Logo

Güne yüklenmeyen geleceği kazanamaz!


Güne yüklenmeyen geleceği kazanamaz!

Dünya çapında proleter kitle hareketlerinin ve halk ayaklanmalarının yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Kapitalizmin “ebediliği” ve “tarihin sonu”na ilişkin estirilen gerici propagandanın çöküşüne, girdiğimiz yeni yüzyılın pratik gelişmeleri de tanıklık ediyor. Elbette bu gerici propagandanın etkisini yitirmesi sosyalizm alternatifinin kendiliğinden gündeme taşınacağı, kitleler nezdinde itibar kazanacağı anlamına gelmiyor.

Miadını çoktan doldurmuş bir sistemin temsilcisi olarak burjuvazinin, ömrünü biraz daha uzatmak için gerici çabalarının dur durak bilmediği, sosyalizm seçeneğinin itibar kazanmaması için elinden geleni ardına koymadığı ortadadır. Çürüyen kapitalist düzene karşı devrim alternatifini/sosyalizm seçeneğini gündeme taşıyabilmek, yaygınlaşan kitle hareketlilikleriyle bütünleşen devrimci partilerin tarihsel rollerini oynayabilmelerine bağlı olacaktır.

Ülkemiz açısından Kürt halkının direnişini bir yana koyarsak, ne Avrupa’nın kitlesel eylemleri ne de Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları düzeyinde bir mücadeleden henüz söz edemiyoruz. Yine de bir dizi gösterge böylesi süreçlerin ülkemiz açısından da uzak bir ihtimal olmadığını ortaya koyuyor. Dünyanın oldukça geniş bir coğrafyasında yaşanan bu eylemsellik ve kitle kalkışmalarından ülkemizdeki sınıf ve emekçi kitlelerin etkilenmemesi mümkün değildir.

Böylesi süreçlere hazırlıklı olabilmek, her şeyden önce sınıf kitlelerinin mevcut mücadelesini örgütleyebilmekten, ona önderlik edebilmekten geçiyor. Yarının çalkantılı dönemlerinde partimizin tarihsel rolünü başarıyla oynayabilmesi, partili militanlar olarak bizlerin bugünün görevlerini hakkıyla yerine getirebilmemize bağlıdır. Bugün en basit gözükeninden karmaşığına kadar her türlü işi ve sorumluluğu bu bilinç ve ciddiyetle gerçekleştirmek, yarına hazırlamanın öncelikli ve temel bir koşuludur.

Kitle çalışmamızın temel araçlarından biri olan gazete satışının planlanıp örgütlenmesinden sınıfa dönük sürdürdüğümüz siyasal faaliyetin etkisini büyütüp yaymaya kadar her türlü faaliyetimizi yeni imkânların basamağına çevirme bilinci ve yaratıcılığıyla hareket edebilmemiz gerekir. Kısacası bugünün ihtiyacı her alanda daha atak, daha ısrarcı ve devrimci bir enerjiyle partimizi yeni bir düzeye sıçratacak performansı sergileyebilmektir.

Bu bilinçle hareket edebilmenin ve pratiğimizi bu ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden şekillendirebilmenin yolu, içinden geçtiğimiz dönemi ve onunla bağlantılı görev ve sorumlulukları kavrayabilmekten geçer. Her dönemin doğal olarak yarattığı belli alışkanlıklar ve baskın eğilimleri vardır. Durağan dönemlerin sınırlayıcı etkileri ve bu sürecin uzunluğunun devrimci saflarda kimi bireyler şahsında atalete, rutini aşmayan bir pratiğe yol açtığı bilinir. Hele de güçlü bir ideolojik donanım ve bunu bütünleyen devrimci pratik faaliyet yoksa, böylesi sancılı süreçlerin bu kişiler üzerinde öldürücü bir etkide bulunduğu da birçok deneyim üzerinden bilinmektedir.

Oysa dünya çapında kitle hareketinde yeni bir yükselişten söz ettiğimiz tarihsel bir döneme girmekteyiz. Bunu durağan dönemlerin boğucu atmosferine karşın soluklanmanın ve onun muhtemel olumsuz etkilerinden sıyrılmanın önemli bir imkânı olarak değerlendirebilmeli ve önümüzdeki günlerin çok yönlü görev ve sorumluluklarına hazırlanmalıyız.

Elbette bu bakışın devrimci militanların motivasyonunu artırmak, iyimserlik kazandırmak gibi dar bir yaklaşımın alakası yoktur. Olaylara ve süreçlere tarihsel bir pencereden bakamayan, dünyadaki gelişmeleri kendisi dışında gören ve ilgisini sadece ülke içindeki gelişmelerle sınırlayan bir yaklaşım zaten komünistlerin işi olamaz.

Her bir devrimci militanın kendisini bu düzeyde yetkinleştirebilmesi gerekir ki, bu da teorik-ideolojik donanım sorunudur. Nasıl ki sınıf bilincine varamamış işçilerin sınıf hareketine ilişkin değerlendirmeleri kendi fabrika sınırlarını aşamıyorsa, teorik-ideolojik donanımını sürekli yükseltmeyen devrimcilerin de içinden geçilen süreçlere ve günün görevlerine ilişkin değerlendirmeleri tek yanlı ve dar kalmaya mahkûmdur. Bu darlığın doğal bir sonucu olarak, gerçekleşen her faaliyetin devrimci yaratıcılığın, inisiyatifin ürünü olmaktan çıkıp rutinleşen bir faaliyet olarak kalması şaşırtıcı olmaz. Kendi görev ve sorumluluklarıyla devrim davası arasındaki çok yönlü ilişkiyi kuramayan, bunun önemini göremeyenlerin bir süre sonra kendi emeklerine yabancılaşması da kaçınılmazdır.

Güçlü bir misyon bilincine sahip militanlar ancak devrimci ısrarın, yaratıcılığın, cüretkarlığın ve sınırsız enerjinin örnek pratiklerini sergileyebilirler. Misyon bilinci gıdasını, gelişen süreçlerle birlikte ideolojik-teorik birikimin yükseltilmesinde bulur. Devrim davasına adanmak, bugünün görevleriyle tarihsel görevlerimiz arasındaki ilişkiyi bir an olsun akıldan çıkarmamayı gerektirir.

Dünya ölçüsünde yaşanan proleter kitle hareketlilikleri ve halk ayaklanmaları ile yeni bir döneme girildiğini işaretleyen son birkaç yılın gelişmelerinin hemen öncesinde “Parti, sınıf, devrim” şiarını bayraklaştıran partimiz, rotayı çizmiş, hedefleri belirlemiştir. Partili komünistler olarak bizlere düşen görev, belirlenen rotada hedefimize ulaşabilmek için en azami çabayı göstererek, tarihin zorunlu gidişine hızlandırıcı bilinçli bir etkide bulunmaktır.


Üste