Logo

Sınıf hareketi, sorunlar ve imkanlar


Türkiye’ye oldukça ağır ve boğucu bir siyasal atmosfer egemen. Dinci gericilik son derece keyfi ve hoyrat, hiçbir yasa ve kural tanımayan saldırılarla siyasal hedeflerine ulaşmaya çalışıyor. Önündeki engelleri bertaraf etmek için 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı ortamdan da yararlanarak kendi rejimine anayasal temel kazandırmayı,  “başkanlık” referandumu üzerinden toplumsal meşruiyet sağlamayı hedefliyor. Tüm baskı ve zor aygıtlarını harekete geçirerek bunun yolunu açmak, mutlak bir güç olarak toplumunu üzerine çökerek soluksuz bırakmak çabasında.

Ancak bu kolay olmayacaktır. Tüm zor ve baskı aygıtlarını devreye sokmuş olsa da, toplumdaki mücadele dinamiklerini ve direnme iradesini tümüyle kırmayı başaramayacaktır.

Kuşkusuz bu saldırılar toplum ölçeğinde belli bir “umutsuzluk” ve geleceğe dair ciddi kaygıların yaşanmasına yolaçmaktadır. Ancak öte yandan da saldırıların biriktirdiği tepki ve hoşnutsuzluk kendini dışavurmaktadır. Sınıf ve emekçi kitlelerin yarına dair duydukları derin güvensizlik kaçınılmaz olarak onları mücadele arayışına yöneltiyor. Bugün için sınıf ve emekçi kitlelerin önemli bir kesimi her türden burjuva gericiliğinin, dinci, milliyetçi-şoven ideolojinin etki alanında olsa da, maddi yaşam koşulları ve gelecek kaygısı onları harekete geçiriyor. Emekçileri kendi gerçek sorunlarından kopararak, siyaseten sersemleterek gericiliğin toplumsal dayanağı haline getirenler, onların gündelik yaşam ve gelecek kaygılarını ortadan kaldırma imkanlarını giderek yitiriyorlar. Bu tablo kaçınılmaz olarak işçi ve emekçileri mücadele arayışına yöneltecek ve harekete geçirecektir.

Sınıf kitlelerini önemli ölçüde kuşatmış olan her türden burjuva gericiliğinin etkisini kırmanın ve devrimci bir sınıf hareketini geliştirmenin yolunun sosyal mücadeleden geçtiğini tüm temel değerlendirmelerimizde döne döne vurguluyoruz. Sınıf kitleleri ancak sermaye sınıfına karşı birleşip harekete geçerek, kendi gerçek sınıf çıkarlarını savunabilir. Eylemlilik içinde kendi sınıf birliğini ve örgütlüğünü oluşturarak ileri çıkabilir ve aynı zamanda tüm ezilen ve sömürülenlerin öncüsü olma yeteneğini kazanabilir.

Sınıfın direnme ve kazanma iradesini güçlendirelim

Başta devrimci ve ilerici güçler olmak üzere toplumsal muhalefetin direnme iradesini kırmak ve teslim almak için sistematik bir faşist saldırı dalgası sürüyor. Başta devrimciler olmak üzere mücadele içindeki tüm güçlerin bu saldırganlığa karşı ortaya koyacağı direngen ve militan tutum kritik bir önem taşıyor. Zira bu tutum milyonlarca işçi ve emekçiye tutması gereken yolu gösterecektir. Her türden faşist baskı ve zorbalığa boyun eğmemek, mücadeleye yönelen işçi ve emekçilere güç ve moral verecek ve yeni güçlerin mücadeleye atılmasını kolaylaştıracaktır. Direnme iradesi ve kararlılığı özellikle sınıf cephesinde kendini gösterebilmeli, saldırılara boğun eğmemek şaşmaz bir davranış çizgisi olabilmelidir.

Direnmek ve ayakta kalmak, sermaye sınıfının saldırılarını geriletmenin ve mücadele mevzilerin korumanın da zemin olacaktır. Ancak köklü çözümü sınıf içinde mevzilenmek ve güç kazanmaktan geçiyor. Sınıfa dayanmadan ayakta kalmak ve direnebilmek mümkün değildir. Bugün sınıf ve emekçi kitlelerin açtığı yoldan ve sunduğu imkanlardan en etkili tarzda yararlanarak sınıfı devrimcileştirme çabasında yoğunlaşmak en öncelikli görevlerin başında gelmektedir. 

Sınıf kitlelerinin mücadele isteği ve arayışının son örneği EMİS kapsamındaki metal işçilerinin eylemleridir. Grev yasağının çiğnenmesi ve grev hakkının fiili grev yapılarak kullanılması, sınıfın eylemli tarzda harekete geçmesi bakımından yeni bir örnektir. Açık ki işçi ve emekçiler kölece çalışma koşullarına ve sefalet ücretlerine mahkum edilmek, her türden hak ve özgürlüğü kullanamaz duruma düşürülmek, eli-kolu bağlanarak teslim alınmak isteniyor. Ancak işçiler buna boyun eğmiyorlar. Haklarını kazanma kararlılığı ile mücadelenin yolunu tutuyorlar.

Bu eğilim ve pratik daha da güçlendirilmelidir. Sınıf kitlelerine yönelik kışkırtıcı bir devrimci ajitasyon ve teşhir faaliyetinin yükseltilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. İşçileri kuşatan cendereyi parçalayabilmek aynı zamanda bu alandaki başarıya bağlı.

İşçiler sendika bürokrasisini mücadeleye zorluyor

EMİS bünyesindeki metal işçileri ağır çalışma koşullarına ve sefalet ücretlerine boyun eğmeyerek, grev yasağını çiğneyerek harekete geçtiler. EMİS patronları, hükümet ve icazetçi sendika bürokrasinin grevi engelleme yönündeki tüm girişim ve manevralarını boşa çıkararak hak alma mücadelesini başlattılar. Bu mücadele, sermaye iktidarının son yıllarda grev yasaklarıyla işçi sınıfını kölelik koşullarına mahkum etme saldırısına metal işçileri cephesinden verilmiş tok ve anlamlı bir yanıt oldu. Bu çıkış aynı zamanda sınıf hareketinin önümüzdeki dönemde içine gireceği yeni yönelimin bir işareti sayılabilir. Metal fabrikalarından yükselen bu eylemli tepki, sınıfın örgütlü birliğinin ve “sınıfa karşı sınıf” bilincinin gelişip güçlenmesini beraberinde getirecektir. İşçi sınıfının bir sınıf olarak özgüven kazanması, birliğini ve örgütlenmesini daha sağlam bir temel üzerinden inşa etmesi bakımından da önemli imkanlara işaret etmektedir.

Sınıf hareketinde ortaya çıkan bu eğilim diğer sınıf bölüklerini de etkileyecektir. Nitekim, grev yasağının fiilen aşılmasıyla birlikte sadece sözleşme kapsamındaki fabrikalarda değil farklı fabrikalardaki işçiler de eylemli dayanışma içine girmişlerdir. Ancak işçiler icazetçi sendikal bürokrasisini harekete geçirme yönündeki taban basıncını kazanıncaya kadar sürdürme noktasında henüz zayıf bir konumdalar. Tabandan devrimci sınıf birliği ve örgütlenmesi sağlanamadığında, hareketin bir sınıra gelip dayandığı bir kez daha görülmüştür. Bu sınır aşılamadığı koşullarda, sınıf içinde mayalanan direnme kararlılığı çeşitli manevralarla boşa çıkarılıp heba edilebilmektedir.

Bir kez daha icazetçi sendikal bürokrasinin uğursuz rolü

Grev yasağını çiğneyerek fiili-meşru mücadele yolunu tutan metal işçilerinin eyleminin açığa çıkardığı bir başka olguya da işaret etmek gerekiyor. Zira önümüzdeki günlerde metal TİS’leri kapsamında yaşanabilecek muhtemel bir hareketlenme bakımından bu olgu önemli. Metal Fırtına ile gücü önemli ölçüde sarsılmış olsa da ayakta kalmayı başaran her cinsten sendikal bürokrasinin işinin artık kolay olmayacağı açık. Bunu icazetçi-teslimiyetçi sendika bürokratları üzerinden de görmek mümkün. Metal işçilerinin mücadele isteği ve kararlılığını kırmaya yönelik tüm girişimleri metal işçisi boşa çıkarmayı başardı. Böylece icazetçi sendikal bürokrasi mecburen mücadelenin yolunu tuttu. Ancak metal işçisi kazanma iradesinin yok sayılmasının, söz, yetki ve karar hakkının sözleşme masasında bırakılmasının önüne geçemedi. Metal işçisi fabrika zeminlerinde birliğini kurup sağlamlaştıramadığı koşullarda, sendika bürokrasisi bu uğursuz rolünü oynamayı sürdürecektir.

Son metal eylemi, sendikal bürokrasinin sınıfın demokratik hak ve özgürlüklerine yöneltilmiş saldırıları göğüslemek bir yana, ekonomik çıkarlarını dahi savunabilecek bir konumdan uzak olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koymuştur. İşçilerin sefalet ücretlerine mahkum edilmesine karşı kararlı bir biçimde mücadele etmek bir yana, sınıfın birikmiş öfke ve tepkisini yatıştırmak onların temel misyonlarından biridir. “İlerici” ya da “devrimci” olma iddiası taşıyanların da sınıfın eylemini ve bilincini geliştirmek diye bir sorunu olmadığı gerçeği orta yerde durmaktadır.

Sınıfa karşı sınıf!

İşçi sınıf bugün büyük ölçüde siyasal gericilik ile sendikal bürokrasinin etkisi ve denetim altındadır. “Sınıfa karşı sınıf” bilincinin geliştirilerek sınıfın eylemli pratiği içinde ete-kemiğe büründürülmesi büyük bir önem taşımaktadır. Metal sektöründe grev yasağını tanımayan son eylemler bunu bir kez daha göstermiştir. Yeter ki eylemli bir hat ortaya konulsun, sınıf kitleleri bu hatta ilerlemekte, saldırıları ortak bir tutumla yanıtlayabilmektedir. Kimi fabrikalarda işten atma saldırısına iş bırakılarak yanıt verilmesi, son metal eylemleri sınıf dayanışması da bunun örnekleridir.

 Sınıf hareketi birleştirici bir kuvvettir. Sınıf cephesindeki küçük bir hareketlenme toplum ölçüsünde ilgi ve desteğe konu olabilmektedir. Bu aynı zamanda boğucu gericilik atmosferi içinde nefessiz bırakılan emekçiler için rahat bir soluk alma imkanı demektir.


Üste