Logo

Gelişen sınıf hareketi ve devrimci müdahale sorumluluğu


Gelişen sınıf hareketi ve devrimci müdahale sorumluluğu

 

TEKEL Direnişi, ardından yüzbinlerin katılımı ile gerçekleşen görkemli Taksim mitingi ve diğer illerde katılımdaki belirgin artışla 1 Mayıs tablosu, sınıf hareketinin “yeni bir dönemin başında” olduğu tespitini doğruladı. Yıllardır altan alta biriken tepki ve hoşnutsuzluğun yavaş yavaş mücadeleye dönüştüğü, TEKEL direnişi ile birlikte artan mücadele eğiliminin yeni bir safhaya ulaştığı görüldü.

Son üç yılın eylem ve etkinlikler tablosu, bu tabloda çok özel bir yere sahip TEKEL direnişi, bu direnişi önceleyen THY, TELEKOM gibi grevler, neoliberal saldırılara karşı gösterilen tepki ve mücadele arayışı, bu arayışın ürünü olarak ortaya çıkan örgütlenmeler, konfederasyonları birkaç defa iş bırakma çağrısı yapmak zorunda bırakan artan taban basıncı, sendikal ihanetlerden hesap sorma pratikleri ve nihayet 1 Mayıs Taksim çıkışı... Uzatılabilecek olan bu listenin yeni bir duruma işaret ettiğine, önümüzdeki dönemde sınıf hareketinin yükselişe geçme imkanlarını güçlendirdiğine şüphe yok.

Yine de, yıllardır altan alta mayalanan tepki ve hoşnutsuzluktan beslenen bu yükseliş eğiliminin hız kazanacağı, nihayet sınıf hareketinin içinde bulunduğu cendereyi parçalayıp aşmasını sağlayacağı konusunda kesinlemeler yapılamaz. Elbette, iktisadi ve sosyal saldırıların yoğunlaştığı, sosyal yıkımın derinleştiği, işçi sınıfı ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının alabildiğine ağırlaştığı Türkiye gibi bir ülkede, sınıf ve kitle hareketinin sıçramalı bir gelişme yaşaması mümkündür. Tüm toplumu etkileyebilen, özgüven tazeleyen, mücadele istek ve kararlılığını geliştiren, moral ve motivasyonunu artıran örneklerin üst üste binmesi böyle bir dönemin önünü açabilir. Fakat öte yandan sınıf hareketi, gene onyılların geri tablosunun ürünü olan yapısal sorunlarla yüzyüzedir. Sınıf hareketinde yaşanan gelişmeye rağmen bu sorunların aşılmasını kolaylaştıracak kalıcı mevziler yaratılabilmiş değildir. Son dönemde yaşanan ivmelenme bu sorunlara müdahale için elverişli bir zemin ve dinamikler ortaya çıkarmış olsa da, bu kendi başına yeterli değildir.

Her zaman böyle olmayabilir, fakat bugünün Türkiye’sinde sınıf hareketinin yapısal sorunlarını aşamamasında devrimci bir önderlik ile birleşememiş olması önemli bir rol oynamaktadır. Azgın sosyal yıkım saldırılarına karşı filizlenen her girişim düzen ve sendikal bürokrasi tarafından kontrol altına alınmakta ve etkisizleştirilmektedir. Mücadele arayışlarını kucaklayabilecek örgütlülüklerden yoksunluk, reformist yapılanmaların engelleyici ve bozucu etkisi, ortak hareket etme yeteneği gösteremeyen devrimci güçlerin etkisiz ve ufuksuz müdahaleleri, öncü sınıf bölüklerinin dahi bilinç ve örgütlülük düzeyinin zayıflığı, mücadele deneyimlerindeki sınırlılık, bugünkü sınıf hareketinin handikaplarıdır. Gelişen ve giderek birleşik kitlesel bir karakter kazanan bir hareketin bu zayıflıkları aşması, siyasal ve sendikal yapıları ileri sürüklemesi elbette mümkündür. Fakat sınıf hareketi bu noktaya ulaşamadan etkisiz hale getirildiği için, harekete geçene yön gösterecek, arayış içerisinde olana yanıt verecek bir devrimci önderliğin önemi kat kat artmaktadır.

Böyle bir önderlik pratiği açıktır ki komünistler tarafından gerçekleştirilebilir. Ancak onlar da bu tabloyu yaratan nesnel koşulların ürünü yetersizliklerle yüzyüzedirler. TEKEL direnişine müdahale deneyimimiz bu yetersizliklere genel planda ışık tutmaktadır. Parti bu kapsamdaki bir direnişe yön verebilecek güç ve olanakları henüz biriktirebilmiş değildir. Bunun nesnel koşullar üzerinden anlaşılır bir yanı vardır. Bu nesnellik, sınıfın öncü kesimleri ile bütünleşmeyi, dolayısıyla etkin mevziler yaratmayı güçleştirmektedir. Partinin politik açıklıklarına, sorunları doğru bir biçimde ortaya koyma gücüne ve etkili bir müdahale çabasına rağmen, sınırlayıcı bir rol oynamaktadır.

TEKEL Direnişi ile 1 Mayıs’ın damgasını vurduğu bahar dönemi eylemliliği 26 Mayıs iş bırakma eylemi ile noktalanacak. 26 Mayıs eyleminin sendikal bürokrasi tarafından boşa düşürülmeye çalışılacağına şüphe yok. Eylemin temel dinamikleri tabana dayalı örgütlülüklerden, ortak bir hareket planından ve bunu hayata geçirebilecek örgütsel merkezlerden yoksundur. Bu koşullarda, sürekli biriken öfke ve tepki, emekçilerin TEKEL direnişi ve Taksim çıkışı üzerinden kazandığı moral ve özgüven, direniş ve eylemlilik içindeki öncü kesimlerin gösterecekleri inisiyatif, siyasal ve toplumsal örgütlenmelerin alacağı tutum eylemin başarısını belirleyecektir.

Sınıf devrimcilerinin sürece müdahalesi çerçevesinde ise şunları söylemek gerekiyor: TEKEL direnişinin başlangıcında ikili bir göreve işaret etmiştik: Öncü güçlerin bir araya geleceği örgütlenmeler yaratmak ile çalışma yürütülen alanlarda en geniş sınıf kesimlerini harekete geçirmeye çalışmak. Elbette bunlar birbirinden kopuk ele alınamaz. Fakat mevcut koşullarda bunların pratik planda farklı görevler olduğu bir gerçektir. Öncü kesimlerin ortak bir mücadele zemininde bir araya getirilmesi, örneğin 26 Mayıs’ın örgütlenmesinde daha belirleyici gibi görünse de, bugünün koşullarında bizim açımızdan belirleyici olan fabrika ve sektör merkezli çalışmalarımızdır. Bu iki görevin birbirini besleyecek şekilde ele alınması tabii ki başarılabilir. Bunun yeterince başarılamamasının gerisinde, bu görevlerin iç bağlantılarını yeterince güçlü kuran bir politik planlamanın yapılamaması vardır. Sonuç, iki alana da yeterince yoğunlaşamayan bir tablo olmuştur.

Akan sürece ve özelde 26 Mayıs türü süreçlere müdahalemizin esas yönü fabrika ve sektör çalışmalarında derinleşmek, çalışma yürüttüğümüz alanlar üzerinden en geniş kitleyi bu tür eylemlere ve akan sürece katmayı başarmaktır. Bu, her türlü politik planlamanın, güç ve imkan dağılımının, araç ve yöntemin, eylem ve etkinlik programlarının bu hedef doğrultusunda şekillendirilmesi demektir. Kuşkusuz müdahalenin gündemi sınıf hareketinin genel gündeminlerinden bağımsız olamaz. Genele müdahale çabamızdan beslenmeyen bir çalışmanın yol alma şansı yoktur. Ama bugünün koşullarında, genele etkin ve başarılı bir müdahalenin yolu da derinleşen bir çalışmadan geçmektedir.

Kitle hareketleri genelde öncü devrimci müdahalelerin ürünü olarak ortaya çıkmazlar. Devrimci öncü müdahale bu süreçleri hızlandırabilir, hareketin önündeki bazı engellerin aşılmasını, tıkanmış kanalların açılmasını sağlayabilir. Devrimci önderlik esas rolünü ise, ortaya çıkan mücadelenin derinleşmesinde, hareketin politik bir mecraya sıçratılmasında oynar. Kuşkusuz bunun başarılabilmesi için, devrimci partinin gelişen harekete önderliğin gereklerini yerine getirebilecek bir kapasiteye ulaşabilmiş olması gerekir.

Dolayısıyla güne yapılacak devrimci öncü müdahale iki açıdan da büyük bir önem taşımaktadır. Hem zorlanma yaşayan hareketin önünü açmak, hem de gelişecek kitlesel hareketliliğe müdahale edebilecek bir yetkinliğe ulaşabilmek için.

Öte yandan, gelişmelerin peşinden sürüklenen, olayların içinde kaybolan, doğru bir bakışaçısının yön verdiği öznel müdahalenin süreçteki rolünü kavrayamayan, dolayısıyla gerçek misyonunu kaybeden bir yaklaşımın geleceği yoktur. Dönemin görevlerini göğüslemek adına stratejik olanı unutmak, yarını kaybetmeye yolaçacaktır.

Gelişme eğilimi gösteren sınıf hareketinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için parti kendini her açıdan geliştirmek, faaliyet kapasitesini, örgütlülük düzeyini ve savaşım gücünü güçlendirmek zorundadır. Bu elbette sınıf ve kitle hareketine etkili bir müdahale içinde başarılabilir. Partinin büyütülmesi, kadroların nicelik ve niteliğinin gelişimi de bu zeminde sağlanabilir. Sınıf ve kitle hareketine etkili bir müdahalenin yolu ise öncelikle fabrikalar, işçi havzaları, sektörler üzerinden yürütülen çalışmaların derinleşmesiyle, buralarda kök salmakla, kalıcı mevziler yaratmakla mümkündür.

 


Üste