Alaattin Karadağ yoldaş üzerine... / 1
Yaşamı ve ölümüyle partiyi onurlandıran komünist
Burada ilk bölümünü sunduğumuz metin, Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesinin ardından verilen konferansın elden geçirilmiş kayıtlarından oluşmaktadır. Metnin ikinci bölümüne gelecek sayımızda yer vereceğiz...
Alaattin Karadağ yoldaşın öncelikle devrimci gelişme süreci ve bu çerçevede devrimci kişilik özellikleri üzerinde duracağım, mümkün mertebe kısa tutmaya çalışarak. Ardından, bugüne kadar yitirdiğimiz yoldaşların ortak ya da her biri payına dikkate değer bazı özelliklerinden hareketle, anlatımımı partimiz üzerine bir değerlendirmeye bağlayacağım. Son olarak da, yitirilen devrimciler ve sol hareket, özellikle de reformist sol hareket üzerine söyleyeceklerim olacak, ikinci parti açıklamasında bu konuda söylenenleri tamamlayacak mahiyette.
Ölümünden çok yaşamıyla onurlandıran yoldaş
Karşımızda ölümüyle partiyi, sınıfı ve devrimi onurlandırmış bir yoldaş var. Ama ben onun ölümünden çok yaşamı üzerinde duracağım. Zira Alaatin Karadağ yoldaş şahsında biz gerçekte ölümü kadar yaşamıyla, dahası ölümünden çok yaşamıyla partiyi, sınıfı ve devrimi onurlandıran bir komünist devrimci ile yüzyüzeyiz.
Olayın ardından partinin yaptığı açıklamanın girişinde, daha ilk cümlesinde, “partimizin seçkin üyelerinden Alaattin Karadağ yoldaş” denilmektedir. Seçkin nitelemesi genellikle partinin ileri, daha çok da yönetici üst düzey kadrolarını akla getirir. Oysa burada yitirilen gerçek bir sıra neferidir. Bunu parti hiyerarşisi içindeki yeri yönünden değil, fakat mücadele görevlerine bakışı ve bu çerçevedeki pratiği üzerinden ifade ediyorum. Katledilmesinin parti afişlemesine ilişkin bir pratik faaliyet esnasında gerçekleşmiş olması bile bunu anlatan iyi bir örnektir. Oysa yoldaş bu işi yaparken gerçekte bir başka sanayi kentine İK üyesi olarak atanmış bulunuyordu ve yeni görevine gitmek üzereydi. Ama o hala İstanbul sokaklarında, Esenyurt’un sanayi bölgelerinde parti afişlemeleri yapıyordu. Sıra neferi ruhu ve davranışı işte tam da buradan yansımaktadır.
Parti açıklamasında Alaattin yoldaş için “partimizin seçkin bir üyesi” ifadesinin bu denli açık ve vurgulu biri biçimde kullanılabilmesini bir anlamı var kuşkusuz. “Kör ölür, badem gözlü olur” derler; yitirilen devrimciler üzerine cömertçe güzellemeler yapmaya duyulan genel eğilimin gerisinde de biraz bu vardır. Ama burada, Alaatin Karadağ şahsında, kesinlikle bu türden dayanaksız bir yüceltme sözkonusu değildir. “Partimizin seçkin bir üyesi” tanımı onun payına gerçeğin sade bir ifadesinden başka bir şey değildir.
Yazık ki bizzat tanıma olanağım olmadı, buna rağmen yoldaşı fazlası ile yakından tanıdığımı söyleyebilirim. Bu bile onun partili yaşam ve mücadele içindeki yeri hakkında bir fikir vermektedir. Herşeyi ile gerçek bir partili olan Nurettin yoldaş, aynı zamanda partiyle çok iyi bir yazılı iletişim içinde olan yoldaşlarımızdan da biridir. Onu yakından tanımamda doğal olarak bunun çok özel bir payı var. Partinin arşivi onun raporlarıyla, yazılarıyla, mektuplarıyla doludur. Her rapor periyodu, onun kendi fabrika çalışması ya da o an çalışmakta olduğu sanayi sitesinde edindiği en son bilgi ve deneyimleri parti ile paylaşmasına bir vesiledir. Bu partiyle ilişkilerinde onun en belirgin özelliklerinden biridir. Partiyi bilgilendirmeyi, deneyimlerini, sorunlarını, düşüncelerini partiyle yazılı raporlar üzerinden paylaşmayı, düzenli bir davranış haline getiren bir yoldaşımızdır. Ölümü üzerine yayınlanan zindan direnişi sonrası kapsamlı raporu da bunun sıradan ama anlamlı bir örneğidir.
Kendini bildi bileli proleter
1980’li yılların ortasında ilkokulu bitirip de ortaokula devam edecek durumda olamayan bir çocuk düşününüz, bu bile bize ailesinin sosyal durumu hakkında bir fikir vermektedir. Özgeçmişinde içtenlikle yazmıştır, babamı resimlerinden tanıyordum diye. Çünkü yoksul köylü kökenli babası, Alaattin’in büyüdüğü yıllarda artık bir ücretli işçidir, şu veya bu Arap ülkesinde uzun aylar boyu ailesinden uzak çalışan.
1980’ler Türkiye’sinde ortaokula devam etmek olanağı bulamayan bir yoksul aile çocuğunu bekleyen akibet, serserilik değilse eğer, aile bütçesine katkı için ücretli emek piyasasına çıkmaktır. Alaattin Karadağ’ın akibeti de bu oluyor. Sosyal kökeni işte bu, proleterleşmiş bir yoksul köylü ailesinin proleter çocuğu... Kendini bildi bileli ücretli işçi olarak çalışmış bir proleter...
Alaattin yoldaş Antakya çalışmamız içinde kazanıldı, daha çocuk denebilecek bir yaşta. Çalışmaya daha baştan büyük bir devrimci ruh ve coşkuyla katıldı. “Antakya’yı bir baştan bir başa afişle donatırdım”, diye yazıyor sonradan partiye, bundan haklı bir övünç de duyarak. Çok geçmeden, sanırım 1997 yılı başında, partinin saflarına profesyonel bir devrimci olarak katıldı. Henüz partili değil, ama profesyonel olarak büyük kentlerde çalışmayı seçecek denli de partili bilince sahip... Partili mücadeleye hazır ve partili kimliğe yakın... Bunlar devrimci kişiliği hakkında bir fikir vermektedir.
Bir profesyonel devrimci olarak parti çalışmasına katıldığı andan itibaren de sürekli sınıf içinde oldu. Bu kez partide örgütlü sınıf bilinçli bir işçi olarak ve sınıf içinde parti çalışması yürütebilmek üzere. Önce İzmir’de, ardından zindan sonrası dönemde İstanbul’da sayısız fabrikada çalıştı. Birbuçuk yıllık hapishane kesintisi saymazsanız, 1997 yılından 2004’e, yani parmaklarını bir iş kazasında kaybettiği tarihe kadarki evrede, durumu bu. Sınıf içinde parti çalışması yürüten partili bir işçi...
Sınıf bilinçli örgütlü proleter
Kendini bildi bileli bir proleter olan Alaattin Karadağ yoldaş, siyasal yaşama gözlerini açtığından beri de bir devrimci, çekirdekten yetişme Ekimci bir komünist... Ümit Altıntaş’ın o kendine özgü ifadesiyle, “kök Ekimci”. Sınıf kimliği üzerinden proleter ve siyasal kimliği üzerinden komünist devrimci...
Devrim tercihi son derece açık bir bilince ve köklü bir inanca dayanıyor. Erken bir yaşta, daha 18’inde iken, yanına kendisinden küçük kardeşini de alarak ve ana-baba ile birçok kardeşi geride bırakarak, partili bir profesyonel devrimci çalışma için büyük kentlere gelişi bile bunu göstermeye yeter. Burada devrime büyük bir inanç ve bağlılık var, bunun ifadesi çok bilinçli bir devrimci tutum ve tercih var.
Parti saflarına katıldığı andan itibaren Nurettin yoldaş örgütlü bir devrimcidir, örgütlü mücadelenin tüm gereklerini de titizlikle yerine getiren... Oysa profesyonel devrimci olarak büyük kentlere geldiği evre, gerçekte fazlası ile talihsiz bir evredir, partinin yaşamakta olduğu ciddi bazı sorunlar nedeniyle. Öteki bazı sıkıntıların yanısıra, bu, partinin Kuruluş Kongresi öncesi dönemidir. Kongre hazırlığının yarattığı çeşitli sorunların yanısıra, uzayan bir kongre süreci ve bunun yarattığı boşluklar sözkonusudur. Kongrenin arkası ise bir polis darbeleri zinciridir, önemli kayıpların, bunun ürünü bir dağınıklığın ve kısmi bir boşluğun da yaşandığı bir evredir.
Alaattin yoldaş böyle bir evrenin hemen öncesinde, büyük heyecanlarla büyük kentlere parti çalışmasına katılmaya gelmiştir. Ama daha ilk adımında karşılaştığı bu tatsız manzara ve süreç, mücadeleye ve partiye güvenini zerre kadar etkilememiştir. Yoldaş kısa aralıklarla üç büyük kent değiştirmek zorunda kalmıştır, zorunlu nedenlerle. Normalde, büyük umutlar ve heyecanlarla bir partinin profesyonel çalışma çağrısına yanıt vermiş bir devrimciyi iyi etkileyecek durumlar değildir bunlar. Bir istikrarsızlığı, bir zayıflığı anlatan görüntülerdir bunlar, bir parti payına. Ama yoldaşın partisine öyle bir bağlılığı vardır ki, bu olup bitenler onun ne moral gücünü ne çalışma kapasitesini etkileyebilmiştir.
Son olarak İzmir’e geçmiştir ve bir dizi metal fabrikasında çalışmıştır. Çalıştığı dönem, bizim genelde olduğu gibi İzmir’de de önemli kayıplar yaşadığımız, belli nedenlerle İzmir’i kısmen boşaltmak durumunda da kaldığımız bir evredir. Bu aynı dönemde Alaattin Karadağ, bütün bunlardan hiçbir biçimde etkilenmeksizin, büyük bir inanç ve coşkuyla sınıf çalışması yürütmektedir. 1999 Mart tarihli partiye başvuru metni bunun açık ve dolaysız bir belgesidir. İzmir’de bir fabrikada çalışırken yazılmıştır, şimdi kamuoyuna açıklanan o partiye üyelik başvurusu. Bu başvurunun içeriği, hele de sınıf değerlendirmeleri üzerinden parti tercihinin izahına bağlanan son bölümleri, yoldaşın berrak bilincine olduğu kadar partiye bakışına da iyi bir örnektir. Buna birazdan ayrıca değineceğim.
Örgütlü kimliğinin en dikkate değer yönlerinden biri, gerçek bir profesyonel devrimci olmasıdır. Sınıf çalışması yürütmek bir proleter olarak onun asli alanı idi kuşkusuz. Ama o her zaman her türden parti görevine hazırdı. Görevler arasında ayrım bilmez, partinin verdiği farklı türden işleri bir arada yürütürdü. İstanbul’da bir alt bölge komitesi üyesi iken ve yeni bir ile il komitesi üyesi olarak atanmışken, kongre afişlemesinde kendisinden daha deneyimsiz bir yoldaşla yer alması da bunun ifadesi olarak görülmelidir. Burada, yine Ümit Altıntaş’ın sevdiği bir ifade ile, profesyonel bir bakışa eşlik eden sıra neferlerine özgü amatör bir ruh ve heyecan var.
Partinin direniş çizgisinin temsilcisi
Proleter kimliğinden ve örgütlü partili kimliğinden sözetmiş oldum. Şimdi de yoldaşın bunları tamamlayan bir başka temel özelliğine geçiyorum, direnişçi kimliğine...
Direnişçi kimliğinin örneklerini daha gözaltına alınış anından itibaren sergilediğini, zindan çıkışı partiye verdiği kapsamlı rapordan artık hepimiz biliyoruz. İzmir’deki büyük bir işçi mitinginde parti materyalleri kullanırken gözaltına alınıyor, ama buna yönelik polis girişimini direnişle ve sloganlarla karşılayarak... Bu direnişçi tutuma, fabrikadan kazanıp da aynı çalışmaya kattığı sıradan bir işçiyi de çekiyor. Polis bizi ancak uzun bir boğuşmanın ardından alabildi diyor, yine haklı bir gururla.
Direniş daha miting alanında ve tutuklama girişimine karşı başlıyor. Bunun poliste işkenceye karşı direniş olarak sürdüğünü, yoldaşın siyasal polis sınavından partili olmanın onuru ile çıktığını biliyoruz. Polis sonrası zindandır ve zindana ulaştığında da kendisini bu kez Ölüm Orucu direnişi içinde bulmaktadır. Bu, yoldaş payına pürüzsüz ve tertemiz yeni bir direniş ve sınav sürecidir. Bu onun direniş süreci üzerinden yazılı üretkenlik dönemidir de. Partiye ve yayınlarımıza ulaşmış sayısız mektubu ve yazısı vardır, bu döneme ait. Bazı örnekleri şu sıra yeniden yayınlanan bu yazı ve mektuplarda büyük bir sadeliğin yanısıra, dupduru bir bilinç, bir samimiyet, bir sıcaklık, bir güven, bir inanç vardır. Direnişin zaferine olan bir inanç, devrimci mücadeleye olan bir inanç, partiye olan bir inanç ve bağlılık yansımaktadır, bu yazı ve mektuplardan.
Alaattin Karadağ’ın direnişçi kimliğinin bir sonraki alanı bu kez mahkeme kürsüsüdür. DGM savunması bunun örneğidir. Delilsiz tutuklanmış ve poliste direnmiş bir komünist işçinin savunmasıdır o. Bir işçi mitingde alınmıştır, ortada herhangi bir maddi delil yoktur, partili bağını ve konumunu gösteren. Bu nedenle cepheden partiyi savunmak yoluna gitmiyor, doğru bir tutumla. Ama devrimci siyasal kimliğini tüm açıklığı ile ortaya koyarak, cepheden devrimi, devrimci mücadeleyi savunuyor. Tam da partinin bu gibi durumlar için öngördüğü gibi. Kapitalist-emperyalist sistemi suçlayarak başlayan ve işkencecilerin siyasal suçlanmasına bağlanan bu savunma, henüz oldukça deneyimsiz genç bir işçi devrimci payına, partiye henüz yeni üye alınmış bir komünist payına, bir yüzakı örneği olarak duruyor bugün önümüzde.
Ölüm Orucu direnişi süreci içerisinde etkin bir şekilde ve yüksek bir moralle yer aldı. Çıktığında partiye verilmiş bulunan ve poliste, mahkemede ve zindan direnişindeki sürecini anlatan raporu bunun da bir kanıtıdır. Oradaki ruh hali, oradaki bakışaçısı, oradaki iyimserlik, oradaki devrimci eleştirel tutum ve nihayet oradaki insani duyarlılık yeterince açıktır. Örgütlü devrimci kimliği bütün bunlardan da yansıyan bir partili devrimci ile yüzyüzeyiz Alaattin Karadağ şahsında.
Partimizin Kuruluş Kongresi partili devrimci kimliğin gerekleri üzerine de değerlendirmeler yaptı ve bunlar temel parti belgelerimiz içinde yayınlandı. Burada poliste, zindanda ve mahkemede devrimci direnişçi kimlik, bu kimliğin bütünlüğü üzerinde duruluyor. Bunlar, partili olmanın, parti onurunu yükseklerde tutmanın yükümlülükleri olarak ortaya konuluyor. Alaattin Karadağ yoldaş saflarımıza TKİP Kuruluş Kongresi’nden kısa bir süre önce katılmıştı. Parti üyeliği ise kuruluş kongresinin hemen sonrasına ve tutuklanmasının hemen öncesine denk gelir. Ama buna rağmen bu her açıdan genç yoldaş poliste, mahkemede ve zindanda devrimci direnişçi kimliğin gereklerini, kendisini ve partisini onurlandıracak biçimde yerine getirebilmiştir.
Bütün bunlara, yoldaşımızın direnişçi kimliğini bütün açıklığı ile ortaya koyan bu değinmelere, katledilmesi esnasındaki direnişçi kimliğini de eklemek gerekir. Burada kendisini yoldaşı uğruna adama boyutunu da içeren bir yön var, buna ayrıca değineceğim. Ama 26 yaşına kadar sağ elini kullanan bir devrimci, sağ el parmaklarını yitirdiği bir dönemin ardından, siyasal çalışmanın gerektirdiği sınırlar içinde silah taşımaktadır ve gerektiğinde de kullanmakta herhangi bir güçlük çekmemiştir. Yoldaş karşı cepheden gelen saldırıları gerektiğinde silahlı direnişle karşılamak yoluna gitmiştir ve partimizin açıklamasında da vurgulandığı gibi, bunun birden fazla onurlandırıcı örneğini sergilemiştir. Bu da onun direnişçi kimliğinin bir başka yönü, bir başka boyutudur.
Zindan direnişi sürecine devrimci eleştirel yaklaşım
2000 yılı Ekim’inde başlayan Büyük Zindan Direnişi karmaşık ve sorunlu bir süreç olarak seyretti. İyi başladı ve kısa zamanda önemli bir politik etki de yarattı. 19 Aralık katliamı direnişçi bir tutumla göğüslendi. Direniş kırılamadı, tersine daha büyük bir kararlılıkla devam etti. Fiilen ileri sürülen talepler elde edilememiş olsa bile, devrimcilerin teslim alınamadığı direniş, politik ve moral bakımdan o aşamada kesinlikle çok büyük bir kazanımın ifadesi idi. Partimizin o dönemdeki değerlendirmelerinde bunun üzerinde önemle ve döne döne durulur.
Ama belli bir noktadan sonra direniş süreci zaafiyete uğradı ve gölgelendi. Devlet direnişi toplu tahliyelerle çözmek yoluna gitti ve bunda başarılı da oldu. Birçok grup açıktan ya da zimnen faydacı bir bakışla bu politikadan yarar umdu. O andan itibaren de direniş gölgelendi, zayıfladı, politik kazanımlarından ve manevi yönünden çok şey kaybetti. Direnişteki bu zaafiyet birçok devrimciyi de zayıf düşürdü, içlerinden bazılarının ise düpedüz tükenişini hazırladı. Tahliyelerin arkasının büyük ölçüde dökülmeler halini alması bundandı. Bu bazı hareketlerin saflarında kitlesel boyutlar da alabildi.
Alaattin yoldaş bütün bu gölgelenmiş sürecin de bilincinde idi ve kendi yönünden buna karşı koydu. Yayınlanmış zindan süreci raporu bunun da örneğidir ve zaten bu konuya değinme ihtiyacı duymam da bundandır. Direniş sürecinin bu son safhası yoldaşı epeyce rahatsız etmiştir ve partiye raporunda buna geniş yer ayırmıştır. Bu açılardan kısaltılarak, buna ilişkin grup ve kişi isimleri verilmiş bölümler çıkartılarak yayınlandığı halde, bu devrimci eleştirel tutumu yayınlanmış biçimiyle raporu üzerinden yine de yeterli açıklıkta görülebilmektedir.
Zindandan çıkar çıkmaz kısa süreli bazı özel ziyaretlerin ardından yeniden parti saflarında ve mücadelenin içindedir Alaattin Karadağ. Bu kez İstanbul’da siyasal sınıf çalışması yürütmektedir. Bu yeni süreci 2002 sonbaharıyla başladı. Yoldaş iki yıl boyunca aralıksız olarak bir dizi fabrika ve sanayi sitesinde bizzat işçi olarak çalıştı. Ta ki metal fabrikalarının birinde elini prese kaptırarak dört parmağını ikinci boğumundan itibaren yitirene kadar. Bu durumda iş bulma şansı kalmadığı için aynı çalışmayı bu kez bir profesyonel devrimci olarak yürüttü. Sınf içindeki olağan parti çalışmasının yanısıra, bir dizi özel görevi de büyük bir disiplin, ciddiyet ve bağlılıkla yerine getirdi, bu aynı dönem içinde.
Yanlışlara karşı partili tutum
Yoldaş bilinçli ve gönüllü parti disiplinin de gerçek bir örneğidir. Ayrım gözetmeksizin her türden parti görevini, yeteneklerinin ve olanaklarının elverdiği sınırları zorlayarak, ciddiyetle, severek ve tam bir gönüllükle yerine getirmesi bunun ifadesidir. Bu açıdan da yaşamı gerçek bir disiplin örneğidir. Beraber çalıştığı yoldaşlar kadar parti yönetimi de buna yakından tanıktır. Ama Alaattin yoldaş parti disiplinine ve hiyerarşisine uyumu körü körüne ele alan bir yoldaş da değildir. Partiye tüm yaşamını veren, ona sadakatle bağlı olan, onun verdiği her türlü görevi büyük küçük ayrımı yapmadan yerine getiren bu yoldaş, yeri geldiğinde, bir parti yöneticisinin parti ilke ve normlarına aykırı bürokratik dayatmacı eğilimlerinin karşısına dikilmesini de bilmektedir.
Bu öyle sıradan bir dikiliş de değildir. Sorun yazılı olarak partinin gündemine taşınmış ve temel parti belgeleri üzerinden, gösterilen davranış tarzının ilkeli bir eleştirisi yapılmıştır. Bu türden eğilim ve davranışları kabul edemeyiz, zira bunlar partimizin ilke ve değerlerine aykırıdır, partimizin davranış tarzı bu değildir ve olamaz, partimiz bu türden dayatmacı ve kurallara aykırı bürokratik eğilimleri kabul edemez denilmiştir, sorunun bu yazılı ortaya konuluşunda. Sorunu tüm açıklığı ile ve parti çizgisi temelinde partinin gündemine taşımak, yoldaşımızın burada sözünü etmeye değer temel önemde bir başka üstünlüğüdür. Nitekim öteki bir yoldaşı ile birlikte açılmasını sağladığı soruşturmadan haklılığı onaylanarak çıkmıştır ve bu çerçevede parti gerekeni yapmıştır.
Yoldaşlarına ölümüne bağlılık
Yoldaşın insani duyarlılıklarına ve bu özelliği üzerinden yarattığı etkiye de anlamlı örnekler vermiş bulunuyor kardeşi ve öteki bazı yoldaşlar. Bu da kuşkusuz güzel bir şey. Komünistler ilkeli katılıklarının, buradan gelen sağlam ve tutarlı davranışlarının gerisinde, böylesine bir insani duyarlılığı da taşırlar. Zayıf olanı, sınavlarını sağlam bir devrimci gibi veremeyip de zayıf düşenleri, ilkesel ve moral değerleri hiçbir biçimde zayıflatmaksızın, elbetteki insani açıdan sahiplenirler. Bu Habip Gül’ün de temel önemde bir özelliği idi. Dört zorlu işkence sınavından her zaman alnının akıyla çıkmış Habip yoldaş, bunu başaramayan ama devrime de tutunmaya çalışan insanlara karşı büyük bir insani duyarlılık göstermiş ve onların devrimci açıdan kendilerini yeniden bulmaları için çaba göstermiştir. Bunun çok sayıda örneğini biliyoruz.
Yoldaşlarına bağlılık devrimci bir partide en temel değerlerden biridir. Alaatin Karadağ yoldaşta bu öylesine açık ve somut bir erdemdir ki üzerine uzun boylu durmayı gereksiz kılıyor. Herşey bir yana, yoldaşın ölümü bu erdeminin en dolaysız bir göstergesidir. Partinin ikinci açıklamasında da açıklıkla vurgulandığı gibi, yoldaşın ölümü bir bakıma öteki yoldaşını korumak ve kurtarmak uğruna olmuştur. Bunun yalnızca son bir yıl içinde ikinci bir örneğinin daha bulunduğunu yine parti açıklamasından öğreniyoruz. Polisin eline düşen bir yoldaşı kurtarmaya yönelik başarılı bir girişimdir bu. Oysa hiç de zorunlu değildi buna; zira girişiminin çok büyük bir riski de vardı, öldürülmek de dahil. Yaptığı yoldaşına ölümüne sahip çıkmaktan başka bir şey değildi. Nitekim sonuncu örnekte bu tam da böyle oldu.
Bu, hiç de askeri bir üstünlük değildi; zira yoldaşımızın herhangi bir özel askeri eğitimi, buradan gelen bir deneyimi de yoktu. Burada temel önemde başka bir şey var; politik-moral bir davranış, yoldaşını sahiplenme tutumu ve dolayısıyla erdemi var. Askeri değil politik-moral kimlik ve kapasiteden gelen bir örnek tutum var.
Yoldaşça bağlılık, yoldaşlarını gerektiğine ölümüne sahiplenmek, tabii ki partimizin temel değerlerinden biridir. Biz tüm yoldaşlarımıza, tüm parti üyelerimize, kendini yoldaşı için feda etme ruhu ve bilinciyle eğitmeye çalışıyoruz. Ama eğitimden geçmek ile bunu sindirilmiş bir kimlik ve pratik davranış biçimi haline getirmiş olmak, iki ayrı şeydir. Parti birincisi için sürekli çalışır, ama ikincisine sahip kadroların yetişmesi yine de kolay olmaz. Oysa Alaattin Karadağ bu ikincisinin somut bir örneğidir ve bunu bize ölümüne kanıtlamıştır. Yoldaşını polisten kurtarmak çabası içinde yaşamını yitirmiş bir yoldaşla yüzyüzeyiz, bu konuda daha fazla ne söylenebilir ki?
Kitlelerle bağ kurabilme yeteneği
Kitlelerle kolayca bağ kurabilme yeteneği yoldaşın bir başka temel önemli özelliğidir. Yakından tanıyan yoldaşlarının ve özellikle kardeşinin buna verdiği çok dikkate değer somut örnekler var. Ama biz bunu yoldaşın partiye sunduğu düzenli raporlardan da izleyebilmek olanağına sahiptik. Denebilir ki bu onun işçi kökeni ve kimliğinden gelen önemli bir özelliği ve üstünlüğü idi. Nitekim partiye üyelik başvurusunda, kendisi de bu yönüne özel tarzda işaret ediyor ve bunu da kendi sınıfsal kökenine bağlıyor. Oradan okuyorum:
“Yaklaşık bir yılı aşkın bir süredir partimizin saflarında örgütlü bir komünist olarak sınıf mücadelesinin içindeyim. Yaşadığım süreç beni çok olumlu bir şekilde geliştirdi. Kendimi bildim bileli işçi olduğum için sınıfla bağ kurmak bana zor gelmedi. Üretim alanından kurduğum ilişkiler bana yeni yeni olanaklar sunuyor ve ilişki ağını geliştiriyor. Ben özünde bir işçi, devrimci bir işçi olarak şunu daha da net anladım. Önemli olan sosyalizmi, sınıf partisini, öncü işçi kavramlarını militanca ezbere bilmek değil, onun hayattaki karşılığını hissetmek ve işçi kitlelerine onların gündelik ve genel yaşantılarında karşılığını hissettirmek ve yakıcı bir ihtiyaç olduğunu kavratmaktır...”
Çalıştığı fabrikalarda sıradan işçilerle, hele de gerici siyasal eğilimlerin etkisindeki işçilerle bağ kurmak yeteneğinin nereden geldiğini bu sözler üzerinden görebiliyoruz. Hapislik sonrası dönemdeki sınıf çalışması esnasında, işyerine götürdüğü bildiri ya da bültenleri dağıttığını gericiliğin etkisindeki işçiler bilmekte, ama hiçbir biçimde sorun etmemektedirler. Yoldaş onlarla siyasal konularda devrimci kimliğini gizlemeksizin rahatça tartışabilmektedir.
Bunun bir yanında yoldaşın bir işçi olarak kendisini işçilere kolay sevdirmesi varsa, öte yanında da işçi sınıfının en geri düzeyde bile içgüdüsel olarak gösterebildiği olumlu, sağlıklı sınıf davranışının bir yansıması var. İşçiler, siyasal eğilimleri ne olursa olsun, kendileriyle aynı üretim ve sömürü ortamını paylaşan birini kendilerinden saymak ve sahiplenmek eğilimindedirler. Devrimci bir işçi olarak sizin gizli işler yaptığınızı, yasadışı materyaller dağıttığınızı bilirler, ama bunu dışarıya yansıtmazlar birçok durumda. Bir proleter dayanışmasıdır bu. Devrimci bir proleterin sergilediği güven verici davranışların sıradan proleterler üzerinde yarattığı etkinin getirdiği bir bağlılık ve dayanışmadır bu. Yoldaşın raporlarında verdiği ayrıntılar bunu bize ayrıca somut olarak göstermektedir.
Bir proleterin kendini çalıştığı fabrikada çok sevdirmesi ile, o işçileri politize etmesi ve devrimci mücadele çizgisine kazanması yine de iki farklı şeydir, bunları karıştırmamak gerekir. İkincisi doğal olarak fazlasıyla zor bir iştir. Fiili mücadele ve eylem ortamı olmadıkça da buradan gelen güçlükleri aşmak kolay değildir.
Sınıf partisini devrimci sınıf bilinci ile seçmek!..
Partiye başvurusuna değinmişken, tam da demin okuduğum bölümün devamında yer alan sözler üzerinde de durmak istiyorum. Zira burada proleter kökenli bir devrimcinin bir partiye neden katılmak istediğinin özlü fakat alışılmış olandan belirgin biçimde farklı bir gerekçelendiriliş biçimini görüyoruz. Parti üyeliği için başvuran birçok yoldaş TKİP’yi neden seçtiğini genellikle genel ideolojik esaslardan giderek gerekçelendirir. Geleneksel solla çizgi ve program farkının anlamı üzerinde durur. Ama bakınız, proleter kökenli bir üye adayı, başvurusunu “Evet yoldaşlar, bir proleter sizi bekliyor!” cümlesi ile bitiren bir işçi devrimci, bunu nasıl gerekçelendiriyor.
Önce sınıf üzerinden bir gözlem sunuyor, okuyorum:
“Günü gününe 12-14 saat sınıfın içerisindesiniz. Fabrikanız bazında işçi sınıfının arayış içerisinde olduğunu, bir şeylere, birilerine güvenmek istediğini görüyor, gözlemliyor ve yaşıyorsunuz. Küçük kazanımların nasıl da işçileri kaynaştırdığını görüyorsunuz. Bununla birlikte egemen sınıfın kültürü altında olduklarını, terörle, baskıyla, işsizlikle, din tacirleriyle sindirilip susturulduklarını görüyorsunuz. Ve bu egemen sınıfın, yani asalak burjuva sınıfının muhakkak yok olması gerektiğini, bunu yıkacak olan motor gücün yine de bu susturulmuş, sindirilmiş, arayış içerisinde olan işçi sınıfı olduğunu ve sizin de hedefinizin bıkmadan usanmadan bunu bu işçi kitlelerine anlatmak ve kavratmak olduğunu görüyorsunuz...”
Ve bu anlatım hemen altında, şu sözlere bağlanıyor:
“Ve bu bakış açısıyla partiyi, komünist işçi partisini, TKİP’yi kavrıyorsunuz… İşçi sınıfının en direngen, en tutarlı ve en kararlı kesimini etrafında toplayıp tüm sınıfı kuşatacak, kendi politikalarıyla yönlendirecek ve devrimin yıkılmaz dayanağı haline getirecek olan bir partiyi, çürümüş ve kokuşmuş bu sermaye düzenini hak ettiği tarih çöplüğüne gönderecek olan partiyi, TKİP’yi karşınızda buluyorsunuz…”
İşte bu gerekçelendirme tarzı, dupduru bir bilincin ifadesi olmanın ötesinde, sınıf bilinçli bir proleterin soruna nereden baktığına, neyi esaslı bir sorun olarak ele aldığına da son derece dikkat değer bir örnektir. Bir tarafta dört bir yandan kuşatılmış ama yine de devrim için biricik gerçek dayanak olarak görülmesi gereken “kendiliğinden bir sınıf”, öte tarafta onu “kendisi için bir sınıf” haline getirmek bilinci, azmi ve pratik yönelimine sahip bir devrimci parti. Alaatin Karadağı yoldaş sorunu böyle ele alıyor, en esaslı nokta üzerinden koyuyor. Ve dikkat ediniz, sorunu bundan neredeyse 11 yıl önce, yani devrimci mücadelede ve parti saflarında henüz daha çok yeniyken, bu bakışaçısıyla ele alıyor.
Peki bu ele alış, sorunun bu konuluş tarzı, TKİP’nin halkçı akımın toplamıyla en esaslı ayrım noktası değilse nedir? Yoldaşın ölümünün ertesi günü gerçekleşen 11. Yıl gecesinde parti adına yapılan konuşmanın sonuç bölümünde kuvvetli ifadelerle dile getirilen bundan başka neydi ki? Yoldaşını ölümünün hemen öncesinde açıklanan TKİP III. Kongresi’nin yükselttiği “Parti, sınıf, devrim!” şiarının dile getirdiği düşünce, özü itibariyle, bundan farklı olarak nedir ki? Partinin sınıfla devrimci birliği, aynı anlama gelmek üzere sosyalizm ile sınıf hareketinin örgütlü devrimci birliği, proletarya devriminin biricik güvencesidir demek değil midir, bu şiarın anlamı? Peki ya Alaattin Karadağ’ın parti üyelik başvurusunu bitiş sözlerinin anlamı? Orada da tamı tamına bu aynı temel fikir dile getirilmiyor mu?
Aynı özlü içeriği ve dolayısıyla düşünüş paralelliğini, TKİP III. Kongresi bildirisinin parti ve sınıf ilişkisine ayrılmış bölümleri üzerinden de görebilirsiniz. Demek istiyorum ki, partinin şu dönem özellikle öne çıkardığı en esaslı noktalar, 11 yıl önce genç bir proleterin TKİP’yi neden seçtiğini gerekçelendirirken söyledikleri ile özü ve esası bakımından tamı tamına aynıdır.
(Devam edecek...)