Logo

Parti Okulu H.Gül Devresi - Çalışma tarzı sorunları


Parti Okulu Habip Gül Devresi / 2011

Çalışma tarzı sorunları

Cihan: Merkez Komitesi’nin geçen yıl yapılan toplantılarının birinde çalışma tarzı sorunu ele alındı ve konu çeşitli yönleriyle tartışıldı. Yapılan değerlendirmelerde çalışma tarzı sorununa belirleyici bir önem atfedildi. Partideki tüm öteki sorunların doğru ve kalıcı bir biçimde çözülebilmesinde kavranacak halka olduğu vurgulandı. Bu çerçevede çalışma tarzı ile güvenlik sorunlarının çözümü arasındaki kopmaz bağa da işaret edildi.

Komünist partisi siyasal bir örgüttür ve tüm çalışmaların temelinde ve ekseninde her zaman siyasi çalışma vardır. Bu da herşeyden önce politik bir kavrayış ve açıklık gerektirir. Her türlü sorunu politik esaslar üzerinden ortaya koymayı gerektirir. Partinin, yerel örgütün, kadronun önünü politik yönden açmayı gerektirir.

Bu sorun III. Parti Kongresi gündem metninde öncelikle Merkez Komitesi üzerinden ortaya konuldu. Denilen kabaca şuydu: Merkez Komitesi’nin asli görevi, gündelik koşuşturmalar değil fakat tüm partiye politik önderliktir. Merkez Komitesi’nin asli görevi, partinin bir bütün olarak karşı karşıya bulunduğu sorunlar konusunda gerekli açıklıkları yaratmak, bu açıklıkları çeşitli türden yayın araçları üzerinden partiye sunmak, bu konuda partiyi eğitmek ve bu çerçevede tüm partiden, özellikle de yerel yönetici organlardan inisiyatifli bir çalışma talep etmektir. Bunun böyle yapılabildiği bir durumda, yerel örgütlerin kendi sorunlarını çözebilme kapasitesi gelişir, yaratıcı ve verimli bir yerel çalışma olanaklı hale gelir.

Bu türden bir çalışma tarzı Türkiye solunun alışılmış alışkanlıklarından köklü bir kopuşu da gerektiriyor. Geçen gün burada bir yoldaş Rusya’dan örnek verdi; merkez ile yerel örgütler arası bağlar uzun aralıklarla koptuğu halde yerel örgütlerin çalışmalarında esasa ilişkin bir aksama olmuyor, dedi. Bu benim de yıllardır yeri geldikçe vermeyi önemsediğim dikkate değer bir örnektir. Lenin’in ilk yazılarında döne döne bir merkezileşme ihtiyacı ve merkeziyetçilik ilkesi vurgusu var. Bunun gerisinde, Rusya’daki yaygın yerel çalışmanın ortak bir ideolojik eksenden ve merkezi örgütsel yapıdan yoksunluğu var. Rusya’da güçlü bir yerel örgüt geleneği var. Merkezi parti yokken, çok çeşitli bölgelerde yerel marksist gruplar oluşmuş, kendi yerel olanaklarıyla çalışmışlar. Rusya’da partileşme süreci, bu yerel örgütleri ortak bir ideolojik eksende ve merkezileşmiş bir parti örgütü içinde birleştirme sürecidir aslında. Iskra’nın büyük tarihi hizmeti bu olmuştur.

Merkezi bir çizgiden, önderlikten, yönetimden yoksunluk, ortak ideolojik eksenden ve birleşik iradeden yoksunluk anlamına gelir. Giderek saflarda dağınıklık anlamına gelir, düşünüş tarzında yerel dar kafalılık, ögütsel çalışmada amatörlük anlamına gelir. Bütün bu açılardan bir zaafiyet durumudur bir dönem için Rusya’da yaşanan. Ama öte yandan da bu, merkezi bir müdahale olmadığı halde, görevler, araçlar, imkanlar merkezi olarak saptanıp sağlanamadığı halde, yerel planda devrimcilerin kendi işlerini kendi olanaklarıyla, kendi çabalarıyla götürebilmesi anlamına gelir. Bu yönüyle de Rusya’daki hareket için büyük bir avantaj ve üstünlük anlamına gelir. Nitekim sonraki evrelerde hareket bunun yararını fazlası ile görmüştür. Tabii ki, ona merkezi bir çizgi, ortak bir irade ve ortak bir yönetim kazandırılabilmesi kaydıyla olabilmiştir bu. Yani hareket merkezi önderlikten, birleşik bir çizgiden, dolayısıyla ortak bir iradeden yoksunken, o yerellik büyük bir zaafiyet ifadesiydi. Ama bu kazandırıldıktan sonra, o kendi kendine yeterlilik bilinci, duygusu ve davranışıyla çalışabilmek, Rusya’daki yerel örgütlerin bir büyük üstünlüğü haline geldi. Bundan dolayıdır ki merkezle bağlantılar sık sık ve kimi zaman uzun süreli olarak koptuğu halde, bu arada merkezi yayınlar da ulaşmadığı halde, yerel örgütler kendi işlerini bir biçimde sürdürmeye devam edebilmişlerdir.

Bizde inisiyatifli yerel çalışma geleneği son derece zayıftır. Türkiye sol hareketinde daha çok yukarıdan aşağıya kurulan ve işleyen bir örgüt geleneği var. Normal olarak devrimci örgüt yukarıdan aşağıya kurulur. Önden yerel yapılar oluşmuş olsa bile, yerel potansiyeller ortaya çıkmış olsa bile, devrimci bir parti yukarıdan aşağıya kendini inşa eder. Önce bir çizgi, bir önderlik, giderek bir yapılanma. EKİM’in gelişme çizgisi böyledir örneğin. Yani bir avuç insan ortaya bir çizgi ve bir irade koyuyor, bunu bir örgüt olarak şekillendirmek istiyor, bu doğrultuda bir çaba sarf ediyor, insan kazanıyor, giderek de kendini örgütsel bir yapı olarak yukarıdan aşağıya doğru şekillendiriyor.

Bunun normal olarak böyle olması lazım ama Türkiye’de solunda, Türkiye solunun burada giremeyeceğim özelliklerinden dolayı, yukarıdan aşağıya şekillenme, çoğu durumda örgütlerin ve çalışmanın üzerine bürokratik bir ağırlık olarak çökebilmiştir. Merkez Komitesi’ne tek yanlı olarak çok özel bir güç kazandırmıştır. Bu güç bir önderlik gücü değil, böyle olsa amaca uygun olur ve fazlası ile yarar sağlar. Oysa olan bu değil, olan yerel inisiyatifi boğan bir bürokratik ağırlıktır. Her şeyin merkezi müdahalelerle ancak yürütülebildiği bir durumdur. Bu Türkiye sol hareketinin tümünde değilse bile bir kesiminde büyük bir kısırlık da yaratmıştır.

Çalışma tarzımızı düzeltirken iki şeyi gözönünde bulundurmamız gerekiyor, ki bunların ikisi de birbirine sıkı sıkıya bağlı. Bir, özellikle Merkez Komitesi düzeyinde önderlik görevi, örgütü pratik olarak çekip çevirmek değil, fakat her alanda partinin önünü açmaktır, parti için her konuda ideolojik-politik açıklıklar yaratmaktır. Partinin bilincini her konuda aydınlatmak, taktiğini doğru saptamak, dönemsel görevlerini doğru saptamak, ve en önemlisi de, bunu partiye organlar üzerinden kişisel anlatımlarla değil, fakat her türden merkezi yayın araçları üzerinden sunabilmektir. Yani Merkezi Yayın Organı, Politik Yayın Organı, günlük site, genelgeler, iç raporlar vb., vb. araçlar kullanarak bunu partiye sunmaktır.

(...)

Demek istiyorum ki, Merkez Komitesi partinin tümüne politik önderliği esas kaygı haline getirebilmelidir. Ve karşılığında da, başta yerel örgütler olmak üzere partinin tümünden geniş bir inisiyatifle çalışma bekleyebilmelidir. Bu geniş bir inisiyatifle çalışabilmenin içinde, kendi her türlü eksikliğini ve ihtiyacını karşılayabilmek de var. Yani paraysa para, araçsa araç, evse ev, kurumsa kurum, bütün bu konularda yaratıcı davranabilmelidir yerel örgütlerimiz. Bu sorunları kendi özgücüyle çözebilmelidir.

Sorunun özü ve esası, temel kapsamı bu. Bu, partide ideolojik düzeyin yükselmesi ve politik kavrayışın güçlenmesi demektir aynı zamanda. Bu, partide, sadece politik değerlendirmelerin değil, deneyimlerin, tutumların, kaygıların ortaklaştırılması demektir.

(...)

Doğru çalışma tarzı, esaslı bir meseleyi şu veya bu organda döne döne anlatmaktansa, onu tüm partinin önünde ortaya koymak, partinin tümüne anlatmak ve bunu da partinin kolektif araçları üzerinden yapmaktır. Yani ben, gidip şu veya bu meseleyi denetlemekte olduğum il komitesine çok iyi anlatabilirim, ama eğer bu mesele partinin tümünü ilgilendiriyorsa, neden o halde ben yazılı araçlar üzerinden bunu partinin tümüne sunmayayım? Doğru olan bu, işlevsel olan bu, çözücü olan bu, ve kalıcı olan da bu. Bu, söylediklerinizi, anlatmak istediklerinizi aynı anda partinin tümüne iletmek anlamına geliyor. Bunu partiye anlatmak için sayısız organa gitmeniz gerekmiyor. Buna ilişkin esaslı bir metin, bunun içerdiği açıklık, tüm partinin sözkonusu konudaki donanımı anlamına gelir. Üstelik partinin tümü bundan döne döne yararlanabilme olanağı bulur, bugün ve seneler sonra.

Genel planda sorun bu. Bu sorun aslında III. Parti Kongresi gündemine ilişkin metinde çok iyi gerekçelendirilmiştir. Merkez Komitesi yönünden olduğu kadar yerel örgütler üzerinden de mesele konulmuş, çözücü halkanın ne olduğu da vurgulanmıştır. Tabii ki denilmiştir ki, Merkez Komitesi yerel örgütleri doğru oluşturmak, iyi eğitmek ve her yeni gelişme konusunda açıklıklar yaratmak kaydıyla, bu temel üzerinde etkin bir yerel inisiyatifle çalışmak, yerel örgütlerin görevidir. Sorun da budur zaten.

Merkez Komitesi’nin geçen yılki toplantısında bu mesele üzerinde özellikle vurgulu bir şekilde duruldu dedim ama işte şimdi hatırlatmış oluyorum, III. Kongre’nin gündeminde var meselenin tüm kapsamı. Merkez Komitesi ve yerel örgütler nasıl çalışmalıdır? İkisinin birbirini organik olarak bütünlemesi nedir? Eğer yerel örgütler böyle çalışmazlarsa ya da böyle çalışabilmeleri için Merkez Komitesi’nin dolaysız pratik katkısı bir zorunluluk olursa, bu durumda Merkez Komitesi’nin asli misyonu zaafa uğrar. Onun merkezi önderlik işlevi zayıflar ve zaafa uğrar. Bu hep vurguladığımız gibi önderlik planında işlev kaymalarına yol açar. MK, kendi asli misyonundan uzaklaşır, İK’ların yerini alır. Bu türden bir işlev kaymasına hiçbir biçimde mahal vermemeliyiz. Merkez Komitesi merkezi önderlik kapsamındaki sorunları üstlenmeli ve buna uygun araçlar kullanmalıdır. En temel araç da etkili Merkezi Yayın Organı’dır. Artı içe dönük sorunlarda da düzenli partiye raporlar, örgüt genelgeleri, deneyimler içeren çeşitli türden eğitici metinler, yerine göre talimatlar, belli dönemlerde, diyelim 1 Mayıs ön süreçlerindeki gibi, vb...

Merkez Komitesi bunu yaptı mı, bu açıdan kendi misyonunun gereğini yaptı mı, kendi işlevini doğru bir şekilde yerine getirdi mi, gerisini yapmak artık yerel örgütlerin görevidir. İl örgütleri ya da alt bölge örgütleri bu koşulla, çok geniş bir inisiyatifle çalışmalıdırlar. Şu veya bu girişim için, şu veya bu adım için, şu veya bu yenilenme için, şu veya bu sorunun çözülmesi ya da zaafın geride bırakılması için, hiç de bir merkezi müdahale beklenmemelidir. Çünkü bu türden merkezi müdahale beklentisi, doğru çalışma tarzının esasına aykırıdır.

Biz 2010 yılı sonbaharında bunun üzerinde özellikle güvenlik sorunları çerçevesinde durduk. O toplantı sonrasında partiye sunulan iç raporda da vurgulandığı gibi, eğer biz çalışma sorununu doğru çözemezsek, güvenlik sorunun hiç çözemeyiz. Sorun politik önderlik; sorunlara politik açıklıklar yaratmak, safları politik açıdan donatmak, dolayısıyla onları sağlam bir kavrayışa ve geniş bir inisiyatife kavuşturmak olarak konulmazsa, böylece buradan çözülmezse, o zaman pratik koşuşturmalarla gündelik müdahaleler bir ihtiyaç ve bir zorunluluk olur. Ondan sonra da bol miktarda sokak trafiği, dolayısıyla da ilişkilerin döne döne polis denetimi alanına girmesi gelir. Bir yöneticinin denetlemekte olduğu alt parti komitesi ile olağan toplantı periyodu kapsamında verimli bir toplantı yapması yeterlidir. Bunun dışında hiçbir ara müdahaleye gerek yoktur. Sorunlarda açıklık yaratılmışsa, görevler somut olarak belirlenmişse, gerisi o yerel örgütün kendi inisiyatifiyle etkin bir şekilde çalışmasına kalmış demektir. Diyeceksiniz ki, aksaklık varsa ne olacak? Bir, aksaklık varsa yerel örgüt bunu kendi içinde çözecek. Kendi iç denetimini kendisi kuracak. İki, burada örgüt yaşamında bir süreklilik vardır, bir sonraki toplantı vardır. Bunlarla gündelik olarak uğraşmak, onları gündelik olarak çözmeye kalkmak, gündelik buluşmalar, koşuşturmalar içine girmek hiç de gerekli değildir, yönetici konumdaki kişiler için. Bu yalnızca kısır bir pratik içinde boğulmayı getirir ve sonu gelmez güvenlik sorunları yaratır. Bu durumda temel önemdeki ideolojik-politik önderlik görevleri de yerine getirilemez. Şu an yerel örgütlerin yapması gereken çok şeyi Merkez Komitesi üyeleri yapabiliyor ve bu hiçbir biçimde amaca uygun değil. O zaman da bir dizi merkezi önderlik görevi kendiliğinden ve kaçınılmaz olarak aksıyor.

(...)

Soruna yeniden dönüyorum. Toplantılar yapılıyor, toplantı aralarında bir dizi randevular oluyor, o onunla buluşuyor, bu bununla buluşuyor... Bunlar bir pratik sürüklenme demektir. Bununla bir yere gidilemez, bu bir şey kazandırmaz. Bu müthiş bir zaman ve enerji israfıdır. Bu dar pratiktir, bu bizi bir yere götürmez. Ve en önemlisi de bu kocaman bir güvenlik sorunu yaratır ve nitekim yaratıyor da. Buluşma trafiği ne kadar sık olursa, takip olanağı da o ölçüde çoğalır. Tabii ki sokağa çıkacağız, tabii ki bazı bağlantılar olacak, ama trafik bu kadar çok olursa, isabet de o kadar çok olur. Bunu en aza indirmeli, en zorunlu sınırlara çekmeliyiz.

Benim söyleyeceklerim bunlar. Daha da uzatabilirim ama buna gerek yok. Bunun ötesini siz biliyorsunuz, hayatın içinden siz geliyorsunuz, dolayısıyla sizler tartışacaksınız. Bu mesele son bir yılda partinin önüne özellikle konuldu, bir kez daha özellikle vurgulandı demek belki daha doğru, zira konu tüm kapsamıyla III. Kongre’nin gündemi içinde zaten yer alıyordu. Geniş bir inisiyatife dayalı yerel örgütler demek, politik önderliğe dayalı çalışma tarzı demektir. III. Parti Kongresi gündeminin temel konusu da budur zaten. Yeniden okursanız, madde madde sıralandığını görürsünüz. Şu şu olmak kaydıyla, bu bu olmak kaydıyla, yerel örgütler çok geniş bir inisiyatifle çalışabilirler ve çalışmalıdırlar, deniliyor orada. Biz bunu başarabilmeliyiz. Yerel örgütlerimiz ne kadar geniş ve yaratıcı bir inisiyatif kazanırsa, partimiz de o denli güçlenir, verimli hale gelir ve yıkılmaz olur.

Rusya’daki hareketin en büyük imkanlarından, en önemli üstünlüklerinden, en avantajlı yönlerinden biri de budur işte, bunu yineliyorum. Başlangıçta bu çok büyük bir zaafiyetti. Lenin, Ne Yapmalı’da var, bu yerel amatörlükten dolayı hiçbir yerde sosyal-demokrat gruplar üç aydan fazla dayanamıyorlar diyor. Çünkü ideolojik birlik yok, birleştirici program yok, ortak bir siyasal çizgi yok, bütün bunları olanaklı kılacak merkezi bir parti yok. Büyük bir ideolojik ve örgütsel parçalanmışlık var. Bunun için bize kılavuz ipi rolü oynayacak, ideolojik önderliği gerçekleştirecek ve böylece hareketi birleştirecek bir gazete lazım öncelikle, diyor Lenin. Sonuçta Rusya’da bu başarılıyor, yerel dağınıklık merkezi parti yapısı ile yer değiştiriyor. Fakat işte bunun ardından, yerel örgütlerin o kendi başına çalışabilme alışkanlığı gerçek bir avantaja dönüşüyor. Demek istiyorum ki, Rus hareketinin en temel eksikliği giderildi, bu başarıldı. İşte 2. Kongre sonrası budur. Ondan sonra, bu yapılmak kaydıyla, Rus hareketinin alışkın olduğu o yerel inisiyatifli çalışma tarzı, hareket için büyür bir avantaja dönüştü, ona büyük bir güç kazandırdı. Merkezi önderlikle arasındaki ilişkinin aylarca kopabildiği durumlarda bile siyasal çalışma kesintisiz olarak sürdü.

Politik önderliğe dayalı çalışma tarzını partiye egemen kılamıyoruz dedim, diyorum. Bunun en tartışmasız ve en dolaysız kanıtlarından biri, yayın organlarımızın durumudur. Gitgide zayıflıyor yayın organlarımız. Yayın organlarımıza katkılar çok az. Bu neyi gösteriyor biliyor musunuz yoldaşlar? Yerel çalışmayı yürüten kadroların çalışmanın ve mücadelenin sorunları üzerine düşünemediklerini, dolayısıyla da düşünsel üretim yönünden kısır kaldıklarını. Demek ki, politik önderliğe ve esaslara dayalı bir çalışma tarzı alanında ciddi bir zaafiyet sözkonusu. Böyle olmasa, sayısız sorun var önümüzde, dolayısıyla sayısız da yazı konusu var. Bunlar bizim uğraştığımız sorunlar olduklarına göre, o sorunları biz hayatın içinde çeşitli yönleriyle gördüğümüze göre, bunları irdeleyerek, döne döne bu konuda parti yayınlarını besleyebiliriz.

Biz büyük bir M direnişi yaşıyoruz, son derece önemli bir deneyim ve kazanımdı ezilmeden önce, bir onurdu partimiz için böyle bir direnişi sürüklemek. Ama bunun çok anlamlı bir değerlendirmesi halen de yoktur kamuoyu önünde. Oysa çok temel önemde bir direnişti. Uzun yıllardır ilk defa sendikalaşma çabası başarıyla sonuçlanmıştı. Bunu her yönüyle değerlendirmeli, deneyimlerini toparlamalı ve propaganda etmeliydik. Ama biz bol bol M direnişi haberi vermekle yetindik. Hiç de anlamlı bir genel değerlendirmesini yapmadık direnişin. Bu konudaki deneyimlerimizi toparlayıp yaymak yoluna gitmedik. Büyük bir imkandı bu oysa. Neden yapmadık? Çünkü yapamıyoruz, zorlanıyoruz bu konuda, buna ilişkin alışkanlıklarımız pek zayıf! Yerel bir deneyimi genelleştirmenin ve merkezi araçlar üzerinden propaganda etmenin büyük politik önemini gereğince değerlendiremiyoruz.

Ben geçen gün burada bu konuda konuşurken bir dizi başka örnek verdim. Bakınız dedim, bize bir zorbalık yöneliyor; biz bu zorbalığı kırk türlü diplomasi, görüşme ya da bir takım başka şeylerle uğraşarak da güya göğüslemeye kalkabilirdik, ama hiçbir sonuç alamazdık. Ne yaptık peki biz? Kamuoyu önüne çok net bir tutumla ortaya çıktık. Politik tutum, ilkelere dayalı politik tutum! Net bir açıklama, kararlı bir tutum, sorunu olduğu gibi bitiriyor. Senin ne diplomasi yapman gerekiyor, ne görüşme trafiği yaşaman, ne de şiddete karşı platformda on ayrı grupla boşa zaman kaybetmen... Bu, budur işte! Ama bu politik bir bakıştan, politik bir ele alıştan, sorunu bu zeminde kavramaktan geliyor.

Bu tüm sorunlarda böyle olmalı, siyasi çalışmanın tüm sorunlarında bu böyle olmak zorunda. Yapmıyoruz ama! (...)

Bu son örneği niye verdim? Bu sorunlar baş ağrıtıcı sorunlar. Siz bu tür sorunların yaşandığı her durumda, meseleyi doğru bir biçimde, işin düzeyini düşürmeden, esası yönleri üzerinden kamuoyu önünde gündeme getirseniz, yani politik tutuma dayalı bir davranış tarzı sergilerseniz, bunun baş ağrıtıcı sonuçları da azalır yavaş yavaş. Hiç değilse bu denli pervasız ve rahat davranılamaz. Bizim bunları kamuoyu önüne taşıma konusundaki o sınırlı çabamız bile, birilerinin bilincine öyle bir yerleşmiş ki; biz bunu gider teşhir ederiz demediğimiz halde bize, "gidin ne yazıyorsanız yazın" deniyor. Bu aslında, bu noktada duyulan bir tedirginliğin de bir ifadesi, bu dışa vuruluyor.

Politik çalışma, politik tavır, politik tutum, herşeyin can damarı. Biz bunu işçi direnişi üzerinden yapmıyoruz. Biz bunu sol ile ilişkiler üzerinden yapmıyoruz. Biz bunu sendika ağaları ile ilişkiler üzerinden yapmıyoruz. Birleşik Metal-İş bir dizi yerde hiçbir biçimde kabul edilemez davranışlar gösteriyor. Ama biz bunları etkili bir biçimde kamuoyu önünde teşhir etmiyoruz. İşçi sınıfının davası için hayatımızı ortaya koyduğumuz halde, sergilenen rezilliği tok ve net bir tutumla kamuoyu önüne taşımıyor, böyle yapamazsınız diyemiyoruz. Neden? Burada bir politik zayıflık var. Sorunları politik yönden ele alma alışkanlığının, bakış açısının olamaması var. Kalem tutamamak, meseleyi doğru koyamamak, o alandaki yetersizlikler var, ama sorunun bu açıdan önemini kavrayamamak da var bence. Örneğin M fabrikasının tasfiyesine göz yumuluyor, biz iki açıklamada iki-üç cümleyle geçiştiriyoruz. Bunu hiç yapmıyoruz demiyorum ama bu döne döne yapılır, bunun üstüne gidilir. M mevzisi, son yıllardaki en anlamlı direniş, neden bu kadar kolay kaybedildi ya da bunun kaybedilmemesi için sendika yönetimi ne yaptı, Genel Merkez bu konuda metal işçisine açıklama yapmak zorundadır denilir. Döne döne sorun çok değişik yönleriyle kamuoyu önüne getirilir. Bu bizi politik hareket yapar.

(...)

Politik önderliğe dayalı çalışma tarzı diyoruz. Kültür kurumları deneyimimizi alalım. (...) 11 sene olmuş bizim kültür evleri deneyimimiz. Ama yazık ki yayınlarımızda bu deneyime ilişkin anlamlı bir değerlendirme yoktur. Bu deneyimi toparlayan, çalışma tarzını irdeleyen, olumlu ve olumsuz yönleriyle bunu yapan, dolayısıyla bu konuda partiyi eğiten, bu alandaki deneyimi genelleyen bir değerlendirmemiz var mı? Peki, kendi özdeneyimlerinden öğrenemeyen, bunu toparlamayan, bunu genellemeyen, bunu tüm örgüte sunamayan bir parti, nasıl gelişip güçlenecektir? Şu veya bu alanda ortaya çıkmış olumlu ve olumsuz deneyimler üzerinden kendisini nasıl güçlendirecektir? Bu yapılmıyor. Bunu kim yapacak? Bunu hayatın içindeki, o deneyimin dolaysız biçimde taşıyıcısı durumundaki partili kadrolar yapacak. Bu partinin bir dizi kadrosu var, yıllarını bu partide geçiren. Buradaki birçok yoldaş kaç yıllık partili. Bunu bunlar yapacak.

Tersanedeki yoldaşlarımız çeşitli yetersizliklerine rağmen politik esaslara dayalı tutumu bir ölçüde gösterdiler, olumlu bir örnek olarak söylüyorum. Mesela oradaki mezhepçi sendikanın gericiliği üzerine bu çerçevede gittiler. Kendilerinin de önemli roller üstlendiği direnişler oldu o alanda, bunların basitçe sözkonusu sendikanın hanesine yazılmasının önüne geçmek için değerlendirmeler yaptılar, gerekli inisiyatifi göstererek kendi emeklerine sahip çıktılar kamuoyu önünde. Bir direnişin yönünün değişmesindeki kendi etkin rollerini özellikle öne çıkardılar. Nitekim tartışmalı durumlarda, başka bazı çevrelerin bir parça desteğini bile aldılar bu sayede. Bu budur işte. Bunları yapamamak, bu politik tutumu her alanda ve her durumda gösterememek, politik zayıflığımızdan geliyor.

Bu zayıflık çok yönlüdür. Öncelikle bir birikim zayıflığı var, ikincisi kabiliyet zayıflığı var, üçüncüsü, bu sorunun, bu davranışın önemini kavrayamamak zayıflığı var. Ben gidip eleştiri ve özeleştiri konusunu bir organda bir takım yoldaşlara on kere anlatacağıma, oturur bir haftamı ayırırım, bunu bir kere yaparım, bütün partinin önüne koyarım. Nedir eleştiri ve özeleştiri bu partide? Ne işe yarar? Nasıl yapılır? Nasıl yapılırsa amaca uygun olur, partiyi devrimcileştirir? Bu bir kere yapılır. Biz şimdiye kadar elli kere, yüz kere çeşitli yerlerde, eleştiri ve özeleştirinin önemi, yöntemi, amacı, anlatmışızdır. Ama halen anlamlı bir eleştiri-özeleştiri yazısı var mı yayınlarımızda bilemiyorum. Bunu en iyi de yerel kadrolar yapar, bunu da tekrarlıyorum, yapmalılar. Tabi Merkez Komitesi de yapmalı, bunu bir yana koyuyorum. Ama Merkez Komitesi o kadar çok şeyin içinde boğuluyor ki, yerel örgütler kendi sorumlulukları oranında davranabilseler Merkez Komitesi yapar bu işleri. Temel önemdeki bir eleştiri-özeleştiri yazısını, Merkez Komitesi yapmalı, evet katılıyorum buna. Ama yapamamasının açıklaması deminden beri sıraladığım sorunların içinde var. Parti bütünsel bir organizmadır. Mekanizma bütününde doğru ve uyumlu işleyebilmelidir. Her çark doğru işleyebilmelidir ki, mekanizma doğru işleyebilsin. Eğer yük, sorumluluk tek yanlı olarak belli alanlara yüklenirse, organizmanın öteki bölümleri kendi sorumluluklarında zayıf davrandıkları için yük tek taraflı olarak bir yerlere binerse, genel denge bozulur ve çok yakındığımız işlev kayması ortaya çıkar.

Biz hiçbir zaman kadrolarımızı bu açıdan sınırlamadık, dizginlemedik. Düşünsel çabayı, yaratıcılığı, katkıyı hep teşvik ettik. Size iki gün önce bazı metinler verildi. Orada örneğin Ekim Bir Kürsüdür başlıklı bir metin ve bu başlık altında yapılan çok anlamlı vurgular var. Oradaki bazı ifadeler tüm partinin dilindedir, biliyorsunuz. “Düşünen  ve savaşan kadrolar” diyen, bu partinin politikası budur diyen birçok yoldaşımız var. Demek ki bu biliniyor. Bu da bir vurgu, bu da bir davranış biçimi. Ama yazık ki bugünkü sonuç çok anlamlı değil. '90’lı yıllarda bu açıdan durum daha iyiydi, bunu açıklıkla söylemek zorundayım. Yerel plandan daha çok ve daha yaratıcı katkılar geliyordu. Şimdi daha bir kısırlık, daha bir zayıflık var. Ama biz bu düşünsel yaratıcılığı, inisiyatifi kısıtlayan hiçbir şey yapmadık ki! Tam tersine, bunu her zaman teşvik ediyoruz. 20 küsur yıldır partinin saflarında olan, anlamlı görevleri olan, çok da çaba sarf eden yoldaşlarımız var, ama bunların partiye hiçbir düşünsel katkıları yok, partinin genelinin yararlanabileceği. Bu insanların bir düşünce gücü var oysa. Nitekim kişisel sorunlar çıkınca bunu kalemlerini kullanarak da sergiliyorlar. Ama bunu partinin geneli için yapmaya gelince, edilgenlik, pasiflik yılları bulabiliyor.

Bu doğrultuda bir çaba sarf edilmediği için kısırlık doğuyor. Burada birçok yoldaşın yakınması şudur, yazamıyorum! İyi ama, yazmadıkça yazamazsın zaten! Yazmak öyle kolay bir iş değil, yazmak hep çalışmayı, yoğunlaşmayı, zaman ayırmayı gerektirir. Artı, yazmadıkça yazamaz duruma düşersin. Yazdıkça açılırsın, alışkanlık böyle kazanılır. Şairin ünlü sözüdür; “mektup yaz, alışkanlık tazelensin!” Yazma alışkanlığını korumak anlamında söylüyor bunu.

Sahi buradaki güçlük nedir? Eğitimsizlik, birikim yetersizliği, şu bu denecektir. Ama bizim bir eğitim malzememiz var, önemli sayılabilecek bir birikimimiz var. Bu parti yıllardır eğitim ihtiyacına da döne döne vurgular yapıyor, kaç tane yazımız var bizim eğitim meselesine çok özel vurgular yapan. Zaman yok denecektir. Zaman yoksa, mesele dönüp yine bizim çalışma tarzı sorunumuza geliyor. Pratik koşuşturma, daha çok afiş asma, bunları kendi içinde adeta amaçlaştırma... Bu kendi içinde bizim hiçbir sorunumuzu çözmüyor. (...) Bir yoldaş geçen günkü tartışmada çok güzel formüle etti: Sizin bir politik hedefiniz olur, bu tür araçlar ona tabidir, ona hizmet eder, ona hizmet ettiği ölçüde bir anlamı, bir işlevi vardır, dedi. Bu budur işte, soruna buradan bakılabilmeli.

(...)

Çok çok önemli bu sorunlar. Bu tür bir çalışma tarzı içinde asıl amacı yitiriyoruz ne yazık ki. Bu işleri bağdaştırmakta bir zaman sorunu mu var? İyi ama bu çok plansız bir çalışma tarzının bir sonucu, zamanı doğru kullanamamamın bir ürünü. Bunun kendisi de asıl amacı kaybetmiş bir çalışma tarzından geliyor. Dolayısıyla politik esaslara ve önderliğe dayalı çalışma tarzının ihlalinden geliyor, gene aynı kapıya çıkıyor. Ben de zaten bunun için örneklemiş oluyorum.

Konuya ilişkin bir tartışma platformu oluşturmak çerçevesinde, benim söyleyeceklerim bunlar. Artık söz sizde, tartışalım bu sorunları.


Üste