Logo

Bilinç ve sorumluluk


Bilinç ve sorumluluk

Sorumluluk ile bilinç arasında her zaman karşılıklı bir ilişki vardır. Sorumluluk ve bilincin gelişimi birbirini besler. Nasıl ki tutarlı bilinçli kişi sorumluluktan kaçamazsa, bilinç yönünden gelişememiş kişinin toplumsal planda sorumluluk üstlenmesi de beklenemez. Asgari de olsa sınıf bilinciyle donanan kişi devrimci mücadelede sorumluluk üstlenme gücünü kendinde bulur, sorumluluk altına girmek ise bilinçlenme sürecini pekiştirir.

Bireysel değil fakat dünyayı değiştirme ve yeniden kurma adına sorumluluk üstlenme isteği ve iddiası, egemen sınıf olarak örgütlenmiş burjuvazi ve onun hizmetindeki kurumlar tarafından yayılan gerici dünya görüşünün dışına çıkmayı ya da en azından bu yönde bir çaba içinde olmayı gerektirir. Sorumluluk üstlenme isteği ve iddiasını ancak belli bir bilince ulaşan kişi taşıyabilir. Diğer bir ifadeyle ancak bilinçli olanlar böyle bir sorumluluğun altına girmeyi göze alabilir.

***

Marksist dünya görüşüyle donanma sürecine giren kişinin ufku yereli ve ulusalı aşarak evrensele yönelir. Yani kendisini, ailesini düşünmenin ötesine geçip içinde yaşadığı ülkeyi, bölgeyi ve giderek dünyayı düşünmeye başlar. Burada söz konusu olan, evrensele/enternasyonalizme uzanmaya istekli bir bilinçlenme sürecidir. Toplumsal planda sorumluluklar üstlenme, bu bilinçlenme sürecinin tamamlayıcısı olarak ortaya çıkar.

“Bir ufka vardık ki artık/yalnız değiliz sevgilim” dizeleriyle başlayan “Yalnız değiliz” adlı şiirinde Ahmed Arif, evrensele açılan bilinci şu dizelerle anlatır “Şafakları ben balığa çıkarım/akan akmayan sularda/Benim, bütün tezgâhlarda paydosa giden/Bir bahar akşamı dünyada…”

Enternasyonalizmin imgelerle bu çarpıcı ifade edilişi, evrensele açılmış bilinci, kendini dünya işçi sınıfıyla özdeşleştirme eğilimini hissettiriyor. Bu dizeler, bilincin sağlam bir dünya görüşüyle donanması ile kişinin toplumsal planda sorumluluk üstlenme gücü arasındaki bağın da veciz bir anlatımıdır.

***

Devrimci sınıf mücadelesine katılan kişi, bilinçlenme sürecine giriş yapmış ve buna göre gönüllü sorumluluk üstlenmeye başlamıştır. Bu süreçte üslenilen sorumluluklar doğal olarak bilinçlenme düzeyi, yetenek ve yatkınlıklara bağlıdır. Bilincin eylemde belirginleştiği, eylemin ise bilinci geliştirip güçlendirdiği bu süreçte her partili yoldaşın önünde planlı, hedefli, disiplinli bir gelişim düzeyi tutturma sorumluluğu vardır. Bu gelişimin sağlıklı olabilmesinde kişinin çabası kritik bir yerde dursa da, genelde partinin, özelde yerel organ veya komitelerin yönlendirici ve ön açıcı olma sorumlulukları da büyük önem taşır. 

Bilinçlenme süreciyle tomurcuklanan özgürlük, bilincin eylemde kendini var etmesiyle açılır. Eylemle pekişen bilinç, sorumluluk alanını genişletme gücünü kendinde bulur.

Bilinç ve eylemde yakalanan uyum, kendini aşma iradesini güçlendirecektir. Bu sürecin sağlıklı işlemesi, bilincin eylemle, eylemin bilinçle geliştirilmesine alan açar. Bilincin pratikteki yansıması olan eylem, bilinci sınamanın, zayıf ya da yetersizliklerini görünür kılmanın da alanıdır. Böylece eylem hem bilincin pratikte kendini var etmesini sağlar hem gelişim için yüklenilmesi gereken halkayı ortaya koyar.

***

Dünyayı değiştirme ve yeniden kurma edimi olarak devrimci eylem, bilinçli sorumluluğun ileri örneği olmak durumundadır. Bu eylem, duyguların itici/motive edici gücüne ihtiyaç duysa da, özünde bilinçli bir tercihe dayanır.

İçselleştirilmiş bilincin dışa vurumu olarak kendini gösteren devrimci sorumluluk, coşkuyla yerine getirilen edimlerle pekişir. Bu ise, anın etkileri, engelleri ne olursa olsun, dünyayı değiştirme ve yeniden kurma eyleminde bulunan sınıf devrimcisine, coşku ve heyecanla sorumluluğunu yerine getirme olanağı sağlayacak, nesnel koşullar önüne bazı engeller dikse bile, bunları aşma iradesi ve moral gücünü kendine bulacaktır.

Bilinçli bir tercihe dayalı olarak yerine getirilen sorumluluk sevinç ve coşku verecektir. Gerçekleştirilen zor ve meşakkatli bir eylem olsa da sonuç değişmez. Zira bilinçli tercihle gerçekleştirilen eylemler, bir gereklilikten kaynaklandığı için, ulaşılmak istenen bir ülküyü gerçekleştirme yönünde atılan adımlardır aynı zamanda.

***

Dinamik bilinç, diğer bir ifadeyle kendini geliştirerek yeniden kuran bilinç, doğası gereği durağanlığı reddeder. Bu reddediş, kendini yetkinleştirme ve bunu pratiğin içinde sınama eğilimi ile dışa vurur. Burada dünyayı değiştirme ile kendini değiştirme hedefi içiçe geçmiştir.

Egemen sistemin dayattığı yazgıyı değiştirme iddiası ve umudu, özgür edimin zorunlu koşuldur. Umutsuz kişinin bilinçte özgür olmayı başarması olası değildir. Zira umutsuzluk, var olana teslim olma veya kabullenme ile belirgin olacaktır. Umudun olmadığı yerde, değiştirme iradesi de yeniyi kurma iddiası da olmayacaktır. Oysa dinamik bilinç hem kendini hem içinde yaşadığı toplumu/dünyayı değiştirme ve yeniden kurma iddiası ve umudunu diri tutarak özgürlük alanını genişletir.

Devrimci sorumluluk umutsuzluğun aşılması anlamına geldiği gibi, geleceğe açılan umut da cesaretle sorumluluk üstlenmenin önemli koşullarındandır. Bilinçle özgürleşmek ile umutla sorumluluk üstlenmek diyalektik bir bütünlükte kendini var eder.

Bilinçli edimin belirgin hali olan sorumlulukla umudu diri tutma iradesi, düşünce ve eylemde dinamik gelişimin nesnel engellere takılmadan ilerlemesini olası kılar.

***

Sorumluluk üstlenme bilinci ve iradesi, geleceğe umutla açılan bir yönelimi de içinde barındırır. O bilinçli bir edimle sürece müdahale etmenin yanısıra geleceği kurma sürecinin de bir parçasıdır aynı zamanda.

Sorumluluk üstlenebilmek, var olanı yıkma ve geleceği kurma konusunda iddialı ve umutlu olmaktır. Dolayısıyla sorumlu kişi umutlu kişidir. Ya da ancak umutlu olan kişiler tam bir isteklilikle devrimci sorumluluklar üstlenebilirler.

Umuttan yoksun bilinç kazara sorumluluk üstlense bile bu, zorunlu olarak iğreti duracaktır. İğreti olan her şey gibi böylesi bir sorumluluğun da ömrü uzun olmayacaktır.

O halde olandan hareketle olasıyı mümkün kılmak ya da bilinçli eylemle andan geleceğe açılmak ancak bilinçli, umutlu ve sorumluluk alabilen kişilerin işi olabilir.

***

Bilinçli bir tercihle sorumluluk üstlenmek anlık veya dönemsel değil, yaşamda olmanın doğal halidir. Bu, bir dünya görüşü, bir yaşam biçimidir. Bu noktada yaşam, bilinçli bir adanmışlıkla kendini gerçekleştirme ve yeniden kurma eylemiyle belirginleşir. 

Bilinçte özgürlüğün yitirilmesi ise, toplumsal sorumluluğu kaldırılamaz bir yük haline getirecektir. Bu noktadaki durağanlık veya gerileme, sorumlulukların iğreti bir şekilde yerine getirilmesine, giderek de ortada bırakılmasına varacaktır.

Kendi yaşamından başlayarak fakat oradan toplumsal ve evrensel yazgıyı değiştirme eylemine yönelen kişi, bilinçte özgürlük yitimine uğrarsa, sorumluluktan uzak duracak veya ondan kaçacaktır. Bu durumda kişi ya yeniden yazgıya teslim olacak, yazgıyı değiştirme iddiasını terk edecektir.

Burada yazgıyı değiştirme isteğiyle özgürlüğe yönelen kişi, şu veya bu sebepten dolayı başarısızlığa uğrayınca değiştirme gücü ve iddiasını yitirerek gerisin geriye yazgıya teslim olmaya yönelir.

***

Bilinç planında özümlenmemiş bir sorumluluk, kişinin üzerinde yük olarak algılanmaya adaydır. Bilinçte özümsenmemiş, diğer bir ifadeyle iğreti taşınan sorumluluk, zorluk anında atılması gereken bir yüke dönüşür.

Sorumluluğu hakkıyla yerine getirmek ise, ancak özgürleşmiş bilincin olduğu yerde mümkündür. Zira bilinçte özgürlük, toplumsal sorumluluk üstelenmenin temel koşuludur. En genel anlamda sorumluluk, insan olmanın asgari koşullarından biridir. Devrimci eylemde sorumluluk ise, bunun üst bir biçimi olarak var olanı yıkma ve yeniyi kurma iddiasıdır.

Kapitalizmin dayattığı yazgıyı reddedip sosyalist bir dünya kurma mücadelesinde sorumluluk üstlenmek, özgürce seçim yapabilmektir aynı zamanda. Zira böyle bir sorumluluk yetkin ve kendine egemen olan bir bilinci şart koşar.

Üstlenilen sorumluluğun, taşınan iddianın bilinç planında özümsenmesi ve devrimci misyonla bağı içinde kavranması ise, kolektifin bir bileşeni olan öznenin kendini verimli bir şekilde üreteceği alanı sağlayacaktır.


Üste