Logo

Kadroların çok yönlü eğitimi sorunu


Kadroların çok yönlü eğitimi sorunu

 

III. Parti Kongresi Bildirisi’nde Parti’nin kadrolaşma sorununa ilişkin olarak önüne koyduğu öncelikli görevler şöyle tanımlanmıştı:

“Kadrosal düzeyi nitel ve nicel açıdan sistemli biçimde yükseltmek; çok yönlü olarak eğitilmiş, ideolojik ve örgütsel bakımdan gelişkin, davaya sarsılmaz düzeyde bağlı, kitlelere önderlik edebilen, enerjik ve disiplinli, savaşçı militan kadrolar yetiştirmeyi özel bir uğraş haline getirmek; sınıf çalışmasının ortaya çıkardığı proleter kadro potansiyeli ile özel bir tarzda ilgilenerek partinin proleter sınıf bileşimini sürekli güçlendirmek, kongremizin kadro sorunları çerçevesinde partinin önüne koyduğu en öncelikli görevler olmuştur.” (TKİP III. Kongresi Bildirisi)

Parti’yi, devrimci örgüt ve savaşçı militan kadrolarla devrimci sınıf temelinde inşa etmeye ve güçlendirmeye çalışmanın hayati önemi tartışılamaz. Bunu bir de bugünün Türkiye’sinde, kadroları zorlu ve karmaşık bir siyasal mücadele pratiği içinde eğitecek ve güçlendirecek siyasal ve toplumsal koşulların olmadığı bir atmosferde gerçekleştirmeye çalışmanın bir dizi zorlu yanı bulunmaktadır.

Komünistler olarak böylesine zorlu bir dönemde birikmiş bir dizi örgütsel sorunla birlikte ihtilalci örgütü güçlendirmeye, etkili bir siyasal sınıf çalışması yürütmeye, dahası bunu polis rejimi koşullarında gerçekleştirmeye çalışıyoruz. İhtilalci örgütün inşasında temel bir rol oynaması gereken kadroların gelişimi sorunu ise örgütsel sorunlarımızın başında geliyor.

Bugün Parti’nin ideolojik, politik, örgütsel, sınıfsal ve moral yönleriyle değişik süreçler içerisinde yetişmiş kadro niteliğine ve niceliğine ulaşma acil ihtiyacı döne döne vurgulanmaktadır. Devrimci kadrolar yetiştirmenin ise çok yönlü boyutları bulunmaktadır.

Kadro sorununu, eğitim, siyasal çalışmanın sorunları, yerel önderliklerin müdahalesi, politik faaliyete yön vermesi gereken yayınlarımızın incelenmesi sorunuyla bağlantılı yanları üzerinden ele almaya çalışacağız.

 

Kadroların ideolojik eğitim sorunu ve soruna müdahalenin önemi

Yetkin, inisiyatifli ve donanımlı kadroların yetişmesinde eğitim sorununun önemi bugüne kadar çeşitli değerlendirmelere konu edildi. Faaliyet kapasitemizden siyasal çalışmamızın içeriğine, örgütsel sorunlara yaklaşımdan bunların çözüm gücüne kadar birçok alan ve başlığın bu konudaki yetersizlik ile bağlantısı ortaya konuldu. Kadroların teorik-ideolojik gelişiminin, partinin ideolojik-politik birliğini sağlamlaştırıp geliştirmenin olmazsa olmaz koşullarından biri olduğu da bilinmektedir. Konunun hayati önemi ve soruna acilen müdahale etme ihtiyacı ortadadır.

Parti yayınlarında, eğitim sorununun genel mahiyeti ve öneminin yanısıra çözümü noktasında somut müdahaleleri de ele almaya çalışan değerlendirmeler yapıldı. (Çözülemeyen Eğitim Sorunu Üzerine, Ekim, Sayı: 259, Ekim ‘09) Ancak işlevli olan kimi metinlerimizin yeterli düzeyde bir tartışmaya ve müdahaleye konu edilmediği/edilemediği açıktır. Zira bu konuda halihazırda gerekli adımlar atılabilmiş değildir. Eğitim sorunu tüm ağırlığıyla orta yerde durmakta, yerel önderliklerimiz konunun önemine uygun çözücü müdahaleler gerçekleştirmekte yetersiz kalmaktadır.

 

Güçlü ve inisiyatifli yerel örgütler ve kadro sorunu

Kadronun şekillenmesinde ve dönüşümünde siyasal faaliyetin ve kitle çalışmasının önemi Parti’nin önemle vurguladığı bir başka sorun alanıdır.

Devrimci örgütün sürekliliğini korumanın temel koşullarından biri de kendisine her açıdan yetebilen, Parti’nin ideolojik çizgisini kavramış güçlü yerel örgütlerin varlığıdır.

“Devrimci bir ideolojik gelişmenin ürünü olarak varedilebilen devrimci örgüt, öte yandan devrimci ideolojik kimliği güvenceye almanın ve kalıcılaştırmanın temel bir koşuludur. Devrimci örgütün süreklileştirilemediği koşullarda devrimci ideolojik kimliği, genel olarak devrimcilik iddiasını korumak da olanaksızlaşır. Devrimci örgütsel zemini şu veya bu nedenle yitirenler, er ya da geç devrimcilik iddiasını da yitirirler.” (III. Parti Kongresi Gündemi)

Güçlü yerel örgütler oluşturmada kadroların niteliği de önemli bir yerde durmaktadır.

“Yerel örgütler bu inisiyatifi ancak bakışları net, kafaları açık ve refleksleri güçlü ise, amaca uygun ve başarılı bir biçimde gösterebilirler. Bu, onların bu doğrultuda sistemli biçimde eğitilmesi ve yönlendirilmesi anlamına gelir. İhtiyacımız olan şey yerel örgütlerin üstten gündelik olarak yönetilmesi değil, fakat inisiyatifli ve yaratıcı bir çalışma için önemli ölçüde kendine yetebilecek biçimde eğitilmesi ve elbette merkezi yayınlar üzerinden sistemli biçimde yönlendirilebilmesidir.” (III. Parti Kongresi Gündemi)

Eğer kadro gerçekliğimiz temel değerlendirmelerimizden görev ve sonuçlar çıkartabilen bir düzeyden, bölgesinde ya da biriminde süreci güçlü bir şekilde örgütleme yeteneğinden yoksunsa, öncelikle yerel önderlikler sorunun bu boyutuna müdahale edebilecek bir kapasite sergilemek durumundadırlar.

 

Kadroların yetersizliğine Parti müdahalesinin önemi

Devrimci bir kadronun çok yönlü gelişiminin ideolojik, politik, pratik, örgütsel vb. yanları bulunmaktadır. Yanısıra devrimci kadroların gelişim süreçlerinin, siyasal-toplumsal süreçler, sınıfsal kökenlerinin getirdiği alışkanlıklar, kişisel bilgi, beceri ve birikim vb. etkenlerle de doğrudan bağı bulunmaktadır. Ancak bir kadroyu asıl olarak şekillendiren ve ona yön veren örgütün kültürü, tarzı ve müdahalesidir.

Kadrolar devrimci bir örgütün gelişip güçlenmesinde, yeni ve genç devrimcilerin şekillenmesinde en temel unsurlarıdır. Zira bugüne kadar biriktirilen devrimcilik deneyimi ve örgüt kültürünün genç kuşaklara aktarılmasında önemli bir rol oynarlar. Ancak Türkiye gibi burjuvazinin, toplumsal muhalefeti ve devrimci dinamikleri faşist baskı ve zorla yok etmeyi temel bir yönelim haline getirdiği ülkelerde, yetişmiş ve deneyimli kadroların şu ya da bu nedenle yitirilmesi gerçeği ile her an yüzyüze kalınabilir. Bu yanıyla kadroyu yetiştiren, devrimcilik deneyimini ve örgüt kültürünü yeni ve genç kuşaklara taşıması gereken öncelikle Parti’nin kendisi, onun tarzı ve müdahalesi olmak durumundadır.

Öte yandan, ‘90’lı yılların devrimci kadrolarının şekillenmesinde düzenin çok yönlü kimliksizleştirme, yabancılaştırma saldırısının yanısıra tasfiyecilik ve reformizmin tırmanışı, devrimci cephede yaşanan erozyonun belli bir etkisi vardır. Bugün devrimcilik iddiası taşıyan kadroların böylesi bir toplumsal-siyasal atmosferde yetiştiği, doğal olarak bu atmosferden etkilendiği gözetilmelidir.

 

Kadronun gelişiminde siyasal çalışmanın önemi

Devrimci kadronun yetişmesinde önemli bir yer tutan “Parti kadrolarını sınıf ve kitle çalışmasının deneyimleri ile donatmak” sorununda ortaya çıkan eksiklikler de kapsamlı olarak ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Bu sorunun Parti’nin bugünkü düzeyinde, hangi somutlukta ve biçimlerde ortaya çıktığı her sürecin ardından güncel değerlendirmeler ışığında ele alınmalıdır.

“Devrimci kitle çalışması kadroların dönüşümü açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Zira toplamda devrimci gelişim süreçleri kendisini en başta bu alanda, doğrudan toplumsal pratik üzerinden ortaya koyar. Mücadelenin tüm dinamizmi toplumsal yaşamın bağrındadır. Sınıflar mücadelesi ve bunun ortaya çıkardığı sosyal, siyasal ve kültürel sonuçlar da bu alan üzerinde şekillenir. Devrimci siyasal faaliyetin tüm alanlarında (politikadan örgüt ve kadro sorunlarına kadar) ortaya çıkan sorunları ve yaşanan gelişim süreçlerini bu nesnel zeminden ayrı düşünmek, bu somutluktan ayrı ele almak mümkün değildir.

“Sınıf çalışması üzerinden şekillenen bu alan devrimci pratiğin de çıkış noktalarını oluşturmaktadır. Devrimci bir örgütün kitlelerin gündelik ve toplumsal pratiği ile ilişkilenme süreçleri, kitlelere yönelik gerçekleştirdiği politik-pratik müdahale biçimleri, dolaysız olarak kendi şekillenişi üzerinden de sonuçlar yaratır. Dolayısıyla kitleler içinde yürütülen devrimci siyasal faaliyet, aynı zamanda devrimci güçlerin dönüşüm ve gelişim süreçlerinin de nesnel zeminini oluşturur. Bu temel üzerinden yükselen devrimci eylem ve hareket tek tek kadroların gelişim süreçleri üzerinde belirleyici bir rol oynar.

“Kitle faaliyetinin bu yönü her parti örgütü tarafından dikkatle gözetilmeli, ortaya çıkan sonuçlar büyük bir titizlikle ele alınmalı ve kitle çalışmasının kadro sorununu kesen yönleri özel olarak değerlendirme konusu yapılabilmelidir. Gerçek anlamda sınıfa önderlik edecek kadro birikiminin tam da bu zemin üzerinden şekilleneceği ve sayısız deneyimler içerisinden süzülmüş güçler üzerinden elde edilebileceği aşikardır.” (Sınıf Temelli Kadrolaşma Sorunu Açısından Kitle Çalışması, Ekim, Sayı: 263, Şubat ‘10)

Sınıf ve kitle çalışması deneyimleri, Parti’nin stratejik ve taktik ilkeleri doğrultusunda belirlenmiş hedef ve amaçlarını kitlelere gündelik mücadele içerisinde kavratabilmek, sınıfın bilinç ve örgütlenme düzeyini geliştirmek, tepki ve hareketini daha ileri noktalara yönlendirmek çabası içinde kazanıldığı koşullarda, Parti’yi ve kadroları geliştirici bir rol oynayacaktır.

Kadroları güçlü bir siyasal faaliyet içerisinde geliştirebilmek için, ilkin, partinin siyasal süreçlere ilişkin değerlendirmelerinden yerel önderliklerin yaratıcı sonuçlar çıkarması, bunu amaca ve ihtiyaca uygun bir politik-pratik çalışma planı halinde somutlaması; ikinci olarak ise, üretilen politikaların ve yapılan planlamaların bunu uygulayabilecek kadro niteliğine ve gücüne uygun olması gerekmektedir. Halihazırda her iki alanda da belli sorunlar yaşamaktayız.

Zira yerel önderliklerimiz bir yandan siyasal çalışmayı örgütlemekle uğraşırken diğer yandan çalışma alanlarını düzenlemeye, aynı zamanda örgütsel sorunlara müdahale etmeye çalışmaktadır. Tüm bu sorunlar birarada siyasal çalışmanın çok yönlü örgütlenebilmesi için verimli ve işlevli tartışmaların yapılmasını zora sokmaktadır.

Öte yandan, merkezi politikaları özgünleştirerek yerelliklerde örgütlemesi gereken bölge örgütlerimiz kadro niteliği ve niceliği bakımından henüz Parti’nin çok yönlü ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir deneyim ve birikimden yoksundur.

Bu koşullarda, yerel önderliklerin, hem alt örgütlerin hem de kadroların niteliğini geliştirecek, donanımlı hale getirecek, siyasal süreçleri kadrolar açısından da bir eğitim süreci olarak örgütleyebilecek müdahalelerde bulunması bir zorunluluk haline gelmektedir. Bu eğitimin bir yanı, pratik politikayı uygulamak ve yerelleştirmekle yükümlü kadro ve birimlerimize, kendi algı ve kavrayışından, birikim ve kapasitesinden bağımsız olarak, döneme uygun araç, yol ve yöntemleri somutlama noktasında ihtiyacı karşılayacak bir müdahaleyi gerektirmektedir. Merkezi değerlendirmeler ışığında bulunduğu alanda kendisine politik ve pratik görevler çıkarmada atıl kalan kadrolarımızın niteliğini yükseltmenin bir boyutu da budur.

Eğer Parti’yi toplum düzeyinde güç haline getireceksek, buna uygun bir örgütsel güçlenme ve kadrolaşma sağlayacaksak ve bunu da sınıf zemininde yapacaksak, o halde bu düzeye nasıl kavuşacağımızı da tüm Parti’nin en temel gündemi haline getirmek zorundayız. Ancak bugün yapılması gereken, bir takım genel doğruları yinelemenin ötesinde çeşitli düzeylerde varlığını sürdüren, örgütü yeniden inşa etmek, eğitim, pratik politika üretmek ve hayata geçirmek vb. sorunlarımızı Parti’nin bugünkü birikimi, deneyimi ve somutluğunda enine boyuna irdelemek, tartışmak ve ön açıcı müdahalelere konu etmek durumundayız.

Tüm bu sorunlarımız güncel gelişmeler ışığında (örneğin devlet terörü, Tekel süreci, 1 Mayıs, 26 Mayıs vb. gündemlerde...) hangi düzeyde ve somutlukta yaşanmaktadır sorularına yanıtlar üretmek, tüm Parti organlarında sorunu masaya yatırmak ve sorunları tespit ederek nasıl müdahale edeceğimizi belirlemek zorundayız.

Eğer sorunun saflarımızdaki kadroların soruna bakışları ve kavrayışları ile ilgili bir yanı varsa, demek ki parti örgütlerine düşen görev, tek tek kadroların algısından ve kavrayışından bağımsız olarak, gelişmeler karşısında siyasal çalışmayı yönlendirmek, politika belirlemede işlevli araç, yol ve yöntemlerle kadroların yüzünü Parti’nin yönelmesi gereken hedefe doğru çevirmeyi başarabilmek olmalıdır. Diğer türlü, eksik kalan faaliyetin değerlendirmesi “kadrolar yapamıyor, söylüyoruz ama olmuyor, yapılmıyor” vb. türünden tespitlere sıkışır ki -sorunun böyle bir boyutu olsa da-, bu da nesnel duruma doğru bir müdahaleyi geciktirir.

Parti, merkezi olarak kriz, seçim, bahar süreci, yerel ve merkezi eylem ve direnişler vb. siyasal ve toplumsal gelişmeler karşısında isabetli dönemsel tespitler yapabildiği halde, kadrolarımız bunu hayata geçirmede, araç, yol ve yöntem belirlemede eksik kalıyorsa, bu, yerel önderliklerimizin, yerel ve merkez ilişkisini doğru kurarak faaliyetin hangi yol ve yöntemlerle, araç, imkan ve dinamiklerle örgütlenebileceğini derinlemesine tartışarak örgütün ve kadroların önüne bir görev olarak koyabilme alanında güçlü ve yerinde müdahaleler yapmakta eksik kaldığını göstermektedir. Bu açıdan yerel örgütlerimizin devlet terörü kampanyası, Tekel, 1 Mayıs ve 26 Mayıs süreci bir fikir vermektedir. Bu süreçlerde belirlenen hedeflere ulaşmada, yerel çalışma alanlarımız amaca uygun araç belirlemede, yerel-merkezi eylem ilişkisini güçlü bir tarzda kurmada eksik kalmıştır.

Tekel sürecinde, eksikliklerine rağmen, yayınlarımız sürecin gelişme seyrine göre faaliyete yön verme doğrultusunda örgütün önüne pratik politik bir hat koymaya çalışmıştır. Ancak yerel önderliklerimiz hem bulunduğu alanın tümünü kapsayacak, hem de alt örgütlerin tıkanma noktalarına müdahale edecek bir şekilde sorunu yeterince tartışamamıştır. Yerel örgütlerimiz, Tekel sürecine ilişkin değerlendirmeleri önüne çekerek bulunduğu alanda politik-pratik görevleri belirlemede, merkezi ve yerel bağlantısı içerisinde bir bütün olarak süreci örgütlemede eksik kalmıştır. Parti tüm çalışma alanlarında bir bütün olarak yüzünü güçlü bir şekilde Tekel sürecine dönememiştir. Yerel örgütlerimizin ve alt örgütlerimizin pratiği, tek tek eylemleri örgütlemek sınırlarında kalmıştır. Hatta sürecin en anlamlı araçlarından birisi olan Tekel işçilerinin sendikal bürokrasiyi göreve çağıran imza metni günlük sitede kullanılan bir araç olmanın ötesine fazlaca geçememiş, çalışma alanlarında etkin bir araç olarak kullanılamamıştır, vb...

Sürecin parçalı ve dağınık örgütlenmesinin bir sonucu olarak, 4 Şubat ve 1 Nisan eylemlerinde daha somut olarak görülebilen, Tekel sürecine nicel ve nitel müdahalemiz, mevcut potansiyelimizin çok daha gerisinde gerçekleşmiştir. Sürecin ardından “eylemlere katılımımız sınırlı kaldı”, “alana müdahalemiz zayıf oldu” vb. tespit ve değerlendirmeler, bir gerçekliği ifade etmekle birlikte aynı zamanda bir sonuçtur. Ancak nedeni, katılımdaki sınırlılıkta aramak, güçlerimizin Tekel sürecini kavramamasıyla açıklamaya çalışmak tek başına yeterli değildir. Parti örgütlerinin görevi, Tekel sürecini tek tek kadrolarının algı ve kavrayışından ziyade Parti’nin toplam birikimi ve müdahalesi üzerinden örgütlemek, güçlerini bu alana yöneltebilmek olabilmeliydi.

Kuşkusuz Parti örgütlerimiz, sınırlı sayıda güçle ve aynı anda birçok sorunla boğuşmaktadır. Yerel çalışmaların güçlendirilmesi, genel siyasal çalışmanın örgütlenmesi, bölgelerin düzenlenmesi, örgütsel müdahalelerin gerçekleştirilmesi, aynı anda birçok gündeme müdahale etme zorunluluğu, pratik çalışmanın yükü vb. sorunlarla boğuşan yerel örgütlerimizin tüm dikkatlerini Tekel vb. süreçlere verebilmesinin de bir sınırı olabilmektedir.

Ancak, bu sorunları aşabileceğimiz asıl zeminin -tüm zorlanmalara rağmen- tüm güç ve imkanlarımızın, birbiriyle ilişkisi içinde belirlenen hedeflere, uygun yol ve yöntemlerle seferber edilebilmesi olduğu unutulmamalıdır. Zira böylesi bir yönelim, konumlanış ve müdahale içerisine girebildiğimiz koşullarda mevcut sorunlarımızın üstesinden gelebilme yeteneğine kavuşabiliriz. 

Mesela, devlet terörüyle ilgili faaliyet yürütürken Tekel direnişinin başlaması, 8 Mart’ın yine aynı döneme denk gelmesi yerel çalışmalarımızı ve güçlerimizi parçalamış ve dağıtmıştır. Gündelik faaliyet içerisinde koşturan güçlerimizin ve alt örgütlerimizin, aynı zamanda sınıfın ve tüm toplumun gündemleri olan sözkonusu gelişmeleri birbirinden ayrı ve kopuk bir tarzda örgütlemeye çalışmakla uğraşması karşısında yerel önderliklerimiz devreye girebilmeli, güncel gelişmeler ışığında bu dağınık tabloya, gündemleri birleştirici bir tarzda daha güçlü müdahale edebilmeliydi.

Bu tarz bir müdahaleyle süreç, henüz istenilen düzeyde bir nicelik ve nitelik taşıyamayan kadrolarımızın, bölge örgütlerimizin, gelişen olaylar karşısında nasıl davranması, olayları nasıl algılaması ve nasıl müdahale etmesi konusunda eğitici bir süreç olarak işletilebilirdi.

Yine, 1 Mayıs sürecini geleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı işçi ve emekçi kitleleri 1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a greve, direnişe çağıran kesintisiz ve bütünlüklü bir süreç olarak örgütleme noktasında da yerel önderliklerimiz eksik kalmıştır. “Geleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı genel grev-genel direniş!” şiarı politik bir propaganda olmanın ötesine geçememiş, süreç kitleleri eyleme çekmeye, pratik bir tutum aldırmaya çalışan, amaca uygun araç, yol ve yöntemlerin birarada kullanıldığı bir tarzda örgütlenmeye çalışılmamıştır.

Yayınlarımızın bu konuda politik bir bakış ve pratik yönelim koymaya çalışan metinlerle faaliyete yön vermeye çalışmasına rağmen, yerel örgütlerimiz ve alt örgütlerimiz bir bütünlük içerisinde 1 Mayıs ve 26 Mayıs’a uzanan, yerel ve merkezi düzeyde tüm güç ve imkanları değerlendirmeye ve harekete geçirmeye çalışan, olağan sınırları zorlayan bir pratik sergileyememiştir.

Eğer biz genel ilkelerimizin ve doğrularımızın propagandasıyla yetinmek istemiyorsak, politik açılımlarımızı kitlelere anlatmak, kitleleri mücadele içerisinde bu doğrulara kazanmak, sınıfın ve kitlelerin mücadelesini ileriye taşımak, kadroların eğitimi sorununa da bu bütünlük içinde müdahale etmek istiyorsak, gelişen toplumsal ve siyasal olaylar karşısında faaliyetin açığa çıkan sorunlarını bir bütünlük içinde ele almalı, somut değerlendirmelere ve müdahalelere konu etmeliyiz. Parti yayınlarında da sorunları işlerken, konuyu genelliğinden çıkararak somut durumun somut tahliline dayalı değerlendirmeler ve müdahaleler yapan bir tarz kazanmak durumundayız.


Üste