Logo

Yılların birikimi ve moral değerlerini kuşanalım


Yeni mücadele yılına girerken...

Yılların birikimi ve
moral değerlerini kuşanalım!

Moral güç ve değerler sistemi siyasal mücadelede kritik bir öneme sahiptir. Öyle ki sınıflar savaşımında moral değerler “diz bağı” gibidir. Buradan yaşanacak bir çözülmenin ya da kırılmanın gerek kişileri gerekse siyasal yapıları ayakta duramaz hale getirebildiğini, zorluklar karşısında deyim uygunsa yere serebildiğini mücadele içerisinde karşımıza çıkan sayısız örnekten biliyoruz. Bu yönüyle tarihsel deneyimleri irdelediğimizde, her yengi ve yenilgi sürecinin, başarıların ve başarısızlıkların gerisinde moral etkenlerin kritik bir yer tuttuğunu rahatlıkla görebiliriz.

İdeolojik donanım ve moral değerler

Siyasal yaşamda moral-motivasyon eksenli iniş-çıkışlar çoğu zaman gündelik ya da dönemsel hareketlilikler, o an ki kayıp ya da kazanımlar üzerinden vücut bulabiliyor. Mücadelede yaşanan günü birlik dalgalanmalar kişilerin olduğu kadar kitlelerin de motivasyon çizgisini şekillendirebiliyor. Elbette somutta akıp giden pratik süreçlerin diğer her şeyde olduğu gibi moral-motivasyon üzerinde de dolaysız etkiler yaratması doğaldır. Sonuçta içerisinde bulunulan ve etrafımızı kuşatan tarihsel koşullar olumlu-olumsuz bir dizi nesnelliği barındırmakta, buradan hareketle mücadele süreçlerine sayısız etken dâhil olmaktadır. Tüm bu gerçeklikler sınıf kavgasında soluklu davranmayı, sağlam sinirlere, güçlü moral değerlere ve sarsılmaz bir iradeye sahip olmayı zorunlu kılıyor. Bu açıdan tarihsel ilerlemenin inişli çıkışlı seyri karşısında sağlam durabilmek, en başta tarihsel bir kimlik inşa etmeyi gerektiriyor.

İşte bu noktada ideolojik donanım, yani dünya görüşü sorunu en temel halkayı oluşturmaktadır. Zira olayların gündelik akışı arkasında sürüklenmeler, zorluklar karşısında kırılıp dökülmeler, moral-motivasyon süreçlerinde yaşanan dalgalanmalar büyük oranda ideolojik donanım planında yaşanan zayıflıklardan kaynaklanmaktadır. Bir başka ifadeyle, güne tarihin penceresinden değil de anın dar sınırları içerisinden bakan bir yaklaşım, moral istikrarsızlığın ve kırılmaların da arka planını oluşturmaktadır.

Tarihsel bakış her şeyden önce Marksizmi, onun bilimsel yöntemini kavramak demektir. Bunu başarmanın yolu ise sağlam bir ideolojik donanıma sahip olmaktan geçmektedir. Komünistler olarak ideolojik donanım meselesini çeşitli vesilelerle döne döne tartışıyoruz. İşte burada sorunu bir başka açıdan, sınıf mücadelesinin seyri içinde karşımıza çıkan bin bir türlü zorluğun üstesinden gelebilmek için ihtiyaç duyduğumuz “moral üstünlükler” bakımından da ele alıyoruz. Zira moral kuvvet ve her türlü zorluk karşısında sağlam durabilme iradesi tam da buradan, marksist dünya görüşünden beslenmektedir.

Örneğin sınıf ve kitle hareketinin çıkış yolu açmakta zorlandığı, kimi mevzilere sıkıştığı, buralardan yaşanan hareketlilikler üzerinden kazanımlar elde etmenin çok daha zor olduğu bir dönemde, biz komünistler tüm faaliyetimizi “sınıf eksenine” oturtmaya çalışıyoruz. Hem de bu pratiği illegal, ihtilalci bir temel üzerinden hayata geçiriyoruz. Solun büyük bir kesiminin düzen içi kanallara yöneldiği, geri kalanlarının iddia ve devrimci konumlarını kaybettiği bir dönemde biz “devrimci örgütü güçlendirme” yaklaşımı üzerinden parti faaliyetimizi şekillendiriyoruz. İşte nesnel olarak tüm bu olumsuz koşullara rağmen temel yönelimlerimize dayalı devrimci pratiğimizi kesintisiz bir şekilde sürdürme gücünü marksist dünya görüşüne dayalı çizgimizden alıyoruz. Tüm moral değerlerimiz ve motivasyonumuz bu çizgiden beslenerek istikrarlı ve sarsılmaz bir hal alabiliyor.

Moral değerler tarihsel ölçekte yaratılan
mücadele birikimine yaslanmaktadır

Moral ve manevi kuvvetin beslendiği bir başka temel alan ise insanlık tarihinin devrimci-ilerici birikimidir. Yani pratik olarak geride kalan mücadele tarihi bugünün tüm zorlu koşulları karşısında bizi güçlü kılan bir başka dayanaktır.

İnsanlığın “ateşin keşfinden güneşin zaptına” süren yolculuğunda yaratılan devrimci-ilerici birikimden beslenemeyen moral ve manevi yapı, koşullar karşısında yıpranmaktan ve kırılmaktan kendisini asla koruyamayacaktır. Zira önceki kuşakların yarattığı devrimci birikim yeni kuşakların ruhunu şekillendiren en temel öğeleri içerisinde barındırarak gelişir, geleceğe taşınır. Örneğin bu topraklarda Denizler, Mahirler, İbrahimler kaç kuşak devrimcinin yetişmesinde, madden ve manen şekillenmesinde yer tutmuştur ve hala tutmaktadır.

İşte bundan onyıllarca önce barikatlarda yeni bir dünya için çarpışan Paris Komünarları’ndan dünya kapitalizmini en zayıf halkasından kırıp atarak Ekim Devrimi'ni yaratan Rus işçi sınıfına, yine Moskova kapılarında yiğitçe dövüşerek Alman faşizmini önüne katan Sovyet insanından İstanbul’un emekçi semtlerinde partimizin şiarları ile sokakları donatırken şehit düşen Alaattin yoldaşa koca bir mücadele tarihi var gerimizde. Moral değerlerimiz, motivasyonumuz, manevi birikimimiz buralardan süzülerek ancak çelikleşebilir. İşte tam da bu birikim bizleri her türlü zorluk ve anın tüm çürütücü etkileri karşısında kuşatır, sarsılmaz kılar ve düşman karşısında moral üstünlük sağlar.

Moral değerler her zaman düşman
saldırılarının hedefinde yer almıştır

Burjuvazi de en az devrimciler kadar moral güç ve değerler sisteminin önemi hakkında bir bilinç açılığına sahiptir. Düşman, inisiyatifi ele alabilmek, dolayısıyla karşısındaki güç üzerinde üstünlük sağlayabilmek için döne döne moral ve manevi değerler sistemine elindeki bütün ideolojik aygıtları ile saldırmaktan asla geri durmamıştır. Yeri geldiğinde devrimci değerlerin içini boşaltarak, yeri geldiğinde aynı amaçla baskı ve teröre başvurarak, gerek kitlelerin gerekse tek tek devrimcilerin moral dayanaklarını kırmaya çalışmıştır.

Örneğin, düzen içi hesaplar çerçevesinde tutuklanarak cezaevine gönderilen eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ, 2005 yılında TMY vb. düzenlemeler üzerinden yaptığı bir konuşmada, “öncelikle teröristlerin zafere olan inançlarını kırmalıyız” demişti. Yeni TMY üzerinden kapsamlı bir saldırı çerçevesi ortaya koyan o konuşmanın esas mahiyeti ve hedefi “devrim iddiasını” kırmaya yönelikti. Bir kere zafere olan inanç kırıldı mı, her kim olursa olsun önce devrim iddiasını yitirir, ardından boylu boyunca kendisini düzen bataklığı içerisinde bulur. İşte bugün solun büyük bir kısmını arkasına takan parlamenter hayaller tam da bu sürecin bir yansımasıdır. Devrim iddiası ve iradesi bir kere yitirildi mi, gerisi “cumhuriyetin demokratikleştirilmesi” dir. Yazının başında moral kuvveti “diz bağına” benzetmiştik. İşte burjuvazi de meseleyi buradan ele almakta ve moral-motivasyon eksenli yıpratma saldırılarını karşıtını yere sermenin en etkili yollarından birisi olarak görmektedir. Zira aynı konuşma içerisinde “teröre karşı mücadelenin tek başına silahla yapılamayacağını” söyleyen Başbuğ, döne döne ideolojik saldırının, karşıtının moral dayanaklarını ortadan kaldırmanın önemine vurgu yapıyor.

Düşmanın bu stratejisini elbette İlker Başbuğ keşfetmedi. Sonuçta bu yaklaşımın özü Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde de yer almaktaydı. Sonuç olarak burjuvazinin mücadelede inisiyatifi ele almak için gündeme getirdiği her türlü saldırı, ister silahla, katliamla, kıyımla olsun, isterse bin bir türlü ideolojik argümanla, öncelikle devrime olan inancı bertaraf etmeyi önüne alıyor. Devrime olan inancı ortadan kaldırmak için moral değerleri, sinirleri ve iradeyi yıpratmaya yönelik her türlü aracı kullanılarak, “dizlerdeki bağı” çözmek istemektedirler.

Geleceği kazanmak için yılların birikimi,
coşkusu ve moral üstünlüklerini kuşanalım!

Komünistler olarak yeni bir mücadele yılına girmiş bulunuyoruz. Dünyada ve Türkiye’de tozun dumana karıştığı, büyük yenilgiler ve kayıpların yaşandığı bir tarihi evrede, ’80’li yılların ortalarında mücadele sahnesine çıkan komünist hareketimiz, o günden bugüne önemli bir birikim, değerler sistemi, devrimci bir çizgi ve tüm bunların toplamı anlamında büyük bir gelenek yaratmıştır.

Hareketimizin ve gelinen yerde partimizin en büyük üstünlüğü, tüm bunları tasfiyeci cereyanın ortalığı kasıp kavurduğu, devrimden kaçışın olağan bir durum sayıldığı bir tarihi evrede gerçekleştirmiş olmasıdır. Bu şu anlama gelmektedir: Bugün TKİP şahsında temsil edilen komünist hareket sağlam bir dünya görüşü ve ideolojik kimliğe sahiptir. Her türlü zorluk karşısında bir hareketi var edebilmenin ilk sırrı buradadır. İkincisi, hareketimizin işçi sınıfına dayalı bir devrimcilik anlayışına sahip olmasıdır. Çözülüp dağılan küçük burjuvazi ve ona dayalı devrimcilik pratiğinden kopan komünist hareketin ikinci sırrı tam da buradadır. Tarihi, dünyayı, mücadeleyi sınıflar ekseninde ele alan, sınıf dışı devrimciliği sadece teorik olarak değil bizzat pratiğinde mahkûm eden bir hareket, günün gel gitleri karşısında kolay kolay sarsılmayacaktır.

İşte geride kalan zorlu bir dönemde deyim uygunsa yoktan var edilen bir hareketin özneleri olarak yeni bir kavga yılının kapılarını aralamış bulunuyoruz. Bu yıl da tarihin önümüze koyduğu yeni görev ve sorumluluklarla yüz yüzeyiz. Partiyi daha güçlü bir şekilde sınıf temeline oturtmak, buralardan mevziler kazanmak, niteliksel bakımdan saflarımızı çok yönlü bir gelişim düzeyine kavuşturmak, partimizi devrimci bir güç odağı haline getirmek vb. bunlardan sadece öne çıkanlardır.

Bizler zorlu günlerde yol yürümüş bir partinin insanlarıyız. Tüm bu görev ve sorumlulukların üstesinden gelecek bir birikime, deneyime, değerler sistemine ve moral üstünlüklere sahibiz. En önemlisi ise, tüm bunlara şekil veren sağlam bir dünya görüşüne ve onun maddi bir güce dönüştüğü bir partiye sahip olmamızdır. İşte yeni bir kavga yılına bu üstünlüklerle giriyoruz. Önümüzdeki görevlere bu bilinç ve ruh haliyle, bu moral ve motivasyonla sarılmalı, yeni kavga yılını kazanmalıyız. Zira tüm bunları başarabilme sırrı ve gücü partimizde fazlasıyla var.


Üste