Logo
< Meslek liseleri... İşçi sınıfı ile gençlik arasında köprü! - D. Demir

Sömürü cehenneminden Kızıl Putilov’a giden yolda...


Hedefli çalışma ve fabrika komitelerinin önemi

U. Devrez

“Ayaklanma bir sanattır ve bu sanatın başlıca kuralı müthiş
cüretli ve dönmemecesine kararlı bir saldırıcı olmaktır.” Karl Marx

“Ayaklanma bir sanattır ve sanatın her bir işçi tarafından bilindiğini varsayamayız.” Lenin

Putilov, Çarlık Rusyası’nın da, devrim sonrası Sovyetler Birliği’nin de en büyük metal fabrikasıdır. 1801’de demir madenciliğiyle başlayıp, tren rayı, lokomotif, traktör üreterek büyüyen bir fabrikadır. 1900’lere gelindiğinde, Rus-Japon Savaşı döneminde, tabanca ve top imalatıyla sermayesini ikiye, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla da üçe katlar. Bütün bunları, savaş döneminde baş gösteren açlık koşullarında yıldan yıla ucuzlayan işgücü ve Çarlık ordusunun durmak bilmeyen silah ihtiyacı sayesinde gerçekleştirir.

Ekim Devrimi sonrasında fabrikanın Kızıl Putilov, fabrikanın bulunduğu Petrograd’ın da Kızıl Petrograd diye anılması, devrim sürecinde üstlendiği rolden dolayıdır. 1917’ye gelindiğinde, Putilov Petrograd’ın en büyük sanayi kompleksi haline gelmiş, savaşla birlikte işçi sayısı katlanmıştır. Bolşeviklerin önderliğinde örgütlenen Putilov diğer fabrikaları da arkasından sürüklemiştir.

Çarlık Rusyası’ndaki tüm baskı ve yasaklamalara, derneklerin, sendikaların, işçi örgütlerinin kapatılmasına karşın Bolşevikler fabrika zemininde örgütlenmeye büyük bir önem verdiler. Devrimci parti kendini zor koşullara hazırlarken, işçi sınıfını da bu zor koşullara hazırlayabilmesinin biricik zemini oldu fabrika komiteleri.

İşçi kenti Petrograd

Savaş döneminde 30-40 bin işçinin çalıştığı bir fabrika olan Putilov burjuvazinin elinde zenginliğini artıran bir güçken, Bolşeviklerin elinde ise devrimci bir güçtü. Nüfusu 165 milyon olan Rusya’da, nüfusu 2,7 milyon olan ve yüzde 61.3’ü metalde çalışan, 390.000 işçinin bulunduğu, ancak 13 bin kişinin oy hakkına sahip olabildiği bir işçi kentiydi Petrograd. Putilov da bu işçi şehrinin, dolayısıyla devrimin kalbi niteliğindeydi. Mülk sahibi olmayanların oy hakkının alabildiğine sınırlanmış olduğu bir dönemde işçi sınıfı sadece bu hakkı değil, Bolşeviklerin öncülüğünde iktidarı da alacaklardı.

Bütün bir siyasal ve örgütsel faaliyetlerini devrim hedefi üzerinden gerçekleştiren Bolşevikler için Petrograd ve Putilov, temel çalışma alanlarının en başında geliyordu.

Çalışma koşulları ve biriken öfke!

İşçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları savaş döneminde alabildiğine ağırlaşmıştı. Sürekli düşen ücretler, dört işçinin tek odada yaşamak zorunda kalması, fabrikada havalandırma ve koruyucu giysi olmadan asit içerisinde çalışmanın dayatılması vb... Öyle ki, 1914’den devrime kadar olan süreçte, savaşın daha da ağırlaştırdığı çalışma koşulları nedeniyle, ayda sakatlanma veya ölümle sonuçlanan ortalama 21 iş kazası gerçekleşiyordu. Bu dönemde, ekonomik nedenlerin yanı sıra özellikle savaşa karşı grevler  gerçekleşti. Dayatılan koşullar nedeniyle Putilov’da işçiler müdür ve yardımcısını öldürerek Obvodyni kanalına attılar. Böylesine öfkeli ve cüretkar bir sınıfın öncü neferleri olan metal işçileri, Bolşevik politikalarla buluştuklarında, neler yapabileceklerini gösterdiler.

1905 ve Putilov

1905’te yaşanan ve tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen eylem ile öncesindeki eylem ve grevler sürecinin fitilini ateşleyen fabrikaydı Putilov. Dört işçinin işten atılmasıyla başlayan, ardından 8 saatlik işgünü, ücret zammı, örgütlenme hakkı vb. taleplerin öne çıktığı fabrika grevi giderek 140.000 işçinin katıldığı büyük bir kent grevine dönüştü. Papaz Gapon öncülüğünde Çar’a taleplerini iletmek için Kışlık Saray4ın önüne gelen işçilerden bini Çarlık ordusu tarafından katledildi. İşçi sınıfı bu olaydan büyük dersler çıkarttı. 12 yıl sonra Ekim 1917’de silahlanmış işçiler, bu kez Kışlık Saray’a Çar’a taleplerini iletmek için değil, iktidarı almak için geleceklerdi. 1905’te kendiliğinden hareketin etkisiyle, bir fabrikada başlayan iş bırakma eyleminin nasıl yayılabildiği görüldü. Ancak devrimci öncünün, Bolşeviklerin etkisinin zayıf olduğu koşullarda ileriye taşınamadığı da...

Sonuç yenilgi olsa da, 1905 işçi sınıfının hafızasında başarabileceğine dair bir umut olarak kaldı.

1905’i, Papaz Gapon’un etkisini, kendiliğinden hareketinin gücünü ve sınırlarını, bu süreçteki sovyetleri doğru tahlil eden Bolşevikler, deneyimlerden dersler çıkarmayı başarabildiklerini 1917 Ekim’inde ortaya koydular.

Savaşa son vermek!

1917’ye giden süreçte savaş nedeniyle derinleşen kriz, açlık, ücretlerdeki düşüş, cepheden gelen cesetler işçi ve emekçi kitlelerde büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştı. Bolşevikler emperyalist savaşta iktidarın yanında yer almayarak iç savaş çağrısı yaptılar. Bu çağrı, silahları başka ülkelerin emekçilerine değil, savaştan çıkarı olan Çarlık ve burjuvaziye yöneltme çağrısıydı. Savaşın ilk yıllarında gericilik ve milliyetçilikle sersemletilen işçiler bu çağrıya yanıt vermezken, savaşın sonuçlarıyla birlikte bu çağrı etrafında birleşmeye başladılar. Silah üreten Putilov’da bu çağrı çok daha büyük bir etki yarattı.

Savaş döneminde ücretler sürekli düşerken, Putilov patronu karlarını ikiye-üçe katlanmaktaydı. Gerçekleşen grevler sadece ekonomik değil, savaşa karşı da talepler içermekteydi. Bu süreçte gericiliğe ve şovenizme karşı sistematik mücadele yürüten Bolşevikler “vatan hainliği”nden önderliğe yükseldiler. İlke ve hedeflerinden ödün vermeyen Bolşevikler tutarlılıklarının sonuçlarını çok geçmeden aldılar. Bu dönemde en büyük etkiyi savaşa karşı yapılan eylemler ve grevler yaratmaktaydı. Savaşın sonuçlarıyla, açlıkla, yoksullukla, cepheden gelen ölüm haberleriyle yüzleşen işçi sınıfı hoşnutsuzdu.

Lenin’in 12 Mayıs 1917 günü Putilov işçilerine seslendiği konuşması, savaşı yaratan nedenler ve savaşın ancak işçi sınıfının iktidarı almasıyla sonlandırılabileceği üzerineydi. İşçi sınıfı ve emekçi köylülük savaşın son bulmasını istiyordu. Bolşevikler bunu nasıl gerçekleşeceğini anlatıyor ve kitleleri ikna ediyorlardı.

Hedef fabrika ve fabrika komitelerinin önemi

Bolşevikler siyasal çalışma ve örgütlenmede ağırlığı Putilov’a vermişlerdi. Binlerce işçiyle ilişkide olsalar da hedef fabrikaları Putilov’du. Zira Putilov Petrograd’ın kalbi idi.

Elbette Bolşevikler sadece Putilov’da örgütlü değillerdi. İrili ufaklı birçok fabrikada varlardı. Ancak güçlerini hedefli konumlandırmaları gerektiği bilinciyle hareket ediyorlardı. Nitekim devrimin öngünlerinde, Bolşeviklerin etkisinin daha zayıf olduğu fabrikalar, Bolşevik politikaların uygulayıcısı olan Putilov işçilerinin peşinden geldiler. Petrograd Sovyeti’nde başlangıçta çoğunluk olamayan bolşevikler, bulundukları fabrikalardaki örgütlülüklerinin gücü, kararlılığı ve kitleleri kucaklayan politikalarıyla güç elde ettiler.

Bolşevikler için bir şey açıktı. Putilov’u tutan Petrograd’ı tutar, Petrograd’ı tutan devrime yürürdü. Bunu için de örgütlülük, dolayısıyla fabrika komiteleri çok önemliydi. Devrime yürünen yolda fabrika komiteleri ve bunlara dayanan sovyetler yaşamın her alanında sözünü söyleyen örgütlenmeler haline geldiler.

Putilov Fabrika Komitesi Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı açlığa karşı 39 kişiyi yiyecek bulmak için görevlendirip şehir dışına göndermiş, satın alma ve kamulaştırma dahil birçok yola başvurulmuştu.

Devrim sonrasında Putilov fabrikası sosyalizmin inşa sürecine de eşsiz katkılar sağladı. Üretim araçlarının üretilmesinden Hitler’in ordusuna karşı üretilen tanklara kadar Sovyetler Birliği’nin ayakta kalmasını sağlayacak bir katkıydı bu.

Elbette bolşeviklerin etkisi Putilov’la sınırlı değildi. Burada hedef fabrika olarak seçilen, oradan bütün bir Rus proletaryasına seslenen, elindeki güçleri dağıtmadan organize eden ve sonuç üreten bir bakışla hareket edilmesine dikkat çekmek istiyoruz. Fabrika zemininde örgütlenmenin önemini iyi bilen Bolşevikler bütün bozucu etkilere göğüs gerebilmek için fabrika komiteleri ve sovyetleri çok iyi kullanmışlardır.

Son olarak şu noktayı vurgulamak istiyoruz. Bolşevik devrimi bir sanattır. Ve “bu sanatın başlıca kuralı müthiş cüretli ve dönmemecesine kararlı bir saldırıcı olmaktır.” Bunu başarmak için “sanatın her bir işçi tarafından bilindiğini varsayamayız”. İşte bu sanatı, yani ayaklanmayı hayata geçirip başarıya ulaştırmada Bolşevik Parti eşsiz bir sanatçılar topluluğudur. Her zaman hazırlığa önem veren ve fırsatı yakaladığında harekete geçen bir parti. Devrime hazırlığı olmayanın devrime yürümesi zaten düşünülemez. Bu hazırlık da ayaklarını sınıf içinde kök salmaktan, bunun için de fabrika zemininde var olmaktan geçmektedir.

Bugün karşı karşıya olduğumuz sorumluluk tam olarak budur. Partiyi fabrika zeminlerinde var etmek ve inşa etmektir.


Üste