteriyor. Bir elin beş parmağını geçmeyenlerle çıkılan bu yolda devrimci örgüt, devrimci parti ve devrimci sınıf şiarı gelinen yerde artık hayat buluyor. 28 yılın büyük bir bölümü devrimci örgütün ve buna bağlı olarak devrimci kadronun yaratılması ile geçerken, bu aynı gelişme sürecinin diğer yanı devrimci partinin inşası, sınıfla et ve tırnak gibi bütünleşme çabasıyla geçti. Zira biri olmadan diğeri olamazdı, olmadı da. Parti kendini sınıf zemininde güçlendirmeye çalışırken, sınıf da çok değişken bir süreçten geçti. Komünist bir akım olarak tarih sahnesine çıktığımız andaki sınıf ile şimdiki sınıf arasında koca bir uçurum var. Ekim’in ilk sayılarına dönüp baktığınızda, birçok fabrikadan işçi mektuplarını ve EKİM’in sınıf çalışmasına ilişkin yazılarını görürsünüz. Zonguldak madencilerinden tutun da, metal ve tekstil sektöründen onlarca işçi yazısı ve mektubu var ilk yıllara ait bu sayılarda. Aynı şekilde direniş fabrikalarına hitap eden çok sayıda EKİM imzalı bildirilerle karşılaşırsınız. Hareketimizin bu ilk yıllarında siyasal bakımdan bugüne göre daha ileri bir sınıf hareketi gerçeği vardı ve bu ona müdahaleyi kolaylaştırıyordu. Fakat öte yandan EKİM henüz çok yeni, güç ve olanakları çok sınırlı bir hareketti ve bu da yapılan müdahaleyi sınırlıyordu. Buna rağmen o yıllarda çok şey yapıldı ve önemli bir deneyim biriktirildi.

Sınıflar mücadelesi düz bir çizgide değil fakat inişlerle çıkışlarla ilerlediği içindir ki hiçbir şey aynı kalmıyor, zamanla çok şey değişiyor. Bizler ne kadar dersler çıkarıp deneyimler kazanmışsak, aynı şekilde sınıf düşmanlarımız da bir o kadar deneyim kazandı. İşçi sınıfının ayağa kalkmasını, politikleşmesini, devrimci bir zeminde kendini bulmasını engellemek için her türlü yol ve yöntemi denediler. Burjuvazi egemen bir sınıf olma konumu ve gücünden kaynaklı olarak, yaptığı bu müdahalelerden önemli sonuçlar da aldı. Burjuvazinin işçi sınıfına yılları bulan müdahalesi, Bursa metal işçileri şahsında, sınıfın ideolojik, politik ve kültürel açıdan nasıl kötürümleştirilebileceğini bize somut olarak gösterdi. Sermaye uşağı Türk Metal çetesine karşı ayağa kalkan metal işçileri, ideolojik-politik açıdan zehirlenmiş olmalarından kaynaklı, giriştikleri bu sarsıcı hareketi daha ileriye taşıyamadılar, yeni tuzaklara düşmekten kurtulamadılar.

2015’de karşı karşıya bulunduğumuz metal işçisi, 1960’ların Kavel, Sungurlar ya da Demir Döküm işçisi ile hiçbir biçimde kıyaslanamaz bir durumda. Düşünün ki sendikal cephede Türk-İş bünyesinden kopan dönemin işçi önderleri, kurdukları yeni sendikaların isimlerini bile devrimci olarak nitelemekten geri durmuyorlardı. Nitekim birleştikleri federasyonu (DİSK) da ismi üzerinden devrimci ilan ettiler. Bu işçi sınıfı hareketinin o günkü siyasal gelişmişliğinin bir göstergesidir. Bugün ise Bursa’da polis operasyonunda gözaltına alınan devrimci metal işçileri ve Birlik çalışanları, devrimci kimliklerinden dolayı, sermaye devleti tarafından metal işçilerine öcü olarak sunulabiliyor ve bu önemli ölçüde etkili de olabiliyor. Metal direnişi içerisinde yer alan diğer kentlerin işçi profili de Bursa’dan farklı değil. İzmir, Ankara, Trakya, İstanbul vb. kentlerde metal işçisi koca gövdesi ile sermaye devletinin siyasal gericiliğinin etkisi altında. Metal işçisine müdahalede bu gerçekliği görebilmek gerekiyor. 180 bin üyeye sahip olan Türk Metal çetesi de asıl gücünü buradan aldı. Logosundan tüzüğüne kadar herşey devlet destekli siyasal gericiliğe alet edildi. Yıllardır zehir enjekte edilerek metal işçisi uyuşturuldu.

Bu zehirin panzehiri sınıf mücadelesinin kendisi olmak durumundaydı. Komünist metal işçileri tüm enerjilerini devrimci bir sınıf hareketinin yaratılması için harcadılar. Bu emeği sınıfa karşı sınıf şiarıyla hareket eden, sosyalist dünya görüşünü savunan Birlik ile taçlandırdılar. 1998 metal fırtınasında olmayan iradeyi açığa çıkardık ve ona yön verecek bir duruma geldik. Ancak ‘98’de bile daha ileri bir metal işçisi kuşağı vardı. Bu mücadelelerine de yansımış, işçilere ihanet edecek olan DİSK/Birleşik Metal tercihini yapmalarını sağlamıştı. Ortalama bir işçi Türk-İş ile DİSK arasındaki ayrımı çok net şekilde, sağ ve sol sendika olarak algılar ve buna göre hareket eder. Metal sektöründe 1980 faşizminden kalan son işçi bölükler 1998 fırtınasından sonra ezildi ve yerini daha sağa kayan bir işçi profiline bıraktı. İşte komünistler böyle zorlu koşullarda sınıfla bütünleşme evresine gelebildiler.

Siyasal açıdan sermaye gericiliğinin her çeşidi altında ezilmiş onbinlerce metal işçisi ile Birlik temelinde yol yürümeye başladık. Bu bizim de ezberimizi bozar hale geldi, hata yaptırdı ya da bir takım şeyleri eksik yapmamıza neden oldu. Metal süreci patlamadan kısa bir süre önce “öncü devrimci metal işçilerinin birliği” üzerine tartışmalar yürütülmüş, Birlik programı “metal işçilerinin devrimci mücadele programı” olarak değiştirilmişti. Ancak süreç öyle bir seyir izledi ki, öncüleşmiş ya da öncüleşme potansiyeli taşıyan metal işçileri ile Birlik çalışmasını güçlendirmeyi tartışırken, bir anda başka bir durumla karşı karşıya kaldık. Onbinlere hitap eden, yol gösteren bir düzeye yükseldik. Bu durum söylemlerimize ve dilimize de yansıdı. Türkiye sınıflar mücadelesi tarihinde önemli bir deneyimin parçası, yol göstericisi olduk.

Bu süreçte oynadığımız role rağmen kuyrukçulukla, klavye devrimciliğiyle, ekonomizm yapmakla vb. eleştirildik. Sendikalar ve sol hareket cephesinden olumlayan bir tutum bir yana, gücümüzü ve etkimizi kıracak türden saldırılarla karşı karşıya kaldık.

Metal sürecine müdahalemize ilişkin isabetli bir değerlendirme yapabilmek için, metal işçisi şahsında Türkiye işçi sınıfının verili durumu ile partinin gelişim düzeyini göz önüne almak durumundayız. Bu yapılmadığında sağlıklı sonuçlar çıkarmak mümkün olmaz.

İşçi sınıfının siyasal bilinç planındaki geriliği sürecin daha ileriye taşınmasını zora sokan temel etkenlerden biridir. Öte yandan partinin metal sektöründe tuttuğu yer ve birleşme zeminleri göz önüne alınmalıdır. Eğer metal sektöründe belli başlı birkaç fabrikada daha ilerden yer tutabiliyor olsaydık elbette sonuç çok daha değişik olabilirdi. Ancak olmayan bir durum üzerinden yol yürüyemeyiz. Metal direnişi bir kez daha kendi gerçekliğimizi de yüzümüze vurmuştur.

Sürece müdahalemiz tartışılırken, dört aylık süreç içerisinde Birlik ekibinin önderlik yeteneği, işleri organize etme planındaki yetersizlikler ve buradan doğan sorunlar sorgulanmalıdır. Çubuk ancak bu noktadan kendimize bükülebilir.

Yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. Her yenilik yeni sorunlarla birlikte gelir. Sorunları aşmak, Birlik zemininde daha güçlü politikalar üretip pratikte buna karşılık vermekten geçiyor. Ekonomik taleplerle başlayan süreci sermaye devletini geriletecek siyasal taleplerle birleştirme refleksi göstermeliyiz. Yıllardır söylediğimiz işçi dilini kullanmak asıl böylesi dönemlerde önemli. Bütün yaratıcılığımızı kullanarak metal işçilerini politik olarak kuşatabilmeliyiz.

Partili bir metal işçisi


Üste